4 Eylül 2020 Cuma

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI


TÜRKİYE
II. Dünya Savaşına Katılmaktan Nasıl Kurtuldu?
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI
·        Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra İngiltere ve Fransa ile bir ittifak antlaşması imzalamışsa da Türk devlet adamlarının genel politikalarını savaşa girmeme üzerine kurmaları, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki politikalarının savaşın gidişatına göre değişiklikler göstermesine neden olmuştur.
·        Almanya’nın savaşı kazanma ihtimalinin olduğu dönemde Türk devlet adamları, 18 Haziran 1941'de Türk-Alman Saldırmazlık Paktı’nı imzalayarak hem Alman tehdidini önlemişler hem de İngiltere’ye Türkiye’nin tarafsızlığını kabul ettirmişlerdi. Almanların Rusya’da ve Kuzey Afrika’da yenilmesi Türkiye üzerindeki politikaların da değişmesine yol açmıştır.
·        Müttefikler Türkiye’nin kendi yanlarında savaşa girmesi için baskılarını artırırken, Almanya da Türkiye’nin tarafsızlığını koruyabilmesi için yardımlarını artırmıştır. 1943 yılından itibaren savaşın Müttefikler lehine gelişmeye başlaması üzerine Türkiye, Kahire'de yapılan konferansta ilk defa prensip olarak Müttefiklerin yanında savaşa katılmaya razı olmuştur. Müttefik Devletlerin baskısı neticesinde 2 Ağustos 1944'te Almanya ile tüm ilişkilerini kesen Türkiye, 23 Şubat 1945'te Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiş fakat fiilen savaşa girmemeyi başarmıştır
·        İki dünya savaşı arasındaki dönemde Türk dış politikasının temel eğilimi Lozan Antlaşması ile oluşan statükonun devam ettirilmesi yönünde olmuş ve böylece Türkiye, Avrupa'da savaş sonrası oluşan dengeyi sürdürmeye çalışan devletlerin çabalarına katkıda bulunmuştu. Lozan Antlaşması'ndan sonra, Türkiye'nin gerek komşu devletler gerekse Balkan ve Orta Doğu devletleri ile kurmaya çalıştığı yakın ilişkiler statükonun kabulünün sürdürülmesini amaçlıyordu.
·        Bu anlamda Lozan sonrası Türk dış politikasının temel hedefi, bir yandan Türkiye'ye yönelebilecek olası bir askeri müdahaleye karşı Türkiye'nin etrafında ortak bir güvenlik sistemi oluşturmak, diğer yandan da, uluslararası ilişkilerde mevcut sorunları barışcı yollardan çözmek olmuştur.
·        Bu amaçla İtalya ile imzalanan 30 Mayıs 1928 Dostluk Antlaşması'nın iki ülke münasebetlerinde sağladığı dostluk, bir müddet devam etmişse de İtalya'nın 1934'te Orta ve Yakın Doğu'ya yayılma emellerinin ortaya çıkması münasebetlerin bir anda bozulmasına yol açmıştır.
·        1933 yılında başlayan Nazi iktidarı ile birlikte Almanya ile olan ilişkiler de değişmiş özellikle Hitler Almanyası’nın sınır değişikliklerinden bahsetmeye başlaması, İtalya ile işbirliğini artırması ve Boğazlar konusundaki olumsuz tavrı Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Fakat bu dönemde Türkiye, Almanya ile iktisadi işbirliğinden de vazgeçmeyecektir. Bu dönemde dış ticaret politikasını siyasi, askeri ve ekonomik amaçlarına uygun düzenleyen Almanya ise Türkiye üzerinde önce iktisadi sonra siyasi nüfuz kurarak Türkiye’yi Batılılardan ayırıp Berlin Roma Mihverine çekmek istemiştir. Almanya ve İtalya'nın bu yayılmacı politikaları, Türkiye'nin 1930'ların ikinci yarısından itibaren Akdeniz'de bir denge unsuru olarak İngiltere'nin yakınlığını aramasına yol açmıştır.
·        Musul Meselesi'nden sonra kötüleşen Türk-İngiliz ilişkilerinde 1936 Montreux Boğazlar Sözleşmesi bir dönüm noktası olmuştu. Boğazlar konusunda Türkiye'yi destekleyen İngiltere ile ilişkiler hızla düzelirken Sovyetlerle olan ilişkiler bozulmaya başlamıştır. Türkiye'nin Sovyetler Birliği ile münasebetlerinin dostane bir şekilde devam etmesi yönündeki çabalarına rağmen, 1939 yılına gelindiğinde Sovyetler Birliği'nin Türkiye'ye yönelik politikası bütünüyle değişmiştir.
·        Dış politikanın yeniden şekillendiği bu dönemde iktidarı elinde tutan kadro Türkiye'nin yakın tarihinin en önemli evrelerini yaşamış bir nesildi. İttihat Terakki, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş dönemleri bu elitin tarihsel birikimini oluşturmaktaydı. Bu birikimin dış politika ile ilgili ileride verecekleri kararlar üzerinde büyük bir etkisi olacak ve birçok bakımdan geçmişteki deneyimleri onları yönlendirecekti.
·        İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı ve Milli Şef olarak Atatürk'te bile olmayan geniş yetkilerle donatılmasından kısa bir süre sonra, İkinci Dünya Savaşı ile Türkiye kendini bir ateş çemberi içinde bulmuştur. Türkiye'nin bu dönem içindeki siyaseti ne pahasına olursa olsun, bu savaşın dışında kalmaktı.
·        Türkiye Birinci Dünya Savaşı’nda da tanık olunduğu üzere Akdeniz ile Karadeniz arasındaki deniz ulaşımına ve Orta Doğu coğrafyasına hâkim pozisyondaydı. Bundan dolayı savaşın seyrini değiştirebilecek konumda bulunduğu için İkinci Dünya Savaşı’na katılan devletler, tarafsızlığını kendi savaş stratejilerinin gereği doğrultusunda kullanması için Türkiye’ye inanılmaz bir baskı uyguladılar. Stratejik konumunun hassasiyetinden dolayı Müttefik ve Mihver bloğunun her ikisi de Türkiye’nin dostluğuna mecbur oldukları için Ankara, bu baskılara karşı koyabildi ve savaşın son anlarına kadar tarafsız kaldı.

................................
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/219551 ......




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CADILAR BAYRAMI?

.   BİR GÜN CUMHURİYET, BİR HAFTA CADILAR .   Bir günlüğüne Cumhuriyet. .   Yalnızca bir gün. Bayraklarımızı çıkarıyoruz, şiirlerimizi okuyo...