22 Ağustos 2023 Salı

AKRABA KAYIRMACILIĞI

 - NEPOTİZM (AKRABA KAYIRMACILIĞI)

Akraba kayırmacılık kavramının İngilizce karşılığı ‘nepotizmdir.
Kayırmacılık kavramı, siyasi ve bürokratik karar alma sürecinde ortaya çıkan bir yozlaşma türüdür.
Günümüzde de birçok alanda olduğu gibi iş hayatında da yaygın olarak görülen kayırmacılık, örgütlerin karşılaştığı en büyük yönetim hastalıklarındandır.
Kavram, genel olarak belirli bir kişi veya grup lehine haksız menfaat sağlama olarak tanımlanabilir.
Bu bağlamda kayırmacılık kavramı olumsuz çağrışımlar yapmaktadır.
Kayırmacılığın bir alt başlığı olan nepotizm, ‘akraba kayırmacılığı’ olarak tanımlanmaktadır.
Nepotizmin boyutları olan “terfi, işlem ve işe alma sürecinde kayırmacılık” ile iş tatminin boyutları olan “işin yapısı, yönetim memnuniyeti ve yükselme olanakları, ücret ve iş arkadaşları” değişkenleri ilişkisi belirlenmiştir.
İşe alma süreci kayırmacılığı ile iş tatmini değişkenleri arasında istatistiki olarak herhangi bir ilişki tespit edilmemiştir.
Kayırmacılığın özel bir türü olan nepotizm, Türkçe'de zaman zaman kayırmacılık ile eş anlamlı olarak kullanılsa da kayırmacı davranışların uygulanma sebebi bakımından daha dar anlamlıdır.
Kayırmacılık bütün birey ve gruplara yapılan ayrıcalıklar için kullanılan genel bir tabir iken, nepotizm sadece akrabalara yapılan bir kayırmacılık türüdür.
Akraba kayırmacılığı anlamına gelen nepotizmde örgütlere yapılan istihdamlarda, terfilerde ve ödüllendirmelerde aile üyelerinin ve akrabalarının eşitlik fazla ayrıcalıklı muamele görmesi söz konusudur.
Geçmişi Rönesans dönemine kadar uzanan nepotizm, çağımızda da iş hayatında varlığını devam ettiren ve liyakat sistemine meydan okuyan bir yozlaşma biçimidir.
Daha çok az gelişmiş ülkelerde görülen bu davranışlar; demokrasinin gelişmesini ve ekonomik kalkınmayı yavaşlatan uygulamalardır.
Nepotizmin engellenmesi için yöneticilerin evrensel yönetim ilkelerine, yasalara ve liyakat esaslarına sıkı sıkıya bağlı olması ve vatandaşların daha duyarlı olması gerekmektedir.
Adaletsiz bir yönetim anlayışını içerisinde barındıran nepotizm, akraba olmayan diğer çalışanlar üzerinde olumsuz bir algı oluşturmaktadır.
Yeteneksiz aile üyelerinin emri altında çalışmak, vasıflı çalışanların moral ve motivasyonlarını düşürmektedir. Nepotizm çatısı altında faaliyet gösteren örgütlerde akraba çalışanlar ve diğer çalışanlar arasında haksız bir rekabet ortamı doğurmaktadır.
Bu bağlamda, nepotizm; çalışanların iş tatminlerinin azalmasına ve örgütsel performansın düşmesine yol açan, profesyonelleşme ve kurumsallaşmanın önündeki en büyük engellerdendir
Kayırmacılık; kamuda veya özel sektörde görev yapan üst düzey yöneticilerin, kendisine yakın hissettiği kişileri haksız yere koruyup kollaması ve onlara destek vermesi olarak tanımlanabilir.
Diğer bir tanıma göre kayırmacılık, belli bir kadroya personel seçiminde işin gerektirdiği niteliksel ölçütlerden çok akrabalık, arkadaşlık veya siyasi yakınlık ilişkilerini kriter olarak değerlendirme ve işe alınacak personelde bu kriterleri göz önünde bulundurmaktır.
Kavramın temelinde kişilerin nüfuzunu akrabalarının lehine istismar etmesi söz konusudur.
Başka bir tanıma göre nepotizm; bir kimsenin beceri, kabiliyet, başarı düzeyi ve eğitim durumu gibi özellikleri gözetilmeksizin, salt akrabalık ilişkileri dikkate alınarak istihdam edilmesi veya görevlerinde yükseltilmesi olarak tanımlanmaktadır.
Genel kanıya göre nepotizm; rüşvet, irtikap, zimmete para geçirme ve ihalelere fesat karıştırma gibi diğer yolsuzluk türlerine göre daha az tepkiyle karşılanan, hatta doğal karşılanan bir durumdur.
Toplumda yaygın olarak kullanılan ‘dayım olur’, ‘akrabam olur’, ‘hısımımdır’, ‘yakınımdır’ gibi ifadeler nepotizmin varlığına işaret eden deyimlerdir.
Bu deyimler toplum tarafından o kadar kabul görmüştür ki, ne anlama geldiği herkes tarafından kolayca anlaşılmaktadır.
İş hayatında belli bir göreve gelmesinde ve görevinde yükselmesinde kendi bilgi, beceri ve yeteneklerinden ziyade akrabalık ilişkisinin etkili olması, diğer çalışanların moral düzeylerinin ve performanslarının düşmesine yol açar.
Nepotizm örgütsel ilişkilerinin zedelenmesine kişisel çatışmalara ve verimsiz çalışanların olduğu bir işletmeye yol açar.
Kayırmacı tutumların neticesinde ortaya çıkan yozlaşmalar şu şekilde ortaya çıkar; kamu ve özel sektör kaynaklarının akraba ve dostların özeli için kullanılması, siyasilerin yeniden seçilebilmesi için taraftarlarına ayrıcalık yapması gibi her türlü maddi ve manevi yapılan gayri ahlaki menfaatlerdir.
Nepotizmin en sakıncalı yönü ise, ayrıcalıklı uygulamaları yapan kişilerin toplum içinde zamanla takdir edilen itibar gören kişiler haline gelmesidir.
……
. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Murat TUNÇBİLEK, Karabük Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü,
*******************************************************************
ALINTI:
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/421887

19 Ağustos 2023 Cumartesi

KÜÇÜK BURJUVALAR

 .  TÜRKİYE'DE TAM ANLAMIYLA VAR DİYEBİLECEĞİMİZ TEK GRUP "KÜÇÜK BURJUVALAR"DIR

"Türkiye hiçbir zaman kapitalizme tam olarak geçemedi, hep ahbap çavuş kapitalizmi içerisinde bocaladı"

Kapitalizm, üretim araçlarının mülkiyetinin özel kesimde olduğu ekonomik sistemin adıdır.

Ekonominin üç temel sorunu olan kim için, kim tarafından ve ne miktarda üretim yapılacağı sorularını kapitalist sitemde, sistemin özünü oluşturan piyasa mekanizması çözer.

Bu sistemde devletin görevleri sınırlıdır.

Devlet genellikle mal ya da hizmet üretmez, üretimin kalitesini denetler, kesintisiz olmasını sağlamaya çalışır.

Kapitalizmin temel unsuru olan piyasa mekanizmasının iyi işleyebilmesi yargının bağımsız olmasına, devletin liyakat sahibi kişilerce yönetilmesine, iş sahiplerinin ve devletle iş yapanların kayırılmamasına, yolsuzlukları gün yüzüne çıkarabilecek denetim mekanizmalarının iyi kurulup işletilebilmesine bağlıdır.  

Ahbap çavuş kapitalizmi; kapitalizmin, bazı unsurlarının eksik olması sonucu ortaya çıkmış bir çeşididir.

Bu sistemde yargı bağımsız değildir, yönetimin güdümündedir.

Devlet liyakat sahibi kişilerin yönetiminde değil iktidar sahiplerinin yakınlığına dayalı kimselerce yönetilmektedir.

Devletle iş yapanlar karşılıklı çıkar paylaşımları içindedir o nedenle kayırma esası geçerlidir.

Yolsuzlukları gün yüzüne çıkaracak mekanizmalar yoktur ya da zayıftır.

Kapitalizm üç temel sınıfa dayanır: Aristokrasi, burjuvazi ve işçi sınıfı.

Aristokrasi, ekonomik, toplumsal ve siyasal gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu yönetim biçimidir.

Günümüzde artık böyle bir yönetim şekli kalmadığı için sözcük daha çok "soylular sınıfı" (aristokratlar) anlamında kullanılmaktadır.

Aristokrasi, kapitalizme feodalizmden miras kalmıştır.

Feodal düzen, malikâne ve toprak sahibi lordlarla onların malikânelerinin bulunduğu topraklarda çalışıp, tarımsal üretim yapan serflerden oluşurdu.

Serfler, lorda ait topraklarda ürettikleri tarımsal üründen lorda belirli bir pay verir, ürünün gerisini kendileri alırdı.

Feodal sistem zaman içinde tasfiye olurken lordlar, toprakları küçülmüş olan malikânelerinde yaşamaya devam ettiler.

Aristokrasinin temeli böyle ortaya çıktı.

Bugün günümüzde eski zenginlik ve gücü kalan aristokrat aileler ancak sanayi ya da ticaretle uğraşmaya başlamış olanlardır.

Burjuvazi, kentlerde yaşayan, köylü olmayan, aristokratlar sınıfına da dahil olmayan kişilerin, ailelerin oluşturduğu toplum kesiminin genel adıdır.

Bu sınıf, sosyal statüsünü ve gücünü, eğitiminden, işveren konumundan ve zenginliğinden alır.

Marksist analizden hareket edersek asıl burjuva sınıfı "sanayi ve ticaretle uğraşan varlıklı" ailelerdir.

Bir de küçük burjuvalar vardır.

Bunlar kentlerde doğup, büyüyen memurlar, yöneticiler gibi gruplardır.

Bu iki grubun çıkarları zaman zaman birleşse de çoğu zaman çatışır.

İşçi sınıfı, fabrikalarda, üretim birimlerinde çalışan emek sahipleridir.

Bazı ülkelerde işçi sınıfı sendikalı olarak örgütlenmiş ve daha güçlü bir sınıf haline gelmiştir.

Kapitalizmde her üretim faktörü üretimden pay alır.

İşçi de üretime kattığı emeğinin karşılığında ücret adı altında bir pay alır.

Sendikalar, ücretlerin artırılması, işçi sınıfının haklarının artırılması için çalışırlar.

Aristokrasi, bir ülkede kültür, sanat ve bilimin ilerlemesine destek olur.

Aristokratlar, bu işlerle uğraşan kişilere, kurumlara maddi ve manevi destek sağlarlar.

Onları korumaya alırlar, burs verirler, okuturlar.

Müzeler açarlar, okullar kurarlar, okullara, bilim ve sanat kürsülerine destek sağlarlar.

Burjuvazi bir ülkede sanayinin, ticaretin gelişmesine, kalitenin artmasına, gerekli yatırımların yapılmasına ön ayak olur.

Öte yandan burjuvazi üretim birimlerinin sahibi olarak ülkede söz sahibi olur ve ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal politikalarının yönlendirilmesinde etkin rol oynar.

İşçi sınıfı, eğer emeğinin karşılığında yeterli ücret alabiliyorsa üretime katkısını en üst düzeye çıkarır. 

Bir de Marx’ın küçük burjuvalar dediği bir grup vardır.

Bu grup; gelir düzeyi düşük ya da orta düzeyde olan kentli sınıfları tanımlar.

İşçi sınıfı ile burjuvazi arasında yer alan esnaflar, zanaatkârlar, memurlar bu grubun üyesi kabul edilir.

Türkiye’nin durumu ilginçtir.

Aristokrasi, Osmanlı’da da Cumhuriyet döneminde de olmamıştır.

Bunun temel nedeni Osmanlı’da, batıda görülen feodal yapının olmamasıydı.

Her ne kadar kendisine timar adı altında toprak verilmiş sınıf olsa da bunlar hiçbir zaman kendi başlarına buyruk, Sultan karşısında güçlü yerel güçler olamadılar.

O nedenle bizde yerel yönetimler de güçlenemedi ve hep merkeze bağımlı kaldılar.

Dolayısıyla feodal beylikten aristokrasiye geçiş olmadı.

Osmanlı’da da Türkiye’de de burjuvazi, hiçbir zaman geniş sayıda bir sanayi ve ticaret burjuvazisi düzeyine çıkamadı.

Daha çok bir bölüm esnafın biraz daha üst düzey gelir elde etmesiyle sermaye sahibi olmasına dayalı bir esnaf burjuvazisi düzeyinde kaldı.

Ya devletten aldığı işlerle geçinmeye çalıştı ya da devletin dediklerinin dışına çıkmamaya özen gösterdi.

O nedenle burjuvazi, az sayıdaki istisnası dışında, bizde daha ileri bir demokrasi için, eğitimde bilime dayalı bir yapı kurulması için, yargının bağımsız olabilmesi için mücadele verecek bir bütünsel yaklaşıma ulaşamadı.

1960’lardan başlayarak güçlenir gibi görünen işçi sınıfı ise güç anlamında, son 30 yılda iyice geri gitti.

Bir dönem sendikalar güçlenmişti, askeri darbelerin de etkisiyle güçlerini yitirdiler ve bir daha eski güçlerine kavuşamadılar.

SGK kayıtlarına göre bugün Türkiye’de sendikalı işçi sayısı toplam işçi sayısının sadece yüzde 11’ini oluşturuyor.

Türkiye’de tam anlamıyla var diyebileceğimiz grup "küçük burjuvaların" oluşturduğu gruptur.

Küçük burjuvalar, gelirinin etkilenmemesi için birçok şeyden vazgeçebilecek bir sınıftır.

Ne burjuvazi kadar güçlü ne de işçi sınıfı kadar devrimcidir.

Başka nedenleri de var kuşkusuz ama bir yandan da bu sınıfsal eksikler nedeniyle Türkiye hiçbir zaman kapitalizme tam olarak geçemedi, hep ahbap çavuş kapitalizmi içerisinde bocaladı durdu.

-        Mahfi Eğilmez*  09 Ağustos 2018

https://t24.com.tr/haber/mahfi-egilmez-turkiyede-tam-anlamiyla-var-diyebilecegimiz-tek-grup-kucuk-burjuvalardir,674348

 

16 Ağustos 2023 Çarşamba

GENOMBİLİM

. -  GENOMBİLİM     .

“İnsan genomu ve ona ilişkin bilgiler yaşamımızı değiştirecek…

Genombilim sadece teknolojik sınırları değil, sosyal, hukuki ve etik sınırları da zorlayan ve hızla gelişen bir alan.

Nitekim DNA dizileme teknikleri öylesine hızlı evrim geçiriyor ki, son on yılda geliştirilen yöntemler şimdiden eskimiş durumda.”

Genombilim kamuoyunda ilk kez İnsan Genom Projesi’yle gündemleşti.

Dünyanın dört bir yanından binlerce bilimcinin tam 13 yıl emek verdiği proje yaklaşık üç milyar dolara mal oldu ve 2003 yılında başarıyla sona erdi.

Ortaya çıkan “harita” çok önemli olmasına karşın, ancak başlangıç niteliğinde bir adımdı.

O günden bugüne binlerce insanın genom dizilimi çıkarıldı.

Bugün bir kişinin genom dizilimini çıkarmak sadece birkaç gün alıyor ve oldukça ucuzladı.

Gittikçe yaygınlaşan kişisel genom dizilemeyle birlikte, kişiselleştirilmiş tıp çağı gelip kapımıza dayanmış durumda.

Genombilim, diğer adıyla genomik, dünyamızı hayal edemeyeceğimiz biçimlerde değiştireceğe benziyor.

Teknoloji odaklı olması nedeniyle son yıllarda biyolojinin belki de en hızlı gelişen dalı olan genomik, aslında epey geniş kapsamlı bir alan. 

https://youtu.be/qL8Ne1i_3Zc

 

Son Sözü Genom Söyler

“Yarımızdan çoğunun yaşamı, içinde bulunduğumuz modern çevrede bizi riske atan genetik duyarlılıklara bağlanabilen karmaşık yapılı bir hastalık nedeniyle son bulacak.”

Geçtiğimiz birkaç yüzyılda insanın ortalama ömür süresi neredeyse iki katına çıktı.

Araştırmacılar tıp alanındaki bilgi birikimi ve teknolojik gelişmeler sayesinde artık pek çok hastalığa çare bulabilmekte.

Ne var ki, bir sevdiğimizin kansere yakalandığı ya da bir aile büyüğünün Alzheimer’la boğuştuğu haberlerini daha sık alır olduk.

Acaba bizi bu kadar çaresiz bırakan hastalıkların altında yatan nedenler nelerdir?

Genetik yapımız mı bizi kaçınılmaz olarak bu yola sürüklüyor?

Georgia Tech Üniversitesi’nden genetik profesörü Greg Gibson, genomlarımız ile modern kültür arasındaki çatışmanın kronik hastalıkların artmasındaki en önemli neden olduğunu öne sürüyor.

Bir başka deyişle mevcut genetik yapımızla, hazır gıdalar, bol şekerli besinler ve hareketsiz yaşantı gibi unsurlarla ördüğümüz yeni dünyamızda yaşamakta zorlanıyoruz.

Kanser, diyabet, astım, bağırsak hastalıkları, Alzheimer ve hatta depresyon.

Tüm bu rahatsızlıklarla genomumuzun bir ilişkisi olduğu kesin, ama örneğin, bir “kanser geninden” bahsetmek de pek mümkün görünmüyor.

Aksine, hayli genç bir türün bireyleri olarak sahip olduğumuz genomumuz bir bütün olarak, karşılaştığı sorunlarla baş edemediğinde hastalıklar ön plana çıkıyor.

Prof. Gibson, çağımızın yaygın hastalıklarıyla ilgili pek çok sorunun yanıtını Son Sözü Genom Söyler’de herkesin anlayacağı bir dille veriyor.

https://www.iskultur.com.tr/son-sozu-genom-soyler-2.aspx

 

15 Ağustos 2023 Salı

GİZLİ TOPLULUKLAR

 - GİZLİ TOPLULUKLAR

.    İŞGÜZARLAR MI, KOMPLOCULAR MI?

Gizli topluluklar gizli çalışırlar ve varlıklarının fark edilmesini istemezler. Hedefleri nelerdir? Peki ya komplo teorileri?

İddiaya göre Papa'yı öldürmek, dünya hakimiyetini ele geçirmek ve Fransız Devrimi'nden sorumlu olmak istiyorlardı - ve bunlar İlluminati düzeninin sözde karanlık entrikalarından sadece birkaç örnek. 

Gizli cemiyet bugüne kadar çok sayıda romana, uzun metrajlı filme ve belgesele konu olmuştur. 

Ve "aydınlanmış olanlar" hakkında hala efsaneler ve komplo teorileri var, çünkü Latince "illuminati" kelimesinin anlamı budur.

Dünya tarihindeki büyük olaylar söz konusu olduğunda neden her zaman gizli toplumların pastada parmaklarının olduğu varsayılır? 

Ve gerçek hedefleri nelerdir?

Değerler ve hedefler, gizli topluluğa bağlı olarak büyük ölçüde değişebilir. 

Göttingen Üniversitesi'nde Erken Modern Tarih ve Bilim Tarihi Profesörü Marian Füssel, "Dini, politik ve ekonomik ve ezoterik dünya görüşlerine kadar uzanıyor" diyor. 

İlk gizli cemiyetler, mutlakıyetçi bir hükümete isyan eden veya en azından kendilerini yasaklanmış bir davaya adamak isteyen cemaatler olarak ortaya çıktı.

 18. yüzyılın sonunda İlluminati özgür bilim ve aydınlanma için çabalıyordu.

Füssel, "18. yüzyılda İngiltere'den başlayarak gizli topluluklarda gerçek bir patlama oldu" diyor. 

"Masonlar aslen inşaatçılar ve mimarlardı, ilk önce barlarda bir araya gelerek siteler arasında tartışmak için." 

Bugüne kadar idealleri özgürlük, eşitlik, kardeşlik, hoşgörü ve insanlıktı - o zamanlar özellikle yaygın olan moda sözcükler değil. 

Fikirlerini özgürce paylaşabilmek için arka odalarda, daha sonra kendi odalarında ve evlerinde buluştular.

Masonluğun teşkilatı ve ritüelleri hakkında bugün oldukça fazla şey bilinmektedir. 

Ancak gizli topluluk bilgilerin dışarı sızmasını nasıl engelledi?

 Marian Füssel, "Üyeler, sır olarak yemin edecekleri bir yemin ederler" diye açıklıyor. 

Genellikle farklı gizlilik seviyeleri vardır. 

Yeni üyeler henüz her şeyi bilmiyor. 

Ancak güvenilir olduklarını kanıtlamış olanlar daha derinden inisiye edilir.

Masonlar gibi gizli topluluklar, belirli bilgileri yalnızca belirli bir grup insan arasında dolaştırmaya çalışırlar. 

Varlıklarını bile gizleyen gizli topluluklarda durum daha da karmaşıktır. 

Füssel, "Bir kuruluş gerçekten gizli kalmak istiyorsa, bu neredeyse ancak yüz yüze iletişim yoluyla yapılabilir" dedi. 

İlk teması kurarken dikkatli olmak özellikle önemlidir: diğer kişi aslında aynı değerleri paylaşıyor mu? 

Bazıları ayrıca şifreli mesajlar veya gizli karakterler kullandı.

İnternet çağı, güvenli iletişim açısından hiçbir şeyi değiştirmedi. 

Profesör Füssel, "Ancak, internetin yaygınlaşmasından bu yana komplo teorileri yeni bir yükseliş yaşadı" diyor. 

"O zaman bütün bir komplo çorbası genellikle birlikte karıştırılır.

Birbirleriyle hiçbir ilgisi olmasını istemeyen gruplar arasındaki bağlantılardan genellikle şüphelenilir." 

Başta İlluminati olmak üzere bazı gizli toplulukların dünya çapında güç kullandığı varsayıldı. 

Ama bu bir abartı. 

Marian Füssel, "İnsanların basit açıklamalara ihtiyacı var. Ve bu örgütler faaliyetlerini gizli tuttukları için spekülasyona çok yer açıyorlar" diyor.

Bugün dünya çapında kaç tane gizli örgütün var olup olmadığı ve kaç tane olduğu da tamamen spekülasyon. 

Tarih uzmanı, "Belki bunu 20 veya 30 yıl içinde bileceğiz" diye tahminde bulunuyor.

Örnek 1: Masonlar

Masonlar, 18. yüzyılın başında inşaat ustaları ve mimarlar loncalarından kuruldu. 

Gizli topluluk Avrupa'ya yayıldı ve localar adı verilen yerel gruplar halinde örgütlendi. 

Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, hoşgörü ve insanlık beş idealine göre, tüm sosyal sınıflardan ve dini inançlardan insanları birleştirir. 

Üyeler gizlilik yemini etse de, bazı Masonik ritüeller bilinmektedir ve hatta birçok kütüphanede bulunabilir. 

Önde gelen üyeler arasında bir dizi Amerikan başkanı, aynı zamanda mimar Gustave Eiffel, Johann Wolfgang von Goethe ve Wolfgang Amadeus Mozart da vardı.

Masonlar, aydınlanmış düşünce ve eylemleriyle, şu anda batı dünyasında yaşadığımız gibi, açık bir topluma ve özgür bilime katkıda bulundular. 

Bugün, diğer şeylerin yanı sıra, hayır kurumlarıyla bağlantılı olarak ortaya çıkıyorlar. 

Bu yüzden ihtiyaç sahiplerinin ucuz gıda alabilecekleri birçok gıda bankası düzenliyorlar.

Örnek 2: Illuminati

Gül Haçlıların en iyi öğrencilerini işe alacağından korkan filozof Adam Weishaupt, 1776'da Ingolstadt'ta Illuminati'yi (Latince: "aydınlanmış olanlar") kurdu. 

Amacı, geleceğin akademisyenlerine kiliseyi eleştiren literatüre erişim sağlamaktı. 

Her şeyden önce, Illuminati bir tür entelektüel okuma çemberiydi. 

Bununla birlikte, gizli topluluk hızla büyüdü ve Adolf Freiherr Knigge gibi önde gelen üyeleri de kendine çekti. 

İlluminati zirvedeyken yaklaşık 1.500 üyeye sahipti. 

Johann Wolfgang von Goethe de onlara katıldı - ama sözde sadece onları keşfetmek için.

Tanındıktan sonra, tarikat nihayet 1785'te yasaklandı ve parçalandı. 

Gizli toplumu canlandırmak için tekrar tekrar girişimlerde bulunuldu. 

Ama başarı olmadan.

Örnek 3: Ku Klux Klan

Masonlar ve İlluminati ile karşılaştırıldığında, Ku Klux Klan -kısaca KKK- herhangi bir demokratik, aydınlatıcı hedefi temsil etmiyor, ancak Amerikan İç Savaşı'ndan sonra Amerika'da siyahların yeniden köleleştirilmesi için şiddetle savaştı. 

Maskeli, özellikle geceleri eski kölelere saldırdılar, evleri yaktılar, şiddet uyguladılar, kaçırdılar ve öldürdüler. 

KKK liderliği giderek artan bir şekilde kontrolü kaybetti, öyle ki 1871'de kendi kendini dağıttıktan sonra bile çok sayıda başka suikast gerçekleştirildi.

1915'te Ku Klux Klan yeniden canlandı. 

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD, özellikle Klan ile savaşmaya başladı ve çok sayıda saldırı ve cinayeti çözdü. 

Bugün Ku Klux Klan'ın birkaç bin takipçisi olduğu tahmin ediliyor ve ABD Başkanı Barack Obama'nın seçilmesinden bu yana yeni bir akın yaşadı.

 Marion Martin

https://www.geo.de/geolino/mensch/4531-rtkl-geheimbuende-wichtigtuer-oder-verschwoerer


CADILAR BAYRAMI?

.   BİR GÜN CUMHURİYET, BİR HAFTA CADILAR .   Bir günlüğüne Cumhuriyet. .   Yalnızca bir gün. Bayraklarımızı çıkarıyoruz, şiirlerimizi okuyo...