Değerler Eğitimine Sosyal Psikolojik Bir Yaklaşım
ETİK Mİ? AHLAK MI?
MODERNİTE Mİ? MEDENİYET Mİ?
İnsanlar
akıl ve irade sahibi varlıklardır.
Neyi,
niçin, ne zaman, nasıl yapmaları gerektiğini bu yetilerine dayanarak
gerçekleştirdiklerinden dolayı, yaptıkları şuurlu faaliyetlerin hesabını
verirler.
Diğer
bir ifadeyle insan akıl sahibi olması hasebiyle hareketlerinden ve
niyetlerinden sorumludur.
Ayrıca
iyi ve kötüyü birbirinden ayıracak bir duyguya da sahip olmasına rağmen iyiyi
de, kötüyü de seçebilmektedir.
Demek
ki, insanın karşısında bir takim seçenekler mevcuttur ve insan bu seçeneklerden
herhangi birisini seçebilme hürriyetine sahiptir.
Bu
nedenle de insan niyetinden ve bu niyetine bağlı olarak gerçekleştirdiği
hareketlerinin sonucundan sorumludur.
Ancak hemen şu noktayı belirtmekte fayda vardır; kişinin sorumlu
olabilmesi için seçme aşamasında tercihlerine hiçbir müdahalenin olmaması ve bu
tercihlerini kendi istek ve hür iradesi dâhilinde gerçekleştirmesi zarureti
vardır.
Yani
insanın sorumlu tutulabilmesinin şartları vardır.
Bu
şartlar onun hür ve akıl sahibi olmasıdır.
Hürriyetine
sahip bir kişi ne yaptığını, niçin yaptığını ve yapacağı faaliyetlerin
sonucunda nelerin olacağını bilir.
Bu
çalışmada değerler eğitimi bağlamında ahlak ve etik ayrımı ile bunun seküler
moderniteye yansıması ya da medeniyet oluşturmaya katkısı tartışılmıştır
Bilgi
ve iletişim çağını yaşadığımız günümüzde, bilimsel ilerleme, teknolojik başarı
ve icatlar, bir yandan insanlığı eski çağlara göre daha zengin hâle getirirken,
diğer yandan insanların ahlaklarını zayıflatmış, onları daha bireysel, bencil,
sorumsuz, kıskanç ve kavgacı hâle getirmiştir.
Karşılıklı olarak birbirini besleyen kapitalist ekonomi ve
ahlaki değerleri hiçe sayan medya da bu duruma çanak tutarak insanları olumsuz
yönde etkilemekte, aşırı ve dengesiz tüketimi yaşamın amacı ve biçimi haline
getirmektedir.
Böylece
insanlar, ahlaki değerlerden uzaklaşarak, tatmin olmayan zevk ve ihtiraslarının
kölesi haline dönüşmektedirler.
Bugünkü
Batı medeniyetinin temelleri, manevi unsurlardan çok maddi unsurlara
dayanmaktadır.
Batı
medeniyeti, daha ziyade maddi kültür bakımından - sanayileşme, bilim ve
teknoloji gibi alanlarda- ilerlemiştir.
Teknoloji ve ekonomi alanlarındaki bu ilerlemeler, Batıdaki
toplumların refah düzeyini artırmış ve artan refah düzeyi de insanları yeni
arayışlara yöneltmiştir.
Bu
süreçte, insanlar arasında faydacılık, kendi çıkarını koruma, bencillik, zevk
ve eğlence gibi neredeyse her türlü ahlak dışılığa izin veren materyalist
niteliklere sahip bir ahlak anlayışı geliştirilmiştir.
İnanç
eksikliği ve ahlaki zafiyet içindeki günümüz Batı insanı, modern hayatın zevk
ve eğlencelerini yavaş yavaş beğenmemeye başlamıştır.
Her
çeşit disiplinsizliğin onları sürüklediği aşırı yeme-içme ve cinsel zevklere
bazen sağlıkları izin vermemektedir.
Dahası
işlerini, birikimlerini ve servetlerini yitirme korkularından kurtulamayıp,
yaptırdıkları sosyal sigortalara rağmen endişe içinde bulunmakta ve güven
ihtiyaçlarını karşılama konusunda tam olarak tatmin olamamaktadırlar.
Son zamanlarda, Batı toplumlarındaki gençlerin ahlaki değerleri
konusunda yapılan araştırmalara göre, geçmişe oranla giderek daha fazla sayıda
gencin kendi bireysel çıkarlarını toplumun çıkarlarının önünde gördüğü, daha
fazla oranda suça ve ahlak dışı davranışlara yöneldikleri sonucu ortaya
çıkmaktadır.
Geçmişte
gençlerin hedefi olan daha iyi eğitim, daha iyi meslek ve ahlaki ilkelere bağlı
bir yaşamın yerini, artık daha fazla para kazanma, bireysellik ve bencilliğin
aldığı görülmektedir.
Son
yıllarda, ülkemizde yapılan araştırmaların sonuçlarının da Batıdaki araştırmaların
sonuçlarına paralellik arz eder nitelikte olduğu görülmekte, ülkemizdeki
gençlerin de ahlak ilkelerine bağlı yaşam tarzından giderek uzaklaştıkları,
suça ve ahlak dışı davranışlara yöneldikleri dramatik bir şekilde ortaya
çıkmaktadır.
Dünyada yaşanan bu tür toplumsal ve ahlaki sorunların farkına
varan Alman sosyal bilimci Hans Freyer, toplumların, modern dönemleri yaratan
kömür, petrol, uranyum gibi enerji birikimlerine ihtiyaçları olduğu kadar,
ruhsal, manevi ve ahlaki enerji birikimlerine de ihtiyaçları olduğunu
belirtmektedir.
Bir
diğer sosyal bilimci Amerikalı Francis Fukuyama da benzer ifadelerle; teknoloji
ve ahlak alanlarındaki gelişmelerin birbirine paralel olarak yürümesi
gerektiğine; aksi halde, ahlaki ilerleme olmadan tekniğin kazanımlarının kötü
amaçlar için kullanılabileceğine ve insanlığın durumunun eskisinden daha kötüye
gidebileceğine dikkati çekmektedir.
......
Devamı
için: