26 Şubat 2024 Pazartesi

HALİL CİBRAN

 .   Halİl Cİbran (1883-1931):

… Çok ilginç ve kısa bir yaşam…

… Dünyanın çok tanıdığı ünlü bir yazar ve şair…

… Çok kültürlü bir kişilik…

… Çok dilli bir yazarlık…

·       Lübnan asıllı Amerikalı felsefe yazarı, romancı, mistik şair ve ressam Halil Cibran,

·       ilköğrenimini Beyrut’ta tamamladıktan sonra ailesiyle birlikte Lübnan’dan Boston’a göç etti.

·       1898’de Lübnan’a dönerek Maruni Kilisesi’ne bağlı Me’hadü’l-Hikme’ye girdi ve burada mükemmel düzeyde Arapça öğrendi.

·       1903’te Boston’a dönüşünde bir Arap göçmen gazetesi olan el-Muhacir’de deneme türündeki ilk edebi ürünlerini yayımladı.

·       Resim bilgisini geliştirmek amacıyla 1908-1910 yılları arasında Paris’te yaşadı.

·       1912’de New York kentine yerleşerek, kendini Arapça ve İngilizce edebi denemeler, öyküler yazmaya ve resim yapmaya adadı.

·       ABD’de ölmesine karşın, vasiyeti üzerine Lübnan’a götürülerek gömüldü.

·       Cibran’ın aşk, ölüm, doğa ve yurt özlemi gibi konuları işlediği Arapça ve İngilizce yapıtları büyük bir etki yaratmıştır.

·       Sadece Arap dünyasının değil bütün dünya edebiyatının en tanınmış şairlerinden biri olan Halil Cibran,Lübnan’da Mârunî Katolik bir ailenin oğlu olarak doğdu.

·       1895 yılında, Halil 12 yaşındayken, ailesi ABD'ye göç etti.

·       Genç Halil, alkol ve kumara düşkünlüğü sebebiyle, babasıyla her zaman mesafeli oldu.

·       Annesi Kâmile ise, bilgisi ve şefkatiyle, Halil Cibran’ın hayatındaki ana figürlerden biri olacaktı.

·       Cibran, ABD'de geçirdiği yıllarda kendisini okuluna ve kültürel ilgilerine verdi.

·       Ancak,1902’de birkaç arayla önce iki kardeşini sonra annesini kaybeden Cibran, tarifsiz acılar içinde kaldı.

·       1908’de Boston’dan ayrılarak Paris’e giden Cibran, Fransız kültürel hayatının hareketliliğinden çok etkilendi.

·       Müzeler, sergiler ve sanat okulları, genç sanatçının başını döndürmüştü.

·       1913’te ilk İngilizce kitabı “The Madman” üzerinde çalışmaya başladı.

·       1914’te yeni bir Arapça kitap yayımladı ve nihayet, onu dünya çapında üne kavuşturacak “The Prophet”i (Türkçedeki adıyla: Ermiş) yazmak için kolları sıvadı.

·       Kitabın tamamlanması, tam dokuz yıl sürecekti.

·       Artık son derece tanınmış bir cemiyet figürü olan Cibran, ağrılarının ve psikolojik çöküntüsünün üstesinden gelebilmek için, kendini alkole verdi.

·       10 Nisan 1931’de, Halil Cibran, New York’taki bir hastanede son nefesini verdiğinde, henüz 48 yaşındaydı.

·       Sadece Arap dünyasının değil bütün dünya edebiyatının en tanınmış şairlerinden biri olan Halil Cibran, 6 Ocak 1883’te Lübnan’ın kuzeyindeki Bşarri kasabasında, Mârunî Katolik bir ailenin oğlu olarak doğdu. 

·       Babası Halil vergi memuru, annesi Kâmile ise ev hanımıydı.

·       Halil Cibran’ın ardından, ailenin iki kız evladı daha dünyaya geldi:

·       Mariana ve Sultana. 

·       Önceki evliliğinden, Kâmile’nin bir de Butros adında bir oğlu vardı.

·       Mütevazı şartlarda yaşayan ve ekonomik sıkıntı çeken aile, baba Halil’in alkol ve kumar alışkanlığı yüzünden kısa sürede ciddi bir gerilime sürüklendi. 

·       Yıllar böyle güçlükler içinde akarken, vergi toplamada usulsüzlük ve yolsuzluk iddiasıyla Halil’in geçirdiği bir soruşturma, ailenin bütün mallarına el konulmasıyla sonuçlandı. 

·       Zaten kötü olan durumları, böylece tam bir felâkete dönüştü.

·       Nihayet 1895 yılında, Halil 12 yaşındayken, Kâmile Cibran dört çocuğunu yanına alarak, daha iyi ekonomik şartlarda yaşama umuduyla ABD’ye göç etti. 

·       Baba Cibran ise, eldeki bütün birikim ailenin yolculuk masraflarına harcandığından, çalışmaya devam edebilmek için Lübnan’da kaldı.

·       Genç Halil, alkol ve kumara düşkünlüğü sebebiyle, babasıyla arasındaki mesafeyi her zaman koruyacaktı. Annesi Kâmile ise, bilgisi ve şefkatiyle, Halil Cibran’ın hayatındaki ana figürlerden biri olacaktı.

·       Kâmile Cibran ve çocukları, ABD’nin Boston kentine yerleştiler.

·       Çocuklar için okul imkânları araştırılırken, anne sokakta seyyar satıcılığa başladı.

·       Halil Cibran’ın kız kardeşleri, maddî sıkıntılar ve prosedürlerdeki zorluklar sebebiyle okullara kabul edilmezken, kendisi, Boston’a varışlarından tam iki ay sonra bir okula kaydoldu.

·       Çok sıkı çalışan ve aileyi geçindirecek kadar kazanç elde eden Kâmile’nin sabrı sayesinde, en büyük evlat Butros, bir bakkal dükkânı açmayı başardı. Kız kardeşleri Mariana ve Sultana da tezgâhtar olarak abilerinin dükkânında işe başladılar.

·       Ailesinin maddî sıkıntıları aşmasını fırsat bilen Halil Cibran, kendisini okuluna ve kültürel ilgilerine verdi.

·       Küçüklüğünden beri zaten resme ve heykele yeteneği vardı.

·       Boston’daki sanat ortamları, ona bu yeteneğini geliştirebileceği elverişli bir atmosfer sunuyordu. Okulda, yetenekleriyle zaten öğretmenlerinin dikkatini çoktan çekmişti. 

·       Çizimleri kitap kapaklarına basılmaya başlayan Cibran, Boston elitleri içinde hızla üne kavuşurken, annesi Kâmile, oğlunun eğitimini tamamlaması için Lübnan’a dönmesine karar verdi.

·       Eğitimini tamamlamak için Lübnan'a dönen Halil Cibran, sanat dünyasına adımını çoktan atmıştı.

·       1898’de Halil Cibran, Lübnan’ın başkenti Beyrut’taki Fransız lisesi College La Sagesse’de eğitime başladı.

·       Burada da tıpkı Boston’da olduğu gibi, öğretmenlerinin dikkatini hızlı bir şekilde üzerine çekti.

·       Arapçasını mükemmel hale getiren ve Fransızcayı da iyi derecede öğrenen Cibran, özellikle resme yoğunlaştı. 

·       Bu süre içinde yaz tatillerini memleketi Bşarri’de geçiren Cibran, 1902’de aldığı bir mektupla, kız kardeşi Sultana’nın ağır şekilde hasta olduğunu öğrendi ve Boston’a döndü.

·       4 Nisan 1902’de Sultana Cibran’ın henüz 15 yaşında hayata gözlerini yumması, ailenin arka arkaya yaşayacağı facialar serisinin ilkiydi. En büyük kardeş Butros, Halil Lübnan’dayken bakkal dükkânını bırakıp Küba’ya yerleşmişti. Sultana’nın ölümünden sonra, ağır hasta olarak Boston’a dönen Butros, 12 Mayıs günü hayatını kaybetti.

·       Ertesi ay, 28 Haziran’da bu defa annesi Kâmile’nin ölümüyle, Halil Cibran tarif edilemez bir sarsıntı yaşadı. Birbirini izleyen bu ölümlerin ardından, Boston’da kız kardeşi Mariana ile bir başlarına kalmışlardı

·       Mary Haskell, hayatı boyunca Cibran'ın her yönden destekçisi oldu.

·       En yakınlarını yitiren Halil Cibran, ailenin o zamana kadar edindiği ufak-tefek mülkü elden çıkarak maddî birikime dönüştürdü.

·       Bu sırada resim çalışmalarına da devam ediyordu.

·       Bostonlu dostlarının yardımıyla, 3 Mayıs 1904 günü ilk kişisel sergisini açtı.

·       Açılışta, Halil Cibran, hayatı boyunca kendisini etkisi altına alacak olan kişiyle, Mary Haskell’le tanıştı.

·       Halil Cibran’dan 10 yaş büyük olan Mary Haskell, oldukça varlıklı, eğitimli ve kadın hakları için mücadele eden bağımsız bir kadındı.

·       Haskell, Cibran’ı özellikle direkt olarak İngilizce yazması için teşvik edecek, yazımındaki gramer hatalarını bizzat düzeltecek, hatta genç sanatçının zihin dünyasına aşina olabilme adına Arapça bile öğrenecekti.

·       Halil Cibran, 1904’ten itibaren, ABD’ye gelen Arap mültecilerin çıkardığı “Muhacir” dergisinde yazılar yazmaya başladı.

·       Bu sırada İngilizce yazmayı da sürdürüyordu.

·       1905 ve 1906’da arka arkaya iki Arapça kitap yayımladı, bunları 1908’deki üçüncüsü izledi. 

·       Yazdığı yazılar ve kitaplar ses getirmeye devam ederken, Mary Haskell, Halil Cibran’a Paris’e giderek profesyonel sanat eğitimi almasını tavsiye etti. 

·       Bütün masrafları da elbette yine kendisi bizzat karşılayacaktı.

·       1 Temmuz 1908’de Boston’dan ayrılarak Paris’e giden Cibran, Fransız kültürel hayatının hareketliliğinden çok etkilendi.

·       Müzeler, sergiler ve sanat okulları, genç sanatçının başını döndürmüştü.

·       Fakat okullardaki formel eğitim, Cibran’ın dikkatini çekmedi.

·       Lübnan’dan arkadaşı Joseph Howayek’le birlikte Avrupa’yı gezdi, Londra’yı ziyaret etti.

·       Paris’e yerleşmesinden yaklaşık bir yıl sonra, 1909’un haziranında babasının ölüm haberini aldı.

·       31 Ekim 1910’da Boston’a dönen Halil Cibran, hamisi ve sponsoru Mary Haskell’e New York’a taşınma teklifinde bulundu. 

·       Haskell’in bunu uygun bulması üzerine, Cibran, bekâr kız kardeşi Mariana’yı Haskell’in korumasına emanet ederek New York’a taşındı. 

·       Yeni sanatsal ortam, Halil Cibran’a yepyeni ve farklı bir çalışma atmosferi sağladı.

·       Sonrasında kendisini dünya çapında üne kavuşturacak olan eserlerini burada kaleme almaya başladı.

·       Tam bu dönemde, Ortadoğu’dan gelen haberler, Osmanlı İmparatorluğu’nu dağılmaya sürükleyecek olan çatışmaların alevlendiğini gösteriyordu.

·       Halil Cibran, 1911’de İtalyanların Libya’ya asker çıkararak Osmanlı’ya savaş açmasını heyecanla karşıladı.

·       Bunun, hep hayalini kurduğu “Özgür Suriye” idealinin gerçekleşmesini hızlandıracağını düşünüyordu. New York’ta tanıştığı İtalyan General Giuseppe Garibaldi’yle yaptığı konuşmalar, heyecanını daha da arttırdı.

·       Üç yıl sonra, Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, Halil Cibran, Osmanlı topraklarına yönelik saldırı ve işgal girişimlerinin ateşli bir savunucusuna dönüşecekti.

·       1913’te ilk İngilizce kitabı “The Madman” üzerinde çalışmaya başlayan Cibran, Mary’nin yardımıyla kitabındaki gramer hatalarını tashih etti.

·       1914’te yeni bir Arapça kitap yayımladı ve nihayet, onu dünya çapında üne kavuşturacak “The Prophet”’i (Türkçedeki adıyla: Ermiş) yazmak için kolları sıvadı. 

·       Kitabın tamamlanması, tam dokuz yıl sürecekti.

·       Yazı hayatını Mary Haskell’in cömert yardımlarıyla sürdüren Halil Cibran’ın yolu, 1918’de bu defa sonradan bütün eserlerinin yayımcısı olacak Alfred Knopf’la kesişti. 

·       “The Madman”i tamamladıktan sonra hiçbir yayınevine kabul ettiremeyen Cibran, taze bir yayıncı olan Knopf’a verdi. 

·       Knopf, daha önce İngilizce kitap yazmamış olan bir Arap’ın kitabını basmayı kabul ederek büyük bir risk almıştı.

·       sırada, hayatının en kârlı işlerinden birine imza attığını elbette bilmiyordu.

·       “The Madman”, yayımlandıktan sonra büyük bir başarı kazandı.

·       Halil Cibran artık Amerikan edebiyat çevrelerinin ciddiye ve dikkate aldığı bir yazardı.

·       Sadece Arapça okuyup-yazan çevrelerin dışına çıkması, ona yeni bir dünyanın kapılarını açmıştı.

·       Kısa süre içinde, dört İngilizce kitap daha yayımladı:

·       May Ziyade, Halil Cibran'ın zihin dünyasına etki eden kadınlardan biriydi.

·       Halil Cibran, 1923’ten itibaren, dönemin tanınmış Arap entelektüellerinden May Ziyade ile yakın temas kurdu.

·       1912’de başlayan ilk yazışmalarını bu dönemde sıklaştırdılar. 

·       Filistin’de dünyaya gelen Ziyade, Cibran’ınkine benzer bir hayat hikâyesine sahipti.

·       1908’de Kahire’ye yerleşmiş ve şiirlerini orada yayımlamaya başlamıştı. 

·       Edebiyata meraklı bir insan olarak Cibran’dan elbette haberi vardı.

·       Aralarındaki sıkı temas, May’in, Cibran’ın hayatında Mary Haskell’in yerini almasına yol açtı.

·       Mary, Cibran kendisinden uzaklaşmasına rağmen, ekonomik olarak onu desteklemeyi sürdürdü.

·       1926’da Güneyli bir toprak zengiyle evlenerek Cibran’ı hayatından tamamen çıkarsa da, Mary, Cibran’ın eserlerinin ilham kaynağı olmaya devam etti. 

·       Ancak ömrünün son yıllarında sağlığının hızla bozulması, planladığı eserleri tamamlamasına engel olacaktı.

·       Mary’nin evlenerek sahneden çekilmesinin ardından, Halil Cibran, kendisine yeni bir kadın yardımcı buldu: Henrietta Breckenridge. 

·       Artık son derece tanınmış bir cemiyet figürü olan Cibran, Henrietta’nın yardımı ve desteğiyle ayakta durmaya çalışsa da, yıpranmış sinir sisteminin getirdiği yük ve vücudundaki ağrılar dayanılmaz hale gelmişti.

·       Cibran, ağrılarının ve psikolojik çöküntüsünün üstesinden gelebilmek için, kendini alkole verdi. ABD’de alkolün yasak olduğu bir dönemde, Cibran ağır bir alkolizme saplandı.

·       Adeta babasının kaderini kendisi de yaşıyordu.

·       Artık hayatının sonuna yaklaştığını sezen Cibran, doğum yeri olan Bşarri’de, çocukken civarında oynamayı çok sevdiği bir dağ manastırını satın almak istedi.

·       Burası, onun defin yeri olacaktı.

·       Bu isteğini, artık nadiren haberleştiği Mary’ye mektupla açtığında, hayatının son günlerini yaşıyordu.

·       10 Nisan 1931’de, Halil Cibran, New York’taki bir hastanede son nefesini verdiğinde, henüz 48 yaşındaydı.

·       Vücuduna yayılan kanser nedeniyle girdiği komadan uyanamamıştı.

·       Perde kapandıktan sonra, annesinden sonra hayatında en büyük yeri kaplayan üç kadın, Mary, Henrietta ve kız kardeşi Mariana, Cibran’ın bütün çalışmalarını titizlikle elden geçirdiler.

·       Kitaplar, notlar, müsveddeler, tablolar, çizimler ve diğer eşyalar tasnif edildi.

·       Temmuzda Marianna ve Mary, birlikte Lübnan’a giderek, Cibran’ın son isteğini yerine getirmek için girişimleri başlattılar.

·       Bşarri’ye hâkim bir dağın eteğinde bulunan Mar Sarkis Manastırı, Cibran’ın bıraktığı parayla satın alındı ve kendisi adına müzeye çevrildi.

·       Bütün kişisel eşyaları, okuduğu kitaplar ve çizdiği resimler için bölümler oluşturuldu. 

·       1932’de, Halil Cibran’ın cenazesi New York’tan Bşarri’ye getirilerek, hemşehrilerinin alkışları ve gözyaşları eşliğinde manastırın içindeki bir mağaraya defnedildi. 

·       Mağaranın ağzına konan kayanın üzerine iliştirilen ahşap levhaya, Cibran’ın şu dizeleri yazıldı:

·       Senin gibi ben de diriyim / Senin yanı başında duruyorum / Gözlerini kapa ve etrafına bak / Beni tam önünde göreceksin.

.     Halil Cibran'ın neredeyse tüm eserleri Türkçeye de çevrildi.

.   Kısa hayatı dünyanın iki farklı ucunda ve sert fırtınalar içinde geçen Halil Cibran’dan geriye kalan başlıca eserler şunlardı:

Müzik (1905, Arapça), Vadinin Perileri (1906, Arapça), Asi Ruhlar (1908, Arapça), Kırık Kanatlar (1912, Arapça), Gözyaşı ve Kahkaha (1914, Arapça), The Madman / Deli (1918, İngilizce), Gezgin (1919, Arapça), Fırtınalar (1920, Arapça), Ermiş (1923, İngilizce), Kum ve Köpük (1926, İngilizce), İnsanoğlu İsa (1928, İngilizce).

*************************************************************************************

Bir kaynak: https://www.gzt.com/mecra/iki-dunya-arasinda-bir-sair-halil-cibran-3427250

***** Beni düşünmeye yönelten asıl soru şu oldu:

Halil Cibran hangi etkilerden dolayı, nasıl oldu da bu denli üretebildi ve de dünya çapında bir üne ve okura erişebildi?

13 Şubat 2024 Salı

ÇÖPLER ALTIN MADENİ SOYGUNU

.  - ERZİNCAN, İLİÇ - ÇÖPLER ALTIN MADENİ SOYGUNU

.    Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan,   İTÜ Jeofizik Y. Mühendisi, Gezgin

Erzincan’ın İliç ilçesi Çöpler köyünde bulunan altın tözü(madeni) Amerikan işletmesi Alacer İşletmecisince, ANAGOLD adıyla işletilmektedir.

İliç Çöpler Altın madeni çok Uluslu İşletme ANAGOLD: yerli LİDYA MADENCİLİK(%20 pay)(Ahmet Çalık+?+??) ile ALACER(ABD) (%80-Rtschild-Rio Tinto) ortaklığıyla işletilmektedir.

Genelde Türk işletmelerine belli bir pay verilir ki, onlar soyulan ülkede tüm engelleri aşsınlar, karşı duranları sustursunlar, halka karşı işletme sıkıntı yaşamasın.

Duyuma göre, Lidya Madencilik’de %20 payı olan Ahmet Çalık’ın biri Ankara’da, üst orunda(?), biri de Erzincan’dan saylav(MV) olan bir yöresel ortakları vardır(??).

Devletin de çıkan madenden payı yalnızca %2’dir, eğer işletme zarar göstermiyorsa.

ÇED bildirgesine göre (s.169) İliç’ten 2019-2044 arası çıkarılması beklenen altın 269 ton’dur. Bunun değeri 23 milyar dolardır.

TC, Anagold’a % 40 vergi indirimi uygulamaktadır.

Bu üretimden Türkiye’nin payı 117 milyon dolardır.

İşletmenin gerisindeki koyakta kurulu siyanür göletinin oylumu 66 milyon tondur.

Bunun altında sızdırmazlığı sağlayan bir kil döşeme ile onun üzerinde sızdırmaz muşamba (geotextile) serilidir.

Bizim Erzincan’a gidiş nedenlerimizden biri de Çöpler altın yatağı ile işletmesini görmekti. Erzincan’a gitmeden önce, Çöpler alanını gezmeye yardımcı olması için ANAGOLD danışmanlığını yapan, Türk asıllı arkadaşım Prof. Dr. K.D.’ni aradım.

Ayrıca, ANAGOLD’un ABD’de geziye götürdüğü kişilerden Kemah Belediye Başkanını, Sonra da bizi Erzincan ilinde gezdirecek Faik Gül’ü aradım.

Sonunda madenin halkla ilişkiler müdürü beni arayıp, kimlerle alanı gezeceğimizin dökümünü istedi.

Aşağıda adları verilen gezgin kişi adlarını yolladım.

Bir ile bir buçuk saat sonra uygun olmadıklarını bildirdiler.

PROF. DR. Övgün Ahmet ERCAN, Jeofizik Y. Mühendisi

Tekstil Müh. E.Eser ERDUR

Ahmet ERDUR

Mimar Firdes YÜKSEL

İşletmeci Ali YÜKSEL

GENERAL Dr. U. Tarık ÖZKUT

Şehir Plancısı Oya ERİŞEN

Ressam Mustafa AYDEMİR

Mimar Ufuk AKYOLLU

Makine Müh. İliçli Ümit ÜLGEN

.   Arkadaşlarımın ısrarı üzerine, izin çıkartması için Erzincan valisi Sayın Doç. Dr. Hamza Aydoğdu’yu aradım.

Ona da “imkansız” demişler.

Gerekçe olarak, onların uğraması gönencimizi kaçırabilir diye bir gerekçe göstermişler.

Düşünün, yaşamım boyunca maden arayan bir kişiyim.

Dünyanın üçüncü büyük Uşak Kışladağ Altın madeninin, Gümüşhane ile Çanakkale Yenice altın madenlerinin bulunuşunda çalışmış bir bilimciyim.

Ayrıca, Türkiye’de adı İTÜ Maden Fakültesi olan bilim yuvasında belki 600 maden mühendisi çıkartmış bir öğretim üyesiyim.

Bunlar, benim önderliğimde gelen Boğaziçi Gezginler Topluluğu’nun Türkiye sınırları içinde olan bir maden yatağını gezilmesine “olmaz” diyorlar.

Türkiye’nin içinde ANAGOLD otonom bir devletçik mi kurdu?

Bu cesareti, arkasında olan hangi siyasi erkten alıyor?

Kaldı ki, rastlantı olarak karşılaştığım, ANAGOLD’da çalışan bir maden mühendisi öğrencimiz, elimi öptü, saygıyla,

“Hocam ilk kez böyle bir şey duyuyorum.

Bize her gün birileri gelip, alanı geziyor” diye üzüntüyle yanıtladı.

Çok kırıldık.

Bunun üzerine, İliç’ten iki kişi bize kılavuzluk yaparak, sıçan ağusu (siyanür) göletinin görüldüğü tepeye çıkarttı.

Hemen altında da Fırat üzerine kurulu İliç Büveti yer alıyor.

Araları kuş uçumu 300 metre dolayında.

Sıçan ağusu(siyanür) göletinin üzeri açık olduğundan doğal olarak buharlaşma yapıyor.

Sıçan ağusu(siyanür) havuzunda sızma olsa doğrudan İliç Büvetine akacak.

Kaldı ki böyle bir kaza 2001’de oluyor.

Sonra da başka bir tepeye çıkarıp işletmeyi tepeden izledik.

Orada Türkiye’de altın madenciliğinin arka yüzünü anlattım, videyoya çekildi.

Benim dışımda İliç Çevre sözcüsü Mak. Müh. Ümit Ülgen çok uluslu işletmelerin Türkiye soygununa değindi.

Sonra Em. Tüm. Gen. Dr. Tarık Özkut ulusalcı görüşlerini belirti.

ANAGOLD, İliç alanına Boğaziçi Gezginlerini sokmayarak, 10 dişli yurtsever, çevreci kişiyi karşılarına alıp, uluslararası soyguna dur direnişine katılmalarını güdülemiş oldu.

Peki!

Nedir bu maden?

Çöpler Maden Alanı, Doğu Anadolu’da, Ankara’nın yaklaşık 550 km doğusunda, Erzincan ili İliç ilçesine 8 km uzaklıkta yer alan bir açık ocak işletmesidir.

Anagold Madencilik 2000 yılında ABD’li SSR Mining(Amerikalı) ile Lidya Madencilik(Türk) ortaklığı ile kurulmuştur.

İliç'teki Çöpler altın madenindeki etkinliklerine 2009'dan beri sürdürüyor.

İliç Çöpler, Türkiye'nin Işık Kışladağ’dan (260 ton altın) sonra ikinci büyük altın madenidir. Maden alanının üzerinde yer alan Çöpler köyü, İliç büvet gölü kıyısına taşınmıştır.

Daha yukarıda ise Sabırlı köyü yer alır.

Amerika Birleşik Devletleri Alacer Gold Corp. işletmesinin işlettiği madenden yılda 6,2-6,5 ton altın elde edilmektedir.

Bir yılda üretilen altın, toplam yıllık 33 ton olan Türkiye üretiminin %20'sine karşılık gelmektedir. Açıldığı 2010 yılından beri 21,5 ton üretim yapılmıştır.

Açık işletme biçiminde çalışılan ocakta ton başına 1,25 gr/ton elde edilmektedir.

Dünyanın en büyük 11. altın üreticisi konumundaki Amerikalı SSR Mining'in yüzde 100 ediniminde olan Alacer Gold Madencilik yüzde 80, Çalık Grubu'nun da yüzde 20 ortaklığı ile kurulan Anagold Madencilik, Çöpler madenine girmiştir.

2001 yılında yapılan açıklamada, "yığın yıkaması yapılan alanda, yüksek basınçlı seyreltik sıçan ağusu(siyanür) verilmesi sonucu sıçan ağusu(siyanür) içerikli çözelti taşırken patlayan borudan, yığın altından araçla gezilen yola yaklaşık 20 metreküp çözelti akmıştır.

Durumu öğrenci vana kapatılsa da akıntı bir süre daha sürmüştür.

Sıçan ağusu(siyanür)le kirlenen toprak alan hipoklorit kullanılarak dengelense de bulaşık toprağın iş makinalarıyla temizlenerek yıkama alanına taşındığı valilikçe belirtilmiştir.

Yaptığı açıklamada valilik,

"Bölgedeki akış gösteren hiçbir dereye, çaya, akarsuya, ırmağa, göle akış olmadığı, Fırat toplama çukuruna gözlemsel olarak ulaşmadığı belirlenmiştir."

Diye belirtmiş, ayrıca, Jandarmanın tuttuğu tunakta,

"Madenden sızan 20 ton sıçan ağusu(siyanür)ün Fırat Irmağına karıştığı tutanaklarının" gerçeği yansıtmadığı açıklamıştır.

Bakanlık, çevre kirliliğine neden olan altın madenine en üst sınır olan 16 milyon 441 bin TL yönetsel para cezası uygulandığını, olayla ilgili gerekli adli soruşturmanın yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulduğunu belirtmiştir.

Bakanlık yetkilileri, bölgede çevresel izleme çalışmalarının aralıksız sürdürüleceğini, çözümleme sonuçlarına göre ise gerekli görülen alanlarda çevresel iyileştirme çalışmalarına süreceğini açıklamıştır.

ANAGOLD’un web sayfasındaki anlatımına göre, “Anagold Madencilik olarak Çöpler Madeni çevresinde cevherleşme olanağı çok yüksek, yeterince arama çalışması yapılmamış bir alandır. Ruhsat alanı, 17 km’ye 25 km uzunluğunda bir alanı kapsamaktadır.

Bayramdere ile Çakmaktepe oksitli cevherleşme kuşakları da bu izin alanı içindedir.

Bu cevherleşmeler Çöpler’deki kurguda işlenilecektir.

Çöplerdeki altın varlığına ek olarak, Anagold Madencilik Türkiye genelindeki, Malatya ile öteki illerde aramalarını sürdürmektedir.

Bölgedeki arama çalışmalarına ilişkin bilgi edinmek için Alacergold Corp.’un web sitesine bakılabilir, (http://www.alacergold.com/exploration/overview).

Çöpler Madeni’nde açık ocakla elde edilen oksitli cevherleri yığın yıkaması işlemine uygulayarak altın üretimi yapıyor.

Çöpler’de bulunan bu ocakta delme, patlatma, yükleme ile taşıma etkinlikleri, Çiftay İnşaat Taahhüt Tic. A.Ş.’ce yürütülmektedir.

Çöpler kurgusu üç aşamalı kırma kurguları ile killi cevher besleme devreleri ile günde yaklaşık 20 bin ton oksitli cevher işleme yetisi vardır.

Her iki devreden elde edilen ürünler taşıyıcı kuşaklar yardımıyla topaklama birimine, daha sonra da devingen taşıyıcı kuşaklar kanalıyla yığın yıkaması alanına serilmek üzere taşınır.

Yığın yıkaması işlemi için kullanılan alanın tabanı sıkıştırılmış kil ile kaplanmış, sonra hemen üzerindeki sızdırmaz plastik muşambayla astarlanmıştır.

Topaklanması tamamlanmış, yığın yıkaması alanına serilmiş cevherin içindeki altını kazanmak için yığın üzerinden seyreltik sıçan ağusu(siyanür) çözeltisi damlatılır.

Yığın yıkaması alanı her biri 8 metre yüksekliğinde 8 basamaktan oluşur.

Çözelti ile buluşan altın bir sonraki aşama olan CIC (karbon kolonları) birimine iletilir.

CIC biriminde altın çözeltiden ayrıştırılırken, çözelti sıçan ağusu(siyanür) eklemesi yapılarak yeniden yığın yıkama alanında kullanılır.

Dore (altın, gümüş ile diğer metallerin karışımı külçe) üretimi alanda yapıldıktan sonra altın ile gümüş içeren külçeler son arıtma işlemleri için gönderilir.

Çöpler Maden Alanı yığın yıkaması sonunda, oksitli cevherdeki altının yaklaşık %76’sının kazanılması beklenmektedir.

Çöpler cevher kütlesi, altın üretimi için yığın yıkamasından değişik bir işlem uygulaması gerektiren sülfürlü cevheri de içerir.

Açık ocak üretimi sonrası oksitli cevherlerin yığın yıkaması ile kazanılmasına ek olarak Çöpler cevher kütlesi ayrıca sülfürlü mineraller de içermektedir.

Bu minerallerden altın kazanımı yapılabilmesi için yığın yıkaması işleminin dışında yeni bir işlenmeye gerek duyulmaktadır.

2014 yılı Haziran ayında yapılan işletebilirlik çalışması sonucunda sülfürlü cevherin işlenmesi ile ilgili olarak en ekonomik yöntemin otoklav birimi basınçlı ortamda tepkime ile cevherin oksidasyonun gerçekleştirilmesi yöntemi olacağına karar verilmiştir.

2016 yılı Mayıs ayında Çöpler Sülfit Genişleme Tasarımı kapsamında kurgunun yapımına başlanmıştır.

Sülfit Tasarımı işletmeye ile üretime başlayarak Anagold’un büyümesindeki bir sonraki adımı oluşturmuştur.”

Karşılaştığımız ANAGOLD madencisi onu anlatıyordu,

“Hocam işletme sırasında kapkara manganez madeni toz biçiminde çıkıyor. Al, yükle kullan. İçinde altın da var. Adamlar onu işlememek için pasa toprağı olarak atıyorlar.”

ANAGOLD uzun yıllar İliçli hiçbir mühendise iş vermemiş.

Günümüzde, çalıştırdığı çok sayıda mühendise 20 bin TL aylığın altında para vererek çalıştırıyormuş.

Maden mühendisinin anlatımına göre, benim bulduğum Yenice altın yatağıyla da ANAGOLD ilgileniyormuş.

Ancak yerli ortak payının %20’den %25’e yükseltilmesini istemiş.

Onlar da hayır olmaz deyince, yerli işletme kendi kadrolu çevrecilerini Yenice’de altın işletmesi istemiyoruz diye cepheye sürmüş, karşılarına da bildik jandarma. Böylece, ANAGOL’u ikna etmek için sözde bir çevreci direnç başlatmışlar.

Özet olarak, altın üzerinde bir çok dolap dönüyor, lkimin eli kimin cebinde belli de, belli değilmiş gibi davranıyoruz.

İliç’deki ANAGOLD işletmesine karşı çıkan çevreci örgütün başında Sabırlı köyünden Sedat Cezayirlioğlu adlı yerel çevreci var.

Kendini bu işe adamış, çok içten bir yurtsever.

Ne var ki, çevrecilerin, siyanürlü altın işletmesine karşıyız sözüne katılmıyorum.

Peki!

Sarsım masasıyla, çökertmeyle ayırsalar sesinizi çıkartmayacak mısınız?

Önemli olan şu; ülkemizin yeraltı kaynakları, çok uluslu işletmelerle, onların yerli işbirlikçileri olan işletmeler ile içlerine yuvalanmış ülke yöneticileri ile siyasilerce soyulmaktadır.

O nedenle, çevrecilerin savsözü,

“Ülkemizi, çok uluslu işletmeler ile onların soysuz yerli işbirlikçi ortaklarına soydurmayacağız” sözü olmalıdır.

26 Kasım 2023, İliç-Erzincan

https://www.facebook.com/ovgun.ercan

https://www.facebook.com/ovgun.ercan/posts/pfbid0QPuxrXQfujMUwf4c7n287npZ5vgNwgDpGs5KJ1s71nbWtWdBLPyQynpfhPHHrMgXl


 

CADILAR BAYRAMI?

.   BİR GÜN CUMHURİYET, BİR HAFTA CADILAR .   Bir günlüğüne Cumhuriyet. .   Yalnızca bir gün. Bayraklarımızı çıkarıyoruz, şiirlerimizi okuyo...