. ÜLKEDEN KAÇMAK, DIŞ ÜLKELERE GİTMEK
. Türkiye'nin en önemli fakat dile getirilmeyen sorunlarından
biri de ülkeden kaçmak, dış ülkelere gitmek isteklilerinin giderek yoğunlaşması...
Sürücülerle, öğrencilerle, sokaktaki insanlarla konuşmaya çalışıyorum,
"Abi bu da yaşam mı, olanak (imkân) bulsam ülke dışına giderim"
diyenlerin sayısı bir hayli fazla.
Gelir
dağılımı bozukluğu, baskılar, işsizlik, yaşam zorlukları, tek kişilik keyfi bir
yönetim, haksızlıklar, vatandaşlar arasında ayırım (etnik ayırımdan söz
etmiyorum, böyle bir ayırım ülkemizde asla yoktur), kamu görevlilerinin polis
devleti anlayışından kurtulamaması, denenmiş, başarısızlıkları kanıtlanmış bazı
politikacıların, üst yöneticilerin halkın çek-git demesine karşın çeşitli
oyunlarla, desiselerle ülkenin başında kalma girişimlerinin doğurduğu usanç,
bezginlik, umutsuzluk...
Tüm bunlar ülkeye bağlılığı azaltıyor, ülke dışına kaçma eğilimlerini
güçlendiriyor.
Bir ülkede yaşayanların, dinleri, inançları, etnik kökenleri ne
olursa olsun, kendi ülkelerine sahip çıkmaları, ülkelerini benimsemeleri,
Türklüğü ulus kimliği olarak içselleştirmeleri, bir ülkenin en büyük gücüdür.
Türkiye'de sergilenen tek kişilik yönetim, keyfilik, ayırımcılık,
halkın ve Türkiye'nin gerçek çıkarlarını savunanların ülke yönetiminden dışlanması,
baskılar, haksızlıklar, en hafifinden biber gazıyla başlayarak tekme, tokat,
cop, tutuklama, hürriyeti bağlayıcı cezalar, bilinçli veya bilinçsiz şekilde
yapılan eziyetler, halkın bu ülkeye bağlılığını azaltmakta, kendi ülkesinden soğutmaktadır.
Laiklik, cumhuriyetçilik, sosyal devlet olma, bir ülkede halkın
ülkesine bağlılığını artıracak, pekiştirecek ilkelerdir. Laiklik, inanç, düşünce
özgürlüğünü ve hoşgörüyü beraberinde getirir.
İnsanlar üzerindeki baskıları hafifletir.
Cumhuriyetçilik, halkın en geniş ve etkin biçimde ülke yönetimine
katılmasını sağlar.
Sosyal devlet olma, eğitim, sağlık, barınma, iş, geleceğinin
güvence altına alınması gibi temel gereksinimleri karşılar.
Türkiye'de gerçekten ülke bütünlüğü, halkın ülkeye bağlılığı
isteniyorsa, cilalı boş nutukları bir yana bırakıp, bunun gereklerini yerine
getirmek gerekir.
Ülkeyi, AKP-MHP ortak yönetiminin sergilediği tutum ve anlayıştan
tamamen farklı bir anlayışla yönetmek gerekir.
Halka saygılı, halkı dışlayan değil, halkın yönetime katılmasını
sağlayan, vatandaşlar arasında ayırım yapmayan, vatandaşa hizmet götürmeyi
amaçlayan, Türkiye'nin çıkarlarını ve saygınlığını koruyan bir yönetim...
Türkiye'nin bu anlayışta bir yönetime gereksinimi vardır.
Bu ülkede yaşayan herkes, inancı, dini, mezhebi, etnik kökeni ne
olursa olsun, "Burası benim ülkem, benim vatanım, ben Türk'üm"
demeli, bu ülkeyi benimsemelidir.
Bu benimseme, sorumluluk ve ülkeye katkıda bulunmayı da
beraberinde getirir. Herkes kendi çapında bu ülkeye katkıda bulunabilir.
Ağaç dikme, çevreyi, doğayı koruma, hatta çevreyi kirletmeme
bile bir katkıdır. Ülke benimsenirse, ülkenin doğasını korumak, ülkeyi kalkındırmak
daha da kolaylaşır.
Türkiye'yi benimsemiş, gerçek vatansever kişiler, bu ülkeyi
ayakta tutuyor.
İçten ve dıştan yıkma çabalarına karşı bu ülke ayakta duruyorsa,
her kurumda sorumluluk duygusu, görev anlayışı yüksek, büyük özveri ile çalışan,
ülkeye bir şeyler katabilmek için çırpınan kişilerin çabaları ile ayakta
duruyor.
Yoksa her gün TV'de görünen, söylev vermeye, konuşmaya düşkün kişilerin
katkıları ile değil...
Önemli olan Türkiye'de dürüst, çalışkan, ülke sevgisi yüksek bu
kişilerin ön plana çıkarılmasını sağlamak ve bu tür davranan kişilerin sayısını
arttırmaktır.
Ülkeyi geliştirmek, kalkındırmak için eksiksiz olarak bir çabaya
gereksinmemiz vardır.
Her kurumda bir avuç insanın çabası ile Türkiye anca bu
noktalara kadar gelebiliyor.
Ülkeyi benimsemiş gözüküp, vatan, millet nutukları atıp, ülkenin
insanını sömüren, doğasını yakıp yıkan, yabancı ülkelerin çıkarlarını üstü açık
veya kapalı bir şekilde savunanlara karşı da uyanık olmak gerekir.
Türkiye'nin bu ülkede yaşayanlar tarafından benimsenmesini
istiyorsak, AKP-MHP ortak yönetiminin ve uzantılarının sergilediği anlayıştan
farklı bir yönetim getirmek zorundayız.
Halka saygılı, halkı dışlamayan, geniş kitlelerin temel
gereksinimlerini karşılamayı ön plana alan, Türkiye'nin bağımsızlığına, saygınlığına
özen gösteren, ayırım yapmayan, Atatürk ilkelerine sıkı sıkıya bağlı bir
yönetim.
Böyle bir yönetim anlayışı, halkın bu ülkeyi içtenlikle
benimsemesine ve eksiksiz olarak bir kalkınma hareketinin başlatılmasına olanak
hazırlayabilir.
. MERT KURTAR, 05 Temmuz
2025 Cumartesi
. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ - MÜLKİYE
MEZUNU (MÜLKİYELİ)