Prof.
İsmail Çoban, Kybele'yi Bir Dostluk Projesi Olarak Yeniden Üretti
Prof. İsmail Çoban "Niçin Kybele?" sorusunu şu şekilde cevaplıyor:
"Anadolu güneşinin altında, tohumu tarlaya ilk eken, toprağa suyu ilk
veren, ilk meyve fidanını aşılayan ve hayvanı evcilleştiren 'Toprakana'ydı.
Beni
ve seni doğuran, yetiştiren, incelikleri işleyen, besleyen, yeri geldiğinde
arkamdan ağlayan anamdı.
Anadolu'nun
en eski halklarından olan Luvi toplumunun, çok tanrılı toplum yapılarında,
yaşam kadının ellerinde yoğurulur şekillendirilirdi.
Zamanımıza
kadar gelen, gerek Şaman, gerekse İslam inancında da ana ve anayı temsil
eden kadın, aynı zamanda ailenin de sultanıdır.
'Toprakana'ya,
'Kadın'a saygı duyulur.
Ana'ya
sadakat, hürmet, Anadolu toplumumuzun millatdan önce 6000 yıllarına kadar
dayanan geleneklerindendir.
Kadın, Anadolu toplumlarında Tanrıça hâline getirildi.
Asur
kolonisi Kültepe'de 'Kubaba', Hititlerde 'Anita', Hurrilerde 'Hepat' adı ile
anılan Ana-Tanrıça; Frigya'da 'Kyebele'ye, Lidya'da, Kyebebe'ye adları aldı.
Helenlerin
Ana-Tanrıça Artemis'i ve onun Latin
versiyonu Diana aslında Luvilerin 'Ma /
Kadın'ın yani; 'Toprakana'nın tanrıçalaştırılmış biçimleriydi.
Roma
İmparatorluğu'nun yayılımıyla Avrupa'nın ortalarına kadar taşındı.
Eski-Çağ'ın
güzel, saygın ve kutsal kadını 'Toprakana', sonraki çağlarda Anadolu'da ve
komşu coğrafyalarda ortaya çıkan uygarlıkların tanrılar safında önemli yer
aldı.
Toprak, su, güneş ve hava çok tanrılı dinlerin inanç ve yaşam sembolleriydi.
Bu
sembolleri de toprağın doğurganlıyla, ananın insana verdiği yaşamı
birleştirilerek bir 'Toprakana / Kybele' kavramı oluşturdu.
Anadolu'da Hıristiyanlık ile birlikte yaşamın tüm alanlarını kaplayan tek
tanrılı düzenden önce var olan bilinmeyen bir çağda 'Toprakana' tarafından
biçimlendirilen, çok tanrılı toplum yapısı, erkeğin tüm yaşamı tek başına
yönlendirdiği tanrısal düzenin değişmiş bir benzeri değildi. Matriarchate'nin -
ana erki - egemen olduğu toplum düzeninde -ataerkil düzende olduğu gibi - tüm
otoritenin ve gücün kadınlar elinde toplanması ve erkeklerin kadınlar
tarafından baskı altında tutulmaları, o çağlardaki toplumlarda akıllara bile
gelmezdi.
'Toprakana'
tarafından kurumlaştırılmış bu ilk büyük sosyal yapı içinde kadın ve erkeğin
birbirine üstün gelme mücadelesi yoktu.
Cinsiyetler
arasında hükmeden ve hizmet eden ayrılığı bulunmuyordu.
Bu zamandan, günümüze bir sürü gelenek ve İslam'da ibadet odağı olan, dilek
ağacı, taş sayma, üçler, yediler, kırklar, elverme ve benzeri bir sürü örf ve
âdet zamanın güzellik simgelerinin kalıntılarıdır.
Ana
tabiatın parçası, tabiatta ananın doğurganlığının güzelliğiyle yaşamaktadır.
Bu toplumsal yaşam biçiminde kadınlar ve erkekler hayatın zorluklarını büyük
bir dayanışma içinde, birlikte omuzluyorlar, yaşamın getirilerini birlikte
paylaşıyorlardı.
Üretim
ve paylaşım, kişisel servet edinmeye değil, toplumsal fayda sağlamaya yönelikti
ve komünal bir nitelik taşıyordu.
Kadın
ve erkek arasında statü farkı yoktu.
Saygınlıkları
birbirlerine denkti ve aynı itibarı görüyorlardı.
İşte, İstanbul'dan başlayan ilk yolculuğun serüveninde de 'Ana'lar önü çekti...
On beş yıl gibi, daha yeni bir dünya savaşından çıkmış bir ülkenin
kalkınmasının hikayesinde kadınların yeri unutulamaz.
Savaş
harabelerini temizleyen, kullanacak malzemeleri ayıran, kurulacak yuvanın
temelini atan ve amele gibi elleri kanayana kadar çalışan analardı.
İşte
'Toprakana'lardı!
İstanbul-Sirkeci Garı'ndan her gün bir tren kalkardı, içi tıka-basa insan dolu.
Kadınlarımız,
insanlarımız...
Almanya işçi istiyor ve Türkiye de işçi gönderiyordu.
Bundan
50 yıl önce insanlar geldi, Avrupa'ya...
O
günlerde İstanbul - Sirkeci'den trene binen ve Münih'te bilmedikleri bir
sonsuzluğa doğru yolculuk yapan kadınlar, sanatçının gözünde 'Toprakana'lardı.
Anadolu'dan
Avrupa'nın göbeğine taşındılar fakat bu insanlar sadece iş gücü getirmediler.
Kültür, sevgi, kardeşlik, inanç, töre getirdiler...
Almanya'nın
ve Türkiye'nin ekonomisini desteklediler, kendi ailelerinin sağlam bir ekonomi
düzeyine getirmek mutluluğuna eriştirdiler.
2005 yılında Münih sergimin ardından, İngiliz Bahçesi'nde gezerken, DTF e.V
yöneticiler tarafından bir dostluk ödülünün tasarımının yapmamın sorulduğunda,
kaldığım otel odasında kenara çekildim, bu onurlu soruyu aşağıdaki satırlarla
ilk önce kendim için dile getirdim...
Kybele - bir heykelin anlatımı
anlat diyorsun bana, dost.
hayat;
yer, gök, güneş ve su.
dört yol, inanç yoludur.
dört mevsim.
dört kapı, tanrılara açılan,
ve dört kitap, bütün kutsallığıyla.
anlat diyorsun bana, dost
insan;
renk, din, dil ve ulusallığıyla.
işte onu özleyen, ana.
analardır çocukları adam eder,
sevmeli anaları
ve sevmeli yaşamı
yaşamı, seven insanı…
kybele, işte o,
sevdiğim ana,
en büyük insan…
İsmail Çoban / Wuppertal
Bu heykelin ortaya çıkmasındaki ana unsur; anaların gururlu yapısı, onurlu
duruşlarını simgelemektir.
'Toprakana
/ Kybele'nin bu heykele konu olması işte bu nedenleydi...
Dostluk ödülünü simgeleyen bu heykelin temelini, bundan 50 yıl önce, Almanya'ya
gelen 'Toprakana'lar attı.
Kybele
/ Toprakana'nın dostluğun, uzlaşmanın en güzel örneği olması
dileklerimle."
İsmail
Çoban
1945'te ailesinin 12. çocuğu olarak Çorum'da doğdu.
1955'te
ilkokul öğrenimini Çorum'da Harhar Köyü İlkokulu'nda, ailesinin ilkokulu bitiren
ikinci çocuğu olarak bitirdi.
1956
– 1959 yıları arasında İstanbul'da terzi çıraklığı yaptı.
1965'te Atatürk İlköğretmen Okulu'ndaki eğitimin akabinde (Hasanoğlan - Ankara) öğretmen oldu ve Ankara'da
Lise olgunluk sınavlarını vererek liseyi de dışarıdan bitirdi.
Aynı
yıl Siirt – Kurtalan / Rıdvan'da 4 ay öğretmenlik yaptı.
Ardından
1968 yılına kadar İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlar
Yüksek Okulu'na devam etti.
Bu
arada Doğu Anadolu'da foto muhabirliği yaptı.
1968'te "mecburi" olarak Federal Almanya'ya "göç" etti.
1971'de
Werkunst
Schule Wuppertal'i devlet sınavıyla bitirdi.
1971'den bu yana serbest sanatçı ve resim, grafik heykeltraş olarak çalışıyor.
1978- 1986 arasında Federal Almanya Sanatçılar
Derneği Genel Sekreterliği görevinde bulundu. 1987'de 1985-87 yıllarında
Polonya'nın Krakau Kenti'nin restore çalışmalarına olan katkılarından dolayı
Dr.h.c. ile ödüllendirildi.
1988'de Güney Kore Seul Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi'nde "Doktora" çalışması kabul edildi ve akabinde
"Profesör" ünvanı verildi.
Seul
ve Busan
Üniversiteleri Güzel Sanatlar Fakülteleri'nde, klasik heykel ve temel eğitim
dallarında dersler verdi.
2005'te "İsmail Çoban Genç Sanatçılara Destek Vakfı"nı kurdu.
Wuppertal
Kenti'nin resmi Altın Kesitli defterine, "Uluslararası Sanat Elçisi"
olarak, T.C. Berlin Büyükelcisi M. Ali İrtemçelik'le beraber imza atmakla
onurlandırıldı.
2006'da
Azerbaycan
Bakü'de, Devlet Güzeller Akademisi tarafından "Profesör"
olarak uluslararası temsilciliğiyle yetkilendirildi.
Genç
sanatcıları desteği onurlandırıldı ve akademinin fahri "Doktorluk",
Dr.h.c. ünvanı verildi.
Bugüne kadar 153 kişisel ve 300 üzerinde karma sergisiyle, Almanya, Demokratik
Alman Cumhuriyeti, Avusturya, İspanya, Belçika, İsvicre, Polonya, Holanda,
İtalya, İngiltere, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Fransa, USA, Kanada, Güney
Kore, Suriye, Türkiye, Mısır, Arjantin, Brezilya, Şili, Nikaragua, Küba,
Japonya, Çekoslovakya, Sırbistan, Çek Cumhuriyeti, sergilere katıldı. Önemli
bienallerde jüri üyesi olarak yer aldı...
[KanalKultur]
12 Eylül 2013 Perşembe
https://kanalkultur.blogspot.com/2013/09/prof-ismail-coban-kybeleyi-bir-dostluk.html