İSLAM’IN ALTIN ÇAĞI
İslam
Uygarlığı, kuruluşundan hemen 50 sene sonra sınırlarını Arabistan çöllerinden
Mısır, Mezopotamya ve Pers sınırlarına kadar ilerletmiş, Bizans’ın gücünü
zayıflatmış, Portekiz’e kadar uzanan bir uygarlığa kavuşmuştur.
Bunlar sadece
askeri başarılarla kalmamış su yolları ele geçirilmiş, tarım devrimini
gerçekleştirecek biçimde farklı ürünleri Akdeniz mevsimine uygun biçimde ıslah
etmişlerdir.
Üretkenliği
arttırmışlardır.
İslam
Uygarlığı, VIII. yüzyıl ile XIII. yüzyıllar arasında bilimsel ve felsefi düşün
anlamında dünyanın önderi konumuna gelmiştir.
Yunan
bilgeliğinin mirasçısı olmuşlar ve bu bilgeliği sonraya taşımışlardır.
Bu dönem
özellikle Batılı tarihçiler tarafından “İslam Rönesansı” olarak
adlandırılmaktadır.
Yine bu devre
“İslam’ın Altın Çağı” da denmektedir.
Bu dönemde
matematikten tıbba ve fiziğe kadar pek çok alanda eşi benzeri görülmemiş
başarılara imza atılmıştır.
Antik Yunan Dönemi’nde
yazılan eserler Arapçaya kazandırılmıştır.
Halife Memun
MS. 832’de Bilgelik Evi’ni kurmuş ve burada yapılan faaliyetlerle Yunan felsefi
ve bilimsel geleneği Arap Uygarlığı’na tanıtılmıştır.
Bir tür kolej
görevi üstlenen medreseler daha çok bağışlarla ayakta kalırken, kütüphane ve
gözlemevi gibi araştırma kurumları halifeler ve sultanlar tarafından finanse
edilmiştir.
İslam
Matematiği
Yunanlıların
soyut geometrisi yerine, Müslüman bilginler pratik değeri daha çok olan
aritmetik ve cebire daha fazla önem vermişlerdir.
Astronomik
faydaları açısından trigonometrik çalışmaların ileri düzeylere çıkması
şaşırtıcı değildir. Özellikle Harezmî’nin çalışmalarının bütün matematik tarihi
üzerindeki etkisi çok fazla olmuştur.
İslam
tıbbının gelişimi ve kurumsallaşması Müslümanların önemli bir diğer
başarısıdır.
Arapların
kendilerine has bir tıbbı vardı.
Hippokrat ve
Galenos gibi Yunanlı tabiplerin metinlerini çevirdikten sonra bunları kendi
bilgileriyle harmanlamışlardır.
Hint
Uygarlığı’ndan gelen bilgileri de buna eklemişler ve tıpta önemli işlere imza
atmışlardır.
Ebubekir
Zekeriya Razi, el-Mecusi ve ibn Sinâ gibi bilginler teşhis ve tedavide önemli
başarılar göstermişlerdir.
İslam optiği
de ibn-ül Heysem sayesinde büyük işler başarmıştır.
Optik isimli
kitabında deneysel yaklaşım göze çarpmaktadır.
Görme,
kırılma, karanlık oda, içbükey aynalar, mercekler ve gökkuşağı gibi bir dizi
deneysel bilim çalışmaları o dönemin en iyi çalışmalarıdır.
Kimilerine
göre kimyanın atası olan Simya da İslam coğrafyasında sıkça rastlanan bir
uğraşı alanı olmuştur.
Ölümsüzlük
iksirini bulmak, değersiz madenleri altına çevirmek gibi bazı amaçlarla yola
çıkan simyacılar aynı zamanda yoğun bir entelektüel çabaya da girmişlerdir.
Özellikle
göksel olaylarla yersel olaylar arasında bağ kurma çabaları onları astrolojiye
de yakınlaştırmıştır.
İslam
coğrafyasında bilim ve teknoloji arasındaki irtibat da çok sınırlı kalmıştır.
Matematiğin
dahi ismi Harezmî İslam Uygarlığı’nın en etkili isimlerinden birisi olmuştur.
Harezmî
(780-850), Aral gölü yakınlarındaki Harezm bölgesinde yetişmiştir. el-Harezmî,
Hikmet Evi’nde halife el Memun’ın hizmetinde çalışmıştır.
Harezmî’nin
bilime temel katkıları matematik, astronomi ve coğrafya alanında olmuştur.
Aritmetik ve
astronomide Hint yöntemlerini İslam dünyasına kazandırmıştır.
Yazdığı cebir
kitabıyla İslam dünyasında bilimin gelişiminde temel bir rol oynamıştır.
Arapça aslı
kayıp olan aritmetik kitabı Bathlı Adelard tarafından Latinceye tercüme
edilmiştir.
Liber
Algorismi de Numero Indorum yani Hint Rakamları ile Hesap kitabı olarak
Latinceye çevrilen kitap bütün Avrupa ve İslam dünyasını derinden etkilemiştir.
Bir diğer
önemli kitabı ise matematiğin cebir alanına ait olan el-Kitâb el-Muhtasar fî
hisâb el-Cebr ve el-Mukabele ismini taşımaktadır.
Bu kitap
halife el Memun’a ithaf edilmiştir.
Kitap cebir
denklemlerinin çözümünü anlatmaktadır. (Bize Yön Veren Metinler I. Cilt İçinde)
(http://byvm.kapadokya.edu.tr/1.-CEBIR-VE-CEBIR-HESABI-EL-HAREZMI)
Astronomi
hattı ise yine önemli bir bilim dalı olarak karşımıza çıkmıştır.
Bu alanda
çalışan en önemli isimlerden birisi el-Battâni’dir.
El-Battani
(858-929), harran’da doğmuş daha sonra eğitim için Bağdat’a gitmiştir.
Selefi Sabit
Ibn Kurra gibi kendisi de Sabîi dinine mensup olması sebebiyle yıldız ilmi ve göksel
teoloji konusunda önemli bilgi donanımına sahiptir.
Doğu ve
Batı’da ünlenmesini sağlayan eseri “Astronomi Üzerine” adlı eseridir.
Battanî bu
kitabı yazma amacını kendisinden önce gelen astronomların hatalarını düzeltmek
istemesidir. Kendisi de bu bakımdan Batlamyus’un yöntemini izlemiştir
denilebilir.
Zira
Batlamyus da kendinden önceki astronomlardan olan Hipparchus’un gözlemlerini ve
kuramlarını düzeltmeye çabalamıştır.
Bu haliyle
denilebilir ki İslam Dünyası bilginleri ve filozofları Yunanî düşüncenin
koruyucusu ve taşıyıcısı olmuşlardır ve burada üretilen bilgi birikiminin
kaybolmasını önlemişlerdir.
Bilimsel
Faaliyetlerin Duraklaması
İslam
Uygarlığı’nın bilimsel ve felsefi yönden ne zaman gerilemeye başladığına dair
muhtelif görüşler vardır. Avrupa’nın Arapça ve Yunancadan Latinceye çeviri
faaliyetleri, Rönesans ve Reform hareketleri, üniversitenin kurumsallaşması
gibi başarıları sonucunda mı Doğu Uygarlığı gerilemeye başlamıştır?
Yoksa kendi
içsel problemleri mi bu gerilemeye sebep olmuştur?
Bu sorulara
bir çırpıda cevap vermek olanaklı değilse de hem içsel hem de dışsal sebeplerin
bu gerilemeyi doğurduğu anlaşılmaktadır. İktisadî sistem, kültürel yapı,
kurumsallaşma gibi pek çok nedenden dolayı İslam Uygarlığı parlak devirlerini
XIII. yüzyıldan sonra gerilerde bırakmıştır.
Osmanlılar
bir dönem bilimsel ve felsefi düşünceyi ilerletmeye ve fetihlere devam etmişse
de XVI. yüzyıldan sonra durgunluk bu ülkeye de sirayet etmiştir.
Geçmişin
parlak devirleri bir müddet sonra yerini durgunluğa ve sonra da gerilemeye
bırakmıştır. Osmanlılar devrinde ise özellikle XV. yüzyılda parlak bir
devir yaşanmıştır.
Özellikle
Osmanlı sultanlarından Fatih Sultan Mehmet’in bilim ve felsefeye verdiği önem
sayesinde o dönemde Osmanlı-Türk düşüncesinde bir ivme yakalandığı
görülmektedir.
Bu
hareketlenme XVI. yüzyılda da kısmen devam etmiş ancak XVII. yüzyıl derin bir
uyku dönemi başlamıştır.
Ancak XVIII.
yüzyılın sonunda ve XIX. yüzyılda Osmanlılarda yeni bir uyanış devri
başlamıştır.
Bilimsel ve
felsefi eserlerde artış görülmeye başlamış Avrupalı modern düşünceler Osmanlı
illerine girmeye başlamıştır.
Aydın Sayılı,
“Ortaçağ İslam Dünyasında İlmi Çalışma Temposundaki Ağırlaşmanın Bazı Temel
Sebepleri (Avrupa ile Mukayese)”, DTCFFAE Dergisi, cilt: I, Ankara 1963,
ss.4-69.
https://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=124358