4 Eylül 2020 Cuma

Çığır Açan Yapay Zeka


Çığır Açan Yapay Zeka,
bir kişinin beyin aktivitesine göre
konuşmayı sentezleyebilir
26 Nisan 2019

 San Francisco'daki California Üniversitesi'nden bilim adamları, beyin sinyallerini sözlü kelimelere dönüştürmek için yapay zeka kullanmanın bir yolunu gösterdiler. 
Bir gün konuşamayan veya başka türlü iletişim kuramayan insanların çevrelerindeki kişilerle konuşabilmelerinin önünü açabilir.
Çalışma, şiddetli epilepsili beş gönüllüyü inceleyen araştırmacılarla başladı. 
Bu gönüllüler, beyinlerinin nöbetleri tetiklemekten sorumlu olan bölümünü bulmak için beyinlerinin yüzeyine geçici olarak elektrotlar yerleştirdiler. 
Ekip, bu çalışmanın bir parçası olarak, bir kişi konuşurken beynin nasıl tepki verdiğini de inceleyebildi. 
Bu, çene, gırtlak, dudaklar ve dili içeren ses yolunun hareketlerine dönüşen beyin sinyallerini analiz etmeyi içeriyordu. 
Daha sonra bu niyetliliği çözmek için yapay bir sinir ağı kullanıldı ve bu da anlaşılabilir sentezlenmiş konuşma üretmek için kullanıldı.
Hâlâ görece erken bir aşamadayken, umut, bu çalışmanın bazı heyecan verici olasılıkları ortaya çıkarmasıdır. 
Gelecekteki bir adım, teknolojiyi fiziksel olarak konuşamayan hastalar üzerinde test etmek için klinik deneyler yapmayı içerecektir (bu sunumda durum böyle değildi). 
Ayrıca, gerekli beyin aktivitesi seviyesini yakalamak için gereken yüksek kanal kapasitesine sahip (bu son çalışmada 256 kanal) Gıda ve İlaç İdaresi onaylı bir elektrot cihazının geliştirilmesi de gerekli olacaktır.
Bu, Digital Trends'te etkileyici beyin-bilgisayar arayüzlerini ilk kez ele almıyoruz. 2017 yılında, Carnegie Mellon Üniversitesi'nden araştırmacılar, bazı durumlarda tam cümleleri yorumlamak da dahil olmak üzere beyin taramalarına dayanan karmaşık düşünceleri okumak için yapay zeka makine öğrenimi algoritmalarını kullanan bir teknoloji geliştirdi.
Japonya'daki araştırmacılar tarafından yürütülen benzer bir proje, fMRI beyin taramalarını analiz edebildi ve bu kişinin görüntülediği şeyin yazılı bir açıklamasını oluşturabildi - örneğin "açık bir kapının önünde yerde bir köpek oturuyor" veya "a bir grup insan sahilde duruyor.
" Bu teknoloji geliştikçe, hiç şüphesiz benzer şekilde çığır açan çalışmaların daha fazla örneği ortaya çıkacaktır.
UC San Francisco'nun sözlü Cümlelerin Sinirsel Kod Çözümünden Konuşma Sentezi başlıklı son çalışmasını anlatan bir makale, yakın zamanda Nature dergisinde yayınlandı.
Editörlerin Önerileri
·                          Çin'in zihin kontrollü cyborg fareleri, siberpunk distopyasında yaşadığımızın kanıtı
·                          Yapay zeka sistemi, konuşamayan insanların düşüncelerini konuşmaya dönüştürmeye çalışıyor
·                          Yapay zeka nedir? İşte bilmen gereken her şey
·                          Google Home cihazlarında Tercüman Modu nasıl kullanılır?
·                          Huawei'nin yapay zekası, Schubert'in Bitmemiş Senfonisini bitirdi ve biz de duyduk

https://www.aivanet.com/2019/04/groundbreaking-a-i-can-synthesize-speech-based-on-a-persons-brain-activity/


Ekosistemin Bozulması


Ekosistemin Bozulması

Pandemi Riskini Artırabilir

·        Yeni bir araştırmaya göre çevresel tahribat, salgın hastalıkların ortaya çıkma ihtimalini artırabilir ve yayılmanın kontrolünü güçleştirebilir.
·        İngiltere’deki West ve Exeter üniversitelerinde bulunan Greenpeace araştırma laboratuvarlarındaki araştırmacılar tarafından yapılan bir çalışma, hastalık risklerinin biyolojik çeşitlilik ve su döngüsü gibi doğal süreçlerle bağlantılı olduğu hipotezini ortaya koydu.
·        Çalışmada varılan sonuca göre, bozulmamış ekosistemlerin çevre ve sağlık üzerindeki olumlu etkilerini sürdürmek yeni pandemilerin ortaya çıkmasını önlemede kilit rol oynayabilir.
·        West Üniversitesinden Dr. Mark Everard, hastalıkların hayvanlardan insanlara aktarımını ekosistemlerin doğal olarak kısıtladığını ancak ekosistemler bozuldukça bu kısıtlamanın da azaldığını söylüyor.
·        Ayrıca ekosistemin bozulmasının su güvenliğini zayıflattığını; el hijyeni, sanitasyon ve hastalık tedavisi için yeterli güvenilir suya erişimi de sınırlandırdığını hatırlatıyor.
·        Dr. Everard hastalık riskinin, ekosistemin korunmasından ve doğal kaynakların güvenilir olmasından ayrı tutulmaması gerektiğini düşünüyor.
·        Araştırmacılar, COVID-19 pandemisinden alınan dersin ardından toplumların küresel olarak hasar görmüş ekosistemleri korumak ve geri kazanmak için çaba harcaması gerektiğini önemle vurguluyor.
·        Enfeksiyon hastalıkları ve çevre sağlığı uzmanlarına göre, dünya çapında yayılan COVID-19 salgını ile iklim değişikliği ve biyolojik çeşitliliğin azalması arasında derin bir bağlantı var.
·        COVID-19 ve gelecekte karşılaşacağımız diğer yeni bulaşıcı hastalıkları anlamak ve bunlarla etkili bir şekilde mücadele etmek için "gezegen bilinci”nin kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorlar.
·        Gezegen bilinci ekosistem ile halk sağlığının bütünsel düşünülmesi anlamına geliyor.
·        ....
·        Devamı için:

http://bilimteknik.tubitak.gov.tr/system/files/makale/ayiklanan_basliksiz_sayfalar.pdf



Kendini Savunan İnsan


Kendini Savunan İnsan:
Sokrates
29 Ocak 2019
Sokrates, (M.Ö 470/469-399) Batı felsefesinin babası olarak kabul edilen bir Yunan filozoftur.
En tanınmış öğrencisi Platon’du. Platon da, daha sonraları Büyük İskender’e özel öğretmenlik yapmış olan Aristoteles’e dersler vermişti.
Bu ilerleyiş içerisinde, ilk olarak Sokrates tarafından geliştirilen Yunan felsefesi İskender’in fetihleriyle beraber bilinen tüm dünyaya yayılmıştı. 
Sokrates, Milattan önce 469 (ya da 470) yılında, heykeltıraş olan baba Sophronicus ve bir ebe olan anne Phaenarete’nin bebeği olarak dünyaya geldi.
Yunan gençlerin yaygın olarak aldığı müzik, jimnastik ve dil bilgisi derslerini aldı. Daha sonra ise baba mesleği olan heykeltıraşlığı icra etti.
Sokrates, müstesna bir heykeltıraş olarak kabul edilir. Milattan sonra 2. yüzyılda hayranlık yarattığı söylenen, Akropolis yolu üzerindeki Graces (Üç Güzeller-Harites) heykeli onun eseri olarak bilinir.
Sokrates’in Yunan ordusunda da övgüye değer hizmetleri olmuştu.
Potidaea Savaşı’nda General Alcibiades’in hayatını kurtarmıştır.
Sokrates orta yaşlarındayken arkadaşı Chaerephon, ünlü Delfi Kahini’ne Sokrates’ten daha bilge bir insanın olup olmadığını sorar ve “Hayır” cevabını alır.
Bu cevapla şaşkına dönen Sokrates, Delfi Kahini’ni haksız çıkarmayı umarak kolları sıvar.
Kendilerinin ve başkalarının gözünde “bilge” olan insanları sorgulamaya başlar.
Korktuğu şu sonuca ulaşır:
- “Bilgeliğiyle ün kazanmış insanların neredeyse hepsi aslında bilgelikten nasibini almamış kimselerdir. Sıradan insan olarak görülen ve aşağılanan insanlar ise, daha zekidirler.” (Platon, Apology, 22).
Atina’nın gençleri, büyüklerinin Sokrates tarafından panayır alanlarında sorulara tabi tutulmasını büyük bir zevkle izlediler.
Bu gençler, Sokrates’in verdiği dersleri örnek alıp önceki tutkularından vazgeçerek kendilerini tamamen felsefeye adadılar.
Aralarında Kinik Okulu’nun kurucusu Antisthenes, Kirene Okulu’nun kurucusu Aristippus, yazıları sonraları Kıbrıslı Zenon’u etkileyecek olan Ksenofon ve Sokrates’i asıl olarak yazdığı Diyaloglar’ı sayesinde bildiğimiz, en meşhurları olan Platon da vardı.
Sokrates’in ölümünün ardından antik çağ yazarlarının bahsettiği bütün okullar, onun takipçileri tarafından kurulmuştur.
Atinalıların söylediğine göre Sokrates bu mağarada esir tutulmuş ve ölmüştür.
Bu okulların çeşitliliği, Sokrates’in öğretisinin geniş çaplı etkisinin, daha da önemlisi öğretisindeki yorumlamalarının çeşitliliğinin birer kanıtı niteliğindedir.
Antisthenes ve Aristippus’un felsefi öğretilerinin yorumlama farklılaşmasından bunu anlayabiliyoruz.
Antisthenes iyi bir hayatın irade gücü ve özveri ile elde edilebileceğini, Aristippus ise hazzı gözeten hayattan başka takip edilmeye değecek bir yolun olmadığını öğretiyordu.
Sokrates’in felsefeye yaptığı en büyük katkısının, entelektüel arayışın odak noktasını (Sokrates öncesi Thales, Anaksimandros, Anaksimenes gibi filozofların takip ettiği) “doğa bilimleri”nden alıp etikahlak gibi soyut kavramların alanına oturtması olduğu söylenmiştir.
Her ne kadar değişik okulların Sokrates’in öğretilerini takip ettiği söylense de, hepsi de kendilerine kurucu doktrin olarak farklı “ahlaklılık” biçimlerini benimsemişlerdir. Bir okul tarafından benimsenen “ahlak”, başka bir okul tarafından kabul görmüyordu.
Bilim insanları tarihsel bir kişilik olarak Sokrates için Platon’un Diyaloglar’ını referans olarak alsalar da, çağdaşları bu kitapta Sokrates’in yazarın felsefi görüşlerini aktaran bir karakter olarak kullandığını söyler.
Bu eleştiriler içerisindeki göze çarpanlar arasında, Sokrates’in öğrencilerinden Phaidon ve Ksenofon vardır. Şu anda yazdıkları kaybolmuş olsa da Phaidon’un, Platon’dan farklı bir Sokrates portresi çizdiği iddia edilir.
Ksenefon ise Memorablia’sında kesin olarak farklı bir Sokrates izlenimi sunar.
Öğretileri fazlaca yorumlanmış olsa da, Sokrates’in temel odağı nasıl iyi ve erdemli bir hayatın yaşanabileceğiydi.
Platon tarafından kendisine atfedilen “Sorgulanmamış hayat, yaşamaya değmez” (Apology, 38b) sözü tarihsel olarak tutarlı görünmektedir.
Çünkü Sokrates takipçilerine toplumsal dayatmaları, tanrı kaynaklı batıl inançları ve davranış belirleyici faktörleri takip etmek yerine, kendileri için düşünmeleri konusunda ilham vermişti.
Platon ve Ksenofon’un tasvir ettiği Sokrates farklılıklar gösterse de, ortak bir yön de vardır.
İkisi de Sokrates’i sınıf ayrımı gözetmeyen, “düzgün davranış” kavramı olmayan; bir kadınla, hizmetçiyle, köleyle yahut üst sınıftan bir insanla eşit seviyede kolayca konuşabilen biri olarak aktarır.
Antik Atina’da bireysel davranışlar Eusebia denilen, “dindarlık” olarak çevrilen fakat daha çok “görev” ve “yola bağlılık” anlamına gelebilecek bir kavrama göre şekilleniyordu. 
Eusebia tarafından konulan “toplumsal adabı” reddettiği için şehrin önde gelenleri tarafından yasaları ihlal etmekle ve geleneklere aykırı davranmakla suçlandı. 
Milattan önce 399 yılında şair Meletus, deri ustası Anytus, ve hatip Lycon; Sokrates’i dinden çıkmakla suçladılar ve ölüm cezası talep ettiler.
Suçlama okundu:
- “Sokrates, ilk olarak devlet tarafından benimsenmiş tanrıyı reddedip yeni kutsallıklar sunduğu için, ikinci olarak ise şehrin gençlerini yozlaştırdığı için suçludur!”.
Bu suçlamanın kişisel ve politik gerekçelerle yapıldığı da iddia edilir.
Çünkü Atina, henüz yeni alaşağı edilmiş Otuz Tiranlar oligarşi yönetimiyle bağı olan herkesten kurtulmaya çalışıyordu.
Otuz Tiranlar içerisinde en kötü olarak görülen Critias, Sokrates’in eski öğrencisiydi.
Onun bu denli yozlaşmış olmasının sebebi yine Sokrates olarak görülüyordu.
Anytus ise, Platon’un Meno’sundaki diyaloglara dair yorumlara dayanarak, Sokrates’i oğlunu yozlaştırmakla suçlamıştır.
Görünüşe göre, Anytus oğlunu politik hayata hazırlıyordu.
Fakat oğlu politik hevesleri bir kenara itip Sokrates’in öğretileriyle ilgilenmeye başlamıştı.
Sokrates’e suçlamalarda bulunanların elinde onun Critias’ı yozlaştırdığı gibi bir örnek olsa da, bunu mahkemede asla bir delil olarak sunmadılar. Fakat bu, jüri tarafından çoktan bir emsal olarak görülmüştü bile. 
Sokrates’in ölümü (Jacques-Louis David, 1787)
Arkadaşlarının tavsiyelerini görmezden gelen ve konuşma metni yazarı olan Lysias’ın yardım talebini reddeden Sokrates, kendisini jüriye karşı tek başına savunmayı istemişti.
Antik Atina’da avukatlar yoktu.
İsteyen kişi, müdafi olarak konuşma metni yazarlarını tutabilirdi.
Bu yazarların içerisinde Lysias en fazla paraya tutulabilecek müdafi kişiydi.
Fakat Sokrates’e olan hayranlığından ötürü karşılıksız hizmet teklif etti.
Lysias genel olarak müvekkilinin iyi bir insan olduğunu söylüyor ve haksız suçlamalara maruz bırakıldığını öne sürüyordu.
Bu, aslında mahkemenin Sokrates’ten beklediği bir savunmaydı.
Sokrates ise kendini savunmak ve hayatını kurtarmak için yalvarmak yerine Atinalı mahkemenin karşısına dikildi.
Kendisinin herkesi uyanık ve farkında tutmak için hayırda bulunan bir at sineği rolü oynadığını söyledi.
Sokrates, kendisine bir ceza verilmesi gerekiyorsa, bu cezanın ölüm cezası yerine Olimpiyat oyunları kahramanları için ayrılan Prytaneum’da yaşam boyu ücretsiz yemekle onurlandırılma cezası olması gerektiğini söyledi.
Bu, Atina’nın ve Prytaneum’un onurunu ciddi anlamda aşağılama olarak kabul edilecekti.
Ölüm cezasıyla yargılanan suçluların kahramanlara yaraşır övgüler talep etmesi yerine genellikle mahkemenin merhameti için yalvarması beklenirdi. 
Sokrates mahkemece suçlu bulundu ve ölüm cezasına çarptırıldı (Ksenofon, onun bu sonucu istediğini söyler.
Platon’un “Sokrates’in Savunması”ndaki yargılama sürecine dair yazdıkları da bunu destekler).
Sokrates’in son günleri Platon’un Euthyphro, Apology, Crito ve Phaedo’sunda “son diyaloglar” olarak kaydedilerek yazılmıştır.
Atina’daki hücresinin içerisinde baldıran zehrini içen Sokrates’in dostları etrafını sarmıştır.
Platon şöyle der:
- “Bu, arkadaşımızın; bir adamın, tanıdığım en zeki, en iyi, en adil adamın sonuydu” (Phaedo,118).
Sokrates’in etkisi, öğrencilerinin eylemlerinde çabucak bir etki gösterdi.
Onu takip edenler onun hayatına, öğretilerine, ölümüne, dair kendi yorumlarını oluşturdular.
Bunun yanı sıra kendi felsefe okullarını kurup, öğretmenlerinden tecrübe ettikleri şeyleri kaleme aldılar.
Bunların arasında yalnızca Platon’un ve Ksenofon’un yazdıkları, ayrıca Aristophanes’in komedyalarında çizdiği Sokrates imajı ve Aristoteles’in daha sonraki dönemlerdeki çalışmaları bizlere Sokrates’in hayatına dair bir şeyler söyler.
Kendisi herhangi bir şey yazmamıştır.
Fakat hem gerçeği aramak hem de savunmak için olan sözleri ve eylemleri dünyayı değiştirmiştir. Onun dersleri, hâlâ günümüz insanlarına ilham vermektedir.
Yazan: Joshua J. Mark
Çeviren: Can Hergül
Kaynak: Ancient History Encyclopedia
https://dusunbil.com/sokratesin-hayati/?utm_source=facebook&utm_medium=social&utm_campaign=ReviveOldPost&fbclid=IwAR1uXwdX5co0Qo_80ojHdFI70ijsYtLDqhSb_MaANb4tP2BqSb3sB3TMwik




Beyin Hücrelerinde Yeni İletişim


 Beyin Hücrelerinde Yeni

Bir İletişim Şekli

Özlem Ak
Bilim insanları, beyin dokusunda daha önce bilinmeyen bir nöral iletişim şekli tanımladılar. The Journal of Physiology dergisinde yayımladıkları çalışmaya göre, bu nöral iletişim, beyin dokusunun bir bölümündeki nöronlardan başka bir bölümdeki nöronlara arada herhangi bir bağlantı olmadan sağlanabiliyor.

Keşif, nöronların birbiriyle sinaps ve aksonlar ya da geçit bağlantıları gibi bilinen bilgi aktarımı mekanizmalarından farklı bir şekilde iletişim kurdukları konusunda yeni radikal görüşler gündeme getiriyor.
Amerika Birleşik Devletleri, Case Western Reserve Üniversitesi'nden biyomedikal mühendisi Dominique Durand, kendiliğinden yayılan bu dalgaların beyindeki tamamen yeni bir iletişim şekli olduğunu düşündüklerini ve çok heyecanlı olduklarını söylüyor.
Daha önce de bilim insanları bilinenden fazla nöral iletişim olduğunu tahmin ediyordu.
Gene aynı şekilde, beynin korteks ve hipokampus bölgelerinde uyku sırasında görülen nöral titreşim dalgalarının da farkındaydılar.
Bu titreşim dalgalarının yeni öğrenilenlerin ya da deneyimlerin uzun süreli hafızada depolanması için gerekli olduğunu düşünen bilim insanları olsa da diğer bilim insanları için bu dalgalar hâlâ gizemini koruyan bir muammaydı.

Sonunda Durand ve ekibi laboratuvar ortamında fare beyninin hipokampus bölgesinden çıkarılan dilimlerdeki yavaş titreşim aktivitesini inceleyerek bu yavaş titreşim dalgasının komşu hücreleri etkinleştiren bir elektrik alan oluşturduğunu gözlemlediler.
Bu sayede, kimyasal sinaptik iletişim ve geçit bağlantıları olmadan bir tür nöral iletişim söz konusu oluyor.
Durand, bilim insanlarının bu dalgaların varlığından uzun zamandır haberdar olduğunu ancak işlevlerinin kimse tarafından bilinmediğini, ayrıca o ve ekibinin öne sürdüğü gibi bu dalgaların kendiliğinden yayılabileceklerine de kimsenin inanamadığını söylüyor.
Durand, kırk yıldır üzerine çalıştığı hipokampusun hâlâ kendisini şaşırtmaya devam ettiğini belirtiyor. Durand, ekibiyle birlikte, titreşim dalgasının beyin dokusu diliminde yaptıkları bir kesikboyunca sıçradığını gözlemlediği bir dizi deney sırasında şaşkınlığının doruğa ulaştığını söylüyor.
Sonuç olarak, ortaya çıkan bu durumun yalnızca elektrik alan bağlantısı ile açıklanabileceğini düşünüyorlar.
Sinir hücrelerinde böyle bir dalga davranışı daha önce hiçbir bilim insanı tarafından gözlemlenmemiş.
Bu sonuçlar öyle şaşırtıcıydı ki The Journal of Physiology dergisinin değerlendirme komitesindekiler çalışmanın yayımlanmasına onay vermeden önce daha ileri düzey deneylerin yapılmasını ve 2 ya da 3 kez daha tekrar edilmesini talep etmişler.
Durand kontrol amaçlı yaptıkları her deneyin önceki sonuçları onayladığını söylüyor.
Araştırmacılar bu garip nöral iletişim biçiminin insan beyninde de olup olmadığını anlamak için çok daha fazla araştırma yapmayı planlıyor.

http://bilimteknik.tubitak.gov.tr/system/files/makale/617_nisan_2019_bilim_ve_teknik_6_1.pdf




Dünya Beyin Ağı


Dünya Beyin Ağı
Beyinlerarası İnternet Gerçek Oluyor! (wbw)
Prof.Dr. İsmail Hakkı Aydın
Ağustos 30, 2020
Artık mikroçipler hayatımızda…
Çok yakın bir zaman önce, herkesin heyecanla beklediği haber geldi. Tesla ve SpaceX’in kurucusu Elon Musk, dünyanın en zeki, en akıllı, en çalışkan, en yaratıcı ve hayal gücü en geniş elektrik elektronik, malzeme bilimi, makine, yapay zeka, programlama ve yazılım mühendisleri, beyin cerrahı, veteriner gibi istikbali şekillendirecek genç ve dinamik 100’ü aşkın bilim insanlarının ve teknik elemanlarının meydana getirdiği, nöroteknoloji şirketi Neuralink tarafından geliştirilen mikroçip ile beyin kontrolü sağlayacak teknolojiyi dünyaya tanıttı.
Bu teknoloji ile hafıza kaybından, depresyon, anksiyete, işitme kaybı, korku, stres, insomni, ilaç-madde bağımlılığı, körlük, şiddetli ağrı, strok, felçler, epilepsi ve beyin  hasarına  kadar çeşitli nörolojik sorunları ve omurga yaralanmalarını çözebileceğini ifade etti.
Madeni bir para büyüklüğünde, çıkartılıp değiştirilebilen ve güncellenebilen insan saçının dörtte biri genişliğinde 4 elektrot iplikten ve onlara bağlı, beyin pulsasyonuna uyumlu 1024 mikroelektrot kanaldan meydana gelmiş “Link” isimli çip ayrıca beyne doğrudan müzik yayını yapmak ya da klavye veya mausa  dokunmadan, simbiyotik ve aracısız  olarak bilgisayara interferans yöntemiyle düşünce ile yazı yazabilmeyi sağlama gibi amaçlarla kullanılabilecektir.
Halen implantlarda oluşabilecek korozyon ve paslanma gibi bazı problemler akla geliyorsa da, gelişen mikromalzeme bilimi bu sorunu en kısa sürede çözecektir.
Henüz insanlarda tecrübe edilmemekle beraber, fare ve domuzlarda başarı ile denenmiştir. Korteksde 6 mm derinliğe kadar inen elektrotlar, robot tarafından, kan damarlarının lokalizasyon ve konfigürasyonu belirlenip dikkate alındıktan sonra, özellikle vasküler yapılara zarar vermeden yerleştirilmektedir.
Gerçek zamanlı olarak, bir mikrofon özelliğiyle alınan nörona ateşleme bilgileri çiplere aktarılıp yoğunlaştırılmakta ve oradan da saat, telefon, flaş disk veya bilgisayara bluetooth vasıtası ile gönderilip depolanabilecek ve saklanabilecektir.
Endüktif olarak şarj edilebilen bu çip, akıllı bir saatten beklenilen özelliklerle her şeyi yapabilmektedir.
Tesla otomobillerini de otomatik pilot kontrol sistemi ile yönetebilmekte, oyun oynayabilmeye de imkan vermektedir.
Transhümanizm olarak adlandırılan bu yöntem, atomlararası ve atomaltı  sinyallerden oluştuğunu düşündüğümüz şuur, konnektom ve nöronal algoritmalar geliştirilip hızlı bilgi alışverişi, işlenmesi ve kullanımı ile yakın gelecekte, gerek insanlar ve gerekse yapay zeka, makineler tarafından art niyetli kullanımlar bir yana, koruyucu hekimlik, sağlık ve tedavi sahalarında hayata çok büyük katkılar sağlayacaktır. 
BMI (BRAIN MACHINE INTERFACE (BEYİN MAKİNE ARAYÜZÜ) ile yapay zekayı sollamak ve geçmek planlanmakta, sibernetik implantlar, beyin elektronik cihaz ve yazılımlarla çok daha performanslı bağlantılar ön görülmektedir.
Gelecekte yapay zeka ile insanın bir uzantısı olarak bir simbiyoz kurulabilecek, kaybolmuş anılara ulaşabilmek ve yedeklemek mümkün olabilecektir.   
Yarın beyinler bilgisayardan bilgi indirebilecek ve kullanabilecek, teknolojik singularity (tekillik) hızlandıracak, insan akıllı makinelerle yarışacak. 2030’da insan beyni tamamen çözümlenebilecektir.
Her şeyi hatırlayıp poylaşabilecek, birbirimizle telepatik ve aracısız konuşabileceğiz.
Dünyanın en iyi beyinlerine kapılarını açan ve 2017’de kurulan Neuralink, bu projeyi çok yakın bir gelecekte, belki 2020 yılı sonunda insanlarda denemeyi planlamaktadır.
Aslında biz bu bilimsel atılımın kapılarını 41 yıl evvel yaptığımız bir ameliyatla açtığımızı, “dünya beyin ağı” (wbw) kavramını kullandığımızı gerek konferanslarımızda, TV programlarımızda ve derslerimizde anlattık ve gerekse makalelerimizde ve kitaplarımızda yazmıştık.
(Aydın IH; Beyin Sizsiniz 2, Beyinlerarası İnternet wbw, Girdap Kitap, İstanbul 2020), (Aydin IH: “An Adventure: From World Wide Web (WWW) To World Brain Web (WBW)”. EC Neurolog ECO.02 (2019): 06-08.)
Şimdi, Elon Musk yarınlar için, Neuralink’de çalışmak üzere kendine güvenen yaratıcı beyinli, üstün zekalı ve akıllı bilim insanlarının (engineering@neuralink.com) müracaatlarını bekliyor.  

https://www.akademikakil.com/dunya-beyin-agi-beyinlerarasi-internet-wbw-gercek-oluyor/ismailhakkiaydin/?fbclid=IwAR3dnSTYuQV1PzVdP3LYND2n3lBPUaTQHPj7BLbDAixo0iqOM3coYqlyj4E

Bir rubai ile aşk dünyamıza dönelim! 
SARSILSIN BEDENİN
— — • / • — — • / • — — • / • — 
(Mef’ûlü, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûl)
Örtünle değil, gel bana üryân olarak,
Gir koynuma, koklaş, cana püryân olarak,
Dağlar ne güzel, tüllerin altında senin,
Sarsılsın ateşten bedenin, cân olarak!


Beyin Bilgisayar Arayüzleri


Beyin Bilgisayar Arayüzleri:

Bilgisayarlarla İletişim Düşünerek de Mümkün

TUNCAY BAYDEMİR
Uzun yıllar boyunca insanlar ellerini kullanarak yani dokunarak bilgisayarlarla ve makinelerle etkileşim kurdu.
Ancak bu tür bir etkileşim sınırlıydı ve bu sınırın ötesine geçmek için çok çeşitli çalışmalar yapıldı.
Yıllar içerisinde insan-bilgisayar ve insan-makine etkileşimlerini daha sezgisel hâle getirmek amacıyla konuşma, mimik ve hareket gibi diğer iletişim yöntemlerini kullanabilecek teknolojiler geliştirmek için pek çok girişimde bulunuldu.
Sonuç olarak ses ya da hareketle bilgisayar ve makinelere komutlar vermek ve onları kullanabilmek günümüz teknolojileri ile mümkün hâle geldi.

Tüm bu olumlu gelişmeler hayatı kolaylaştırmak adına pek çok yeni teknolojiyi beraberinde getirdi.
Ancak hâlâ aşılması gereken sınırlar vardı ve insanlar bilgisayar ve makinelerle daha doğrudan, daha hızlı ve daha kolay iletişim kurabilmeliydi.
Bilişsel sinirbilim ve nörolojik görüntüleme teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte insan beyninin bilgisayar ve makinelerle iletişim kurmasının yolu açıldı.
Bu gelişmeler sayesinde beyin dalgalarından sensörler aracılığıyla elde edilen verilerin işlenmesiyle harici cihaz ve makinelere istenilen komutları vermek mümkün hâle geldi.
Bilim-kurgu kitap ve filmlerde fazlaca yer bulmuş olan insanın biyolojik bedeninin dışındaki cihazları beyni sayesinde kontrol edebilmesi fikri bilimsel gelişmelerle birlikte hızlı bir şekilde kurmaca olmaktan çıkıp gerçeklik hâline gelmeye devam ediyor.
Beyin Diliyle Konuşmak Beyin makine arayüzü olarak da bilinen beyin bilgisayar arayüzü (BBA) sistemleri, (beynin motor fonksiyonlarından bağımsız olarak) beyin mesajlarını harici bir cihaza iletmek için doğrudan bir iletişim yöntemi sağlıyor.
Bu arayüzler genellikle bilişsel ve duyusal motor fonksiyonlarını desteklemeye, güçlendirmeye veya onarmaya yönelik olarak kullanılabiliyor.
Kullanıcılar beyin aktivitelerini değiştirip dönüştürerek bilgisayar ve makineleri kontrol etmelerini sağlayacak beyin dalgaları üretebiliyorlar.
Daha hızlı ve daha ucuz bilgisayarların üretilmesi, beynin duyusal bilgileri nasıl işlediğinin ve motor çıktısına dönüştürdüğünün daha iyi anlaşılması, beyin sinyallerini kaydetme ve bu sinyalleri işleme yöntemlerinin sayı ve kalite bakımından geliştirilmesi ve daha ulaşılabilir hâle getirilmesi ile makine öğrenmesi alanındaki gelişmeler sayesinde beyin bilgisayar arayüzlerine olan ilgi yıllar geçtikçe arttı.
Günümüzde bu arayüzleri inşa etmek için birincil motivasyon insandaki kayıp duyusal ve motor fonksiyonları geri kazandırma potansiyelleri.
Gelişmiş BBA’lar sadece günlük işleri yerine getirme yollarını değiştirmekle kalmıyor aynı zamanda fiziksel engelli bireylerin yaşam kalitelerini de inanılmaz boyutlarda artırıyor.
Konuyla ilgili teknolojik gelişmeler yaralanma veya hastalığa bağlı olarak felç geçiren ve konuşma/mimik yoluyla iletişime geçemeyen kişiler için hayli önemli.
Günümüzdeki BBA’ların yaygın kullanım örnekleri arasında duyma engelliler için koklear protezler, görme engelliler için retina protezleri ve Parkinson hastaları için derin beyin uyarıcı protezler sayılabilir.
Ayrıca ampüteler ve omurilik yaralanmaları geçirmiş kişilerin kol ve bacak protezlerinin beyin sinyalleri ile kontrolünü artırmak amacıyla araştırmalar devam ediyor.
ALS ve felç hastaları için beyin aktivitesi ile kontrol edilen imleçler, sözcük yazıcılar ve seslendiriciler ile tekerlekli sandalyeler de beyin bilgisayar arayüzlerinin olası kullanım alanları arasında.

http://bilimteknik.tubitak.gov.tr/system/files/makale/46_beyin_bilgisayar.pdf



İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI


TÜRKİYE
II. Dünya Savaşına Katılmaktan Nasıl Kurtuldu?
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI
·        Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra İngiltere ve Fransa ile bir ittifak antlaşması imzalamışsa da Türk devlet adamlarının genel politikalarını savaşa girmeme üzerine kurmaları, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki politikalarının savaşın gidişatına göre değişiklikler göstermesine neden olmuştur.
·        Almanya’nın savaşı kazanma ihtimalinin olduğu dönemde Türk devlet adamları, 18 Haziran 1941'de Türk-Alman Saldırmazlık Paktı’nı imzalayarak hem Alman tehdidini önlemişler hem de İngiltere’ye Türkiye’nin tarafsızlığını kabul ettirmişlerdi. Almanların Rusya’da ve Kuzey Afrika’da yenilmesi Türkiye üzerindeki politikaların da değişmesine yol açmıştır.
·        Müttefikler Türkiye’nin kendi yanlarında savaşa girmesi için baskılarını artırırken, Almanya da Türkiye’nin tarafsızlığını koruyabilmesi için yardımlarını artırmıştır. 1943 yılından itibaren savaşın Müttefikler lehine gelişmeye başlaması üzerine Türkiye, Kahire'de yapılan konferansta ilk defa prensip olarak Müttefiklerin yanında savaşa katılmaya razı olmuştur. Müttefik Devletlerin baskısı neticesinde 2 Ağustos 1944'te Almanya ile tüm ilişkilerini kesen Türkiye, 23 Şubat 1945'te Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiş fakat fiilen savaşa girmemeyi başarmıştır
·        İki dünya savaşı arasındaki dönemde Türk dış politikasının temel eğilimi Lozan Antlaşması ile oluşan statükonun devam ettirilmesi yönünde olmuş ve böylece Türkiye, Avrupa'da savaş sonrası oluşan dengeyi sürdürmeye çalışan devletlerin çabalarına katkıda bulunmuştu. Lozan Antlaşması'ndan sonra, Türkiye'nin gerek komşu devletler gerekse Balkan ve Orta Doğu devletleri ile kurmaya çalıştığı yakın ilişkiler statükonun kabulünün sürdürülmesini amaçlıyordu.
·        Bu anlamda Lozan sonrası Türk dış politikasının temel hedefi, bir yandan Türkiye'ye yönelebilecek olası bir askeri müdahaleye karşı Türkiye'nin etrafında ortak bir güvenlik sistemi oluşturmak, diğer yandan da, uluslararası ilişkilerde mevcut sorunları barışcı yollardan çözmek olmuştur.
·        Bu amaçla İtalya ile imzalanan 30 Mayıs 1928 Dostluk Antlaşması'nın iki ülke münasebetlerinde sağladığı dostluk, bir müddet devam etmişse de İtalya'nın 1934'te Orta ve Yakın Doğu'ya yayılma emellerinin ortaya çıkması münasebetlerin bir anda bozulmasına yol açmıştır.
·        1933 yılında başlayan Nazi iktidarı ile birlikte Almanya ile olan ilişkiler de değişmiş özellikle Hitler Almanyası’nın sınır değişikliklerinden bahsetmeye başlaması, İtalya ile işbirliğini artırması ve Boğazlar konusundaki olumsuz tavrı Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Fakat bu dönemde Türkiye, Almanya ile iktisadi işbirliğinden de vazgeçmeyecektir. Bu dönemde dış ticaret politikasını siyasi, askeri ve ekonomik amaçlarına uygun düzenleyen Almanya ise Türkiye üzerinde önce iktisadi sonra siyasi nüfuz kurarak Türkiye’yi Batılılardan ayırıp Berlin Roma Mihverine çekmek istemiştir. Almanya ve İtalya'nın bu yayılmacı politikaları, Türkiye'nin 1930'ların ikinci yarısından itibaren Akdeniz'de bir denge unsuru olarak İngiltere'nin yakınlığını aramasına yol açmıştır.
·        Musul Meselesi'nden sonra kötüleşen Türk-İngiliz ilişkilerinde 1936 Montreux Boğazlar Sözleşmesi bir dönüm noktası olmuştu. Boğazlar konusunda Türkiye'yi destekleyen İngiltere ile ilişkiler hızla düzelirken Sovyetlerle olan ilişkiler bozulmaya başlamıştır. Türkiye'nin Sovyetler Birliği ile münasebetlerinin dostane bir şekilde devam etmesi yönündeki çabalarına rağmen, 1939 yılına gelindiğinde Sovyetler Birliği'nin Türkiye'ye yönelik politikası bütünüyle değişmiştir.
·        Dış politikanın yeniden şekillendiği bu dönemde iktidarı elinde tutan kadro Türkiye'nin yakın tarihinin en önemli evrelerini yaşamış bir nesildi. İttihat Terakki, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş dönemleri bu elitin tarihsel birikimini oluşturmaktaydı. Bu birikimin dış politika ile ilgili ileride verecekleri kararlar üzerinde büyük bir etkisi olacak ve birçok bakımdan geçmişteki deneyimleri onları yönlendirecekti.
·        İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı ve Milli Şef olarak Atatürk'te bile olmayan geniş yetkilerle donatılmasından kısa bir süre sonra, İkinci Dünya Savaşı ile Türkiye kendini bir ateş çemberi içinde bulmuştur. Türkiye'nin bu dönem içindeki siyaseti ne pahasına olursa olsun, bu savaşın dışında kalmaktı.
·        Türkiye Birinci Dünya Savaşı’nda da tanık olunduğu üzere Akdeniz ile Karadeniz arasındaki deniz ulaşımına ve Orta Doğu coğrafyasına hâkim pozisyondaydı. Bundan dolayı savaşın seyrini değiştirebilecek konumda bulunduğu için İkinci Dünya Savaşı’na katılan devletler, tarafsızlığını kendi savaş stratejilerinin gereği doğrultusunda kullanması için Türkiye’ye inanılmaz bir baskı uyguladılar. Stratejik konumunun hassasiyetinden dolayı Müttefik ve Mihver bloğunun her ikisi de Türkiye’nin dostluğuna mecbur oldukları için Ankara, bu baskılara karşı koyabildi ve savaşın son anlarına kadar tarafsız kaldı.

................................
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/219551 ......




Romanya Dışişleri Bakanı


Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu İle Konuşma
Ankara Palas’ta söylenmiştir.  1937

Her gün kudreti daha artan bir Romanya’yı bütün kalbimizle isteriz.
Dostluğumuz kadar sıkı ve güvenilirdir ki, Romanya daha kuvvetli oldukça biz de kendimizi daha kuvvetli sayarız.
Müttefikimiz Romanya’nın bize gönderdiği misafirimizi çok sevdik.
Bugünkü görüşmemizden sonra B.Antonescu hakkında bende kalan izlenim, Romanya Dışişleri Bakanı’nın milletine karşı sorumluluğunu anlamış derin görüşlü, hükümlerinde tutarlı, uygun ve olgun bir devlet adamı olduğudur.
Kendisi gösteriş sever bir insan değildir. Milletinin duygularına uymaktadır. Görevini yapmakta kararlılığı kuvvetlidir.
Sizi tanıdığıma çok memnunum. Milletleri antlaşmalardan çok duygular bağlar. Romanya, kalbimizde kardeşçe yer tutmuştur. Ruhlarımızın yakınlığı, birleşikliği için kadehimi kaldırıyorum.
Milletler acı ve üzüntü bilmemelidir.
Şeflerin görevi, hayatı sevinç ve istekle karşılamak konusunda milletlerine yol göstermektir.
Zamanında kitaplar karıştırdım. Hayat hakkında filozofların ne dediklerini anlamak istedim. Bir kısmı her şeyi kara görüyordu.
“Mademki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki geçici ömür sırasında sevinç ve mutluluğa yer bulunmaz” diyorlardı.
Başka kitaplar okudum, bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı.
Diyorlardı ki:
- “Mademki sonu nasıl olsa sıfırdır, hiç olmazsa yaşadığımız sürece şen ve neşeli olalım.”
Ben kendi karakterim bakımından ikinci hayat görüşünü beğeniyorum, fakat şu sınırlar içinde:
Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar zavallıdır. Besbelli ki, o adam birey sıfatı ile yok olacaktır. Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Anlayışlı bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir.
Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir.
Bir insan böyle hareket ederken, “Benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı farkedecekler mi?” diye bile düşünmemelidir.
Hatta en mutlu olanlar, hizmetlerinin bütün nesillerce bilinmemesini tercih edecek karakterde bulunanlardır.
Herkesin kendine göre bir zevki vardır. Kimi bahçe ile uğraşmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister.
Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır.
Bahçesinde çiçek yetiştiren adam, çiçekten bir şey bekler mi?
Adam yetiştiren adam da, çiçek yetiştirendeki duygularla hareket edebilmelidir. Ancak bu şekilde düşünen ve çalışan adamlardır ki, memleketlerine ve milletlerine ve bunların geleceğine faydalı olabilirler.
Bir adam ki, memleketin ve milletin mutluluğunu düşünmekten çok kendini düşünür, o adamın kıymeti ikinci derecededir. Gerçek kıymeti kendine veren ve bağlı olduğu millet ve memleketi ancak şahsiyeti ile ayakta durduğunu sanan adamlar, milletlerinin mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar.
Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkânlarına sahip ederler. Kendi gidince gelişme ve hareket durur sanmak bir dikkatsizliktir.
Şimdiye kadar söz ettiğim noktalar ayrı ayrı toplumlara aittir.
Fakat bugün bütün dünya milletleri, aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla uğraşmaktadırlar.
Bu nedenle insan, bağlı olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve rahatlığını da düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar kıymet veriyorsa bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmetçi olmağa elinden geldiği kadar çalışmalıdır.
Bütün akıllı adamlar bilirler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu sağlamaya çalışmak demektir.
Dünyada ve dünya milletleri arasında sakinlik, aydınlık ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan yoksundur.
Onun için ben sevdiklerime şunu öneririm:
- Milletleri yönlendiren ve yöneten adamlar, elbette öncelikle ve öncelikle kendi milletinin varlığının ve mutluluğunun nedeni olmak isterler. Fakat aynı zamanda bütün milletler için aynı şeyi istemek gerekir.
Bütün dünya olayları bize bunu açıktan açığa kanıtlar. En uzakta sandığımız bir olayın bize bir gün dokunmayacağını bilemeyiz.
Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir.
Türkiye, Romanya ve diğer dostları kuvvetlidirler. Hiçbir taraftan bize gelecek bir şey beklemem. Beklemeğe de gerek yoktur. İşte bu sakinlik içinde bütün dünyayı düşünmek fırsatı bizdedir. “Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne?” dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Olay ne kadar uzak olursa olsun bu kuraldan şaşmamak gereklidir. İşte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri bencillikten kurtarır. Bencillik kişisel olsun, millî olsun daima kötü kabul edilmelidir.
O halde konuştuklarımızdan şu sonucu çıkaracağım: Doğal olarak kendimiz için bütün gereken şeyleri düşüneceğiz ve gereğini yapacağız. Fakat bundan sonra bütün dünya ile ilgili olacağız. Kısa bir örnek: Ben askerîm, Dünya Savaşı’nda bir ordunun başında idim. Türkiye’de diğer ordular ve onların komutanları vardı. Ben yalnız kendi ordumla değil, diğer ordularla da uğraşıyordum.
Bir gün Erzurum cephesindeki hareketlere ait bir sorun üzerinde durduğum sırada yardımcım dedi ki:
- Niçin size ait olmayan sorunlarla da uğraşıyorsunuz?
Cevap verdim:
– Ben bütün orduların durumunu iyice bilmezsem kendi ordumu nasıl yönlendireceğimi ve yöneteceğimi belirleyemem.
Bir devlet ve milleti yönetme durumunda bulunanların daima göz önünde tutmaları gereken husus budur.
Bu sebeple saygıdeğer misafirimize şunu diyeceğim:
- Ben düşündüklerimi sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak gücünde olmayan bir adamım.
Çünkü ben bir halk adamıyım.
Ben düşündüklerimi daima halkın karşısında söylemeliyim.
Yanlışım varsa halk beni yalanlar.
Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim.

Ulus 20. 03. 1937

https://www.atam.gov.tr/ataturkun-soylev-ve-demecleri/romanya-disisleri-bakani-antonescu-ile-konusma


Türkiye’de Gençler


Türkiye’de Gençlerin
yüzde 77.6’sı torpilin yetenekten daha
etkili olduğunu düşünüyor’
EYLÜL 2, 2020 
Gençlerin, din, siyaset, aile, toplum ile ilişkilerinin yanı sıra internet alışkanlıklarının sorulduğu araştırmada gençlerin borçlu, mutsuz ve gelecek kaygısı içinde oldukları görüldü.
18-29 yaş grubu arasında yapılan bir araştırmaya göre, gençlerin yüzde 76’sı daha iyi bir gelecek için yurt dışında yaşamak istiyor. Her iki gençten biri mutlu olmadığını ifade ederken, yüzde 77’si torpilin yetenekten daha etkili olduğuna inanıyor.
Yeditepe Üniversitesi ve MAK Danışmanlık iş birliği ile gerçekleştirilen en kapsamlı ‘Gençlik Araştırması’nın sonuçları açıklandı.
Independent Türkçe’nin aktardığına göre, 13 Temmuz-20 Ağustos tarihleri arasında 18-29 yaş grubu gençlerle gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları, TV5’de yayınlanan Kulis Ankara programında ilk kez kamuoyuyla paylaşıldı.
Araştırmanın saha çalışmasını yürüten MAK Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Kulat, yapılan çalışmanın sadece bugünü anlama noktasında değil geleceğe ışık tutma konusunda da çarpıcı veriler ortaya koyduğunu vurguladı.

GENÇLERİN YÜZDE 50.5’İ MUTLU DEĞİL 
Yapılan araştırmaya göre, “Hayatınızı bir bütün olarak düşündüğünüzde ne kadar mutlu ya da mutsuz olduğunuzu söyler misiniz?” şeklinde soruya gençlerin yalnızca yüzde 18.2’si “Mutluyum” cevabını verirken, yüzde 23’ü “Hiç mutlu değilim”, yüzde 27.5’i ise “Mutlu değilim” cevabını verdi.
Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 23.5’i “Ne mutlu ne mutsuz sayılırım” cevabını verirken, yüzde 7.8’i ise ‘çok mutluyum’ cevabını verdi.
YÜZDE 26.2’Sİ MUTLULUĞU PARADA ARIYOR  
Araştırmanın dikkat çeken sonuçlarından diğeri ise gençlerin “Mutlu olmak için öncelikli neye sahip olmak gerekir?” sorusuna verilen cevaplar oldu.
Gençlerin yüzde 26.2’si mutlu olmak için öncelikle paraya sahip olunması gerektiğini belirtirken, yüzde 16.6’sı statü/kariyer cevabını verdi. Gençlerin sadece yüzde 12.4’ü maneviyat ve yüzde 11.3’ünün ise aile yanıtını vermesi dikkat çekti.
Gençlerin yüzde 90’nına yakını büyüklerin kendilerini anlamadığını düşünüyor
Yetişkinlerin kendilerini anlayıp anlamadığı konusunda düşüncesi sorulan gençlerin yüze 42.5’i “Anlamıyorlar” cevabını verirken, yüzde 38.8’i ise “Az anlıyorlar” cevabını verdi. Gençlerin sadece yüzde 9.4’ü yetişkinlerin kendilerini anladığını söylüyor.
ARKADAŞ ORTAMI KÖTÜ ALIŞKANLIĞA SEVK EDİYOR 
“Size göre gençler arasında sigara, alkol ve uyuşturucu vb. alışkanlıkların artmasında en önemli etkenler nelerdir?” şeklindeki soruya araştırmaya katılan gençlerin yüzde 62.3’ü ‘arkadaş ortamı’ cevabını verirken, yüzde 13.9’u ‘merak’ yüzde 10.4’ü ise ‘aile ortamı’ cevabını verdi.
YÜZDE 82’Sİ KENDİNİ BİR DİNİ İNANCA SAHİP OLARAK TANIMLIYOR  
Araştırmada 18-29 yaş grubundaki gençlerin yüzde 82’lik kısmı kendini bir dini inanca sahip olduğunu söylerken, yüzde 7.7’si ise hiçbir dine mensup olmadığını ifade ediyor.
“Sahip olduğunuz dini inancınız; Davranış/tutumlarınızı etkiliyor mu?” şeklinde soruya ise gençlerin yüzde 69.5’i “Bazen/ara sıra” cevabını verirken, yüzde 1.4’ü ise “Her zaman” yanıtı verdi.
Sahip olduğu dini inancın davranış ve tutumları üzerinde etkili olmadığını belirten gençlerin oranı ise yüzde 15.1 olarak öne çıkıyor.
Arkadaş tercihinde din ya da mezhebin etkili olup olmadığı ile ilgili soruya gençlerin yüzde 88.7’si “Hayır, arkadaş tercihimde bunlar asla önemli değil’ cevabını verirken, tercihlerinde etkili olduğunu söyleyenlerin oranı ise sadece yüzde 5.2 oldu.
YÜZDE 11.7’SİNDE ‘AHİRET’ İNANCI YOK
Araştırmada, ahiretin varlığına ve yapılan her şeyden hesaba çekileceğine inanan gençlerin oranı yüzde 72.2 olarak karşımıza çıkarken, yüzde 11.7’lik bir kısım ise ahiretin varlığına inanmıyor.
“Namaz kılıyor musunuz?” sorusuna gençlerin yüzde 39’u “Haftada bir kere Cuma Namazı” cevabını verirken, yüzde 26.7’si ise “Bayram Namazı veya başka çok özel günlerde yılda birkaç kere” cevabını verdi.
“Hayır, hiç namaz kılmıyorum” cevabını verenlerin oranı yüzde 17,8 olurken, ‘5 Vakit namaz kılıyorum’ diyenlerin oranı ise yüzde 14’de kaldı.
GENÇLERİN YÜZDE 74’Ü SİYASETLE İLGİLİ 
“Türkiye’deki siyasi partilerden herhangi birinin gençlerin sorunlarını çözme konusunda yeterli politikalar üretebildiğini düşünüyor musunuz?” sorusuna gençlerin yüzde 77.9’u “Hayır hiçbir parti yeterli politika üretmiyor sadece üretiyormuş gibi görünüyor” cevabını verdi.
Siyasetle ilgisi sorulan gençlerin sadece yüzde 19’u ilgisiz olduğunu belirtirken, yüzde 60.6’sı ara sıra yüzde 14.1’i ise her zaman ilgili olduğunu ifade ediyor.
YÜZDE 76’SI ‘BAŞKA ÜLKEDE YAŞAM’ DİYOR
“Bu ülkeyi yönetiyor olsanız öncelikle çözeceğiniz sorun ne olurdu?” sorusuna gençlerin 46.7’si gibi büyük bir oran işsizlik/istihdam sorunu cevabını verirken, yüzde 8.8 hayat pahalılığı yüzde 7.6’sı ise adalet cevabını verdi.
“Eğitim veya iş amaçlı bir başka ülkede geçici süreli yaşama fırsatı tanınsa yurt dışına gitmek ister misiniz?” sorusuna gençlerin yüzde 76,2’si ‘evet kesinlikle giderim’ cevabını verirken, yüzde 14’ü ise “Evet ama ülkemde aynı şartları bulursam gitmem” cevabını verdi.
Kalıcı olarak bir başka ülkenin vatandaşlığı verildiğinde “Evet terk eder giderim” diyenlerin oranı yüzde 64 olurken, sadece yüzde 14’ü “Ülkemde kalırım” cevabını verdi.
DAHA İYİ BİR GELECEK İÇİN YURTSINIŞI İSTİYORLAR 
“Hangi ülkede yaşamak istersiniz?” sorusuna yüzde 43 ile Avrupa ülkeleri başı çekerken, yüzde 39.8 ile ABD/Kanada yüzde 14.8 ile de İskandinav ülkeleri takip ediyor.
“Neden başka bir ülkede yaşarsınız” sorusuna ise gençlerin yüzde 59’ü “Daha iyi bir gelecek” cevabını verirken, yüzde 14.6’sı “Daha huzurlu hayat” yüzde 6’sı ‘adalet/eşitlik’ ve yüzde 20.4’ü ise ‘diğerleri’ cevabını verdi.
EN ÇOK INSTAGRAM KULLANIYORLAR 
Yapılan araştırmaya göre gençler yüzde 34 ile en çok instagram kullanıyor. Instagramı yüzde 30 ile Twitter, yüzde 15 ile Facebook takip ediyor.
Gençlerin yüzde 58.6’sı haberi sosyal medyadan takip ederken, bunu yüzde 21 ile TV kanalları, yüzde 15 ile basılı gazeteler takip ediyor.
YÜZDE 77.6’SI TOPRPİLİN YETENEKTEN DAHA ETKİLİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR  
Araştırma kapsamında sorulan “Sizce Türkiye’de işe girebilmek için liyakat mi daha etkili yoksa torpil mi?” sorusuna yüzde 77.6’sı torpilin liyakatten daha etkili olduğu yönünde cevap verdi.
GENÇLİĞİN YÜZDE 86’SI BORÇLU  
En çarpıcı sonuçlardan birisi de, “Şu an itibariyle borcunuz var mı?” sorusu oldu. Gençlerin yüzde 86’sı bu soruya “Evet, var” cevabı verdi. 5 bin ile 10 bin TL arası borçlu olanların oranı yüzde 27 ile ilk sırada yer aldı.

KAYNAK 



https://www.adilmedya.com/turkiyede-genclerin-yuzde-77-6si-torpilin-yetenekten-daha-etkili-oldugunu-dusunuyor/?fbclid=IwAR1mrblWdXwKPbMDm1XsgXmqHddM87m3bx_NSUfzXEq6Olb3FPzUlP3Kyis



CADILAR BAYRAMI?

.   BİR GÜN CUMHURİYET, BİR HAFTA CADILAR .   Bir günlüğüne Cumhuriyet. .   Yalnızca bir gün. Bayraklarımızı çıkarıyoruz, şiirlerimizi okuyo...