Al Sana Soykırım - 2
Kazım
Karabekir, Kars'ı fethetti.
Ermenistan
genelkurmay başkanını esir aldı.
Rapor
hazırladı, Ankara'ya gönderdi.
Ermeni
işgali altındayken Kars'ta yaşananları sıraladı.
Dehşetti.
Sadece
Kars merkezde 1.700 Türk öldürülmüştü. Süregül ilçesinin 60 köyü tamamen yok
edilmişti, insanların tamamı ve hatta hayvanları bile imha edilmişti. Zarşat
ilçesinde 25 bin kişi yaşıyordu, beş bini katledilmişti. Sarıkamış'ta 57 köy
haritadan silinmişti. Kağızman'ın hakeza. Arpaçay'ın 35 köyünde canlı insan
bırakmamışlardı.
Kazım
Karabekir'in gözlemci olarak davet ettiği Amerikalılar bu vahşetin fotoğraflarını
çekmişti.
Yedi
yaşındaki kızların bile ırzına geçilmişti, 30 askerin peşpeşe tecavüz ede ede
öldürdüğü kadınlar vardı, cinsel organına odun sokularak öldürülmüş kadınlar
vardı, dere yataklarında çocuk-kadın cesetleri bulunuyordu, erkeklik organları
kesilip ağızlarına sokulmuş erkek cesetleri vardı, köpeklere yedirilen insanlar
vardı, tabanlarına nal çakılarak öldürülen insanlar vardı, kazığa oturtulanlar
vardı, kafa derisi yüzülenler vardı, öldürülenlerin vücutları parçalanarak,
kolları, bacakları, kafaları, kasap dükkanı gibi çengellerle duvarlara
asılmıştı, kadınların memeleri kesilerek çiviyle duvarlara çakılmıştı.
★
(Bunların
hepsinin Türk Tarihi Kurumu
arşivinde, kitaplarında, fotoğrafları, belgeleri var, internetten bile
ulaşabilirsiniz.)
★
Ermeni
çeteleri 1915-1920 yılları boyunca Kars,
Ardahan, Iğdır, Erzincan, Bayburt, Erzurum ve Van'da toplu katliamlar
yaptı, silahsız insanları camilere, samanlıklara, ahırlara doldurup, ateşe
verdiler.
★
Türk
Tarih Kurumu başkanlığı, 2003 yılında, yabancı biliminsanları ve yabancı medya
eşliğinde, 67 uluslararası gözlemci eşliğinde, Kars'ın Kalo/Derecik köyünde
kazı yaptı.
Toplu
mezar ortaya çıkarıldı.
Yakılarak
öldürüldüğü tespit edilen, birbirine karışmış iskeletlere ulaşıldı, çocuk
iskeletleri çoğunluktaydı.
Derecik
köyünün nüfusu 671 kişiydi, 660 kişi öldürülerek, yakılarak, toplu mezara
gömülmüştü, sadece 11 kişi kurtulmuştu.
★
Ermeni
vahşeti korkunçtu, ama, Ermeni propagandası daha korkunçtu.
Topraklarımızda
bunlar yaşanırken, Amerikan, İngiliz ve Fransız
gazetelerinde “Kemalist güçlerin Kars'ta canavarlık yaptığını” yazıyorlardı,
“Ermenileri boğazladığımızı, evleri yağmaladığımızı, kadınların ırzına
geçtiğimizi, güzel kızları köle olarak sattığımızı” yazıyorlardı. Kendileri ne
yaptıysa, “Türkler bize yaptı” diyorlardı.
★
Bir
tek örnek vereyim…
Rus
arşivlerinde bile açık açık “Van'da
Ermeni çeteciler tarafından 23 bin Türk'ün katledildiği” kayıtlıyken,
Van'da görev yapan Amerikalı misyoner Clarence Ussher “55 bin Ermeni
katledildi” diye rapor göndermişti!
★
Fransa,
Ermeni lejyonu kurmuştu.
Kıbrıs
Magosa'daki askeri kampta İngilizler tarafından eğitilen 120 bin Ermeni
gönüllüye Fransız üniforması giydirmişler, bunları üstümüze salarak, Adana'yı
Mersin'i işgal etmişlerdi.
★
Maraş'ta
ilk kıvılcım çakıldı.
Fransız
üniformalı işgal askerleri, Türk kadınlarına sarkıntılık etti, peçelerini
yırttı, çakmakçı Sait yumruğuyla saldırdı, göğsüne ateş ederek öldürdüler,
henüz 22 yaşındaydı, hadiseye şahit olan sütçü İmam belinden tabancasını çekti,
Sait'i vuran işgal askerini öldürdü.
Fransız
üniformalı o işgal askeri, Ermeniydi.
★
Agop
Hırlakyan, Maraş'ın en zengin tüccarıydı.
Ermeni
milliyetçisiydi.
Fransız
işgal kuvvetleri komutanını şehrin girişinde davul zurna çaldırarak karşılamış,
yerlere kadar eğilerek malikanesine davet etmişti, işgal şerefine (!)
müzikli-danslı balo tertiplemişti.
İçkinin
su gibi aktığı baloda, Fransız işgal kuvvetleri komutanı, Hırlakyan'ın torunu
Helena'yı dansa kaldırmak istedi.
Helena
nazlandı… “Beni mazur görün lütfen, şehrimizin kalesinde Türk bayrağı
dalgalandığı sürece, sizinle dans edemem” dedi!
Fransız
komutan, mahzun Helena'yı mutlu etmek için derhal emir verdi, Maraş
Kalesi'ndeki Türk bayrağı sökülürcesine indirildi.
★
Agop
Hırlakyan, Maraş'ı kurtardığımız gün kaçmaya çalışırken öldürüldü, “soykırım
kurbanı” ilan edildi!
★
Adana'da
kulakları sağır eden bir patlama oldu.
Ermeni
episkoposu Muşeg'in eviydi.
Mahallede
sağlam bina kalmadı.
Muşeg'in
kardeşi dahil, 30'dan fazla Ermeni öldü.
Güya
din adamının eviydi ama, bomba imalathanesiydi.
Fransızlar
enkazda inceleme yaptı, Türklerin isim listesi bulundu, öldürülmesi
kararlaştırılmış Türklerin listesiydi.
Aslına
bakarsanız, Ermeni episkoposu Muşeg bu terör faaliyetlerini 20 yıldır
sürdürüyordu, bölgedeki herkes biliyordu, tek tek seçtiği fedailerini Rusya'ya
eğitime gönderiyordu.
Kilisesinin
altına tüneller açtırmıştı, silah depoları vardı.
Ermeni
evlerini cephaneliğe çevirmişti.
Ermenistan
bayrağıyla dolaşıyordu.
Ermeni
çetecilerin Zeytun'da Haçin'de Dörtyol'da yaptıkları korkunç katliamların
altında, hep o vardı.
Vahşetleri
anlatılır gibi değildi…
Türkleri
öldürüyor, kendi kanıyla vücutlarına haç çiziyorlardı.
İnsan
sıfatını taşıyan biri, kasaturasını saplayarak, iki yaşındaki üç yaşındaki
çocukların gözlerini oyabilir mi?
Oyuyorlardı.
Çocuklar
feryat ede ede can veriyordu.
Osmanlı
ordusu tarafından yakalanma ihtimalleri doğduğunda, İskenderun ve Mersin
limanında demirlemiş İngiliz ve Amerikan zırhlılarına sığınıyorlardı.
Muşeg,
tehcir sırasında Mısır'a kaçmıştı.
Fransız
işgaliyle geri dönmüştü.
Kuvayı
Milliye gelene kadar, Fransız üniformasıyla Adana'ya dönen 40 bin Ermeniyle
birlikte, Türk soykırımı yaptılar.
Savunmasız
sivilleri öldürdüler, yaktılar yıktılar, yağmaladılar.
Ağaçlara
astılar, diri diri kuyulara attılar.
Kadınlara
tecavüz ettiler.
İncirlik
köyü'nde Türkleri bir eve topladılar, top atışıyla katlettiler.
100
kadar Türk'ten oluşan kafile mesela… Canlarını kurtarmak için göçetmek üzere
Tarsus yoluna çıkmıştı, Ermeni çeteleri tarafından durduruldular, Kahyaoğlu
Çiftliği'ne getirildiler, erkekleri ve çocukları tek tek süngüyle öldürdüler,
kadınlara önce tecavüz ettiler, sonra öldürdüler, kadınların bileziklerini
küpelerini soymak için, ellerini kulaklarını kestiler.
Camili
köyü'nü bastılar.
70'ten
fazla insanın boğazını kesip, Ceyhan Nehri'ne attılar.
Fransızlar
soruşturma bile açmadı.
Şişmanyan
adında bir çeteci vardı.
“Ermeni
devleti kuvvetleri komutanı” sıfatıyla dolaşıyordu.
Polis
teşkilatı kurmuştu!
Kuvayı
Milliye'den teğmen Selahaddin'i yakaladılar, kafasını kestiler, bir topun
üzerine yerleştirdiler, Adana caddelerinde dolaştırdılar.
Fransızlar
güya adalet komisyonu kurmuştu.
İki
Ermeni şahit yeterliydi.
Bu
şahitlerin ifadesiyle, Türklerin malını mülkünü tarlasını hayvanını elinden
alıyorlar, “gerçek sahibi” diye Ermenilere veriyorlardı.
Türklerin
şahitliği kabul edilmiyordu!
Kozan'da
500'den fazla Türk öldürüldü.
Kozan
defterdarı Hamdi efendi, mektupçu Ali Rıza efendi, emekli yüzbaşı Mehmet bey,
fırında yakıldılar.
Saimbeyli'de
500 kadar Türk vardı, Saimbeyli'yi kurtardığımızda sağ Türk kalmamıştı.
★
Fransız
bankaları, işgal altındaki Mersin'de Adana'da şube açmıştı, Türklerden boşalan
ve işgal ordusu tarafından el konulan mülkleri satın almaları için Ermenilere
sudan ucuz kredi veriyorlardı.
★
Mary Louise
Graffam.
Kadın
misyonerdi.
Massachusetts'te
din eğitimi almıştı, 1901 yılında Osmanlı topraklarına gönderilmişti, 18 yıldır
Sivas'taydı.
Amerikan
Kızlar Okulu'nun müdürüydü.
Bağımsız
Ermenistan'ın en ateşli savunucularından biriydi.
1915'te yıkıcı
faaliyetleri nedeniyle sınırdışı edildi, Saray'a yapılan baskılar üzerine
affedildi, Sivas'a geri döndü.
Ermeni
öyküleri kaleme aldı, tanıksız olaylar anlattı, Amerikan gazetelerine mektuplar
yazdı.
Bu yazdıkları
“soykırım belgesi” kabul edildi!
1921'de
kanserden öldü, Sivas'ta toprağa verildi.
Ermeni
diasporası tarafından “soykırım kurbanı” ilan edildi!
★
Aynı dönemde,
Merzifon'da Amerikan Koleji'nde arama yapıldı.
Pontus bayrağı
bulundu.
Pontus bağış
makbuzları bulundu.
39 Amerikalı
sınırdışı edildi.
Merzifon
Amerikan Koleji, Pontusçu örgütlenmenin merkeziydi.
Resmi adı,
Anadolu Koleji'ydi.
1886'da
kurulmuştu.
Öğretmen
kadrosu, Amerikalı, Ermeni ve Rum'du.
Yatılıydı, hem
kız, hem erkek bölümü vardı, İngilizce eğitim veriyordu, ilahiyat okuluydu.
“Protestan din
adamı yetiştiriyoruz” maskesiyle, binden fazla Ermeni ve Rum gencini
eğitmişlerdi.
Kolej
müdürünün mektubu ele geçirilmişti.
“Sonucu elde
etmek için gerekirse 500 yıl bekleyeceğiz” diyordu!
★
9 Eylül,
İzmir'e girdik.
Dört gün sonra
İzmir yangını başladı.
Bugünkü
Kültürpark alanında yeralan Ermeni mahallesinde başlamıştı, gaz dökerek, 25
ayrı evi dinamitlerle patlatarak, yangın başlatmışlardı, söndürmek için
müdahale etmeye çalışan itfaiyecilere ateş açmışlardı, denizden karaya esen
imbat'ın etkisiyle Türk mahallesine doğru yayılacağını tahmin ediyorlardı,
rüzgar ters esti, yangın tam tersi yönde yayıldı, o zamanlar Punta tabir edilen
Levanten mahallesi Alsancak'ı yokederek, Kordon'a dayandı.
Bunun böyle
olduğunu, yani yangının Ermeni mahallesinde başladığını, bizzat Ermeniler
tarafından başlatıldığını kim söylüyor?
İzmir itfaiye
müdürü Paul Greskoviç'in resmi raporu söylüyor.
Avusturyalıydı.
Çünkü… İzmir'in
itfaiye teşkilatını, levanten mahallelerini sigorta eden yabancı sigorta
şirketleri konsorsiyumunu kurmuştu, başına da Paul Greskoviç'i getirmişlerdi,
Osmanlı vatandaşı değildi, maaşlı profesyoneldi, 12 yıldır bu görevdeydi.
İzmir
yangınını Ermenilerin çıkardığını ortaya koyan, hatta yangını gözlemlemek için
Ermeni mahallesine gittiğinde kendisine bile Ermeniler tarafından kurşun
sıkıldığını anlatan resmi raporunu İstanbul'daki ABD temsilcisi amiral
Bristol'e de göndermişti.
Bu rapor şu
anda, Amerikan Kongre Kütüphanesi'nde amiral Bristol evrakları arasında “38
genel yazışmalar” dosyasında duruyor.
★
(Tüm bu somut
gerçeklere rağmen, İzmir'i biz Türklerin yaktığı iddia ediliyor, hatta bu
iftirayı içeren Amerikan televizyon dizileri çekiliyor. Örneğin… Steven
Spielberg ve Tom Hanks'in ortak yapımı olan, 2010 yılında vizyona giren “The
Pacific” isimli dizide, bu somut yalan kullanılıyor.)
★
İzmir yangını
sırasında, ABD'nin İzmir konsolosu George Horton'du.
Türk ordusu
İzmir'e girmeden önce Washington'a acil koduyla telgraf çekmişti.
“Yunan ordusu
tükendi, Uşak'tan Kütahya'dan Aydın'dan çekildiler, çekilirken bu şehirleri
yaktılar, benim kanaatim odur ki, İzmir kurtarılamaz, işittiğime göre Yunan
ordusu şehri yakacak, Yunan askerlerinin cephanelikleri havaya uçuracakları,
şehri yağma edecekleri söyleniyor, konsolosluk mensuplarıyla Amerikan
vatandaşlarının hayatlarını kurtarmak için, tahliye için acilen bir kruvazör
gönderiniz” diyordu.
O kruvazör
geldi.
Amerikalıları
götürdü.
ABD konsolosu
George Horton, Yunanistan hayranıydı.
Eşi Yunan'dı.
İzmir'e
gelmeden önce Atina'da Selanik'te görev yapmıştı.
Yunanistan
dışında kariyeri yoktu.
Biz Türkleri
“şeytan” olarak görürdü.
Nefret ederdi.
İzmir'den
ülkesine döndü, emekli oldu, 1926 yılında “The Blight of Asia-Asya'nın Belası”
adıyla kitap yazdı.
9 Eylül'de
İzmir'den kaçarken “Yunan ordusu Uşak'ı Kütahya'yı Aydın'ı yaktı, İzmir'i de
yakacak” diye resmi rapor yazdığı halde, Washington'a kendi elleriyle bu
telgrafı çektiği halde, dört yıl sonra kaleme aldığı kitabında, utanmadan
“İzmir'i Türkler yaktı” dedi!
Şehre
girdikten sonra “etnik temizlik yaptığımızı, soykırım yaptığımızı, 100 bin
Rum'u öldürdüğümüzü, şehri yağmaladığımızı, boğazladığımızı, ateşe verdiğimizi”
yazdı!
Böylesine
ahlaksız bir diplomattı.
★
İzmir'deki
Avusturyalı itfaiye müdürünün resmi raporuna rağmen, Amerikan devlet
arşivlerinde olmasına rağmen, hatta, Amerikan Kongre Kütüphanesi'nde olmasına
rağmen… Bu ahlaksız diplomatın iftira kitabı ABD'de piyasaya çıkarıldı.
★
Türkiye'yi ve
biz Türkleri utanmadan “soykırımcı” ilan eden, Washington yönetimi ve Ermeni
diasporası'nın sicili işte bu.
★
“Ermeni
soykırımı” iftirasına böyle sessiz kalmaya devam edersek, yine ABD odaklı “Rum
soykırımı” iftirasına herkes hazır olsun!
28
Nisan 2021
Yılmaz Özdil
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/yilmaz-ozdil/al-sana-soykirim-2-6399836/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder