NEVRUZ BAYRAMININ TÜRK TARİHİNDEKİ SEYRİ
Bayramlar, halkın gülüp eğlendiği, sevinç içinde
geçirdiği özel günlerdir.
Dinî olduğu kadar, millî karakterler taşırlar.
İnsanlar bu özel günlerde barış ve kardeşlik
duygularını pekiştirerek kaynaşırlar.
Dinî bayramlar insanları ruhî bakımdan en üst
seviyelere çıkarırken, millî bayramlar da milletleri benlik ve kültürleri
bakımından üst seviyelere çıkarır.
Türk tarihinin bilinen en eski bayramı olan ve
yazılı kaynaklarda günümüze kadar 3000 yıllık geçmişi bulunan millî bayramımız
NEVRUZ’dur.
Nevruz Farsça bir kelime olup“Yeni gün” anlamına
gelmektedir.
Yeni gün baharın geliş günü ve Türklerde takvim
başlangıcı olan yıl başıdır.
Orta Asya bozkırlarında çetin tabiat şartlarında
yaşayan Türkler, şiddetli geçen kışın, yerini yavaş yavaş bahara bırakmasını
bir bahar bayramı olarak kutlamaktadırlar.
Bu bayram günü, bilinen en eski Türk takvimi olan
On İki Hayvanlı takvimde 21 marta rast gelmektedir.
Nevruzun doğuşu ile ilgili olarak Ebul Gazi
Bahadır Han’ın “Türk Şeceresi” adlı eserindeki kayıt bu bayramın kaynağını
aydınlatmaktadır.
Buna göre Nevruz’un başlangıcı Türk Ergenekon
Destanı’na kadar inmektedir.
Bu destana göre; Türkler düşman saldırılarına
maruz kalmış ve hepsi kılıçtan geçirilmiştir.
Göktürk Hanı İl-Han’ın oğlu Kıyan ile yeğeni
Tukus bu düşman istilâsından aileleri ile birlikte kurtulmayı başararak
kaçmışlardır. Bolluk ve bereketli bir bölgeye gelip yerleşmişler ve burada
çoğalmışlardır. Bu verimli yere Ergenekon adını koymuşlardır.
Ergenekon’da 400 yıl kaldıktan sonra bu bölge
kendilerine artık yetmez olmuş ve buradan dışarı çıkmak, yeni yerler aramak
ihtiyacını duymuşlardır.
Demir madeni yüklü olan dağın demir cevherini
eriterek Ergenekon’dan çıkmayı başarmışlardır.
O günden beri bu günü Türkler bayram sayarlar.
Bir parça demiri ateşe salıp kızdırırlar.
Önce kağan bir kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle
döver.
Ondan sonra beyler de aynı şeyi tekrarlarlar.
Bunu mukaddes bilirler ve böylece şükretmiş
olurlar.
Bu bakımdan 21 mart, nasıl tabiatın kıştan
kurtulduğu günün başlangıcı ise, Türklerin istiklâllerini ilân ettikleri gün
olarak da kabul edilmiştir ve bayram olarak kutlanmaktadır.
Türk tarihinde bu iki gelişmenin tarihi 21 mart
gününe tekabül ettiği için bu çifte bayram Nevruz Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Nevruz geleneği halkın bir eğlenme, neşelenme
günü olduğu kadar eski Türk devletleri düzeninde de önemli bir gündür.
Büyük Selçuklu Devleti zamanında İslâmiyet’in
kabulünden sonra kullanılan Hicrî takvim yeterli görülmeyerek eski Türk
takvimine benzer sultan Melikşah zamanında “Takvim-i celali” adıyla yılbaşı
günü 21 mart olan takvim yapılmış ve malî işlerde uzun süre kullanılmıştır.
Diğer Türk devleti olan Akkoyunlularda Uzun Hasan
tarafından düzenlenen ve adını verdiği “Hasan Padişah Kanunları”nda 21 mart
takvim başlangıcıdır ve vergi toplama dönemi olarak Nevruz geleneği kuvvetli
olarak yaşamaktadır.
Aynı durum Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah’ın
şair olması ve şiirlerinde bu eğlencelere yer vermesi, bu devlette de Nevruz
geleneğinin varlığını kanıtlamaktadır.
Türklerin XI. yüzyıl ve XII. yüzyılın önemli
kaynaklarında da Nevruz kutlamalarına ve şenliklerine sıkça rastlanmaktadır.
XI. yüzyılın önemli ismi El Biruni Nevruzdan söz
etmiş ve Türklerin yanı sıra bütün Ön Asya topluluklarında geleneklerden
bahsederek Türklerin Nevruz geleneğine çok önem verdiğinden söz eder.
Kaşgarlı Mahmut ise “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı
eserinde Nevruzu yılbaşı başlangıcı olarak kabul eder ve bu güne “bayram”
ismini verir.
Anadolu’da Osmanlı ailesini çıkarmış olan Kayı
Boyu’na mensup Karakeçili aşireti mensuplarının 21 mart tarihinde Ertuğrul
gazinin türbesi etrafında toplandıkları, burada bayram ile şenlikler yaptıkları, at yarıştırdıkları,
cirit ve güreş sporları düzenlediklerini görüyoruz ki bunlar Nevruz gelenekleri
içerisindedir.
Ona “Yörük bayramı” adını verirlerdi.
Karakeçeli yörükler tarafından en geniş şekilde
uygulanan bir bayram olduğu için olayın Ertuğrul Gazi’nin türbesinin etrafında
gerçekleştirilmiş olmasının bir başka anlamı vardır.
Bu gün hâlâ Doğu Anadolu,Güney Doğu Anadolu ve
Azerbaycan’da Nevruz geleneklerinden bazıları olan atalarının ölülerini ziyaret
etmek, dualar okumak ve onlar için hayırlar yapmak biçimindeki gelenek
sürdürülmektedir.
Osmanlı Devletinde sarayda 21 mart Nevruz bayramı
büyük bir coşku ile kutlanırdı.
Bugüne “Sultan Nevruzu” adı verilirdi.
O güne özgü macunlar yani mesir macunu yapılır ve
halka dağıtılırdı.
Devlet erkânı kendi arasında hediyeleşirdi. Bu
hediyelere “Nevruziye” adı verilmekteydi.
Gerek divan şairleri, gerekse halk şairleri aynı
şekilde Nevruziye adı verilen kasideler, şiirler yazardı. Türk edebiyat tarihi
incelendiğinde hemen hemen her divan şairimizin, halk şairimizin ve her Bektaşi
şairimizin Nevruziye yazdıklarına şahit olunmaktadır.
Osmanlılarda Nevruz hazırlıkları 21 mart
tarihinden 3-4 gün önceden başlatılır 21 mart günü doğrudan Osmanlı
padişahlarının katıldığı törenler yapılırdı.
21 mart günü padişahın Nevruz tebriklerini kabul
ettiği, sultan tarafından kutlanan gün olması dolayısı ile bugüne Nevruzu
Sultani adı verilmiştir.
Nevruz, Cumhuriyetin ilk yıllarında da resmî
bayram olarak büyük törenlerle kutlanmıştır.
1925 yılında Ankara’da Nevruz münasebeti ile
Mustafa Kemal Paşa’nın huzurunda yapılan bir resmî geçitte askerî kıt’alar
başlarında “gök sancaklar, al sancaklar” olduğu hâlde yürümüştür.
1926 yılından itibaren Milâdî takvimin kabulü ile
Nevruz yılbaşı olmaktan çıkmıştır.
Bugüne baktığımızda; Kazak, Kırgız,Özbek, Türkmen
ve Azeri Türklerinde; Tataristan’da, Gagavuzlar’da, Türkiye
Türklerinde,Irak,İran ve Suriye ve
Balkan Türklerinde Nevruz geleneği çok canlı bir şekilde yaşatılır.
Türk dünyasında baharın gelişi Nevruz adı altında
en eski tarihden beri kutlanmaktadır.
Bu nedenle Nevruz biz Türklerin tarihinin,
edebiyatının, örfünün, geleneklerinin bir parçası olmuştur.
Bunu da yukarıda açıklamış olduğumuz tarihsel
gelişim kanıtlamaktadır.
Nevruzun Türk topluluklarında çok şeyler ifade
ettiğini görmekteyiz;
a)İnsanlar arasında sevgiyi ve saygıyı artırır.
b)Dargınlıkları unutturur, kardeşliği hatırlatır.
c)Birlik ve beraberliği sağlar.
d)Bolluk ve bereketin habercisidir.
Nevruz adı Türkler arasında değişik isimler
olarak günümüze kadar gelmiştir. “mart dokuzu, sultan nevruz, sultan nevriz,
navruz, Manisa mesir günü...”
Özellikle mesir macunu yapımı, bu Nevruz
kutlamalarının bir parçası olarak çeşitli bitkilerin karıştırılarak macun
hâline getirilmesi ile yapılır ki, günümüzde çok canlı bir gelenektir.
Gene Türklerde Nevruz adı kişi adı olarak
kullanıldığı gibi soy adı olarak da kullanılır.
Türklerden başka hiçbir toplulukta olmayan bu
adet Nevruzun mahiyetini ve gerçek sahibini belirleyecek kadar önemlidir.
Kırgızlar da Navrız soyu, Azerilerde Nevruz uşağı
boy adı, Özbeklerde Nevruz sultan adlı hükümdarın varlığı bunun açık
misalleridir.
Gene Türk dünyasında baharın müjdecisi
çiçeklerden birincisi olan kardelen çiçeğine “Nevruz çiçeği” adı verilmiştir.
Görüldüğü gibi Nevruz tüm Türk coğrafyasında
yaşayan,Türkleri birbirine kenetleyen, bağlayan, kaynaştıran bir millî örfler,
adetler, gelenekler bütünüdür.
Nevruz berekettir, Nevruz sevgidir.
Bu bereket ve sevgi bağının hepimizi birbirimize
bağlamasını, aziz vatanımızın ve milletimizin bölünmez birliğinin en güzel bir
sembolü olmasını diliyorum ve hepinizin Nevruzunu kutluyorum...
. Ali
YAZGI*
Kaynaklar
Türk
Dünyası Dergisi Yıl 5 Sayı 12.
Tarih
ve etnografyası açısından Nevruz Boğaziçi İlmi Araştırmaları servisi
Türk
millî kültüründe Nevruz Yard.Doç. Zeynel Abidin Makas.
(*) Fatsa Lisesi Tarih Öğretmeni/ORDU