10 Nisan 2022 Pazar

Ah Atam ah

 Ah Atam ah

 

.     Sümer Oral… Yedi yıl maliye müfettişliği yaptı.

Paris'e OECD nezdinde staja gönderildi.

Üç yıl Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdür Yardımcılığı görevinde bulundu.

İki yıl Bütçe Genel Müdürlüğü yaptı.

Yedi kez milletvekili seçildi.

Üç kez bakanlık koltuğuna oturdu.

Sümer Oral'ın çıkardığı, “Bir Devrin İzleri” kitabını Çiğdem Toker'in köşesinde okudum. Neoliberalizmin en azgın döneminde (1991-1993 ve 1999-2002 yılları arasında) Maliye Bakanlığı yapan Oral kitabında, AKP'nin kamuoyuna IMF konusunda yanıltıcı bilgiler verdiğini yazmıştı:

- Türkiye'nin IMF ile borç ilişkisi 2009 yılına kadar sürdü…

- AKP önceki dönemden kalan 28,5 milyar dolar borcu ödediğini söylerken, kendi aldığı 13,3 milyar dolarlık borçtan bahsetmiyor…

Bu satırları okuyunca geçmişe döndüm:

Türkiye, 1947 yılında katıldı IMF'ye… İlk borcunu 1958 yılında aldı…

1960-2000 arasında IMF ile 19 borç anlaşması imzaladı.

Sonra Kemal Derviş ve ardından Ali Babacan IMF'ye borçlanmaya devam etti.

Menderes, İnönü, Demirel, Ecevit, Özal, Çiller, Erdoğan hangi lider oturmadı ki IMF'nin “haraç” masasına?

Basın her seferinde yazdı; “IMF yardıma koştu!”

Borcu siyasi liderler aldı, sizler ödediniz!

Israrla işin özünü anlatmaya çalışıyorum size…

Israrla farklı düşünen-yazan ekonomistleri tanıtmaya çalışıyorum size…

YAZDI KOVULDU

Michael Hudson…

Amerikalı ekonomi profesörü.

Genç yaşında Rockefeller yanında görev yaptı.

Chase Manhattan Bank'ta çalıştı. Görevi Arjantin, Brezilya ve Şili'nin ödeme kapasitesini belirlemekti…

Standard Oil Company'te çalıştı. Görevi İsviçre bankalarında sona eren “kirli paranın” takibini yapmaktı. Hudson burada, ileride beş dönem FED/Amerikan Merkez Bankası başkanlığı yapacak Alan Greenspan ile mesai yaptı; onun Rockefeller ile ilişkisine yakından tanık oldu.

Dünyanın dört büyük muhasebe firmasından Arthur Andersen LLP'te çalıştı. Ülkelerin bütçe açıklarının sebeplerini araştırdı.

Sağ eğilimli Hudson Enstitüsü'nde çalışırken, ABD'nin siyasi ve mali egemenliğinin doğuşunu anlatan “Süper Emperyalizm” kitabını yayınladı.

Başta Latin Amerika olmak üzere dünyanın yoksul ülkelerinin dolar rezervi tutma zorunluluğuyla gerçekleşen yeni sömürü düzenini yazdı.

Bu ABD'nin IMF vs. yoluyla “kredi” altında yutturulan borca dayalı yeni kölelik düzeniydi. Kovuldu…

Akademiye döndü; para, borç, muhasebe, toprak kullanımı, özelleştirme gibi “ekonominin arkeolojisi” çalışması yaptı.

Sizlere tanıttığım; “kendi kurallarına göre işleyeceği iddia edilen serbest piyasa sisteminin kandırmaca olduğunu” yazan iktisatçı Karl Polanyi'nin takipçisi SCANEE (Uluslararası Eski Yakın Doğu Ekonomileri Konferansı) kurucu üyesi oldu.

Uzatmayayım; 2008 ekonomik krizi öngördü.

Ama alay edildi; “bu insanlara iyi seksin erken yaşta duracağını söylemektir!”

HALKI  İNANDIRMAK

Prof. Hudson'a göre “Süper Emperyalizm”, devletleri borçlandırma yoluyla sömürgeleştirmeyi ve bağımlı devletler haline getirmeyi amaçlayan ABD sistemi

Bu özünde, “dolar diplomasisi idi.

Bu özünde, ülke varlıklarını ve doğal kaynaklarını soymak amacıyla diğer ülkeleri gereksiz yatırıma maruz bırakan borçlandırma stratejisiydi…

Hudson'a göre ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturduğu Dünya BankasıIMF aracılığıyla, Üçüncü Dünya ülkelerinin yardım istemlerini bile, kendi kendine yeterli ekonomik kalkınmalarını önlemek için kullandı.

Bu ülkelere sözde serbest ticaret sistemi dayattı ki, bu politika ABD'nin refah elde etmek için kullandığının tam tersiydi!

Hudson dedi ki:

- ABD, altınları dolara çevirme hakkını 1971'de iptal edip, doları dünyanın rezerv parası haline getirince, yabancı merkez bankalarına ABD hazine bonoları almayı dayattı. Bunu bütçe açığını ve askeri harcamalarını finanse etmek için kullandı.

Bu aslında, eli silahlı ABD'nin ülkelerin sırtına yüklediği haraç vergisi; “borç emperyalizmi”

Karşı çıkana darbe yaptı.

Türk politikacısının hâlâ “borcu o da aldı” polemiği yapması, Türk siyasetinin dünden bugüne ekonomi-politik gerçekliğe ne kadar uzak olduğunu gösteriyor!

Defaatle “gelin program tartışalım” dememi anlıyor musunuz?

Siyaseti salt “ittifak mühendisliğine” dayayanların iktidar olma olasılıkları azdır: 

- Halkı, neyi nasıl yapacağınıza inandırmak zorundasınız.

- Öncelik, dayatılan “borç emperyalizmi” çemberini kırmaktır.

Michael Hudson gibi ekonomistleri okuyunca; Atatürk'ün, tam bağımsızlık şiarıyla kapitülasyonlara karşı verdiği mücadeleye her seferinde hayran kalıyorum…

Soner Yalçın, 06.04.2022

https://odatv4.com/makale/ah-atam-ah-234543

 

Feodal döneme dönüş

 Feodal döneme dönüş

Batı’nın Rusya cezaları serbest piyasayı iptal etti:

Batı ülkelerinin Rusya yaptırımları küresel sistemin niteliğini değiştirdi. ABD'nin sık kullandığı yöntem olan ekonomik cezalar ve ambargolar küresel serbest piyasayı ortadan kaldırdı.A-A+

Pek farkında değiliz ama bildiğimiz kapitalizm artık yok. 

Batılı hükümetlerin önce Kovid salgını ve sonra Ukrayna krizini bahane ederek aldığı tepeden inme kararlar ve Rusya cezaları küresel sistemin niteliğini değiştirdi.

Son yıllarda ABD’nin bir alışkanlık haline getirdiği ekonomik cezalar, ambargolar, uluslararası finans sistemini istediği gibi açıp kapaması ve doları kullanarak yaptığı baskılar küresel serbest piyasayı ortadan kaldırdı.

SERBEST PİYASAYA NE OLDU

Oysa kapitalizm, temel ölçütlerinden birini serbest piyasa olarak sunar.

Bunun özü de ekonomi ile siyasetin ayrılmasıdır.

Kapitalizm, ekonominin siyasi baskılardan kurtulduğu, devletler tarafından bir araç olarak kullanılmadığı, sermayenin Marx’ın deyişiyle “otonom bir özne” olarak davrandığı bir sistemdir.

Bu özelliklerden uzun zamandır uzaklaşıldı ama Rusya’ya ve dünyanın dört bir köşesindeki Rus zenginlere karşı uygulanan “cezalardan” ve “mala çökme” olaylarından sonra kapitalizmin fiilen sona erdiği bile artık söylenebilir.

Üstelik dünyada tek ceza uygulanan ülke de Rusya Federasyonu değildir.

Rusya ve zenginlerine karşı alınan önlemler Ortaçağ döneminde kralların, sultanların, papanın, halifelerin keyfi kararlarından farksız.

Rus zenginleri oligark olmakla suçlanıyorlar, peki Ukrayna zenginleri oligark değil mi? Onların mallarına neden el konulmuyor?

Ya Arap şeyhleri?

Bugün Rusların hesaplarını bloke edip paralarını ve mallarını gasp eden Batı hükümetleri yarın herhangi bir Körfez petrol şeyhine aynı muameleyi yapmaz mı?

Sadece onlar da değil artık dünyanın her ülkesinin zengini artık Batı’da devletlerin potansiyel bir hedefi ve tüm dünyada yabancı yatırımlar ve mülkiyet tehlikede!

Batılı ülkelerin, benzer uygulamaları yapan başka ülkeleri şiddetle kınadıklarını biliyoruz.

O Doğu ülkeleri Batı tarafından demokratik olmamakla, demokrasinin en temel ilkelerinden biri olan girişim özgürlüğü ve mülkiyet hakkını zedelemekle suçlanıyorlar.

Batılı kurumlar daha da ileri giderek yatırımcılarına Doğu’da ve Güney’deki bu tür anti- demokratik (illiberal) ülkelerin güvensiz olduklarını söylüyor, her an servetlerine el konulabileceği uyarısında bulunuyorlar. Komediye bakın, mala çöken, hesap donduran sanki kendileri değil de başkaları.

Bugünkü ortamda benzeri uyarıları rahatça Birleşik Krallık için yapabiliriz.

Londra’da mülk sahibi olmaya yeltenen bir Ortadoğu zengini o malın çocuklarına, torunlarına kalmayıp ilerde İngiliz hükümetinin olabileceğini hesaba katmalıdır günümüzde.

Öyle ya, demokratik olmadığı söylenen sadece Rusya değil ve hele Ortadoğu’da komşu ülkeleri işgal ve istila etmiş olanların sayısı da oldukça fazla.

Üstelik Batı’nın “demokratlık” ölçütleri de ABD Başkanı Biden’ın “Demokrasi Zirvesi davetli listesi” gibi tamamen keyfi olduğundan piyango kime vurur bilinmez.

FEODAL DÖNEME GERİ DÖNÜŞ

Tekrar serbest piyasa konusuna dönelim.

Piyasaya kimlerin girip, kimlerin girmeyeceği kralın, feodal ağanın ya da lordun iznine bağlı ise o sisteme kapitalizm değil feodalizm denir.

Feodal ekonomide kişisel bağlar ve siyaset esastır, belirleyici olan “biat” ilişkisidir.

Özetlersek eski toplumda köylü ağaya, ağa beye, bey hükümdara biat ederdi.

Dünya son üç yüzyılda sömürgeci hegemonya mücadelelerine, kurtuluş savaşlarına ve nüfuz bölgesi paylaşımı için kitlesel boğazlaşmalara sahne olduysa da son analizde bu eski biat ilişkileri değişmişti. Kapitalist sistemde kişisel bağların yerini üretici ve tüketicilerin serbest piyasada engelsiz karşı karşıya gelmeleri almıştı.

Şimdi anlaşılan tekrar geriye dönülüyor ve herkesten Batılı hükümetlere ve en başta ABD’ye biat isteniyor.

Aksi takdirde dolara dayalı dünya sisteminden dışlanmak, küresel piyasaya girememek, alıp-satamamak ve hatta malının mülkünün müsadere edilmesi ve yağmalanması tehdidi var.

Eskiden İngiliz Anglikan soyluların İrlanda’da Katoliklerin mallarını yağmaladıkları gibi…

Bu arada ekonomiyi devletlerin elinde bir silah olarak kullanmanın son 40 yılda sistemleştiğini de anımsatayım, Irak, Afganistan, İran bir dönem Libya ve çoğu da İslam nüfuslu bir dizi ülkede ilaç ve çocuk mamasına varıncaya kadar ambargo denemeleri yapıldı ve küresel piyasayı siyaseten kontrol şeklindeki bugünkü anlayışa da oralardan varıldı.

Kapitalizm, 21’inci yüzyıl öncesinde piyasanın tarafsız konumunu vaaz eder, “paranın rengi yoktur” derdi.

Bu anlayışı daha da pekiştirmek için piyasa serbestliğinin mülkiyet ve girişim özgürlüğünün garantisi olduğunu ve ifade özgürlüğü gibi temel özgürlüklerin bu sayede hayat bulduğunu söylerdi.

Şimdi dünya piyasası ve hatta tek tek ülke piyasaları artık serbest olmayıp zamanın krallarının denetimine geçtiğinden geçen hafta üzerinde durduğumuz sosyal medya sansürüne de şaşmamak gerek.

İçinde Rus sözcüğü bulunan ya da Rusya ile ilgili olan tüm kültür eserlerinin, hatta müzik, resim, bale, spor, sanat, edebiyat insanlarının hedef alınması da aynı Ortaçağ’a dönüş sürecinin parçası olsa gerek.

Cadı avının yerini Rus avı almış durumda. 

Rus olmadıkları halde Rus sanılarak düşman ilan edilen Marx gibi devrimci şahsiyetleri de unutmayalım.

Onların kaderi de dünya durdukça gericiliğin, karanlığın, insanlık düşmanlarının hedefi olmakmış demek ki. 

ARI KOVANINA ÇOMAK SOKULDU

Hâlbuki insanlık, piyasa ekonomisine yani kapitalizme Avrupa’da iki yüzyıl süren, kardeşin kardeşe, anne-babanın çocuklarına düşman oldukları kanlı mezhep savaşlarından sonra geçmişti.

Piyasa ekonomisi siyasetin denetimindeki ekonomik ilişkilere bir alternatif olarak belirmişti. İnsanlar siyasetle, diyanetle uğraşmaktan bıkıp para kazanmaya yönelmişlerdi.

Mezhep kavgaları nedeniyle Fransa’dan Hollanda’ya kaçmış bir Fransız’ın torunu olan düşünür Bernard Mandeville (1670-1733) kapitalizm ve serbest piyasa fikrinin babası sayılır. Mandeville, “Arıların masalı” adlı uzun şiirinde insanları bir kovanın arılarına benzeterek tek tek bireylerin kâr hırsı, zenginlik ve güç peşinde birbirleriyle yarışmalarından toplumsal planda bir hayır doğacağını iddia ediyordu.

Mandeville, insanlara “Olabildiğince açgözlü, egoist olun, zevkiniz için de istediğiniz kadar harcayın, çünkü bu şekilde milletinizin zenginliğine ve vatandaşlarınızın mutluluğuna katkıda bulunursunuz” diyordu.

İktisatçı Adam Smith’i ve liberal filozof Hayek’i şiddetle etkilemiş olan Mandeville’i Keynes de büyük üstadı kabul eder.

Arıkovanı fikrindeki paradigma, bırakalım siyaseti toplumsal ahlak diye bir derdi de olmayan ve bireysel kazanç hırsı içindeki tek tek kişilerin bir sistem içinde araya gelerek toplumsal yarar oluşturmalarıdır. Örneğin Londra son iki yüzyıl boyunca bir yanda Ortadoğu şeyhleriyle, Hintli ve Pakistanlı zenginlerin, diğer yanda Doğu Avrupalı oligarkların, binbir çeşit kaynağı belirsiz servetin vızır vızır dolaştığı bir kovan görünümündeydi ve bu balı tutan İngilizler de parmaklarını sonuna kadar yalamışlardı.

Şimdi bu durum değişiyor ve hegemonya siyaseti halk tabiriyle arının kovanına çöp sokuyor.

Ama bunun kendi ayağına ateş etmekten farkı yoktur.

SİSTEM TIKANDI

Öte yandan küresel piyasaya bu dibine kadar müdahalenin nedeni anlatıldığı gibi sadece Ukrayna krizi de olmamalı.

Çok daha eskiden başlamış olan bu önlemler dizisinde ABD’nin astronomik cari açığı, kamu borcu ve dünya liderliğini yitirecek olması rol oynamasın sakın? 

Alınan tüm piyasa karşıtı önlemler belli ki kapitalizmin eskisi gibi devam edemiyor olmasından kaynaklanıyor.  

Kimileri hâlâ 1910’larda Lenin’in açıkladığı şekilde kapitalizmin tekelci niteliğinden ve emperyalizm (imparatorlukçu) aşamasından söz etmekteler.

Oysa kapitalizm 1980’lerden itibaren küreselliğe yani imparatorluğun kendisine ulaşmıştır.

Bugün ise ekonomik sistem Marksist yöntemi uygulayan analizcilere göre “otofaji” (kendini yeme) aşamasındadır.

Dünyanın kaynakları, ticaretin sınırları, iklimin olanakları tükenmiş ve sosyal emeği artı değere dönüştüren sermaye metafiziği tıkanmıştır.

Bu rahatsızlık ekonomide yokluk, yolsuzluk ve tedarik zincirlerinde kopmalarla üst yapıda da “woke” liberalizmi gibi kültür imhasıyla belirmekte.

Ve sistemi daha da kötü günler beklemektedir.

Konuya salt siyasal pencereden bakarsak kapitalizmin kendini imhası anlamına gelen ekonomik cezalar dizininin kısa vadeli hedeflerine ulaşmada başarılı olması da olanaksızdır.

ABD ve müttefiklerinin cezaları Çin, Hindistan, Pakistan, İran, Türkiye, Mısır, Güney Afrika, Brezilya ve Meksika gibi toplamı dünya nüfusunun çoğunluğunu ve dinamik kesimini oluşturan ülkelerde gündeme bile gelmemiş, Avrupa’da ise enerji gibi en kritik alanlarda reddedilmiştir.

Bu bakımdan bu “otofaji” sürecinin etkileri daha çok Batı’da görüleceğe benzer.

Başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinde ekonomi kaynaklı politik sıkıntılara hazır olmalıyız. 

Madem devletler Ukrayna krizi gibi bahanelerle piyasa kuralları dışına çıkabiliyorlar, insanlık ekmek, iş ve refah istediği zaman da piyasa kuralları dışına çıkılsın o halde.

KENDİ TARİHİNİ YAZACAK TOPLUM NE ZAMAN

Birey ya da toplum olarak özgürleşmenin koşulu kendi üzerine düşünebilmektir.

Bir toplum için bu koşul, toplumun kendi ekonomik ve sosyal sistemini eleştirel ve sorgulayıcı bir gözle ele alabilmesi, bu şekilde kendi tarihini yazabilmesidir.

Filozof Hegel, insanlığın bu aşamaya çağdaş devletin ortaya çıkışıyla varmış olduğunu düşünüyordu. Bunu doğru olmadığını iki yüzyıldır yaşadığımız çalkantılarla gördük.

Ekonomi, siyaset, çevre, iklim…

Şimdi her alanda yolun sonundayız ve işte kapitalizm bir ideoloji ya da ayaklanma nedeniyle değil kendini imha ederek çöküyor.

Kısacası toplum ve sistem üzerinde biz düşünmek istemesek de koşullar bizi düşünmeye zorlamakta. Bu temel konuya değinmeden ahlak, erdem hakkındaki boş laf salatalarıyla zaman geçirmek ise düşünen insanların değil ancak sistem yanlısı liberallerin zihnini doyurabilir.

10 Nisan Pazar 2022

Kayahan Uygur

https://odatv4.com/dunya/bati-nin-rusya-cezalari-serbest-piyasayi-iptal-etti-feodal-doneme-geri-donus-234930


CADILAR BAYRAMI?

.   BİR GÜN CUMHURİYET, BİR HAFTA CADILAR .   Bir günlüğüne Cumhuriyet. .   Yalnızca bir gün. Bayraklarımızı çıkarıyoruz, şiirlerimizi okuyo...