. İsrail Türkiye’den Ne İstiyor?
. 1948’de kurulan İsrail Devlet sembolü Yedi
Kollu Şamdan ve Davut Yıldızıdır.
Her
iki sembol de Tevrat’ta geçen ayetlerden alınmıştır.
Biri
İsrail’in yolunu aydınlatır, diğeri İsrail’in Kral Davut zamanındaki Büyük
İsrail Krallığını işaret eder.
Yani?
İsrail
Tevrat’a yazılı Vaat Edilmiş Topraklar üzerinde savaşıyor ve bu savaş hiçbir
zaman bitmeyecektir ta ki İsrail Filistinlileri Ürdün’e göçe zorlayıp Akdeniz
kıyılarını ele geçirinceye kadar.
İsrail’in
amacı tüm Ortadoğu’yu ele geçirmek değil, bu bölgedeki ülkelerin yönetimlerine
kendine eş yönetim getirmektir.
Bu
açıdan bakıldığında Türkiye hedeftir. Buna eski Bizans emellerini eklediğinizde
karşımıza Tevrat-İncil ittifakı çıkar.
Yani?
İki
bin yıl önce Kudüs’ü yakıp Kutsal Tapınağı yıkan ve Yahudileri dünyaya sürgüne
gönderen Roma, Kitabı Mukaddes(Evanjelizm) gölgesinde İsrail ile ittifaka
geçmiştir.
Hedefi;
Lübnan,Suriye, Irak ve Türkiye’de kaynakların, buna insan dahil, tüm
kaynakların yönetimini ele geçirmek ve Ortadoğu’da ABD/İngiltere’nin orta
ölçekli küresel güç olmaktır.
X X X
Şimdi
milli mücadele yıllarına bir bakalım..
Lozan’la
Sevr işgali sonuçsuz bırakılınca İngilizler paylarına düşen Irak, Filistin ve
Arabistan’da, Fransızlar ise Suriye ve Lübnan’da yerleştiler.
Bu
resimde Amerika yoktu Rusya da yoktu.
Derken
ikinci büyük harp geldi çattı.
Bu kez
fırsatı kaçırmak istemeyen Ruslar öne çıkarak, stratejik bir hamleyle Kürt
kartını ileri sürdüler. İran’da ‘Mahabad Cumhuriyeti’ adıyla bir devlet
kurdular, başkanlığına Kadı Muhammed’i getirdiler.
Mahabad’ı
da bizim kurtuluş savaşı gibi, milli mücadelemiz ve Cumhuriyetin ilanı gibi
zorlu süreçlerden geçmiş bir ‘Baş Yapıt’ olarak düşünmeyiniz..
İşin
başı Ruslardı, sonu Ruslar, orduyu kuran silahı veren devleti ilan eden de
Ruslar.
Üç
Sovyet subayı eşliğinde aldılar yanlarına Kadı’yı, getirdiler Barzani‘yi
ordunun başına, böylece bir devlet çıktı ortaya hatta Molla general rütbesi
takıp ‘Başkomutan’ bile oldu.
Siyaset
bu tarihi olayları iyi biliyor olmalıydı ki Barzani Diyarbakır buluşmasında bir
yanda oğlu kucaklanırken söz sırası babasına geldiğinde Kadı Muhammed’i bize
hatırlatıyordu, işte sözleri;
‘Merhum
Kadı Muhammet’in dediği gibi Allah’a, dine, İslam dininin önderine inanmış
Müslüman milletinde nasıl ki doğruluk dürüstlük ve sadakat varsa bütün bu
özellikler Molla Mustafa Barzani’de de vardı. İşte o Barzani 81 yıl önce kardeşlerinin
ülkesi Türkiye’ye misafir oldu. Bugün de Molla Mustafa Barzani’nin oğlunu,
değerli dostum Mesud Barzani’yi Diyarbakır’da misafir ediyoruz.’
Molla
Mustafa işte bu Mahabad’ın ilk ve son cumhurbaşkanıydı.
X X X
Peki
süreç nasıl işletildi?
Perde
arkasında Çar Deli Petro’ndan vasiyeti vardı, ‘Akdeniz’e açılmak’. Bunun
yolu Çanakkale- İstanbul boğazlarıyla Umman Denizinden geçiyordu.
Stalin’in
üs talebi kabul görmeyince Ruslara tek seçenek kaldı, İran.
22
Ocak 1946’da, Mahabad’taki aşiret liderleri, KDP yöneticileri, üç Sovyet subayı
ile Barzani’nin hazır bulunduğu, halkın da katıldığı bir toplantı yapıldı. Mahabad Kürt Cumhuriyeti
ilan edildi, Kürt ulusal bayrağı göndere çekildi.
Bugün
Barzani’nin ‘Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ diyerek dalgalandırdığı
hatta Türkiye’yi ziyaretinde Türk Bayrağı ile birlikte göndere çektirdiği
bayrak işte bu bayraktı.
İşin
özeti buydu ama bu proje diğerlerine göre farklıydı…
En
başta bu Mahabad,
siyasetin coğrafyasını işaret ettiği ‘Kuzey Irak’ta değildi.
Ayrıca
bulunduğu yerin binlerce yıllık tarihi, kavimleri, uygarlığı, dinleri ve enerji
kaynakları dikkate alınarak geliştirilmiş küresel bir siyasi proje de değildi. O günkü konjonktürün tetiklediği
stratejik bir Stalin hamlesiydi.
X X X
İlk
büyük harbin sonunda Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı isteyen, üstüne de
Boğazlarda üs talep eden Stalin bu istekleri gerçekleşmeyince işte bu Mahabad
üzerinden Ortadoğu’ya açılmak istedi. Ama Amerika ve İngiltere karşı koyunca
ömrü bir yıl dahi sürmedi, hala adı geçiyor olsa da tarihten silinip gitti.
Yıkıldığı
zaman üzüntüsünden olsa gerek Molla Mustafa bine yakın peşgermegesiyle birlikte
Ruslara sığındı.
Tam 11
yıl orada kaldı, askeri akademiye gitti, gerilla eğitimi aldı. Sonunda dönüp
dolaşıp Irak kuzeyindeki coğrafyasına geri geldi. Irak merkezi hükümetine karşı
başlattığı direnişte bu eğitimin çok da faydasını gördü.
İşte
‘tarihte devlet kurduk adı da Mahabad’ dediklerinin başı ve sonu buydu.
X X X
Şimdi
coğrafyası farklı olsa da bu resim yine de siyasetin Kürdistan’ diyerek çizdiği
resimle örtüşmüyordu çünkü içinde İsrail yoktu. Ama siyaset haklıydı, İsrail’in
içinde olduğu bir Kürdistan vardı.
Peki,
bu neyin nesiydi?
Stalin
Mahabad hamlesinden iki yıl sonra bu kez Amerika harekete geçti. Balfour
Deklarasyonuyla ilan edilmiş olan Yahudi devlet, 1948 yılında, Müslüman
coğrafyanın tam kalbinde kuruldu.
İkinci
büyük harbin Ortadoğu açısından belki de en önemli sonucu bu devletin varlığı
oldu. Kurulmuştu kurulmasına ama bizi bugünlere sürükleyen savaşları tetikledi
hala da sürüyor…
Mesele
şuydu, sadece Amerika değil tüm
Avrupa hatta Hristiyan alemi zengin enerji kaynaklarıyla donatılmış bu
coğrafyada İsrail’i Haçlı’nın ileri bir karakolu olarak görüyor ve ne pahasına
olursa olsun yaşamasını istiyordu çünkü enerji bir yana söz konusu olan kutsal
topraklardı.
Ancak
bu devletin ortaya çıkışıyla tetiklenen savaşlar zamanla bir Müslüman-Yahudi
savaşı riskini beraberinde getirince iş değişti.
İsrail’e
bölgede müttefik devlet arayışları başladı. Suudilerin Rabıta üzerinden yeşil
Amerikan dolarıyla Türkiye’ye üşüştüğü, tarikatlara ve cemaatlere doluştuğu
işte bu sürece denk düşüyordu.
Bu
müttefik arayışları İsrail’i küresel proje olan Sevr ile buluşturdu.
Kurtuluş
savaşıyla sonuçsuz bırakılmış olan Sevr soğutulduğu raftan indirildi ve bugünkü
oyuna sürüldü.
X X X
Olaylar
kendine böylesi bir mecra bulur iken, Türkiye ise hala ‘12 Eylül darbesi neden
yapıldı’ sorusuna bir cevap aramakla meşguldü. Dolayısıyla Dünya Siyonist Dergisi Kivunim’de ‘1980’lerde
İsrail İçin Strateji’ başlığıyla yeni ama özünde eski bir
Ortadoğu Planının ortaya çıktığını göremedi.
Plan
açıktı, İsrail’i kuşatan Müslüman ülkelerin etnik ve mezhep farklılıkları
temelinde ayrıştırılması, çatıştırılması ve parçalanması öngörülüyordu.
Kopan
parçalarda İsrail’e müttefik yönetimlerin iş başına getirilmesiyle hem
İsrail’in güvenliği sağlanmış olacak hem de coğrafyanın enerji kaynakları
Batı’nın yönetimine geçmiş olacaktı.
Düğüm
noktası Kürdistan’dı. Aslında
bu plan Sevr’in günümüz tercümesiydi.
Sevr’in
o dönemdeki hedefi; Anadolu’nun
doğusunda bir Ermeni-Kürt devletinin kurulması, bu yolla Türklerin Asya ile
coğrafik bağının kesilmesi ardından kuşatılarak ele geçirilmesiydi.
Yeni
İsrail planında bu hedef değişmedi ama hedefe giden yollar, kullanılacak siyasi
ayaklar değişti; önce
işbirlikçi yönetimler eliyle sözde demokratik yollarla Anadolu’nun kaynaklarını
ele geçirmek nihayetinde ise Kürdistan’la birbirine komşu dört ülkeyi
parçalamak şeklinde Sevr’den daha kapsamlı siyasi bir projeye dönüştü.
Resmin
buraya kadar görülen şekliyle siyasetin ‘Kuzey Irak Kürdistan lideri
hoşgeldiniz’ sözünde geçen Kürdistan bu olmalıydı, bir İsrail
projesiydi, Barzani de bu projenin siyasi ayağıydı.
Belki
de siyaset bu planı yeni
öğrenmişti, yeni farkına vardığı için de ‘arkasında İsrail var PKK
var’ diyerek bağımsızlık referandumu yapan Barzani’ye bu yüzden
öfkelenmişti, kim bilir?
Ama
gel gör ki İsrail’in ardından Amerika da Ortadoğu’ya fiilen adımını atınca
işler yine değişti…
X X X
Amerika
ve Rusya ilk büyük harpte Ortadoğu’ya inemedi demiştik, meşguldüler, Almanya’ya
karşı savaşıyorlardı. Savaş
bittiğinde Osmanlı’nın toprakları paylaşılmış, bu paylaşımda Amerika ve
Rusya’ya pay düşmemişti. Derken ikinci büyük harp gelip çatmış ama yine de bu
iki ülke coğrafyamıza inememişti.
İlk
hamleyi yapan Stalin Mahabad tutmayınca geri çekilmiş ama hemen ardından ikinci
hamlesini oyuna sürmüştü, sıcak
denizlere açılması gerekiyordu.
Bu
amaçla ‘Kürdistan Demokrat Partileri(KDP) kuruldu. Irak KDP’sinin başına Molla
Mustafa Barzani getirildi, İran ve Suriye de KDP’lerden payına düşeni aldı .
İşte
bugün Rusya bu oyunu bu siyasi ayaklar üzerinden oynuyor hem Barzani’de eli var
hem de Suriye’deki PKK terör örgütünün türevlerinde.
Amerika’ya
gelince…
Stalin
hamlesine karşılık İngiltere desteğinde İsrail devletini kurdu, Haçlı desteğini
de yanına alarak elini coğrafyaya uzattı ama bir sorun vardı.
Dediğim
gibi Arap-İsrail şeklinde giden savaşlar Müslüman-Yahudi şeklinde bir dinler
arası savaş riskini sürükleyince oyun değişti, yeni hamleler ortaya çıktı.
Yaklaşık
üç bin kişinin yaşamını yitirdiği 11 Eylül terör saldırısı bahane edilerek,
tarihte ilk kez, Amerikan silahlı kuvvetleri Ortadoğu’ya indirildi, bugün hala
orada.
Siyasetin
söylemeyi unuttuğu belki de bu olmalıydı çünkü Amerika’nın da artık bir
Kürdistan’ı vardı..
X X X
2006
yılında ABD Silahlı Kuvvetler Dergisinde emekli Albay Ralph Peters kaleme almış
haritasını bile yayımlamıştı, Türkiye’de sokakta oynayan çocukların dahi adını bildiği ‘Büyük
Ortadoğu Projesi’nde yer alan Büyük Kürdistan . Amerikalı Kürdistan’ın siyasi
ayağı yine Barzani’ydi tıpkı İsrail projesinde olduğu gibi.
Düşününüz
babası Molla Mustafa bile uzun yıllar Irak merkezi hükümetine karşı gerilla
savaşı yapmış ancak tarihin hiçbir döneminde böylesi bir siyasi zafer elde
edememişti.
Büyük
resme böyle bakıldığında, 1991
Birinci Körfez Savaşının bu siyasi projede dönüm noktası olduğu görülüyor çünkü
bu süreçte ‘Postal öpücü peşmerge’ denilen Mesud Barzani ‘Özerk Kürdistan
Yönetimi Lideri’ yapıldı.
Siyaset
‘Barzani’nin arkasında İsrail var’ demişti haklıydı ama devamı gelmemiş, herkes
biliyor olsa da ABD’nin işin içinde olduğunu söylenmemişti. Her ne kadar 2019 yerel
seçimleri öncesinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ‘Kandil’i ABD yönetiyor’
diyerek dikkati çekmiş olsa da bu desteklenmediği için laflar uçup
gitmişti.
Bu
süreç hala işliyor…
X X X
Bu
durumda karşımıza Türkiye’ye karşı konumlanmış silahlı ayağı PKK, siyasi ayağı
Barzani olan iki küresel proje çıkıyor; Biri Yahudi Kürdistan diğeri de
Amerikalı Kürdistan.
Bu iki
proje temelini Sevr’den aldığı için iş dönüp dolaşıyor Gazi Paşa’nın deyişiyle
sinsi ve yüzyıllardan beri kurgulanmış, son denemesinde kurtuluş savaşıyla
sonuçsuz bırakılmış Büyük Suikast’a geliyor ve her iki projenin de ilk hedefi
Türk Ordusu, ardından Türkiye Cumhuriyeti oluyor.
Bugün
Ruslar da oyuna girdiği için tehlikenin hiç olmadığından daha yakın ve daha
ağır olabileceğini artık düşünmek gerekiyor.
X X X
Sonuç
olarak..
1948’de
kurulan İsrail Devlet sembolü Yedi Kollu Şamdan ve Davut Yıldızıdır.
Her
iki sembol de Tevrat’ta geçen ayetlerden alınmıştır. Biri İsrail’in yolunu
aydınlatır, diğeri İsrail’in Kral Davut zamanındaki Büyük İsrail Krallığını
işaret eder.
Yani?
İsrail
Tevrat’a yazılı Vaat Edilmiş Topraklar üzerinde savaşıyor ve bu savaş hiçbir
zaman bitmeyecektir ta ki İsrail Filistinlileri Ürdün’e göçe zorlayıp Akdeniz
kıyılarını ele geçirinceye kadar.
İsrail’in
amacı tüm Ortadoğu’yu ele geçirmek değil, bu bölgedeki ülkelerin yönetimlerine
kendine eş yönetim getirmektir.
Bu
açıdan bakıldığında Türkiye hedeftir. Buna eski Bizans emellerini eklediğinizde
karşımıza Tevrat-İncil ittifakı çıkar.
Yani?
İki
bin yıl önce Kudüs’ü yakıp Kutsal Tapınağı yıkan ve Yahudileri dünyaya sürgüne
gönderen Roma, Kitabı Mukaddes(Evanjelizm) ışığında İsrail ile ittifaka
geçmiştir.
Hedefi;
Lübnan,Suriye, Irak ve Türkiye’de kaynakların, buna insan dahil, tüm
kaynakların yönetimini ele geçirmek ve Ortadoğu’da ABD/İngiltere’nin orta
ölçekli küresel güç olmaktır.
Tehdit
ve tehlikeler açıktır.
Türkiye
kaynaklarını satmamalı, Suriyeli sığınmacıları geri göndermenin mutlaka bir
yolunu bulmalıdır.
Türkiye’nin
çıkış yolu Atatürk ve Cumhuriyet, Türk ulus devlet birlik ve bütünlüğünü
teminat altına alan Anayasa’dır.
Erdal
Sarızeybek
Araştırmacı
Yazar
Kitap: Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak
https://sarizeybekhaber.com/israil-turkiyeden-ne-istiyor/