'Goygoy yapmak' ne demek, anlamı nereden geliyor?
Türkçe'de argoya
yerleşmiş bir deyim var:
"Goygoy
yapmak".
Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde
"Goygoycu" için verilen karşılıklar, "Bilgisiz olarak, gereksiz
yere çok konuşan kimse", "Şakşakçı", "Muharrem ayında kapı
kapı dolaşarak ve ilahiler okuyarak dilenen kimse" ve "dilenci".
Peki, "goygoy yapmak",
"goygoycu" nereden geliyor?
İşte dilimize dolanan bu deyimin
Osmanlı dönemi İstanbul'una dayanan hikayesi...
Ceyhan Tunçöz, Stinpoli.com'da
"Eski İstanbul'da Goygoycular" adlı yazıda bu deyime kaynaklık eden
dilencileri anlattı.
Ezan vakitleri sokak ortalarında
ilahi, kasideler okuyarak dolanan Kasideciler; su başına gidenlerden
günlük nasibini çıkaran Sebilciler; mezarlıkların çevresinde dilenen
İskatçılar; 1 Mayıs'tan kışa kadar ellerinde kabaklarla dilenen Kabakçılar...
Bu dilenci
gruplarının dışında bir de çoğunluğu Anadolu’dan gelen ve İstanbul'da
Muharrem ayının ilk günlerinde ortaya çıkıp dilenen
"Goygoycular" veya "Hoygoycular" adı verilen bir kesim daha
vardı.
Goygoycuların İstanbul’da ilk defa ne
zaman ortaya çıktıkları üzerine kesin bilgiler olmamakla birlikte, birçok
kaynakta Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra olduğu tahmin edilmekte.
Goygoycular,
Şehzadebaşı'nda dini yapılarda gezici dervişlerin misafir edildiği Tabhâne adı
verilen vakıf binasında konaklayan kör, topal ve sakatlardan meydana geliyordu.
Bu topluluk,
sabahları yanlarında gözleri gören, "yedekçi" ya da
"eydirci" adını verdikleri bir yardımcı eşliğinde sokaklara dağılır,
beşer, altışar kişilik gruplar halinde birbirlerinin birer adım arkasında ve
bir öndekinin omuzuna tutunarak, tek kol nizamında dolaşırlardı.
Goygoycu kafilesi bir evin önüne
geldiğinde önce kendi aralarında bir halka oluşturur, ardından eydircinin
çektiği gülbang ("Allah Allah" nidası) sonrasında ilahiler okurdu.
Yazıda bu ilahilere bir örnek de
veriliyor.
Şehidlerin serçeşmesi
Enbiyanın bağrı başı
Evliya’nın gözü yaşı
Hasan ile Hüseyin'dir
Yâ hoy goy goy cânım!
Kerbelâ’nın yazıları
Şehit olmuş gazileri
Fatma ana kuzuları
Hasan ile Hüseyin’dir
Yâ hoy goy goy cânım!
Biz bakmayız sağa sola
Yerde insan gökte melek
Karpuz çıkar bazen kelek
Yâ hoy goy goy cânım!
Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım kırdılar
Anın için inilerim
Yâ hoy goy goy cânım!
Biz Rumeli abdalıyız, Anadol'a göç
ettik
Ar-u vakarı kaldırdık, kendimizi hiç ettik
Batınımız ma'mur oldu, hazineler iç ettik,
Yolda bir münkire çattık, zevkimizi piç ettik.
Yâ hoy goy goy cânım!
Bulgur aşk et imanım!
Biz goygoycu dervişleriz,
her birimiz ermiştir
Maksadımız lokma, aştır, zikrimiz de geviştir
Biz ne Şii, ne Sunniyiz, mezhebimiz geniştir
Böyle bir dava çıkarmak, meded Allah ne iştir?
Yâ hoy goy goy cânım!
Bulgur aşk et imanım!
İşte
goygoycular bunun gibi ilahiler okuyarak ev halkından isteklerde bulunurlardı.
Başlarındaki
külâhlarında ince beyaz yemeni sarılı, sırtlarında ince beyaz cübbe, ayaklarına
sarı papuç, ellerine uzun bir asa olduğu halde para, çeşitli gıda ve giyim
eşyası toplayarak verilen erzakı, omuzlarında taşıdıkları ortasından bölünmüş,
iki taraflı ve iki ağızlı bez torbalara koyarlardı.
Goygoycuların
topladıkları erzak, yine Şehzade Câmii'ndeki tabhâneye getirilir ve bu erzakla
yaptırdıkları aşureyi hem kendileri yer hem de başkalarına dağıtırlardı.
Hicri
takvimin ilk ayı olan Muharrem ayının başından, yine aynı ayın onuncu günü
olan Aşure Günü'ne kadar süren ve yılın sadece sekiz, on günü devam eden bu tür
dilencilik, sadece eski İstanbul'a mahsus bir âdetti.
1909'da II.
Meşrutiyet'in ilânı ile birlikte goygocuların sokaklarda dilenmeleri ve ilahi
söylemeleri yasaklandı.
01.02.2017 -
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder