11 Haziran 2024 Salı

İSLAM’IN ALTIN ÇAĞI

    İSLAM’IN ALTIN ÇAĞI

İslam Uygarlığı, kuruluşundan hemen 50 sene sonra sınırlarını Arabistan çöllerinden Mısır, Mezopotamya ve Pers sınırlarına kadar ilerletmiş, Bizans’ın gücünü zayıflatmış, Portekiz’e kadar uzanan bir uygarlığa kavuşmuştur.

Bunlar sadece askeri başarılarla kalmamış su yolları ele geçirilmiş, tarım devrimini gerçekleştirecek biçimde farklı ürünleri Akdeniz mevsimine uygun biçimde ıslah etmişlerdir.

Üretkenliği arttırmışlardır.

İslam Uygarlığı, VIII. yüzyıl ile XIII. yüzyıllar arasında bilimsel ve felsefi düşün anlamında dünyanın önderi konumuna gelmiştir.

Yunan bilgeliğinin mirasçısı olmuşlar ve bu bilgeliği sonraya taşımışlardır.

Bu dönem özellikle Batılı tarihçiler tarafından “İslam Rönesansı” olarak adlandırılmaktadır.

Yine bu devre “İslam’ın Altın Çağı” da denmektedir.

Bu dönemde matematikten tıbba ve fiziğe kadar pek çok alanda eşi benzeri görülmemiş başarılara imza atılmıştır. 

Antik Yunan Dönemi’nde yazılan eserler Arapçaya kazandırılmıştır.

Halife Memun MS. 832’de Bilgelik Evi’ni kurmuş ve burada yapılan faaliyetlerle Yunan felsefi ve bilimsel geleneği Arap Uygarlığı’na tanıtılmıştır.

Bir tür kolej görevi üstlenen medreseler daha çok bağışlarla ayakta kalırken, kütüphane ve gözlemevi gibi araştırma kurumları halifeler ve sultanlar tarafından finanse edilmiştir.

İslam Matematiği

Yunanlıların soyut geometrisi yerine, Müslüman bilginler pratik değeri daha çok olan aritmetik ve cebire daha fazla önem vermişlerdir.

Astronomik faydaları açısından trigonometrik çalışmaların ileri düzeylere çıkması şaşırtıcı değildir. Özellikle Harezmî’nin çalışmalarının bütün matematik tarihi üzerindeki etkisi çok fazla olmuştur.

İslam tıbbının gelişimi ve kurumsallaşması Müslümanların önemli bir diğer başarısıdır.

Arapların kendilerine has bir tıbbı vardı.

Hippokrat ve Galenos gibi Yunanlı tabiplerin metinlerini çevirdikten sonra bunları kendi bilgileriyle harmanlamışlardır.

Hint Uygarlığı’ndan gelen bilgileri de buna eklemişler ve tıpta önemli işlere imza atmışlardır.

Ebubekir Zekeriya Razi, el-Mecusi ve ibn Sinâ gibi bilginler teşhis ve tedavide önemli başarılar göstermişlerdir.

İslam optiği de ibn-ül Heysem sayesinde büyük işler başarmıştır.

Optik isimli kitabında deneysel yaklaşım göze çarpmaktadır.

Görme, kırılma, karanlık oda, içbükey aynalar, mercekler ve gökkuşağı gibi bir dizi deneysel bilim çalışmaları o dönemin en iyi çalışmalarıdır.

Kimilerine göre kimyanın atası olan Simya da İslam coğrafyasında sıkça rastlanan bir uğraşı alanı olmuştur.

Ölümsüzlük iksirini bulmak, değersiz madenleri altına çevirmek gibi bazı amaçlarla yola çıkan simyacılar aynı zamanda yoğun bir entelektüel çabaya da girmişlerdir.

Özellikle göksel olaylarla yersel olaylar arasında bağ kurma çabaları onları astrolojiye de yakınlaştırmıştır.

İslam coğrafyasında bilim ve teknoloji arasındaki irtibat da çok sınırlı kalmıştır.

Matematiğin dahi ismi Harezmî İslam Uygarlığı’nın en etkili isimlerinden birisi olmuştur.

Harezmî (780-850), Aral gölü yakınlarındaki Harezm bölgesinde yetişmiştir. el-Harezmî, Hikmet Evi’nde halife el Memun’ın hizmetinde çalışmıştır.

Harezmî’nin bilime temel katkıları matematik, astronomi ve coğrafya alanında olmuştur.

Aritmetik ve astronomide Hint yöntemlerini İslam dünyasına kazandırmıştır.

Yazdığı cebir kitabıyla İslam dünyasında bilimin gelişiminde temel bir rol oynamıştır.

Arapça aslı kayıp olan aritmetik kitabı Bathlı Adelard tarafından Latinceye tercüme edilmiştir.

Liber Algorismi de Numero Indorum yani Hint Rakamları ile Hesap kitabı olarak Latinceye çevrilen kitap bütün Avrupa ve İslam dünyasını derinden etkilemiştir.

Bir diğer önemli kitabı ise matematiğin cebir alanına ait olan el-Kitâb el-Muhtasar fî hisâb el-Cebr ve el-Mukabele ismini taşımaktadır.

Bu kitap halife el Memun’a ithaf edilmiştir.

Kitap cebir denklemlerinin çözümünü anlatmaktadır. (Bize Yön Veren Metinler I. Cilt İçinde) (http://byvm.kapadokya.edu.tr/1.-CEBIR-VE-CEBIR-HESABI-EL-HAREZMI)

Astronomi hattı ise yine önemli bir bilim dalı olarak karşımıza çıkmıştır.

Bu alanda çalışan en önemli isimlerden birisi el-Battâni’dir.

El-Battani (858-929), harran’da doğmuş daha sonra eğitim için Bağdat’a gitmiştir.

Selefi Sabit Ibn Kurra gibi kendisi de Sabîi dinine mensup olması sebebiyle yıldız ilmi ve göksel teoloji konusunda önemli bilgi donanımına sahiptir.

Doğu ve Batı’da ünlenmesini sağlayan eseri “Astronomi Üzerine” adlı eseridir.

Battanî bu kitabı yazma amacını kendisinden önce gelen astronomların hatalarını düzeltmek istemesidir. Kendisi de bu bakımdan Batlamyus’un yöntemini izlemiştir denilebilir.

Zira Batlamyus da kendinden önceki astronomlardan olan Hipparchus’un gözlemlerini ve kuramlarını düzeltmeye çabalamıştır.

Bu haliyle denilebilir ki İslam Dünyası bilginleri ve filozofları Yunanî düşüncenin koruyucusu ve taşıyıcısı olmuşlardır ve burada üretilen bilgi birikiminin kaybolmasını önlemişlerdir.

Bilimsel Faaliyetlerin Duraklaması

İslam Uygarlığı’nın bilimsel ve felsefi yönden ne zaman gerilemeye başladığına dair muhtelif görüşler vardır. Avrupa’nın Arapça ve Yunancadan Latinceye çeviri faaliyetleri, Rönesans ve Reform hareketleri, üniversitenin kurumsallaşması gibi başarıları sonucunda mı Doğu Uygarlığı gerilemeye başlamıştır?

Yoksa kendi içsel problemleri mi bu gerilemeye sebep olmuştur?

Bu sorulara bir çırpıda cevap vermek olanaklı değilse de hem içsel hem de dışsal sebeplerin bu gerilemeyi doğurduğu anlaşılmaktadır. İktisadî sistem, kültürel yapı, kurumsallaşma gibi pek çok nedenden dolayı İslam Uygarlığı parlak devirlerini XIII. yüzyıldan sonra gerilerde bırakmıştır.

Osmanlılar bir dönem bilimsel ve felsefi düşünceyi ilerletmeye ve fetihlere devam etmişse de XVI. yüzyıldan sonra durgunluk bu ülkeye de sirayet etmiştir.

Geçmişin parlak devirleri bir müddet sonra yerini durgunluğa ve sonra da gerilemeye bırakmıştır. Osmanlılar devrinde ise özellikle XV. yüzyılda parlak bir devir  yaşanmıştır.

Özellikle Osmanlı sultanlarından Fatih Sultan Mehmet’in bilim ve felsefeye verdiği önem sayesinde o dönemde Osmanlı-Türk düşüncesinde bir ivme yakalandığı görülmektedir.

Bu hareketlenme XVI. yüzyılda da kısmen devam etmiş ancak XVII. yüzyıl derin bir uyku dönemi başlamıştır.

Ancak XVIII. yüzyılın sonunda ve XIX. yüzyılda Osmanlılarda yeni bir uyanış devri başlamıştır.

Bilimsel ve felsefi eserlerde artış görülmeye başlamış Avrupalı modern düşünceler Osmanlı illerine girmeye başlamıştır.

Aydın Sayılı, “Ortaçağ İs­lam Dünyasında İlmi Çalışma Temposundaki Ağırlaşmanın Bazı Temel Sebepleri (Avrupa ile Mukayese)”, DTCFFAE Dergisi, cilt: I, Ankara 1963, ss.4-69.

https://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=124358


CADILAR BAYRAMI?

.   BİR GÜN CUMHURİYET, BİR HAFTA CADILAR .   Bir günlüğüne Cumhuriyet. .   Yalnızca bir gün. Bayraklarımızı çıkarıyoruz, şiirlerimizi okuyo...