- MİLLET MEKTEPLERİ VE PİYASA EKONOMİSİ
- 24 Kasım Özel -
Başta
Gazi Paşa olmak üzere tüm öğretmenlerimizi minnet ve saygıyla anıyoruz..
Ve bu
toz duman arasında görevini layığıyla yapan öğretmenlerimize sevgilerimizi yolluyoruz..
Bugün 24 Kasım ÖĞRETMENLER
GÜNÜ...
Neden?
Çünkü
bu milletin başöğretmeni Mustafa Kemal Atatürk 24 kasım 1928'de MİLLET
MEKTEPLERİNİ açmıştı.
Seçkin
sınıf dışında halkın nasiplenemediği eğitimi halka yayma seferberliğine
girişmişti.
O ve
büyük bir eğitim ordusu bu seferberlikten alınlarının akıyla çıktılar.
Bu
seferberliğe başladıklarında bu topraklarda okuma yazma oranı erkeklerde yüzde
7, kadınlarda binde 4'tü.
Gazi
Paşa için en önemli ordu, eğitim ordusuydu.
“İrfan
ordusu” , diyordu “en az diğer ordu kadar önemlidir.”
. 24 mart 1923'te Kütahya lisesindeki
konuşmada söylediklerini aktaralım.
. Bakın okuyorum:
. Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe,
gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır.
Biri
vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran
irfan ordusudur.
Bir
millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak
zaferler elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesini sağlayamaz”.
İşte
böyle demişti.
. 1928’den 1938’de vefatına kadar on yıl süren
bir seferberliğe imza attılar.
İşte
bu günü fırsat bilerek ve o çok kıymetli öğretmenlerimizin anısına geçmişten
bugüne bir özet yapalım istedim.
Böylece
o seferberlikte bir nefer olan babamı da yad edeceğim.
Babam
önce Balkan Savaşı’nda, Çanakkale Savaşı’nda, sonra Kurtuluş Savaşı’nda
cephedeydi. Atatürk’ün söz ettiği her iki orduda da sonuna kadar savaşanlardan
biriydi.
1923’te
30 yaşında bir beden eğitimi öğretmeniydi.
Cumhuriyetin
kuruluş yıllarında hiçbir karşılık beklemeden kendisi ve genç Türkçe öğretmeni
eşi Sıdıka Avar, Çocuk Esirgeme Kurumu’nda, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde, İzmir
Hapishanesi’nde, Ankara’da , Eskişehir’de vatana millete faydalı sağlam kafalı
sağlam vücutlu evlâtlar yetiştirmek için çırpındılar.
. Ama Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatıyla her
şey değişmeye başladı.
Tanzimatçı
yönetimler onun bıraktıklarını tuzla buz ediyorlardı
Babamın
günlükleri ve aldığı notlar açıkça gösteriyor ki, Lozan’da batılı devletlerin
direttiği ‘uzman’lar o günlerde gelecek için sinsi bir hazırlık içindeydiler.
Özellikle
eğitim alanına tebelleştiler.
. Genç Cumhuriyet’in eğitim seferberliğine
sızmak için büyük gayret gösteriyorlar, bilgi paylaşımı adı altında istihbarat
faaliyeti yürütüyorlar, halkla teması olan sağlık personeline ve özellikle
öğretmenlere yaklaşıyorlardı.
. Babam güncesinde, spor salonları ve oyun
alanları inşaasına Amerikalı ‘uzman’ların ‘yardım’ bahanesiyle (!) nasıl
burunlarını soktuklarını anlatıyor.
. Her fırsatı değerlendirmek için ellerinden
geleni yapıyorlardı.
. Batı kültürüne hayran yönetimler
BAŞÖĞRETMENİMİZİN özenle kurduğu MİLLİ EĞİTİM temelini yok ettiler.
. Eğitimi de eğitmeni de eğitileni de
mahveden anlaşmalar bir bir imzalandı.
Ardından
da Arap/ Amerikan kültürü hayranları tarafından geride kalan ne varsa
tarikatçılığa peşkeş çekildi.
En
acıklı gelişme 1947'de Amerika'yla yapılan sömürü anlaşması akabinde gelen
eğitim anlaşmalarıdır.
1949'da
Türk milli eğitimi Amerikalılara teslim edilmiştir:
. Anlaşmanın ilk maddesinde
- “Türkiye'de
Birleşik devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır.
Ve bu
komisyonun finansmanı Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından karşılanacaktır
denmektedir.
Anlaşma
5. Maddesi çok çarpıcıdır.
Eğitim
komisyonunda 4 Türk vatandaşı ve 4 Amerikan vatandaşı bulunacaktır.
Amerikan
büyükelçisi ise bu komisyonun fahri başkanı olacak ve herhangi bir konuda oylar
eşit çıkarsa kararı büyükelçi verecektir.
Zamanın
dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu 2-3 yıl sonra uluslararası bir toplantıda gelinen
durumu özetlemiştir:
. İşte 1952 NATO toplantısındaki cümleleri
okuyorum:
- Natocu
ülkelere hitap ediyor:
. “Karşınızda kayıtsız şartsız işbirliği
zihniyetiyle hareket etmeyi ilke edinen bir türkiye var!”
. Böyle bir duruş Amerikalı uzmanların işini
çok kolaylaştırmıştı.
. Türkiyedeki tüm önemli üst düzey kadrolar
Amerikalılaştırılmıştı.
Uzmanlardan
biri Richard Podol bu dönüşüme indoktrinizasyon diyor.
1965
yılında yazdığı raporu size aktaracağım...
Uluslararası
Kalkınma Örgütü) uzmanı olan Podol, raporunda “Türk idarecileri eğiteceğiz ve
tüm davranış kalıplarını değiştireceğiz!” demişti.
. Şöyle devam ediyor:
- “Yirmi
yıldan fazla bir zamandır Türkiye’de faaliyette bulunan Amerikan yardım
programı meyvelerini vermeye başladı” .
“Bakanlık
ve Kamu iktisadi teşebbüslerinde AMERİKAN EĞİTİMİ görmemiş bir Türk
kalmadı”
“Türk
idarecilerini çok daha geniş çapta indoktrine etmek yani beyinlerini yıkamak
gerekir.
. Burada özellikle orta kademe yöneticiler
üzerinde durmak gereklidir.
Amaç,
bunlara yeni davranışlar kazandırmaktır.
Çünkü
bu grup yakın gelecekte yüksek sorumluluk mevkilerine geçecektir!”
Çalışmalarının
oldukça kısa bir zamanda bu ölçüde sonuç vereceğini o bile tahmin
edememiştir bence.
. Çok kısa bir zaman içinde gerek Amerika
gerekse Avrupalı uzmanlar eliyle Türk Milli eğitimi milli olmaktan
çıkarıldı.
. Eğitimci yazar Mahiye Morgül Milli
Eğitimde Emperyalist kuşatma adlı kitabında tüm detaylarıyla bu çalışmaları
anlatır.
Meraklısına
duyuralım buradan ...
. İşin başında YÖK vardır. Yüksek Öğretim Kurumu...
YÖK
içinde Dünya Bankası temsilciliği bulunur. Süreci onlar yönetir.
. Girdikleri her ülkede eğitimin ideolojik
kılıfını, Amerikalı Gardner adlı yazarın "Çoklu Zekâ Kuramı'nı
dayatarak oluştururlar.
. Bu ideolojik kılıfın özü şudur:
- Eğitim
piyasa kurallarına göre düzenlenecektir.
Beynin
parçalı olduğu zırvası “Çoklu zeka” vesaire dayatması bununla ilgilidir.
. Eğitim fakültelerinde verilen dersler ve
öğretmen adaylarının Gardner mantığıyla yetiştirilmesi bu birimden
yönlendirilir.
. Okulların serbest piyasa ekonomisine
kazandırılmasını hedefleyen Çoklu Zekâ Kuramı öğretmen adaylarına ders olarak
okutulur.
. Genç öğretmenler bu mantıkla yetiştirilir.
. Eğitim fakültelerinde yapılan doktora ve
yüksek lisans tezleri,Gardner’in kuramıyla başlatılmazsa onay alamaz.
Tezler,
besmeleyle başlar gibi “Gardner diyor ki zeka sekiz parçalıdır; ...” cümlesiyle
başlar.
. İkinci çok dikkatle izlememiz gereken konu
yine Dünya Bankası'nın önerdiği SPAN, COLBRO gibi şirketlerle çalışma
zorunluluğumuzdur.
. Bu danışmanlık şirketleri Talim ve Terbiye
Kurulu'na tam yetkili olarak danışmanlık verirler. Kimin isteğiyle?
Dünya
bankası desteğiyle.
Şirketlerin
parası Dünya Bankası tarafından ödenir ve bu para 20 yıl vadeli borç hanemize
yazılır.
. Bugünkü Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk
2003-2006 döneminde Talim Terbiye'nin başına getirildiğinde SPAN eğitim
danışmanlık şirketiyle çalışmaktaydı. O zaman öğretmenlerimize dayatılan eğitim
şeması PİYASAYA GÖRE EĞİTİM MODELİ olarak özetlenmişti.
Şöyle
diyordu Talim Terbiye başkanı:
“Artık
eğitimi piyasa belirleyecek Eğitim piyasanın ihtiyacına göre düzenlenecek
piyasaya göre eğitim modeline geçiyoruz.”
. 2005 yılında 6 ilde 100 pilot okulda
uygulamaya geçildi.
Müfredat
hafifletildi, harften başlayan okuma-yazma öğretimine geçildi.
Süreç
içinde eğitimciler aptala çevrildi.
. Özetle en önemli varlıklarımız
öğretmenlerimiz gizli bir el tarafından Batı istihbaratının maşaları haline
getirildi!
. Talim ve Terbiye Kurulu’nun üstünde tam
yetkili olarak çalışan SPAN Danışmanlık Şirketi eğitimde değişim programını
yürüttü .
. CarlBro adındaki Danimarka Şirketi değişim
programına teknik hizmet verdi.
. SPAN ve CarlBro adlı bu şirketlere bu iş YÖK
tarafından ihaleyle verilmişti.
. Bu kadarla kalsa iyi .
. İlköğretimden üniversiteye kadar tüm okullar
proje bazında mali destek almak üzere tek tek Avrupa Birliği’ne bağlanmıştır.
Yine 2005’te okullara bir resmi yazı yollandı :
. Buna göre AB Eğitim Programlarında yer
almaları emrediliyordu.
. Neydi bu programlar?
İsimlere
dikkatinizi çekiyorum:
Mesela
Sokrates Programı.
Bu
program altında alt çalışma birimleri.
Mesela
Erasmuş, Minerva, Comenius.
. Özetle Avrupa Birliği veya Amerikan
şirketleri ulusal müfredatları proje karşılığında para vererek kırmaktadır. .
. Şöyle ki; proje sahibi Başbakanlık Devlet Planlama
Teşkilatındaki Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezine başvurur,
onay ister.
. AB, onay alan projeye mali destek verir.
Yani
“AB’nin istediği etkinliği yapan okul paraya kavuşur.
Eğitim
yuvaları şirketleşir.
Ulusal
müfredat yok edilir ve öğretmenlerimiz şirket çalışanına dönüşür!
Çok
acı ama gerçek bu...
. Bir de PİSA raporları var. Bunlara da kısaca
değinmek gerekir.
. PİSA raporları ülkemizdeki müfredat
değişikliğine psikolojik destek için gündeme getirilmektedir.
Pisa
raporuna göre pek beğenilen Amerikan sistemi 28. Sırada Almanlar ise oldukça
gerilerdedir.
. PISA sonuçlarına göre çocukları on-onbir
yaşındayken kabiliyetlerine göre ayıran Alman sistemi kökten yanlış. Zayıflara
en kötü davranan sistem...”
. ABD’nin Vaşington eyaletiyle Türk hükümeti
arasında yapılan anlaşmaya göre bu eyaletin matematik öğretmeni açığı
Türkiye’den karşılanacaktır.
(13
Mart 2005, Ulusal Kanal Ana Haberleri).
. Şimdilik 15 matematik öğretmeni
gönderilecekmiş.
. Tablo oldukça düşündürücüdür.
ABD’nin,
yani bize örnek gösterilen ülkenin eğitim sistemi öğretmen açığı vermektedir.
En
zengin eyaletlerden biri olan Amerika'daki eğitim sistemi bize dayatılan
sistemdir ve Washington varoşlarındaki okuldan mezun çocuk iki ile ikiyi
toplayamadan diplomalı olur.
. Çünkü «her çocuk bir alanda başarılı olur»
denilmektedir; öğrenci asgari başarı için bile zorlanmaz, istemiyorsa öğrenmek
zorunda değildir.
. Bize dayatılan modelin ne olduğunu anlamak
için ABD eğitim sistemine bakmak yeterlidir.
. ABD’de temel eğitim zorunlu değil:
- ABD’de
30 milyon okuma yazma bilmeyen, 50 milyon okuduğunu anlamayan insan
yaşamaktadır.
Sadece
Los Angeles şehrinde 50 bin çocuk çeşitli nedenlerle okula gitmemektedir.
Temel
eğitim herkese eşit ve parasız olmaktan çıkartılınca kendiliğinden zorunlu
olmaktan da çıkmıştır.
Bizde
de böyle olması istenmektedir.
Paran
varsa eğitim hakkın var olacaktır.
. Öğretmenlik mesleği mahvedilmiştir.
2005’den
beri sözleşmeli denen yani hiçbir hakkı hukuku olmayan bir grup
öğretmenin hayatları karartılmıştır.
. Bu arada günü anmaya babamı da yad ederek
başlamıştım.
. Babam cumhuriyetin ilk beden eğitimi
öğretmenlerinden biriydi.
Dünya
Bankası emirleriyle artık çocuklarımız için beden eğitimi de resim de seçmeli!
2005
itibariyle bu da becerildi!
. Önce bazı derslerin tanımı “özel bilgi,
beceri ve yetenek isteyen dersler” haline getirildi.
Sonra
malum ‘seçmeli’ oldular…
. İlköğretim okullarından ÖZEL BİLGİ,
BECERİ ve YETENEK istediği gerekçesiyle Beden Eğitimi, Resim-İş, Müzik, Din
Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleri kaldırıldı .
. Bunlar yerine ne getirildi biliyor
musunuz?
Kulüp
Faaliyetlerine ve Sivil Toplum örgütlerinin faaliyetlerine katılım!
. Yani kısacası isteyen varsa gider parasını
verir resim yapar, spor yapar, müzik aleti çalar, bireysel olarak parayla
bu gibi konularda kendini geliştirir, parası yoksa hava alır.
. E başta söylendi :
Bu
piyasa ekonomisi ve piyasa eğitimi!
Her
şey piyasa için !
. Üniversitelerin bahçelerindeki teknokentler
neden diye sormuyor musunuz?
. Okulundan zor bela mezun olmaya çalışan, diploması
bile artık yetmeyen, yanı sıra bilmem kaç tane sertifika da almak için para
biriktiren, hırpalanmış örselenmiş çocuklarımız piyasanın çarklarına daha
yakın olsunlar diye …
. Bu da bir devran ve bu da ge-çe-cek..
. Yeter ki bilgilenmeye devam edelim.
. Bize nasıl bir dünya çizdiklerini bilirsek
planları yırtmak kolay olur.
Ilık
sudaki kurbağa olmayı reddedenlerin sayısı çoğaldıkça çözüm de ufukta
belirecektir..
. Başta Gazi Paşa olmak üzere tüm
öğretmenlerimizi minnet ve saygıyla anıyoruz..
Ve bu
toz duman arasında görevini layığıyla yapan öğretmenlerimize sevgilerimizi
yolluyoruz..
. Bence yakın gelecekte bir kez daha MİLLET
MEKTEPLERİnde buluşacağız..
. Banu AVAR, 24 Kasım 2020 .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder