24 Kasım 2022 Perşembe

MİLLET MEKTEPLERİ VE PİYASA EKONOMİSİ

 -  MİLLET MEKTEPLERİ VE PİYASA EKONOMİSİ

-   24 Kasım Özel   -

Başta Gazi Paşa olmak üzere tüm öğretmenlerimizi minnet ve saygıyla anıyoruz..

Ve bu toz duman arasında görevini layığıyla yapan öğretmenlerimize sevgilerimizi yolluyoruz.. 

Bugün 24 Kasım ÖĞRETMENLER GÜNÜ...

Neden?

Çünkü bu milletin başöğretmeni Mustafa Kemal Atatürk 24 kasım 1928'de MİLLET MEKTEPLERİNİ açmıştı.   

Seçkin sınıf dışında halkın nasiplenemediği eğitimi halka yayma seferberliğine girişmişti.

O ve büyük bir eğitim ordusu bu seferberlikten alınlarının akıyla çıktılar. 

Bu seferberliğe başladıklarında bu topraklarda okuma yazma oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4'tü.

Gazi Paşa için en önemli ordu, eğitim ordusuydu.

“İrfan ordusu” , diyordu “en az diğer ordu kadar önemlidir.” 

.    24 mart 1923'te Kütahya lisesindeki konuşmada söylediklerini aktaralım. 

.    Bakın okuyorum:

.  Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır.

Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur.

Bir millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesini sağlayamaz”.

İşte böyle demişti.

.  1928’den 1938’de vefatına kadar on yıl süren bir seferberliğe imza attılar.

İşte bu günü fırsat bilerek ve o çok kıymetli öğretmenlerimizin anısına geçmişten bugüne bir özet yapalım istedim. 

Böylece o seferberlikte bir nefer olan babamı da yad edeceğim.

Babam önce Balkan Savaşı’nda, Çanakkale Savaşı’nda, sonra Kurtuluş Savaşı’nda cephedeydi. Atatürk’ün söz ettiği her iki orduda da sonuna kadar savaşanlardan biriydi.  

1923’te 30 yaşında bir beden eğitimi öğretmeniydi.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında hiçbir karşılık beklemeden kendisi ve genç Türkçe öğretmeni eşi Sıdıka Avar, Çocuk Esirgeme Kurumu’nda, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde, İzmir Hapishanesi’nde, Ankara’da , Eskişehir’de vatana millete faydalı sağlam kafalı sağlam vücutlu evlâtlar yetiştirmek için çırpındılar.

.   Ama Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatıyla her şey değişmeye başladı.   

Tanzimatçı yönetimler onun bıraktıklarını tuzla buz ediyorlardı

Babamın günlükleri ve aldığı notlar açıkça gösteriyor ki, Lozan’da batılı devletlerin direttiği ‘uzman’lar o günlerde gelecek için sinsi bir hazırlık içindeydiler.

Özellikle eğitim alanına tebelleştiler.

.  Genç Cumhuriyet’in eğitim seferberliğine sızmak için büyük gayret gösteriyorlar, bilgi paylaşımı adı altında istihbarat faaliyeti yürütüyorlar, halkla teması olan sağlık personeline ve özellikle öğretmenlere yaklaşıyorlardı.

.   Babam güncesinde, spor salonları ve oyun alanları inşaasına Amerikalı ‘uzman’ların ‘yardım’ bahanesiyle (!) nasıl burunlarını soktuklarını anlatıyor.

.   Her fırsatı değerlendirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. 

.   Batı kültürüne hayran yönetimler BAŞÖĞRETMENİMİZİN özenle kurduğu MİLLİ EĞİTİM temelini yok ettiler. 

.   Eğitimi de eğitmeni de eğitileni de mahveden anlaşmalar bir bir imzalandı.

Ardından da Arap/ Amerikan kültürü hayranları tarafından geride kalan ne varsa tarikatçılığa peşkeş çekildi.

En acıklı gelişme 1947'de Amerika'yla yapılan sömürü anlaşması akabinde gelen eğitim anlaşmalarıdır.

1949'da Türk milli eğitimi Amerikalılara teslim edilmiştir: 

. Anlaşmanın ilk maddesinde 

- “Türkiye'de Birleşik devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır.

Ve bu komisyonun finansmanı Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından karşılanacaktır denmektedir. 

Anlaşma 5. Maddesi çok çarpıcıdır. 

Eğitim komisyonunda 4 Türk vatandaşı ve 4 Amerikan vatandaşı bulunacaktır.

Amerikan büyükelçisi ise bu komisyonun fahri başkanı olacak ve herhangi bir konuda oylar eşit çıkarsa kararı büyükelçi verecektir.

Zamanın dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu 2-3 yıl sonra uluslararası bir toplantıda gelinen durumu özetlemiştir: 

.   İşte 1952 NATO toplantısındaki cümleleri okuyorum:

- Natocu ülkelere hitap ediyor: 

.  “Karşınızda kayıtsız şartsız işbirliği zihniyetiyle hareket etmeyi ilke edinen bir türkiye var!”

.   Böyle bir duruş Amerikalı uzmanların işini çok kolaylaştırmıştı. 

.   Türkiyedeki tüm önemli üst düzey kadrolar Amerikalılaştırılmıştı. 

Uzmanlardan biri Richard Podol bu dönüşüme indoktrinizasyon diyor.

1965 yılında yazdığı raporu size aktaracağım... 

Uluslararası Kalkınma Örgütü) uzmanı olan Podol, raporunda “Türk idarecileri eğiteceğiz ve tüm davranış kalıplarını değiştireceğiz!” demişti.

.   Şöyle devam ediyor: 

- “Yirmi yıldan fazla bir zamandır Türkiye’de faaliyette bulunan Amerikan yardım programı meyvelerini vermeye başladı” . 

“Bakanlık ve Kamu iktisadi teşebbüslerinde AMERİKAN EĞİTİMİ görmemiş bir Türk kalmadı”   

“Türk idarecilerini çok daha geniş çapta indoktrine etmek yani beyinlerini yıkamak gerekir.

.  Burada özellikle orta kademe yöneticiler üzerinde durmak gereklidir.

Amaç, bunlara yeni davranışlar kazandırmaktır.

Çünkü bu grup yakın gelecekte yüksek sorumluluk mevkilerine geçecektir!”

Çalışmalarının oldukça kısa bir zamanda bu ölçüde  sonuç vereceğini o bile tahmin edememiştir bence.

.   Çok kısa bir zaman içinde gerek Amerika gerekse Avrupalı uzmanlar eliyle Türk Milli eğitimi milli olmaktan çıkarıldı. 

.   Eğitimci yazar Mahiye Morgül Milli Eğitimde Emperyalist kuşatma adlı kitabında tüm detaylarıyla bu çalışmaları anlatır.

Meraklısına duyuralım buradan ...

.  İşin başında YÖK vardır. Yüksek Öğretim Kurumu...

YÖK içinde Dünya Bankası temsilciliği bulunur. Süreci onlar yönetir.  

.   Girdikleri her ülkede eğitimin ideolojik kılıfını, Amerikalı Gardner adlı yazarın "Çoklu Zekâ Kuramı'nı dayatarak oluştururlar. 

.   Bu ideolojik kılıfın özü şudur:

- Eğitim piyasa kurallarına göre düzenlenecektir.

Beynin parçalı olduğu zırvası “Çoklu zeka” vesaire dayatması bununla ilgilidir. 

.  Eğitim fakültelerinde verilen dersler ve öğretmen adaylarının Gardner mantığıyla yetiştirilmesi bu birimden yönlendirilir.

.  Okulların serbest piyasa ekonomisine kazandırılmasını hedefleyen Çoklu Zekâ Kuramı öğretmen adaylarına ders olarak okutulur.

.  Genç öğretmenler bu mantıkla yetiştirilir.

.   Eğitim fakültelerinde yapılan doktora ve yüksek lisans tezleri,Gardner’in kuramıyla başlatılmazsa onay alamaz.

Tezler, besmeleyle başlar gibi “Gardner diyor ki zeka sekiz parçalıdır; ...” cümlesiyle başlar.

.   İkinci çok dikkatle izlememiz gereken konu yine Dünya Bankası'nın önerdiği SPAN, COLBRO gibi şirketlerle çalışma zorunluluğumuzdur. 

.  Bu danışmanlık şirketleri Talim ve Terbiye Kurulu'na tam yetkili olarak danışmanlık verirler. Kimin isteğiyle?

Dünya bankası desteğiyle.

Şirketlerin parası Dünya Bankası tarafından ödenir ve bu para 20 yıl vadeli borç hanemize yazılır.

.  Bugünkü Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk 2003-2006 döneminde Talim Terbiye'nin başına getirildiğinde SPAN eğitim danışmanlık şirketiyle çalışmaktaydı. O zaman öğretmenlerimize dayatılan eğitim şeması PİYASAYA GÖRE EĞİTİM MODELİ olarak özetlenmişti.

Şöyle diyordu Talim Terbiye başkanı: 

“Artık eğitimi piyasa belirleyecek Eğitim piyasanın ihtiyacına göre düzenlenecek piyasaya göre eğitim modeline geçiyoruz.”

.   2005 yılında 6 ilde 100 pilot okulda uygulamaya geçildi.

Müfredat hafifletildi, harften başlayan okuma-yazma öğretimine geçildi.

Süreç içinde eğitimciler aptala çevrildi.

.  Özetle en önemli varlıklarımız öğretmenlerimiz gizli bir el tarafından Batı istihbaratının maşaları haline getirildi!

.  Talim ve Terbiye Kurulu’nun üstünde tam yetkili olarak çalışan SPAN Danışmanlık Şirketi eğitimde değişim programını yürüttü .

.   CarlBro adındaki Danimarka Şirketi değişim programına teknik hizmet verdi. 

.   SPAN ve CarlBro adlı bu şirketlere bu iş YÖK tarafından ihaleyle verilmişti.

.   Bu kadarla kalsa iyi .

.   İlköğretimden üniversiteye kadar tüm okullar proje bazında mali destek almak üzere tek tek Avrupa Birliği’ne bağlanmıştır. Yine 2005’te okullara bir resmi yazı yollandı : 

.   Buna göre AB Eğitim Programlarında yer almaları emrediliyordu.   

.   Neydi bu programlar?

İsimlere dikkatinizi çekiyorum:  

Mesela Sokrates Programı.

Bu program altında alt çalışma birimleri.

Mesela Erasmuş, Minerva, Comenius. 

.   Özetle Avrupa Birliği veya Amerikan şirketleri ulusal müfredatları proje karşılığında para vererek kırmaktadır. .  

.   Şöyle ki; proje sahibi Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatındaki Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezine başvurur, onay ister.

.  AB, onay alan projeye mali destek verir.

Yani “AB’nin istediği etkinliği yapan okul paraya kavuşur.

Eğitim yuvaları şirketleşir.

Ulusal müfredat yok edilir ve öğretmenlerimiz şirket çalışanına dönüşür!

Çok acı ama gerçek bu...

.   Bir de PİSA raporları var. Bunlara da kısaca değinmek gerekir. 

.   PİSA raporları ülkemizdeki müfredat değişikliğine psikolojik destek için gündeme getirilmektedir.

Pisa raporuna göre pek beğenilen Amerikan sistemi 28. Sırada Almanlar ise oldukça gerilerdedir. 

.   PISA sonuçlarına göre çocukları on-onbir yaşındayken kabiliyetlerine göre ayıran Alman sistemi kökten yanlış. Zayıflara en kötü davranan sistem...”

.   ABD’nin Vaşington eyaletiyle Türk hükümeti arasında yapılan anlaşmaya göre bu eyaletin matematik öğretmeni açığı Türkiye’den karşılanacaktır.

(13 Mart 2005, Ulusal Kanal Ana Haberleri).

.   Şimdilik 15 matematik öğretmeni gönderilecekmiş.

.   Tablo oldukça düşündürücüdür.

ABD’nin, yani bize örnek gösterilen ülkenin eğitim sistemi öğretmen açığı vermektedir.

En zengin eyaletlerden biri olan Amerika'daki eğitim sistemi bize dayatılan sistemdir ve Washington varoşlarındaki okuldan mezun çocuk iki ile ikiyi toplayamadan  diplomalı olur.

.   Çünkü «her çocuk bir alanda başarılı olur» denilmektedir; öğrenci asgari başarı için bile zorlanmaz, istemiyorsa öğrenmek zorunda değildir. 

.   Bize dayatılan modelin ne olduğunu anlamak için ABD eğitim sistemine bakmak yeterlidir.

.  ABD’de temel eğitim zorunlu değil:

- ABD’de 30 milyon okuma yazma bilmeyen, 50 milyon okuduğunu anlamayan insan yaşamaktadır.

Sadece Los Angeles şehrinde 50 bin çocuk çeşitli nedenlerle okula gitmemektedir.

Temel eğitim herkese eşit ve parasız olmaktan çıkartılınca kendiliğinden zorunlu olmaktan da çıkmıştır.

Bizde de böyle olması istenmektedir.

Paran varsa eğitim hakkın var olacaktır.

.  Öğretmenlik mesleği mahvedilmiştir.

2005’den beri sözleşmeli  denen yani hiçbir hakkı hukuku olmayan bir grup öğretmenin hayatları karartılmıştır. 

.  Bu arada günü anmaya babamı da yad ederek başlamıştım. 

.  Babam cumhuriyetin ilk beden eğitimi öğretmenlerinden biriydi.

Dünya Bankası emirleriyle artık çocuklarımız için beden eğitimi de resim de seçmeli!

2005 itibariyle bu da becerildi! 

.   Önce bazı derslerin tanımı “özel bilgi, beceri ve yetenek isteyen dersler” haline getirildi.

Sonra malum ‘seçmeli’ oldular…

.   İlköğretim okullarından  ÖZEL BİLGİ, BECERİ ve YETENEK istediği gerekçesiyle Beden Eğitimi, Resim-İş, Müzik, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleri kaldırıldı .

.   Bunlar yerine ne getirildi biliyor musunuz? 

Kulüp Faaliyetlerine ve Sivil Toplum örgütlerinin faaliyetlerine katılım! 

.   Yani kısacası isteyen varsa gider parasını verir  resim yapar, spor yapar, müzik aleti çalar, bireysel olarak parayla bu gibi konularda kendini geliştirir, parası yoksa hava alır. 

.  E başta söylendi :

Bu piyasa ekonomisi ve piyasa eğitimi!

Her şey piyasa için !

.  Üniversitelerin bahçelerindeki teknokentler neden diye sormuyor musunuz?

.  Okulundan zor bela mezun olmaya çalışan, diploması bile artık yetmeyen, yanı sıra bilmem kaç tane sertifika da almak için para biriktiren, hırpalanmış örselenmiş çocuklarımız piyasanın  çarklarına daha yakın olsunlar diye …

.  Bu da bir devran ve bu da ge-çe-cek..

.  Yeter ki bilgilenmeye devam edelim.

.  Bize nasıl bir dünya çizdiklerini bilirsek planları yırtmak kolay olur.

Ilık sudaki kurbağa olmayı reddedenlerin sayısı çoğaldıkça çözüm de ufukta belirecektir.. 

.  Başta Gazi Paşa olmak üzere tüm öğretmenlerimizi minnet ve saygıyla anıyoruz..

Ve bu toz duman arasında görevini layığıyla yapan öğretmenlerimize sevgilerimizi yolluyoruz.. 

.  Bence yakın gelecekte bir kez daha MİLLET MEKTEPLERİnde buluşacağız..

.    Banu AVAR, 24 Kasım 2020       .


 

CADILAR BAYRAMI?

.   BİR GÜN CUMHURİYET, BİR HAFTA CADILAR .   Bir günlüğüne Cumhuriyet. .   Yalnızca bir gün. Bayraklarımızı çıkarıyoruz, şiirlerimizi okuyo...