- NEPOTİZM (AKRABA KAYIRMACILIĞI)
22 Ağustos 2023 Salı
AKRABA KAYIRMACILIĞI
19 Ağustos 2023 Cumartesi
KÜÇÜK BURJUVALAR
. TÜRKİYE'DE TAM ANLAMIYLA VAR DİYEBİLECEĞİMİZ TEK GRUP "KÜÇÜK BURJUVALAR"DIR
"Türkiye hiçbir zaman kapitalizme tam olarak
geçemedi, hep ahbap çavuş kapitalizmi içerisinde bocaladı"
Kapitalizm,
üretim araçlarının mülkiyetinin özel kesimde olduğu ekonomik sistemin adıdır.
Ekonominin
üç temel sorunu olan kim için, kim tarafından ve ne miktarda üretim yapılacağı
sorularını kapitalist sitemde, sistemin özünü oluşturan piyasa mekanizması çözer.
Bu
sistemde devletin görevleri sınırlıdır.
Devlet
genellikle mal ya da hizmet üretmez, üretimin kalitesini denetler, kesintisiz
olmasını sağlamaya çalışır.
Kapitalizmin
temel unsuru olan piyasa mekanizmasının iyi işleyebilmesi yargının bağımsız
olmasına, devletin liyakat sahibi kişilerce yönetilmesine, iş sahiplerinin ve
devletle iş yapanların kayırılmamasına, yolsuzlukları gün yüzüne çıkarabilecek
denetim mekanizmalarının iyi kurulup işletilebilmesine bağlıdır.
Ahbap
çavuş kapitalizmi; kapitalizmin, bazı unsurlarının eksik olması sonucu ortaya
çıkmış bir çeşididir.
Bu
sistemde yargı bağımsız değildir, yönetimin güdümündedir.
Devlet
liyakat sahibi kişilerin yönetiminde değil iktidar sahiplerinin yakınlığına
dayalı kimselerce yönetilmektedir.
Devletle
iş yapanlar karşılıklı çıkar paylaşımları içindedir o nedenle kayırma esası
geçerlidir.
Yolsuzlukları
gün yüzüne çıkaracak mekanizmalar yoktur ya da zayıftır.
Kapitalizm
üç temel sınıfa dayanır: Aristokrasi, burjuvazi ve işçi sınıfı.
Aristokrasi,
ekonomik, toplumsal ve siyasal gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu
yönetim biçimidir.
Günümüzde
artık böyle bir yönetim şekli kalmadığı için sözcük daha çok "soylular
sınıfı" (aristokratlar) anlamında kullanılmaktadır.
Aristokrasi,
kapitalizme feodalizmden miras kalmıştır.
Feodal
düzen, malikâne ve toprak sahibi lordlarla onların malikânelerinin bulunduğu
topraklarda çalışıp, tarımsal üretim yapan serflerden oluşurdu.
Serfler,
lorda ait topraklarda ürettikleri tarımsal üründen lorda belirli bir pay verir,
ürünün gerisini kendileri alırdı.
Feodal
sistem zaman içinde tasfiye olurken lordlar, toprakları küçülmüş olan
malikânelerinde yaşamaya devam ettiler.
Aristokrasinin
temeli böyle ortaya çıktı.
Bugün
günümüzde eski zenginlik ve gücü kalan aristokrat aileler ancak sanayi ya da
ticaretle uğraşmaya başlamış olanlardır.
Burjuvazi,
kentlerde yaşayan, köylü olmayan, aristokratlar sınıfına da dahil olmayan
kişilerin, ailelerin oluşturduğu toplum kesiminin genel adıdır.
Bu
sınıf, sosyal statüsünü ve gücünü, eğitiminden, işveren konumundan ve
zenginliğinden alır.
Marksist
analizden hareket edersek asıl burjuva sınıfı "sanayi ve ticaretle uğraşan
varlıklı" ailelerdir.
Bir
de küçük burjuvalar vardır.
Bunlar
kentlerde doğup, büyüyen memurlar, yöneticiler gibi gruplardır.
Bu
iki grubun çıkarları zaman zaman birleşse de çoğu zaman çatışır.
İşçi
sınıfı, fabrikalarda, üretim birimlerinde çalışan emek sahipleridir.
Bazı
ülkelerde işçi sınıfı sendikalı olarak örgütlenmiş ve daha güçlü bir sınıf
haline gelmiştir.
Kapitalizmde
her üretim faktörü üretimden pay alır.
İşçi
de üretime kattığı emeğinin karşılığında ücret adı altında bir pay alır.
Sendikalar,
ücretlerin artırılması, işçi sınıfının haklarının artırılması için çalışırlar.
Aristokrasi,
bir ülkede kültür, sanat ve bilimin ilerlemesine destek olur.
Aristokratlar,
bu işlerle uğraşan kişilere, kurumlara maddi ve manevi destek sağlarlar.
Onları
korumaya alırlar, burs verirler, okuturlar.
Müzeler
açarlar, okullar kurarlar, okullara, bilim ve sanat kürsülerine destek
sağlarlar.
Burjuvazi
bir ülkede sanayinin, ticaretin gelişmesine, kalitenin artmasına, gerekli
yatırımların yapılmasına ön ayak olur.
Öte
yandan burjuvazi üretim birimlerinin sahibi olarak ülkede söz sahibi olur ve
ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal politikalarının yönlendirilmesinde etkin
rol oynar.
İşçi
sınıfı, eğer emeğinin karşılığında yeterli ücret alabiliyorsa üretime katkısını
en üst düzeye çıkarır.
Bir
de Marx’ın küçük burjuvalar dediği bir grup vardır.
Bu
grup; gelir düzeyi düşük ya da orta düzeyde olan kentli sınıfları tanımlar.
İşçi
sınıfı ile burjuvazi arasında yer alan esnaflar, zanaatkârlar, memurlar bu
grubun üyesi kabul edilir.
Türkiye’nin
durumu ilginçtir.
Aristokrasi,
Osmanlı’da da Cumhuriyet döneminde de olmamıştır.
Bunun
temel nedeni Osmanlı’da, batıda görülen feodal yapının olmamasıydı.
Her
ne kadar kendisine timar adı altında toprak verilmiş sınıf olsa da bunlar
hiçbir zaman kendi başlarına buyruk, Sultan karşısında güçlü yerel güçler
olamadılar.
O
nedenle bizde yerel yönetimler de güçlenemedi ve hep merkeze bağımlı kaldılar.
Dolayısıyla
feodal beylikten aristokrasiye geçiş olmadı.
Osmanlı’da
da Türkiye’de de burjuvazi, hiçbir zaman geniş sayıda bir sanayi ve ticaret
burjuvazisi düzeyine çıkamadı.
Daha
çok bir bölüm esnafın biraz daha üst düzey gelir elde etmesiyle sermaye sahibi
olmasına dayalı bir esnaf burjuvazisi düzeyinde kaldı.
Ya
devletten aldığı işlerle geçinmeye çalıştı ya da devletin dediklerinin dışına
çıkmamaya özen gösterdi.
O
nedenle burjuvazi, az sayıdaki istisnası dışında, bizde daha ileri bir
demokrasi için, eğitimde bilime dayalı bir yapı kurulması için, yargının
bağımsız olabilmesi için mücadele verecek bir bütünsel yaklaşıma ulaşamadı.
1960’lardan
başlayarak güçlenir gibi görünen işçi sınıfı ise güç anlamında, son 30 yılda
iyice geri gitti.
Bir
dönem sendikalar güçlenmişti, askeri darbelerin de etkisiyle güçlerini
yitirdiler ve bir daha eski güçlerine kavuşamadılar.
SGK
kayıtlarına göre bugün Türkiye’de sendikalı işçi sayısı toplam işçi sayısının
sadece yüzde 11’ini oluşturuyor.
Türkiye’de
tam anlamıyla var diyebileceğimiz grup "küçük burjuvaların"
oluşturduğu gruptur.
Küçük
burjuvalar, gelirinin etkilenmemesi için birçok şeyden vazgeçebilecek bir
sınıftır.
Ne
burjuvazi kadar güçlü ne de işçi sınıfı kadar devrimcidir.
Başka
nedenleri de var kuşkusuz ama bir yandan da bu sınıfsal eksikler nedeniyle
Türkiye hiçbir zaman kapitalizme tam olarak geçemedi, hep ahbap çavuş
kapitalizmi içerisinde bocaladı durdu.
- Mahfi Eğilmez* 09 Ağustos 2018
16 Ağustos 2023 Çarşamba
GENOMBİLİM
. - GENOMBİLİM .
“İnsan genomu ve ona ilişkin
bilgiler yaşamımızı değiştirecek…
Genombilim sadece teknolojik
sınırları değil, sosyal, hukuki ve etik sınırları da zorlayan ve hızla gelişen
bir alan.
Nitekim DNA dizileme teknikleri
öylesine hızlı evrim geçiriyor ki, son on yılda geliştirilen yöntemler şimdiden
eskimiş durumda.”
Genombilim kamuoyunda ilk kez İnsan Genom
Projesi’yle gündemleşti.
Dünyanın dört bir yanından
binlerce bilimcinin tam 13 yıl emek verdiği proje yaklaşık üç milyar dolara mal
oldu ve 2003 yılında başarıyla sona erdi.
Ortaya çıkan “harita” çok
önemli olmasına karşın, ancak başlangıç niteliğinde bir adımdı.
O günden bugüne binlerce
insanın genom dizilimi çıkarıldı.
Bugün bir kişinin genom
dizilimini çıkarmak sadece birkaç gün alıyor ve oldukça ucuzladı.
Gittikçe yaygınlaşan kişisel
genom dizilemeyle birlikte, kişiselleştirilmiş tıp çağı gelip kapımıza dayanmış
durumda.
Genombilim, diğer adıyla
genomik, dünyamızı hayal edemeyeceğimiz biçimlerde değiştireceğe benziyor.
Teknoloji odaklı olması
nedeniyle son yıllarda biyolojinin belki de en hızlı gelişen dalı olan genomik,
aslında epey geniş kapsamlı bir alan.
Son Sözü Genom
Söyler
“Yarımızdan çoğunun yaşamı,
içinde bulunduğumuz modern çevrede bizi riske atan genetik duyarlılıklara
bağlanabilen karmaşık yapılı bir hastalık nedeniyle son bulacak.”
Geçtiğimiz birkaç yüzyılda insanın ortalama ömür
süresi neredeyse iki katına çıktı.
Araştırmacılar tıp alanındaki
bilgi birikimi ve teknolojik gelişmeler sayesinde artık pek çok hastalığa çare
bulabilmekte.
Ne var ki, bir sevdiğimizin
kansere yakalandığı ya da bir aile büyüğünün Alzheimer’la boğuştuğu haberlerini
daha sık alır olduk.
Acaba bizi bu kadar çaresiz
bırakan hastalıkların altında yatan nedenler nelerdir?
Genetik yapımız mı bizi
kaçınılmaz olarak bu yola sürüklüyor?
Georgia Tech Üniversitesi’nden genetik profesörü
Greg Gibson, genomlarımız ile modern kültür arasındaki çatışmanın kronik
hastalıkların artmasındaki en önemli neden olduğunu öne sürüyor.
Bir başka deyişle mevcut
genetik yapımızla, hazır gıdalar, bol şekerli besinler ve hareketsiz yaşantı
gibi unsurlarla ördüğümüz yeni dünyamızda yaşamakta zorlanıyoruz.
Kanser, diyabet, astım, bağırsak hastalıkları,
Alzheimer ve hatta depresyon.
Tüm bu rahatsızlıklarla
genomumuzun bir ilişkisi olduğu kesin, ama örneğin, bir “kanser geninden”
bahsetmek de pek mümkün görünmüyor.
Aksine, hayli genç bir türün
bireyleri olarak sahip olduğumuz genomumuz bir bütün olarak, karşılaştığı
sorunlarla baş edemediğinde hastalıklar ön plana çıkıyor.
Prof. Gibson, çağımızın yaygın hastalıklarıyla
ilgili pek çok sorunun yanıtını Son Sözü Genom Söyler’de herkesin anlayacağı
bir dille veriyor.
https://www.iskultur.com.tr/son-sozu-genom-soyler-2.aspx
15 Ağustos 2023 Salı
GİZLİ TOPLULUKLAR
- GİZLİ TOPLULUKLAR
. İŞGÜZARLAR MI, KOMPLOCULAR MI?
Gizli topluluklar gizli
çalışırlar ve varlıklarının fark edilmesini istemezler. Hedefleri
nelerdir? Peki ya komplo teorileri?
İddiaya göre Papa'yı öldürmek, dünya hakimiyetini ele geçirmek ve
Fransız Devrimi'nden sorumlu olmak istiyorlardı - ve bunlar İlluminati
düzeninin sözde karanlık entrikalarından sadece birkaç örnek.
Gizli cemiyet bugüne kadar çok sayıda romana, uzun metrajlı filme
ve belgesele konu olmuştur.
Ve "aydınlanmış olanlar" hakkında hala efsaneler ve
komplo teorileri var, çünkü Latince "illuminati" kelimesinin anlamı
budur.
Dünya tarihindeki büyük olaylar söz konusu olduğunda neden her
zaman gizli toplumların pastada parmaklarının olduğu varsayılır?
Ve gerçek hedefleri nelerdir?
Değerler ve hedefler, gizli topluluğa bağlı olarak büyük ölçüde
değişebilir.
Göttingen Üniversitesi'nde Erken Modern Tarih ve Bilim Tarihi
Profesörü Marian Füssel, "Dini, politik ve ekonomik ve ezoterik dünya
görüşlerine kadar uzanıyor" diyor.
İlk gizli cemiyetler, mutlakıyetçi bir hükümete isyan eden veya en
azından kendilerini yasaklanmış bir davaya adamak isteyen cemaatler olarak
ortaya çıktı.
18. yüzyılın sonunda İlluminati özgür bilim ve aydınlanma
için çabalıyordu.
Füssel, "18. yüzyılda İngiltere'den başlayarak gizli
topluluklarda gerçek bir patlama oldu" diyor.
"Masonlar aslen inşaatçılar ve mimarlardı, ilk önce barlarda
bir araya gelerek siteler arasında tartışmak için."
Bugüne kadar idealleri özgürlük, eşitlik, kardeşlik, hoşgörü ve
insanlıktı - o zamanlar özellikle yaygın olan moda sözcükler değil.
Fikirlerini özgürce paylaşabilmek için arka odalarda, daha sonra
kendi odalarında ve evlerinde buluştular.
Masonluğun teşkilatı ve ritüelleri hakkında bugün oldukça fazla
şey bilinmektedir.
Ancak gizli topluluk bilgilerin dışarı sızmasını nasıl engelledi?
Marian Füssel, "Üyeler, sır olarak yemin edecekleri bir
yemin ederler" diye açıklıyor.
Genellikle farklı gizlilik seviyeleri vardır.
Yeni üyeler henüz her şeyi bilmiyor.
Ancak güvenilir olduklarını kanıtlamış olanlar daha derinden inisiye
edilir.
Masonlar gibi gizli topluluklar, belirli bilgileri yalnızca
belirli bir grup insan arasında dolaştırmaya çalışırlar.
Varlıklarını bile gizleyen gizli topluluklarda durum daha da
karmaşıktır.
Füssel, "Bir kuruluş gerçekten gizli kalmak istiyorsa, bu
neredeyse ancak yüz yüze iletişim yoluyla yapılabilir" dedi.
İlk teması kurarken dikkatli olmak özellikle önemlidir: diğer kişi
aslında aynı değerleri paylaşıyor mu?
Bazıları ayrıca şifreli mesajlar veya gizli karakterler kullandı.
İnternet çağı, güvenli iletişim açısından hiçbir şeyi
değiştirmedi.
Profesör Füssel, "Ancak, internetin yaygınlaşmasından bu yana
komplo teorileri yeni bir yükseliş yaşadı" diyor.
"O zaman bütün bir komplo çorbası genellikle birlikte
karıştırılır.
Birbirleriyle hiçbir ilgisi olmasını istemeyen gruplar arasındaki
bağlantılardan genellikle şüphelenilir."
Başta İlluminati olmak üzere bazı gizli toplulukların dünya
çapında güç kullandığı varsayıldı.
Ama bu bir abartı.
Marian Füssel, "İnsanların basit açıklamalara ihtiyacı var.
Ve bu örgütler faaliyetlerini gizli tuttukları için spekülasyona çok yer
açıyorlar" diyor.
Bugün dünya çapında kaç tane gizli örgütün var olup olmadığı ve
kaç tane olduğu da tamamen spekülasyon.
Tarih uzmanı, "Belki bunu 20 veya 30 yıl içinde
bileceğiz" diye tahminde bulunuyor.
Örnek 1: Masonlar
Masonlar, 18. yüzyılın başında inşaat ustaları ve mimarlar
loncalarından kuruldu.
Gizli topluluk Avrupa'ya yayıldı ve localar adı verilen yerel
gruplar halinde örgütlendi.
Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, hoşgörü ve insanlık beş idealine
göre, tüm sosyal sınıflardan ve dini inançlardan insanları birleştirir.
Üyeler gizlilik yemini etse de, bazı Masonik ritüeller
bilinmektedir ve hatta birçok kütüphanede bulunabilir.
Önde gelen üyeler arasında bir dizi Amerikan başkanı, aynı zamanda
mimar Gustave Eiffel, Johann Wolfgang von Goethe ve Wolfgang Amadeus Mozart da
vardı.
Masonlar, aydınlanmış düşünce ve eylemleriyle, şu anda batı
dünyasında yaşadığımız gibi, açık bir topluma ve özgür bilime katkıda
bulundular.
Bugün, diğer şeylerin yanı sıra, hayır kurumlarıyla bağlantılı
olarak ortaya çıkıyorlar.
Bu yüzden ihtiyaç sahiplerinin ucuz gıda alabilecekleri birçok
gıda bankası düzenliyorlar.
Örnek 2: Illuminati
Gül Haçlıların en iyi öğrencilerini işe alacağından korkan filozof
Adam Weishaupt, 1776'da Ingolstadt'ta Illuminati'yi (Latince: "aydınlanmış
olanlar") kurdu.
Amacı, geleceğin akademisyenlerine kiliseyi eleştiren literatüre
erişim sağlamaktı.
Her şeyden önce, Illuminati bir tür entelektüel okuma
çemberiydi.
Bununla birlikte, gizli topluluk hızla büyüdü ve Adolf Freiherr
Knigge gibi önde gelen üyeleri de kendine çekti.
İlluminati zirvedeyken yaklaşık 1.500 üyeye sahipti.
Johann Wolfgang von Goethe de onlara katıldı - ama sözde sadece
onları keşfetmek için.
Tanındıktan sonra, tarikat nihayet 1785'te yasaklandı ve
parçalandı.
Gizli toplumu canlandırmak için tekrar tekrar girişimlerde
bulunuldu.
Ama başarı olmadan.
Örnek 3: Ku Klux Klan
Masonlar ve İlluminati ile karşılaştırıldığında, Ku Klux Klan
-kısaca KKK- herhangi bir demokratik, aydınlatıcı hedefi temsil etmiyor, ancak
Amerikan İç Savaşı'ndan sonra Amerika'da siyahların yeniden köleleştirilmesi
için şiddetle savaştı.
Maskeli, özellikle geceleri eski kölelere saldırdılar, evleri
yaktılar, şiddet uyguladılar, kaçırdılar ve öldürdüler.
KKK liderliği giderek artan bir şekilde kontrolü kaybetti, öyle ki
1871'de kendi kendini dağıttıktan sonra bile çok sayıda başka suikast
gerçekleştirildi.
1915'te Ku Klux Klan yeniden canlandı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD, özellikle Klan ile savaşmaya
başladı ve çok sayıda saldırı ve cinayeti çözdü.
Bugün Ku Klux Klan'ın birkaç bin takipçisi olduğu tahmin ediliyor
ve ABD Başkanı Barack Obama'nın seçilmesinden bu yana yeni bir akın yaşadı.
Marion
Martin
https://www.geo.de/geolino/mensch/4531-rtkl-geheimbuende-wichtigtuer-oder-verschwoerer
CADILAR BAYRAMI?
. BİR GÜN CUMHURİYET, BİR HAFTA CADILAR . Bir günlüğüne Cumhuriyet. . Yalnızca bir gün. Bayraklarımızı çıkarıyoruz, şiirlerimizi okuyo...
-
. ÜLKEDEN KAÇMAK, DIŞ ÜLKELERE GİTMEK . Türkiye'nin en önemli fakat dile getirilmeyen sorunlarından biri de ülkeden kaçmak, dış ülk...
-
Milliyetçiler Araştırması: Hangi partide ne kadarlar, laikliğe ve Öcalan'a nasıl bakıyorlar, kırmızı çizgileri neler? Toplum Çalışmala...
-
Algı Yönetimi ve Zihin Kontrolünün 10 Temel Tekniği · İnsanoğlunun kitleler üzerinde güç sahibi olma isteği var olduğundan beri i...