HAKKI KESKİN:
"Almanya’ya Şükran Borçluyum"
Almanya’da
politikaya atılan ilk Türkler arasında yer alan, Türkiye’deki öğrenci
hareketlerine destek amacıyla öğrencilik döneminde Berlin’de düzenlenen
gösterilere öncelik eden ve iki kez Türk vatandaşlığından atılıp hakkını sonuna
kadar arayarak Türk vatandaşlığını iki kez yeniden kazanan Prof. Hakkı
Keskin’le de göç hikayesini konuştuk.
1980’li
yıllardan beri tanıdığım ve emekli olduktan sonra zamanının önemli bir bölümünü
Türkiye’de geçiren Hakkı Keskin sorularımı şöyle yanıtladı:
- Yola çıkmadan önce kafanızda nasıl bir Almanya vardı ve geldiğinizde
nasıl bir Almanya buldunuz?
Almanya’ya
1964 yılında lise öğrenimimden sonra üniversite öğrenimi için geldim.
Erzincan/Mercan’da tamamen tesadüfen karşılaştığım bir jeoloji mühendisine
liseyi bitirmek üzere olduğumu, Almanya’da iki ağabeyimin bulunduğunu ve orada
okumak konusunda görüşünü sordum.
“Böyle bir
imkânınız varsa mutlaka Almanya’da okuyun” demişti.
Doğrusu
Almanya hakkında fazla bilgi sahibi değildim.
Hamburg’da
lisan okuluna ağabeyim kaydımı yaptırmıştı.
Ağabeylerim
beni Hamburg tren istasyonunda geç saatlerde karşılayıp kaldıkları Elmsohn
kasabasına gittik.
Sabahleyin
kalktığımda her taraf karla kaplıydı.
Sokaklarda
hiç kimseyi göremedim.
Meğer tam da
Noel Bayramı (Weinachten) olduğundan herkes evindeydi.
Karlı
sokakların bomboş olduğu durumu hiç unutamadım.
* O zamanlar
Almanların Türklere ve Türkiye’ye yaklaşımı nasıldı?
60’lı
yıllarda Almanya’da çok az sayıda Türk ve diğer yabancı işçi bulunuyordu.
Özellikle
Türklere ve Türkiye’ye konuştuğum kişiler sempatiyle bakıyordu.
Eğitimli
olanlardan Atatürk hakkında övgülü açıklamalar duyuyordum.
Hatırlatmakta
yarar var.
Nazi
Almanya’sının yol açtığı ve 55 milyondan fazla insanın, bu arada 7.5 milyon da
Alman’ın yaşamını yitirdiği İkinci Dünya Savaşı sona ereli 20 yıl olmuştu.
Almanya
henüz savaş yıkımlarını kaldırma aşamasındaydı. İnsanlarda Hitler Almanya’sının
bıraktığı büyük bir eziklik vardı. Hiç unutmuyordum, 1965 yılında Almanya-İngiltere
arasında Avrupa şampiyonluk final futbol maçını İngiltere’nin kazanmasına,
Alman öğrenci arkadaşım, “İyi oldu, Almanya kazansaydı, Almanya’ya karşı savaş
sonrası tepkiler yeniden canlanırdı” demişti.
‘ALMANYA ÖĞRENCİ HAREKETİ LİDERLERİNDENDİM’
* İlk
yıllarda Türkiye’nin en çok neyini özlediniz ve şu anda hâlâ neyini
özlüyorsunuz?
Doğrusu ilk
yıllarda kendimi büyük bir coşkuyla önce Almanca ve sonra da üniversite
öğrenimime verdim.
Öte yandan
1967’den sonra da ‘Berlin ve Almanya Türk Öğrenci Federasyonu’ çalışmalarında
aktif görev aldım. 1968 Almanya Öğrenci Hareketi liderlerinden biri
konumundaydım.
Bizim o
yıllardaki önceliğimiz, üniversite reformları ve dünyada savaşların son
bulmasıydı. Vietnam Savaşı tüm yoğunluğuyla sürdürdüğünden, bu insanlık dışı
savaşa karşı protesto eylemlerimiz sürüyordu.
Türkiye’deki
siyasi gelişmeleri de yakından izliyor ve gerçek demokrasi ve hukuk devleti
isteğimize vurgu yapıyorduk.
Doğrusu
içinde bulunduğum ortam nedeniyle benim önemle isteğim, Türkiye’nin siyasi,
ekonomik ve hukuksal yönden gelişmesi ve her alanda Avrupa ülkeleri düzeyine
çıkmasıydı.
* Türk
işçilerinin Almanya’ya gelmeye başlamasından sonra neler değişti?
Türk
işçilerinin Almanya’ya önemli sayıda gelmeye başlamaları 1965’lerden sonra
olur.
Birinci
kuşak Türk işçileri çalışkan, işlerini son derece iyi yapan ve yasa dışı
olaylara karışmayan insanlardı.
Bu anlamda
Alman işverenleri Türk işçilerinden büyük ölçüde memnundular.
Ancak yasal
statüleri güvenceli olmadığından, ekonomik kriz yıllarında, işini kaybedenler
Türkiye’ye geri gönderildi.
Ne var ki
Türkiye’de düzelmeyen özellikle ekonomik durum, giderek artan sayıda
işçilerimizin Almanya ve diğer bazı Batı-Avrupa ülkelerine göçmelerine neden
oldu.
Hatta
giderek işçilerimizin özellikle 1980’den sonra eşlerini ve çocuklarını da
yanlarına getirmeye başladılar.
Böylece
Almanya’ya giderek ailece yerleşme süreci başladı.
İkinci ve
üçüncü kuşak çocuklarımız Almanya, Hollanda, Danimarka, Avusturya, İsveç,
İngiltere’de dünyaya geldiler.
Artık
zamanla ailece Almanyalı Türkler olduk. Almanya bizim ikinci vatanımız, hatta
çocuklarımız ve torunlarımızın birinci vatanı oldu.
‘ALMANYA GÖÇ ÜLKESİ DEĞİLDİR’ DEDİLER
* Uyum konusunda Alman tarafın hiç şüphesiz birtakım hataları oldu. Türkler bu alanda ne gibi hatalar yaptı? Zamanla oluşan Türk dernek ve cemiyetlerin, çatı örgütlerinin hiç mi hataları olmadı?
Cumhurbaşkanı
Steinmeier’in de kabul ettiği gibi, siyasi partiler, özellikle de CDU/CSU,
Almanya’nın bir göç ülkesi olduğu gerçeğini göremediler, bu gerçeği ısrarla
reddettiler.
Uzun yıllar
buraya gelen insanlara misafir işçi ‘Gastarbeiter’ ve ‘Almanya göçmen ülkesi
değildir’ söylemlerini sürdürdüler.
Oysa Almanya geriye dönüşü olmaz biçimde 1980’li yıllardan itibaren bir göç ülkesi olmuştu.
Gerçekler kabul edilmediğinden uyum politikaları ve çocukların eğitimi konusunda
gerekli önlemler alınmadı.
Bu ülkeye
yarım asırdır yerleşmiş insanların çoğuna eşit hakların yolunu açacak
vatandaşlık hakkı verilmedi.
Birçok
Avrupa ülkesinde ve ABD de uygulanan çifte vatandaşlık hakkı tanınmadı.
Oysa
özellikle bizler ‘Almanya Türk Toplumu’ yöneticileri olarak, çifte vatandaşlık
hakkının önemini on yıllardır sürekli olarak vurguladık.
Siyasi
partiler, sendikalar ve kiliselerle olan görüşmelerimizde bu konunun önemini
belirttik.
Türk çatı
örgütlerinin en önemli açmazı ve hatası, Almanyalı Türklerin temel hak ve
istemleri konusunda ortak bir tavır sergilememeleridir kanımca.
MERKEL, ‘IRKÇILIK TOPLUM İÇİN BİR ZEHİRDİR’ DEMİŞTİ
* Zamanla
Almanların Türklere ve Türkiye’ye yaklaşımında, bakışında ne gibi değişiklikler
oldu?
Özellikle
son yıllarda CDU/CSU’da bile, Almanya’nın göç ülkesi ve çok kültürlü bir toplum
olduğu olgusu kabul edilmeye başlandı.
Sosyal
Demokratlar, Yeşiller ve Liberaller bu gerçeği daha önce görmeye ve kabul
etmeye başladılar.
Almanya
Cumhurbaşkanı Steinmeier’in “Almanya-Türkiye işçi anlaşmasının 60’ıncı ve
Almanya Türk Toplumu’nun (TGD) kuruluşunun 25. yıldönümleri nedeniyle yaptığı
konuşmalar, Almanya’da artık gerçekleri kabul etme ve benimseme yönünde yeni
bir rüzgârın esmekte olduğunu gösteriyor.
Steinmeier: “Bir zamanlar misafir işçi dediğimiz insanlar, onların çocukları ve torunları günümüzün Almanya’sını oluşturmaktadırlar. Bu insanlar olmaksızın bir Almanya artık düşünülemez” diyor konuşmalarında.
Şansölye
Merkel de Hanaua’daki ırkçı saldırılardan sonra: “Irkçılık toplum için
zehirdir” diyerek ırkçılığa karşı çok kesin bir tavır sergiledi.
En üst
politikacılar tarafından yapılan bu açıklamalar, bu olumlu gelişmeyi açıkça
gösteriyor.
*
Almanya’daki Türk toplumu zamanla değişti mi?
Hiç
kuşkusuz, Almanya’daki Türk toplumunun çok büyük bir kesimi kendini artık
buralı olarak görüyor ve hissediyor.
Artık
toplumun tüm alanlarında etkinler.
Alman
toplumunda kendini kabul ettiren önemli yazarlarımız, sanatçılarımız, bilim
insanlarımız, işverenlerimiz, milletvekillerimiz ve politikacılarımız var.
Bu çok
sevindirici bir gelişmedir.
* Türkiye
kökenli genç nesilleri nasıl buluyorsunuz ve geleceklerini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye
kökenli genç nesiller büyük bir özgüvenle Almanyalı olduklarına vurgu yapıyorlar.
Toplumun her alanında kendilerini kanıtlamaya başladılar.
Ancak
Almanya’nın çok geciken uyum politikasına yönelik önlemleri, gençlerin öğrenim
ve meslek öğrenimi alanlarında eşit koşullara kavuşmalarını engelledi.
Zaman zaman ırkçı söylemler ve tavırlarla da karşılaşıyor gençlerimiz.
Kuşkusuz buna karşı
tepki gösteriyorlar ve göstermeleri de gerekir.
NAZIM
HİKMET’TEN SONRA İKİNCİ KİŞİ OLDUM
* İki kez
Türk vatandaşlığından çıkarıldınız. Nasıl duygular yaşadınız?
1969’da
‘Almanya Türk Öğrenci Federasyonu’ Başkanı olarak Türkiye’deki siyasi durumu
eleştirilerimiz nedeniyle, önce öğrencilikle ilişkim kesildi ve Türkiye’ye
dönmem istendi.
Sonra da
vatandaşlıktan çıkarıldım.
Nazım
Hikmet’ten sonra bu hakkı siyasi nedenlerden elinden alınan ikinci kişi oldum.
Avukatlarım
Uğur Mumcu ve Uğur Alacakaptan Danıştay’da gereken yasal girişimde bulundular.
Başta
Cumhuriyet gazetesi ve genel olarak da özgür basın bu keyfi kararı kıyasıya
eleştirdiler.
Almanya’da
ve hatta Avrupa kamuoyunda bu karara karşı büyük tepkiler oluştu.
Berlin Üniversitesi rektörleri, aralarında dünyaca ünlü yazarlar ve bilim insanları, bu karara karşı açıklamalar yaptılar.
Almanya’nın 7 şehrinde Türk Öğrenci Dernekleri açlık grevleri yaparak bu kararı protestolar ettiler.
Avukatlarım
Uğur Mumcu ve Uğur Alacakaptan’ın bu karara karşı Danıştay’da açtığımız davayı
kazanarak vatandaşlık hakkımı geri aldım.
1971 askeri
hareketinden sonra yeniden vatandaşlıktan çıkarıldım.
Bu ikinci
çıkarma kararına karşı avukatlarımın açtığı davayı da kazanarak yeniden
vatandaşlık hakkımı geri aldım.
Sevindirici
olan, Bakanlar Kurulu’nun aldığı bu vatandaşlıktan çıkarma kararlarına karşın,
bu yıllarda yargı kararlarını özgürce alabiliyordu.
‘OLAF SCHOLZ’UN TEKLİFİNİ KABUL ETTİM’
* Almanya’da
hem eyalet hem de federal düzeyde aktif politika yaptınız.
Ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
En çok önem verdiğiniz alanlar neydi?
1993 yılında
şimdilerde Şansölye olacak konumda olan Olaf Scholz, SPD adına Hamburg’da
evimize gelerek, partinin bana Hamburg Eyalet Parlamentosu milletvekilliğini
teklifi yaptı.
Ben
1974’lerde Genç Sosyalistlerde SPD üyesi olmuştum.
SPD Başkanı
Willy Brandt benim çok beğendiğim bir liderdi.
1982 Ekim
ayından sonra Hamburg Uygulamalı Üniversite’sinde Öğretim Üyesi olarak
çalışıyordum.
Ramazan
Avcı’nın naziler tarafından öldürülmesine tepki olarak 1986’da ‘Hamburg
Göçmenler Birliğini’ şimdiki adıyla ‘Hamburg Türk Toplumu’nu kurarak,
etkinliklerimizle kamuoyunun geniş ilgisini gördük.
Öğretim
üyeliğimin yanı sıra, Olaf Scholz tarafından gelen SPD’den milletvekili olma
teklifini kabul ettim.
1993 yılında
Almanya’da Türk ve yabancı kökenli ilk milletvekili olmam, Almanya ve dünya
kamuoyunda geniş yankı buldu.
O kadar ki
Japonya ve Kanada televizyonları bile benimle röportajlar yaptılar.
* SPD’yi
neden terk ettiniz?
Sol Parti’den neden tekrar aday
gösterilmediniz?
SPD söz
verildiği halde, hükümeti döneminde çifte vatandaşlığı kenara itince, tepki
göstererek 30 yıl üyesi olduğum SPD’den istifa ettim.
1995 yılında
Sol Parti Başkanı Lothar Bisky bana Federal Parlamento üyeliği teklifinde
bulundu.
Bu öneriyi
kabul ederek bu defa Federal Almanya milletvekili seçildim.
Ayrıca
Avrupa Parlamenterler Meclisi üyeliğine seçildim.
Almanya’da
Türklerin ve diğer göçmenlerin eşit haklar konusu benim için her zaman
önemliydi. Ayrıca Sol Parti’nin ‘Avrupa Komisyonu’ üyesi olarak da Türkiye’nin
Avrupa Birliği üyesi olması benim için çok önemliydi.
Ancak
CDU/CSU buna öteden beri karşıydı.
Benim şahsen
karşılaştığım en önemli sorun, ‘Ermeni soykırım iddialarına’ karşı neredeyse
tek başıma direnmem oldu.
Bu konu
özellikle bir Alman gazetesinde de bana karşı kullanıldı.
Buna karşın
Türk kuruluşları ve Türk basına bana aktif destek verdi.
Haksızlığa
yaşamım boyu karşı çıktım.
Ermeni
soykırım iddiası da Türkiye’ye karşı haksız ve gerçek dışı bir suçlamadır.
MERKEL’İ
AĞIR BİÇİMDE ELEŞTİRDİM
* Zamanla
Almanya’nın en çok nelerini sevdiniz?
Sevmedikleriniz, sevemedikleriniz nelerdir?
Almanya
benim ikinci vatanımdır.
Almanya tüm
özgürlüklerimi engelsiz yaşadığım ülkemdir.
Almanya’nın
göç, uyum politikaları ve ırkçılığa karşı, kamuoyunda yaptığım çok yoğun
eleştirilerime karşın, hiçbir zaman siyasi partiler ve hükümetler tarafından
tepkiyle karşılaşmadım.
Türkiye’nin Avrupa
Birliği üyeliğine ve Kıbrıs konusundaki yanlış politikaları nedeniyle Merkel’i
ve partisini çok ağır biçimde eleştirdim.
Bana bu
nedenle hiçbir karşı tavır sergilenmedi.
Ancak
neo-naziler tarafından sürekli olarak tehdit mektupları aldım.
* Bir daha
dünyaya gelseniz yine Almanya’ya gelir miydiniz?
Hiç kuşkusuz
ve hiç tereddüt etmeden, özgürlüğümü çok yönlü olarak yaşayabildiğim ve bana en
iyi üniversitede başarı bursuyla okuma, Öğretim Üyesi ve milletvekili olma
olanağı sağlayan Almanya’ya severek ve koşarak gelirdim ve gelirim.
Almanya’ya
şükran borçluyum.
PROF. DR
HAKKI KESKİN KİMDİR
1943 yılında Trabzon Maçka’da doğdu.
İlk ve orta öğrenimini Tercan ile
Erzincan’da tamamladı.
Yüksek öğrenimini 1967-1976
yıllarında Berlin Hür Üniversite Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yaptı ve aynı
fakültede Siyasal Bilgiler ve Ekonomi doktorası yaptı.
1979 yılında, Ecevit’in başbakanlığı
döneminde, Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak görev aldı.
1980 yılında yeniden Almanya’ya
gelerek önce Berlin’de sonra da Hamburg’da yüksek okullarda hem araştırma hem
de hocalık yaptı.
1993-1997 yıllarında SPD Hamburg
Eyalet Parlamentosu milletvekilliği ve 2005-2009 yıllarında da Sol Parti’den
Federal Meclis milletvekilliği yaptı.
1968-1971 yıllarında Almanya Türk
Öğrenciler Federasyonu ve 1995-2005 yıllarında da Almanya Türk Toplumu (TGD)
Başkanlığı yaptı.
Ahmet KÜLAHÇI
Kasım 05, 2021
Almanya-Türkiye arasındaki İşçı alma Anlaşmasının 60. Yılı
nedeniyle benimle yapılan Hürriyet Gazetesi Avrupa baskısında 6-7 Kasımda
yayınlanacak olan söyleşiyi ilginize sunuyorum.