. Halİl Cİbran (1883-1931):
… Çok
ilginç ve kısa bir yaşam…
…
Dünyanın çok tanıdığı ünlü bir yazar ve şair…
… Çok
kültürlü bir kişilik…
… Çok
dilli bir yazarlık…
·
Lübnan
asıllı Amerikalı felsefe yazarı, romancı, mistik şair ve ressam Halil Cibran,
·
ilköğrenimini
Beyrut’ta tamamladıktan sonra ailesiyle birlikte Lübnan’dan Boston’a göç etti.
·
1898’de
Lübnan’a dönerek Maruni Kilisesi’ne bağlı Me’hadü’l-Hikme’ye girdi ve burada
mükemmel düzeyde Arapça öğrendi.
·
1903’te
Boston’a dönüşünde bir Arap göçmen gazetesi olan el-Muhacir’de deneme türündeki
ilk edebi ürünlerini yayımladı.
·
Resim
bilgisini geliştirmek amacıyla 1908-1910 yılları arasında Paris’te yaşadı.
·
1912’de
New York kentine yerleşerek, kendini Arapça ve İngilizce edebi denemeler,
öyküler yazmaya ve resim yapmaya adadı.
·
ABD’de
ölmesine karşın, vasiyeti üzerine Lübnan’a götürülerek gömüldü.
·
Cibran’ın
aşk, ölüm, doğa ve yurt özlemi gibi konuları işlediği Arapça ve İngilizce
yapıtları büyük bir etki yaratmıştır.
·
Sadece
Arap dünyasının değil bütün dünya edebiyatının en tanınmış şairlerinden biri
olan Halil Cibran,Lübnan’da Mârunî Katolik bir ailenin oğlu olarak doğdu.
·
1895
yılında, Halil 12 yaşındayken, ailesi ABD'ye göç etti.
·
Genç
Halil, alkol ve kumara düşkünlüğü sebebiyle, babasıyla her zaman mesafeli oldu.
·
Annesi
Kâmile ise, bilgisi ve şefkatiyle, Halil Cibran’ın hayatındaki ana figürlerden
biri olacaktı.
·
Cibran,
ABD'de geçirdiği yıllarda kendisini okuluna ve kültürel ilgilerine verdi.
·
Ancak,1902’de
birkaç arayla önce iki kardeşini sonra annesini kaybeden Cibran, tarifsiz
acılar içinde kaldı.
·
1908’de
Boston’dan ayrılarak Paris’e giden Cibran, Fransız kültürel hayatının hareketliliğinden
çok etkilendi.
·
Müzeler,
sergiler ve sanat okulları, genç sanatçının başını döndürmüştü.
·
1913’te
ilk İngilizce kitabı “The Madman” üzerinde çalışmaya başladı.
·
1914’te
yeni bir Arapça kitap yayımladı ve nihayet, onu dünya çapında üne kavuşturacak
“The Prophet”i (Türkçedeki adıyla: Ermiş) yazmak için kolları sıvadı.
·
Kitabın
tamamlanması, tam dokuz yıl sürecekti.
·
Artık
son derece tanınmış bir cemiyet figürü olan Cibran, ağrılarının ve psikolojik
çöküntüsünün üstesinden gelebilmek için, kendini alkole verdi.
·
10
Nisan 1931’de, Halil Cibran, New York’taki bir hastanede son nefesini
verdiğinde, henüz 48 yaşındaydı.
·
Sadece
Arap dünyasının değil bütün dünya edebiyatının en tanınmış şairlerinden biri
olan Halil Cibran, 6 Ocak 1883’te Lübnan’ın kuzeyindeki Bşarri kasabasında,
Mârunî Katolik bir ailenin oğlu olarak doğdu.
·
Babası
Halil vergi memuru, annesi Kâmile ise ev hanımıydı.
·
Halil
Cibran’ın ardından, ailenin iki kız evladı daha dünyaya geldi:
·
Mariana
ve Sultana.
·
Önceki
evliliğinden, Kâmile’nin bir de Butros adında bir oğlu vardı.
·
Mütevazı
şartlarda yaşayan ve ekonomik sıkıntı çeken aile, baba Halil’in alkol ve kumar
alışkanlığı yüzünden kısa sürede ciddi bir gerilime sürüklendi.
·
Yıllar
böyle güçlükler içinde akarken, vergi toplamada usulsüzlük ve yolsuzluk
iddiasıyla Halil’in geçirdiği bir soruşturma, ailenin bütün mallarına el
konulmasıyla sonuçlandı.
·
Zaten
kötü olan durumları, böylece tam bir felâkete dönüştü.
·
Nihayet
1895 yılında, Halil 12 yaşındayken, Kâmile Cibran dört çocuğunu
yanına alarak, daha iyi ekonomik şartlarda yaşama umuduyla ABD’ye göç
etti.
·
Baba
Cibran ise, eldeki bütün birikim ailenin yolculuk masraflarına harcandığından,
çalışmaya devam edebilmek için Lübnan’da kaldı.
·
Genç
Halil, alkol ve kumara düşkünlüğü sebebiyle, babasıyla arasındaki mesafeyi her
zaman koruyacaktı. Annesi Kâmile ise, bilgisi ve şefkatiyle, Halil Cibran’ın
hayatındaki ana figürlerden biri olacaktı.
·
Kâmile
Cibran ve çocukları, ABD’nin Boston kentine yerleştiler.
·
Çocuklar
için okul imkânları araştırılırken, anne sokakta seyyar satıcılığa başladı.
·
Halil
Cibran’ın kız kardeşleri, maddî sıkıntılar ve prosedürlerdeki zorluklar
sebebiyle okullara kabul edilmezken, kendisi, Boston’a varışlarından tam iki ay
sonra bir okula kaydoldu.
·
Çok
sıkı çalışan ve aileyi geçindirecek kadar kazanç elde eden Kâmile’nin
sabrı sayesinde, en büyük evlat Butros, bir bakkal dükkânı açmayı başardı.
Kız kardeşleri Mariana ve Sultana da tezgâhtar olarak abilerinin
dükkânında işe başladılar.
·
Ailesinin
maddî sıkıntıları aşmasını fırsat bilen Halil Cibran, kendisini okuluna ve
kültürel ilgilerine verdi.
·
Küçüklüğünden
beri zaten resme ve heykele yeteneği vardı.
·
Boston’daki
sanat ortamları, ona bu yeteneğini geliştirebileceği elverişli bir atmosfer
sunuyordu. Okulda, yetenekleriyle zaten öğretmenlerinin dikkatini çoktan
çekmişti.
·
Çizimleri
kitap kapaklarına basılmaya başlayan Cibran, Boston elitleri içinde hızla üne
kavuşurken, annesi Kâmile, oğlunun eğitimini tamamlaması için Lübnan’a
dönmesine karar verdi.
·
Eğitimini
tamamlamak için Lübnan'a dönen Halil Cibran, sanat dünyasına adımını çoktan
atmıştı.
·
1898’de
Halil Cibran, Lübnan’ın başkenti Beyrut’taki Fransız lisesi College
La Sagesse’de eğitime başladı.
·
Burada
da tıpkı Boston’da olduğu gibi, öğretmenlerinin dikkatini hızlı bir şekilde
üzerine çekti.
·
Arapçasını
mükemmel hale getiren ve Fransızcayı da iyi derecede öğrenen Cibran, özellikle
resme yoğunlaştı.
·
Bu
süre içinde yaz tatillerini memleketi Bşarri’de geçiren Cibran, 1902’de
aldığı bir mektupla, kız kardeşi Sultana’nın ağır şekilde hasta olduğunu öğrendi
ve Boston’a döndü.
·
4
Nisan 1902’de Sultana Cibran’ın henüz 15 yaşında hayata gözlerini yumması,
ailenin arka arkaya yaşayacağı facialar serisinin ilkiydi. En büyük kardeş
Butros, Halil Lübnan’dayken bakkal dükkânını bırakıp Küba’ya yerleşmişti. Sultana’nın
ölümünden sonra, ağır hasta olarak Boston’a dönen Butros, 12 Mayıs günü
hayatını kaybetti.
·
Ertesi
ay, 28 Haziran’da bu defa annesi Kâmile’nin ölümüyle, Halil Cibran tarif
edilemez bir sarsıntı yaşadı. Birbirini izleyen bu ölümlerin ardından, Boston’da
kız kardeşi Mariana ile bir başlarına kalmışlardı
·
Mary
Haskell, hayatı boyunca Cibran'ın her yönden destekçisi oldu.
·
En
yakınlarını yitiren Halil Cibran, ailenin o zamana kadar edindiği ufak-tefek
mülkü elden çıkarak maddî birikime dönüştürdü.
·
Bu
sırada resim çalışmalarına da devam ediyordu.
·
Bostonlu
dostlarının yardımıyla, 3 Mayıs 1904 günü ilk kişisel sergisini açtı.
·
Açılışta,
Halil Cibran, hayatı boyunca kendisini etkisi altına alacak olan kişiyle, Mary
Haskell’le tanıştı.
·
Halil
Cibran’dan 10 yaş büyük olan Mary Haskell, oldukça varlıklı, eğitimli ve kadın
hakları için mücadele eden bağımsız bir kadındı.
·
Haskell,
Cibran’ı özellikle direkt olarak İngilizce yazması için teşvik edecek,
yazımındaki gramer hatalarını bizzat düzeltecek, hatta genç sanatçının zihin
dünyasına aşina olabilme adına Arapça bile öğrenecekti.
·
Halil
Cibran, 1904’ten itibaren, ABD’ye gelen Arap mültecilerin çıkardığı “Muhacir” dergisinde
yazılar yazmaya başladı.
·
Bu
sırada İngilizce yazmayı da sürdürüyordu.
·
1905
ve 1906’da arka arkaya iki Arapça kitap yayımladı, bunları 1908’deki üçüncüsü
izledi.
·
Yazdığı
yazılar ve kitaplar ses getirmeye devam ederken, Mary Haskell, Halil Cibran’a
Paris’e giderek profesyonel sanat eğitimi almasını tavsiye etti.
·
Bütün
masrafları da elbette yine kendisi bizzat karşılayacaktı.
·
1
Temmuz 1908’de Boston’dan ayrılarak Paris’e giden Cibran, Fransız kültürel
hayatının hareketliliğinden çok etkilendi.
·
Müzeler,
sergiler ve sanat okulları, genç sanatçının başını döndürmüştü.
·
Fakat
okullardaki formel eğitim, Cibran’ın dikkatini çekmedi.
·
Lübnan’dan
arkadaşı Joseph Howayek’le birlikte Avrupa’yı gezdi, Londra’yı ziyaret etti.
·
Paris’e
yerleşmesinden yaklaşık bir yıl sonra, 1909’un haziranında babasının ölüm
haberini aldı.
·
31
Ekim 1910’da Boston’a dönen Halil Cibran, hamisi ve sponsoru Mary Haskell’e New
York’a taşınma teklifinde bulundu.
·
Haskell’in
bunu uygun bulması üzerine, Cibran, bekâr kız kardeşi Mariana’yı Haskell’in
korumasına emanet ederek New York’a taşındı.
·
Yeni
sanatsal ortam, Halil Cibran’a yepyeni ve farklı bir çalışma atmosferi sağladı.
·
Sonrasında
kendisini dünya çapında üne kavuşturacak olan eserlerini burada kaleme almaya
başladı.
·
Tam
bu dönemde, Ortadoğu’dan gelen haberler, Osmanlı İmparatorluğu’nu dağılmaya
sürükleyecek olan çatışmaların alevlendiğini gösteriyordu.
·
Halil
Cibran, 1911’de İtalyanların Libya’ya asker çıkararak Osmanlı’ya savaş açmasını
heyecanla karşıladı.
·
Bunun,
hep hayalini kurduğu “Özgür Suriye” idealinin gerçekleşmesini hızlandıracağını
düşünüyordu. New York’ta tanıştığı İtalyan General Giuseppe Garibaldi’yle
yaptığı konuşmalar, heyecanını daha da arttırdı.
·
Üç
yıl sonra, Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, Halil Cibran, Osmanlı topraklarına
yönelik saldırı ve işgal girişimlerinin ateşli bir savunucusuna dönüşecekti.
·
1913’te
ilk İngilizce kitabı “The Madman” üzerinde çalışmaya başlayan Cibran,
Mary’nin yardımıyla kitabındaki gramer hatalarını tashih etti.
·
1914’te
yeni bir Arapça kitap yayımladı ve nihayet, onu dünya çapında üne
kavuşturacak “The Prophet”’i (Türkçedeki adıyla: Ermiş) yazmak için
kolları sıvadı.
·
Kitabın
tamamlanması, tam dokuz yıl sürecekti.
·
Yazı
hayatını Mary Haskell’in cömert yardımlarıyla sürdüren Halil Cibran’ın yolu,
1918’de bu defa sonradan bütün eserlerinin yayımcısı olacak Alfred Knopf’la
kesişti.
·
“The
Madman”i tamamladıktan sonra hiçbir yayınevine kabul ettiremeyen Cibran, taze
bir yayıncı olan Knopf’a verdi.
·
Knopf,
daha önce İngilizce kitap yazmamış olan bir Arap’ın kitabını basmayı kabul
ederek büyük bir risk almıştı.
·
sırada,
hayatının en kârlı işlerinden birine imza attığını elbette bilmiyordu.
·
“The
Madman”, yayımlandıktan sonra büyük bir başarı kazandı.
·
Halil
Cibran artık Amerikan edebiyat çevrelerinin ciddiye ve dikkate aldığı bir
yazardı.
·
Sadece
Arapça okuyup-yazan çevrelerin dışına çıkması, ona yeni bir dünyanın kapılarını
açmıştı.
·
Kısa
süre içinde, dört İngilizce kitap daha yayımladı:
·
May
Ziyade, Halil Cibran'ın zihin dünyasına etki eden kadınlardan biriydi.
·
Halil
Cibran, 1923’ten itibaren, dönemin tanınmış Arap entelektüellerinden May
Ziyade ile yakın temas kurdu.
·
1912’de
başlayan ilk yazışmalarını bu dönemde sıklaştırdılar.
·
Filistin’de
dünyaya gelen Ziyade, Cibran’ınkine benzer bir hayat hikâyesine sahipti.
·
1908’de
Kahire’ye yerleşmiş ve şiirlerini orada yayımlamaya başlamıştı.
·
Edebiyata
meraklı bir insan olarak Cibran’dan elbette haberi vardı.
·
Aralarındaki
sıkı temas, May’in, Cibran’ın hayatında Mary Haskell’in yerini almasına yol
açtı.
·
Mary,
Cibran kendisinden uzaklaşmasına rağmen, ekonomik olarak onu desteklemeyi
sürdürdü.
·
1926’da
Güneyli bir toprak zengiyle evlenerek Cibran’ı hayatından tamamen çıkarsa da,
Mary, Cibran’ın eserlerinin ilham kaynağı olmaya devam etti.
·
Ancak
ömrünün son yıllarında sağlığının hızla bozulması, planladığı eserleri
tamamlamasına engel olacaktı.
·
Mary’nin
evlenerek sahneden çekilmesinin ardından, Halil Cibran, kendisine yeni bir
kadın yardımcı buldu: Henrietta Breckenridge.
·
Artık
son derece tanınmış bir cemiyet figürü olan Cibran, Henrietta’nın yardımı ve
desteğiyle ayakta durmaya çalışsa da, yıpranmış sinir sisteminin getirdiği yük
ve vücudundaki ağrılar dayanılmaz hale gelmişti.
·
Cibran,
ağrılarının ve psikolojik çöküntüsünün üstesinden gelebilmek için, kendini
alkole verdi. ABD’de alkolün yasak olduğu bir dönemde, Cibran ağır bir
alkolizme saplandı.
·
Adeta
babasının kaderini kendisi de yaşıyordu.
·
Artık
hayatının sonuna yaklaştığını sezen Cibran, doğum yeri olan Bşarri’de, çocukken
civarında oynamayı çok sevdiği bir dağ manastırını satın almak istedi.
·
Burası,
onun defin yeri olacaktı.
·
Bu
isteğini, artık nadiren haberleştiği Mary’ye mektupla açtığında, hayatının son
günlerini yaşıyordu.
·
10
Nisan 1931’de, Halil Cibran, New York’taki bir hastanede son nefesini
verdiğinde, henüz 48 yaşındaydı.
·
Vücuduna
yayılan kanser nedeniyle girdiği komadan uyanamamıştı.
·
Perde
kapandıktan sonra, annesinden sonra hayatında en büyük yeri kaplayan üç
kadın, Mary, Henrietta ve kız kardeşi Mariana, Cibran’ın bütün
çalışmalarını titizlikle elden geçirdiler.
·
Kitaplar,
notlar, müsveddeler, tablolar, çizimler ve diğer eşyalar tasnif edildi.
·
Temmuzda Marianna
ve Mary, birlikte Lübnan’a giderek, Cibran’ın son isteğini yerine getirmek için
girişimleri başlattılar.
·
Bşarri’ye
hâkim bir dağın eteğinde bulunan Mar Sarkis Manastırı, Cibran’ın bıraktığı
parayla satın alındı ve kendisi adına müzeye çevrildi.
·
Bütün
kişisel eşyaları, okuduğu kitaplar ve çizdiği resimler için bölümler
oluşturuldu.
·
1932’de,
Halil Cibran’ın cenazesi New York’tan Bşarri’ye getirilerek, hemşehrilerinin
alkışları ve gözyaşları eşliğinde manastırın içindeki bir mağaraya defnedildi.
·
Mağaranın
ağzına konan kayanın üzerine iliştirilen ahşap levhaya, Cibran’ın şu dizeleri
yazıldı:
·
Senin
gibi ben de diriyim / Senin yanı başında duruyorum / Gözlerini kapa ve etrafına
bak / Beni tam önünde göreceksin.
. Halil Cibran'ın neredeyse tüm eserleri
Türkçeye de çevrildi.
. Kısa hayatı dünyanın iki farklı ucunda ve
sert fırtınalar içinde geçen Halil Cibran’dan geriye kalan başlıca eserler
şunlardı:
Müzik (1905,
Arapça), Vadinin Perileri (1906, Arapça), Asi Ruhlar (1908,
Arapça), Kırık Kanatlar (1912, Arapça), Gözyaşı ve Kahkaha (1914,
Arapça), The Madman / Deli (1918, İngilizce), Gezgin (1919,
Arapça), Fırtınalar (1920, Arapça), Ermiş (1923,
İngilizce), Kum ve Köpük (1926, İngilizce), İnsanoğlu İsa (1928,
İngilizce).
*************************************************************************************
Bir kaynak: https://www.gzt.com/mecra/iki-dunya-arasinda-bir-sair-halil-cibran-3427250
***** Beni düşünmeye yönelten
asıl soru şu oldu:
Halil Cibran hangi
etkilerden dolayı, nasıl oldu da bu denli üretebildi ve de dünya çapında bir
üne ve okura erişebildi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder