Ne Mutlu Türk'üm Diyene
Alman'a Alman diyor.
Rus'a Rus diyor.
İngiliz'e İngiliz diyor.
Fransız'a Fransız diyor.
Japon'a Japon diyor.
Arap'a Arap diyor.
Sadece Türk'ten rahatsız oluyor.
Türk'e Türk diyemiyor.
★
Andımız'ı yasaklamaya çalışmalarının birinci sebebi budur.
★
İkinci sebebi ise, ki bana göre daha önemlisi, şudur…
★
Reşit Galip.
Rodos doğumluydu.
İtalyanlar Trablus savaşı sırasında oldu bittiye getirip Rodos'u
işgal edince, henüz 17 yaşındayken doğduğu toprakları kaybetmenin acısını
yaşadı…
Kayıkla Marmaris'e geçti, İzmir'e geldi.
Bugün Büyük Efes Oteli'nin karşısında yeralan ve Ticaret Lisesi
olarak eğitim veren Fransız kolejinden diploma aldı, İstanbul'a gitti,
Tıbbiye'ye kaydoldu, Hakikat adıyla gazete, Sivrisinek adıyla mizah dergisi
çıkardı, yurtsever, özgürlükçü fikirlerini kaleme aldı.
Gönüllü oldu, Balkan Harbi'ne katıldı, yaralandı, gönüllü oldu,
Kafkas cephesi'nde vuruştu, Tıbbiye'yi 1917'de bitirebildi.
Milli mücadele başlayınca, Kuvayı Milliye'ye katıldı, Aydın'da
Denizli'de çarpıştı, sahra hastanelerinde hekim olarak görev yaptı.
★
Mustafa Kemal'le Mersin'de tanıştı.
1923 yılıydı.
Türk Ocağı'nın açık hava toplantısı için eşi Latife'yle birlikte
şehre gelen Mustafa Kemal'e, padişah tahtı gibi varaklı filan iki süslü koltuk
hazırlamışlardı.
Mustafa Kemal'in kan beynine sıçradı, “nedir bu maskaralık” diye
bağırdı, halkın oturduğu tahta sandalyelerden iki tane çekti, Latife'yle
birlikte halkın arasına oturdu.
Konuşmacılardan biri 25 yaşındaki Reşit Galip'ti.
Kürsüye çıktı.
Parmağıyla Mustafa Kemal'i işaret ederek “sen” dedi…
“Sen Gazi Paşa, sen bu milletin yalnızca kurtarıcısı, yalnızca
kahramanı değilsin, sen bunlardan çok daha büyüksün, çünkü sen bu milletin
ferdisin, senin asıl büyüklüğün, bütün o büyüklüklere rağmen ‘milletin
ferdiyim' diye övünmendir.
Bu millet geçmişinde de hakikaten kahramanlar görmüştür,
mağlubiyetleri galibiyetlere çevirdiler, milli hudutları zafer içinde
genişlettiler, dahiler çıktı, bozulan devlet işleyişini düzelttiler, fakat
onların, o sultanların o vezirlerin hepsi, o kadar mağrur oldular ki, artık
kendilerini bu milletin bireyi saymayı, kendileri için alçalma, hakaret
saydılar.
Milletin kemikleriyle kurulmuş, kanlarıyla sıvanmış saraylarda,
malikanelerde yaşamayı tercih ettiler.
Bu kanlı kemik yığınları üzerinden milletlerine hakaretle
baktılar.
Milleti hayvan sürüsü, kendilerini de bu sürüyü güdecek, gökten
inmiş vücutlar sandılar.
Yani artık bu milletin bir ferdi olmak istemediler.
Halbuki sen…
Evrensel şanların şereflerinle beraber yine içimizdesin.
Yine ‘ben bu milletin ferdiyim' diyorsun.
Dertleşmek için yine gelip bizi buluyorsun.
İşte bu nedenle büyüksün, işte bu nedenle her büyükten daha
büyük oluyorsun.
Bu milletin ferdi olmakla iftihar eden sen Gazi Mustafa Kemal
Paşa, bin yaşa”
dedi.
★
“Sen” diye hitap etmesi etraftakileri endişelendirmişti.
Halbuki tam tersine…
İçimizden biri olduğunu özellikle belirtmek için “sen” demişti.
Mustafa Kemal'in en onur duyduğu paye, içimizden biri olmasıydı.
★
Gözünü budaktan sakınmayan bu Kuvvacı genç hekim, iki yıl sonra,
1925 seçimlerinde Aydın milletvekili oldu.
Halkevleri'nin kuruluşunda etkin rol oynadı.
Sonradan Türk Dil Kurumu'na dönüşecek olan Türk Dili Tetkik
Cemiyeti'nin yönetiminde yer aldı.
★
Yıllar aktı geçti, 1931 oldu.
Mustafa Kemal İstanbul'daydı.
Hukukçularla, tarihçilerle, sanatçılarla oturulan
Dolmabahçe'deki sofranın o akşamki konusu eğitimdi.
Her servis tabağının yanında birer not defteri vardı, konuklar
hem sohbet ediyor, hem not alıyordu.
Yemek bahaneydi…
Demokrasi sofrasıydı.
Özgürce konuşuluyordu.
Herkes fikrini açık açık dile getiriyordu.
Lafını esirgemeyen atak devrimci Reşit Galip, masadaydı.
Ve, milli eğitim bakanı Esat Sagay'ı yerden yere vuruyordu.
Tartışılan konu, kız öğrencilerin kıyafetiydi.
Esat Sagay, kız öğrencilerin kısa kollu gömlek giymelerini, etek
ve kısa çorap giymelerini uygun bulmuyordu, bunların giyilmemesi konusunda
genelge yayınlamak istiyordu.
Reşit Galip ateş saçıyordu, “bu gericiliktir” diyordu.
“Devrimlerimizin en büyüğü kadınlara tanınan haklardır, kız
öğrencilerimizin gömleğinden eteğinden rahatsız olmak, aslında kadın
özgürlüğüne sınır çizmektir, devrimleri zedeleyecek icraatlar hoş görülemez, bu
kokuşmuş kafayla devlet yürümez” diyordu.
Masanın başında oturan Mustafa Kemal müdahale etti.
Esat Sagay, Harbiye'den öğretmeniydi.
“Burada bulunmayan hocam hakkında böyle konuşmanıza müsaade
edemem, onun da bulunduğu ortamda konuşursunuz” dedi.
Reşit Galip öfkeyle kafa tuttu.
“Biz karşılık beklemeden Ege dağlarında mücadele ettik, yırtık
gömlekle çalışıyoruz, siz bizi azarlıyorsunuz” deyiverdi.
Sofra tel gibi gerilmişti.
Mustafa Kemal babacan bir ses tonuyla karşılık verdi, “vakit
hayli ilerledi, yoruldunuz sanırım, buyrun istirahat edin” diyerek, kibarca
sofradan kalkmasını istedi.
Ama, Reşit Galip geri adım atmadı, aksine iyice diklendi.
“Burası sizin sofranız değil, milletin sofrası, milletin
işlerini görüşüyoruz, burada oturmak sizin kadar benim de hakkım” dedi.
Ve maalesef, ağzından daha ağır bir cümle çıktı…
“Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum, hatayı yapan
siz de olsanız, yüzünüze konuşurum, mesela Rose Noir'a verdiğiniz kredi mektubu, siz yazdınız diye
hata olmaktan çıkmaz” dedi!
Hava iyice buz kesmişti.
Memleketin en güçlü insanı Mustafa Kemal, dünya demokrasi
tarihine geçecek bir davranışta bulundu.
“Öyleyse ben kalkayım” dedi!
Kalktı, salondan çıktı.
★
(Reşit Galip'in Rose Noir konusundaki ithamı, bardağı taşıran
damlaydı. Çünkü… Rose Noir, Beyoğlu'nda Beyaz Rus bir çiftin işlettiği gece
kulübüydü, Mustafa Kemal'in uğramaktan hoşladığı favori mekanlardan biriydi,
bir akşam mekanın sahipleri şikayetçi olmuşlar, İş Bankası'ndan kredi talep
ettiklerini ama kendileriyle ilgilenilmediğini anlatmışlardı, Mustafa Kemal de
“ilgileniniz lütfen” diye bir not yazarak, İş Bankası genel müdürüne iletmeleri
için kendilerine vermişti.
İş Bankası genel müdürü Muammer Eriş, bu not üzerine, Rose
Noir'in sahipleriyle görüşmüş, finansal durumlarını incelemiş ve krediyi vermemişti!
Sonra da Dolmabahçe'ye gelerek, bizzat Mustafa Kemal'e bilgi
vermiş, Rose Noir'ın kredi alabilmeye uygun olmadığını, yoksa Beyaz Rus
olmalarından kaynaklanan herhangi bir ön yargı olmadığını anlatmış, Mustafa
Kemal de İş Bankası'nı doğru kriterlerle yönettiği için kendisine teşekkür
etmişti.
Yani… Mustafa Kemal'in kredi mektubu vermesi, bu mektup üzerine
kredi verilmesi filan söz konusu değildi.
Zaten, kızkardeşine, eniştesine, en yakın arkadaşlarına bile
asla torpil yapmayan Mustafa Kemal'in herhangi birine ayrıcalık istemesi mümkün
müydü?)
★
“Öyleyse ben kalkayım” dedi!
Kalktı, salondan çıktı.
Peşinden, diğer konuklar kalkıp gitti.
Reşit Galip sofrada yapayalnız kaldı.
Saat geceyarısını geçmişti, pencere kenarında bir koltuğa
oturdu, sabah olmasını bekledi.
Mustafa Kemal uyandığında Reşit Galip gitmişti, genel sekreter
bilgi verdi, “sabaha kadar bekledi,
mahçubiyetini size iletmemizi istedi, bir de Ankara'ya gidecek kadar borç
istedi, 25 lira verdik” dedi.
Mustafa Kemal'in üzüntüsü yüzünden okunuyordu, “Ankara'ya kadar
gidecek adama 25 lira mı verilir, bari benim hesabımdan birkaç yüz lira
verseydiniz, cebinde beş parası yok ama karakterinden taviz vermiyor, parası
yok ama cesareti var” diye mırıldandı.
★
Bu tatsız hadise kulaktan kulağa yayıldı.
Ankara'ya dönen Reşit Galip her girdiği ortamda ağır eleştiriye
uğruyordu, ölçüyü kaçırdığı için suçlanıyordu.
Tatsızlığa elbette yine Mustafa Kemal son verdi.
Bir hafta kadar sonra Reşit Galip'i yine sofraya davet etti,
hemen yanındaki koltuğa oturttu, her zamanki sıcaklığıyla hiçbir şey olmamış
gibi sohbet etti.
★
Ve bir yıl sonra…
Fikirlerini savunmak için karakterinden taviz vermeyen, zoru
görünce eğilip bükülmeyen, kendisine bile kafa tutmaktan çekinmeyen bu mangal
yürekli devrimciyi Milli Eğitim Bakanı yaptı!
★
Andımız'ı…
İşte bu Reşit Galip yazdı.
★
Bakanlığı döneminde üniversite reformu yaptı, medrese kalıntısı
öğretim üyelerini tasfiye etti, öğretmenlere genel bütçeden düzenli maaş
ödenmesini sağladı, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ni hayata geçirdi, maalesef
zatürree oldu, bakanlığı bırakmak zorunda kaldı.
16
Mart 2021
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/yilmaz-ozdil/ne-mutlu-turkum-diyene-2-6316096/?fbclid=IwAR2WrhxyOxJjNXE3KrBIOhdvbyPuQprig63WLRS4Dft8MWLQbj3w2aJ6CmU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder