. TÜRKİYE'DE TAM ANLAMIYLA VAR DİYEBİLECEĞİMİZ TEK GRUP "KÜÇÜK BURJUVALAR"DIR
"Türkiye hiçbir zaman kapitalizme tam olarak
geçemedi, hep ahbap çavuş kapitalizmi içerisinde bocaladı"
Kapitalizm,
üretim araçlarının mülkiyetinin özel kesimde olduğu ekonomik sistemin adıdır.
Ekonominin
üç temel sorunu olan kim için, kim tarafından ve ne miktarda üretim yapılacağı
sorularını kapitalist sitemde, sistemin özünü oluşturan piyasa mekanizması çözer.
Bu
sistemde devletin görevleri sınırlıdır.
Devlet
genellikle mal ya da hizmet üretmez, üretimin kalitesini denetler, kesintisiz
olmasını sağlamaya çalışır.
Kapitalizmin
temel unsuru olan piyasa mekanizmasının iyi işleyebilmesi yargının bağımsız
olmasına, devletin liyakat sahibi kişilerce yönetilmesine, iş sahiplerinin ve
devletle iş yapanların kayırılmamasına, yolsuzlukları gün yüzüne çıkarabilecek
denetim mekanizmalarının iyi kurulup işletilebilmesine bağlıdır.
Ahbap
çavuş kapitalizmi; kapitalizmin, bazı unsurlarının eksik olması sonucu ortaya
çıkmış bir çeşididir.
Bu
sistemde yargı bağımsız değildir, yönetimin güdümündedir.
Devlet
liyakat sahibi kişilerin yönetiminde değil iktidar sahiplerinin yakınlığına
dayalı kimselerce yönetilmektedir.
Devletle
iş yapanlar karşılıklı çıkar paylaşımları içindedir o nedenle kayırma esası
geçerlidir.
Yolsuzlukları
gün yüzüne çıkaracak mekanizmalar yoktur ya da zayıftır.
Kapitalizm
üç temel sınıfa dayanır: Aristokrasi, burjuvazi ve işçi sınıfı.
Aristokrasi,
ekonomik, toplumsal ve siyasal gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu
yönetim biçimidir.
Günümüzde
artık böyle bir yönetim şekli kalmadığı için sözcük daha çok "soylular
sınıfı" (aristokratlar) anlamında kullanılmaktadır.
Aristokrasi,
kapitalizme feodalizmden miras kalmıştır.
Feodal
düzen, malikâne ve toprak sahibi lordlarla onların malikânelerinin bulunduğu
topraklarda çalışıp, tarımsal üretim yapan serflerden oluşurdu.
Serfler,
lorda ait topraklarda ürettikleri tarımsal üründen lorda belirli bir pay verir,
ürünün gerisini kendileri alırdı.
Feodal
sistem zaman içinde tasfiye olurken lordlar, toprakları küçülmüş olan
malikânelerinde yaşamaya devam ettiler.
Aristokrasinin
temeli böyle ortaya çıktı.
Bugün
günümüzde eski zenginlik ve gücü kalan aristokrat aileler ancak sanayi ya da
ticaretle uğraşmaya başlamış olanlardır.
Burjuvazi,
kentlerde yaşayan, köylü olmayan, aristokratlar sınıfına da dahil olmayan
kişilerin, ailelerin oluşturduğu toplum kesiminin genel adıdır.
Bu
sınıf, sosyal statüsünü ve gücünü, eğitiminden, işveren konumundan ve
zenginliğinden alır.
Marksist
analizden hareket edersek asıl burjuva sınıfı "sanayi ve ticaretle uğraşan
varlıklı" ailelerdir.
Bir
de küçük burjuvalar vardır.
Bunlar
kentlerde doğup, büyüyen memurlar, yöneticiler gibi gruplardır.
Bu
iki grubun çıkarları zaman zaman birleşse de çoğu zaman çatışır.
İşçi
sınıfı, fabrikalarda, üretim birimlerinde çalışan emek sahipleridir.
Bazı
ülkelerde işçi sınıfı sendikalı olarak örgütlenmiş ve daha güçlü bir sınıf
haline gelmiştir.
Kapitalizmde
her üretim faktörü üretimden pay alır.
İşçi
de üretime kattığı emeğinin karşılığında ücret adı altında bir pay alır.
Sendikalar,
ücretlerin artırılması, işçi sınıfının haklarının artırılması için çalışırlar.
Aristokrasi,
bir ülkede kültür, sanat ve bilimin ilerlemesine destek olur.
Aristokratlar,
bu işlerle uğraşan kişilere, kurumlara maddi ve manevi destek sağlarlar.
Onları
korumaya alırlar, burs verirler, okuturlar.
Müzeler
açarlar, okullar kurarlar, okullara, bilim ve sanat kürsülerine destek
sağlarlar.
Burjuvazi
bir ülkede sanayinin, ticaretin gelişmesine, kalitenin artmasına, gerekli
yatırımların yapılmasına ön ayak olur.
Öte
yandan burjuvazi üretim birimlerinin sahibi olarak ülkede söz sahibi olur ve
ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal politikalarının yönlendirilmesinde etkin
rol oynar.
İşçi
sınıfı, eğer emeğinin karşılığında yeterli ücret alabiliyorsa üretime katkısını
en üst düzeye çıkarır.
Bir
de Marx’ın küçük burjuvalar dediği bir grup vardır.
Bu
grup; gelir düzeyi düşük ya da orta düzeyde olan kentli sınıfları tanımlar.
İşçi
sınıfı ile burjuvazi arasında yer alan esnaflar, zanaatkârlar, memurlar bu
grubun üyesi kabul edilir.
Türkiye’nin
durumu ilginçtir.
Aristokrasi,
Osmanlı’da da Cumhuriyet döneminde de olmamıştır.
Bunun
temel nedeni Osmanlı’da, batıda görülen feodal yapının olmamasıydı.
Her
ne kadar kendisine timar adı altında toprak verilmiş sınıf olsa da bunlar
hiçbir zaman kendi başlarına buyruk, Sultan karşısında güçlü yerel güçler
olamadılar.
O
nedenle bizde yerel yönetimler de güçlenemedi ve hep merkeze bağımlı kaldılar.
Dolayısıyla
feodal beylikten aristokrasiye geçiş olmadı.
Osmanlı’da
da Türkiye’de de burjuvazi, hiçbir zaman geniş sayıda bir sanayi ve ticaret
burjuvazisi düzeyine çıkamadı.
Daha
çok bir bölüm esnafın biraz daha üst düzey gelir elde etmesiyle sermaye sahibi
olmasına dayalı bir esnaf burjuvazisi düzeyinde kaldı.
Ya
devletten aldığı işlerle geçinmeye çalıştı ya da devletin dediklerinin dışına
çıkmamaya özen gösterdi.
O
nedenle burjuvazi, az sayıdaki istisnası dışında, bizde daha ileri bir
demokrasi için, eğitimde bilime dayalı bir yapı kurulması için, yargının
bağımsız olabilmesi için mücadele verecek bir bütünsel yaklaşıma ulaşamadı.
1960’lardan
başlayarak güçlenir gibi görünen işçi sınıfı ise güç anlamında, son 30 yılda
iyice geri gitti.
Bir
dönem sendikalar güçlenmişti, askeri darbelerin de etkisiyle güçlerini
yitirdiler ve bir daha eski güçlerine kavuşamadılar.
SGK
kayıtlarına göre bugün Türkiye’de sendikalı işçi sayısı toplam işçi sayısının
sadece yüzde 11’ini oluşturuyor.
Türkiye’de
tam anlamıyla var diyebileceğimiz grup "küçük burjuvaların"
oluşturduğu gruptur.
Küçük
burjuvalar, gelirinin etkilenmemesi için birçok şeyden vazgeçebilecek bir
sınıftır.
Ne
burjuvazi kadar güçlü ne de işçi sınıfı kadar devrimcidir.
Başka
nedenleri de var kuşkusuz ama bir yandan da bu sınıfsal eksikler nedeniyle
Türkiye hiçbir zaman kapitalizme tam olarak geçemedi, hep ahbap çavuş
kapitalizmi içerisinde bocaladı durdu.
- Mahfi Eğilmez* 09 Ağustos 2018