TÜRKİYE
II.
Dünya Savaşına Katılmaktan Nasıl Kurtuldu?
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRK DIŞ
POLİTİKASI
·
Türkiye, İkinci
Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra İngiltere ve Fransa ile bir ittifak
antlaşması imzalamışsa da Türk devlet adamlarının genel politikalarını savaşa
girmeme üzerine kurmaları, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki
politikalarının savaşın gidişatına göre değişiklikler göstermesine neden
olmuştur.
·
Almanya’nın
savaşı kazanma ihtimalinin olduğu dönemde Türk devlet adamları, 18 Haziran
1941'de Türk-Alman Saldırmazlık Paktı’nı imzalayarak hem Alman tehdidini
önlemişler hem de İngiltere’ye Türkiye’nin tarafsızlığını kabul ettirmişlerdi.
Almanların Rusya’da ve Kuzey Afrika’da yenilmesi Türkiye üzerindeki
politikaların da değişmesine yol açmıştır.
·
Müttefikler
Türkiye’nin kendi yanlarında savaşa girmesi için baskılarını artırırken,
Almanya da Türkiye’nin tarafsızlığını koruyabilmesi için yardımlarını
artırmıştır. 1943 yılından itibaren savaşın Müttefikler lehine gelişmeye
başlaması üzerine Türkiye, Kahire'de yapılan konferansta ilk defa prensip
olarak Müttefiklerin yanında savaşa katılmaya razı olmuştur. Müttefik
Devletlerin baskısı neticesinde 2 Ağustos 1944'te Almanya ile tüm ilişkilerini
kesen Türkiye, 23 Şubat 1945'te Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiş fakat
fiilen savaşa girmemeyi başarmıştır
·
İki dünya savaşı
arasındaki dönemde Türk dış politikasının temel eğilimi Lozan Antlaşması ile
oluşan statükonun devam ettirilmesi yönünde olmuş ve böylece Türkiye, Avrupa'da
savaş sonrası oluşan dengeyi sürdürmeye çalışan devletlerin çabalarına katkıda
bulunmuştu. Lozan Antlaşması'ndan sonra, Türkiye'nin gerek komşu devletler
gerekse Balkan ve Orta Doğu devletleri ile kurmaya çalıştığı yakın ilişkiler
statükonun kabulünün sürdürülmesini amaçlıyordu.
·
Bu anlamda Lozan
sonrası Türk dış politikasının temel hedefi, bir yandan Türkiye'ye
yönelebilecek olası bir askeri müdahaleye karşı Türkiye'nin etrafında ortak bir
güvenlik sistemi oluşturmak, diğer yandan da, uluslararası ilişkilerde mevcut
sorunları barışcı yollardan çözmek olmuştur.
·
Bu amaçla İtalya
ile imzalanan 30 Mayıs 1928 Dostluk Antlaşması'nın iki ülke münasebetlerinde
sağladığı dostluk, bir müddet devam etmişse de İtalya'nın 1934'te Orta ve Yakın
Doğu'ya yayılma emellerinin ortaya çıkması münasebetlerin bir anda bozulmasına
yol açmıştır.
·
1933 yılında
başlayan Nazi iktidarı ile birlikte Almanya ile olan ilişkiler de değişmiş
özellikle Hitler Almanyası’nın sınır değişikliklerinden bahsetmeye başlaması,
İtalya ile işbirliğini artırması ve Boğazlar konusundaki olumsuz tavrı
Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Fakat bu dönemde Türkiye, Almanya ile iktisadi
işbirliğinden de vazgeçmeyecektir. Bu dönemde dış ticaret politikasını siyasi,
askeri ve ekonomik amaçlarına uygun düzenleyen Almanya ise Türkiye üzerinde
önce iktisadi sonra siyasi nüfuz kurarak Türkiye’yi Batılılardan ayırıp Berlin Roma
Mihverine çekmek istemiştir. Almanya ve İtalya'nın bu yayılmacı politikaları,
Türkiye'nin 1930'ların ikinci yarısından itibaren Akdeniz'de bir denge unsuru
olarak İngiltere'nin yakınlığını aramasına yol açmıştır.
·
Musul
Meselesi'nden sonra kötüleşen Türk-İngiliz ilişkilerinde 1936 Montreux Boğazlar
Sözleşmesi bir dönüm noktası olmuştu. Boğazlar konusunda Türkiye'yi destekleyen
İngiltere ile ilişkiler hızla düzelirken Sovyetlerle olan ilişkiler bozulmaya
başlamıştır. Türkiye'nin Sovyetler Birliği ile münasebetlerinin dostane bir
şekilde devam etmesi yönündeki çabalarına rağmen, 1939 yılına gelindiğinde
Sovyetler Birliği'nin Türkiye'ye yönelik politikası bütünüyle değişmiştir.
·
Dış politikanın
yeniden şekillendiği bu dönemde iktidarı elinde tutan kadro Türkiye'nin yakın
tarihinin en önemli evrelerini yaşamış bir nesildi. İttihat Terakki, Birinci
Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş dönemleri bu elitin
tarihsel birikimini oluşturmaktaydı. Bu birikimin dış politika ile ilgili
ileride verecekleri kararlar üzerinde büyük bir etkisi olacak ve birçok
bakımdan geçmişteki deneyimleri onları yönlendirecekti.
·
İsmet İnönü'nün
Cumhurbaşkanı ve Milli Şef olarak Atatürk'te bile olmayan geniş yetkilerle
donatılmasından kısa bir süre sonra, İkinci Dünya Savaşı ile Türkiye kendini
bir ateş çemberi içinde bulmuştur. Türkiye'nin bu dönem içindeki siyaseti ne
pahasına olursa olsun, bu savaşın dışında kalmaktı.
·
Türkiye Birinci
Dünya Savaşı’nda da tanık olunduğu üzere Akdeniz ile Karadeniz arasındaki deniz
ulaşımına ve Orta Doğu coğrafyasına hâkim pozisyondaydı. Bundan dolayı savaşın
seyrini değiştirebilecek konumda bulunduğu için İkinci Dünya Savaşı’na katılan
devletler, tarafsızlığını kendi savaş stratejilerinin gereği doğrultusunda
kullanması için Türkiye’ye inanılmaz bir baskı uyguladılar. Stratejik konumunun
hassasiyetinden dolayı Müttefik ve Mihver bloğunun her ikisi de Türkiye’nin
dostluğuna mecbur oldukları için Ankara, bu baskılara karşı koyabildi ve
savaşın son anlarına kadar tarafsız kaldı.
................................
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/219551
......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder