Dijital Dünyanın Psikolojisi
İnsanlar
dünya üzerinde ilk görüldükleri günden bu yana topluluk halinde yaşamıştır.
Bu
nedenle insanlar arası etkileşim insan doğasının ayrılmaz bir parçası olmuştur.
İnsan
geleceği planlayan ve öleceğini bilen tek canlıdır.
Bu
nedenle de iki temel soruya cevap aramıştır.
“Ne
için varım ve ne olacağım?”
Bu
sorular onu ölümsüzlüğü aramaya ve kalıcı olmak için çare bulmaya yöneltmiştir.
Bunu
doğa üstü güçlere taparak, onlara kurbanlar adayarak, kendine büyük mezarlar
kazarak gerçekleştirmeye çalışmıştır.
Günümüzde
bu kalıcılık istediği dönüşüm geçirmiştir.
İnsanlık neye
evriliyor?
İnsanın
deneyimlerini paylaşmak için geliştirdiği araçlar onu kendi deneyimlerine
yabancılaştırıyor ve çocuğunun mezuniyet törenini izlemenin heyecanının yerini,
kayıt cihazının vizöründen izlemek ve doğru kaydetme kaygısı alıyor.
Facebook
ve benzeri sosyal medya platformlarında kurduğu sanal topluluklar ona bütün
dünya ile etkileşimde olduğu ve çok sayıda arkadaşa sahip olduğu yönünde sahte
bir popülerlik veriyor ancak hastalandığında ona çorba getirecek bir gerçek
dost bulmaya yaramıyor.
Bunun
sonunda gerçek bedenlerle temasa yabancılaşıyor.
Bu
gelişmeler toplumsal yakınlaşma sağlayacağına ayrışmanın güçlenmesine hizmet
ediyor ve herkes kendi yankı odasında yaşamaya başlıyor.
İnsanları
FOMO (fear of missing out) denilen sosyal medyadaki haberleri "kaçırma
korkusu" esir alıyor.
Bu
durumdan sosyal medya üzerinde para kazanan şirketler hariç kimse pek memnun
gözükmüyor.
Aklı
başında herkes değişim bekliyor ancak kendi çıkarlarına hizmet etmeyecek
toplumsal değişimlere öncülük etmenin bundan yarar sağlayan şirketlerin işi
olmadığı unutuluyor.
İnsanlar
zihinsel ve bedensel olmak üzere iki tür beceriye sahiptir.
Geçmişte
icat edilen araçlar ve makinelerle bedensel beceriler daha etkin kılınmıştır
çünkü her teknoloji insanın bir organının uzantısıdır.
Gözlük
gözün, tekerlek ayağın, "bilgisayar ise beynin" uzantısıdır.
İnsan
beyninin öğrenme, analiz, iletişim ve duyguları anlama gibi becerileri vardır.
Bilgisayarların yapay zekaya (YZ) dönüşmesi 250 bin yıllık homo sapiens
yolculuğunun özel bir dönemecidir.
İnsanların
özgür iradeye dayandığına inandıkları kararlar, gerçekte milyarlarca nöron
arasında salise içinde gerçekleşen etkileşim sonucu meydana gelir.
Duygular
ve istekler biyokimyasal algoritmalardır.
Sezgilerimiz
sonucu verdiğimiz karar, biriktirdiğimiz çok sayıda deneyim sonucunda ortaya
çıkan bir durumdur.
Bir
başka deyişle sezgi örüntü (pattern) tanıma becerisidir.
Bu
durumda doğru sensörlerle donatılmış makine öğrenme (machine learning)
özelliğine sahip bir YZ’nın bu örüntüleri yansızlıkla ve dolayısıyla çok daha
büyük bir isabetle çözmesi çok doğaldır.
Zeka ve bilinç birbiriyle çok yakın etkileşim içinde olan ancak
farklıdır.
Zeka
sorun çözme becerisidir; bilinç ise kızgınlığı, coşkuyu, acı ve aşkı hissetme
yetisidir.
Bu
nedenle YZ’nın insan bilincinin yerine geçmesi şimdilik mümkün değildir.
Ancak
YZ’nın duyguları tanıma yetisi, insanlara özgür iradeleriyle olduğuna
inandıkları seçimleri, onların yerine yaptırması çok muhtemeldir.
Böylece
YZ, insana kendisinin seçtiğini düşündüğü sadece arabayı, giysiyi, deterjanı
değil "siyasetçiyi" de
pazarlamaktadır.
Bundan
on yıl önce ihtimal dahilinde olduğunu düşünülen bu durum Facebook ve Cambridge
Analitica ortaklığının marifetlerinin ortaya çıkmasıyla Brexit ve 2016 ABD
Başkanlık seçimlerinde somut olarak yaşanmıştır.
Facebook
2010 yılında 61 milyon kişiye sadece bir kez üzerinde arkadaşlarının
resimlerinin bulunduğu “seçim günü” mesajı gönderdi.
Daha
önce sandığa gitmeyen 300 bin seçmen oy kullandı.
2016
seçimlerinin sadece 100 bin oy farkla belirlendiği düşünülürse, demokrasiyi
bekleyen tehlikenin büyüklüğü anlaşılabilir.
Politikacıların
bu gücü sınırlamak istemeleri durumunda kendilerinin seçilmesini önleyecek
düzenlemelerden haberlerinin olması bile mümkün değildir.
Bu
bilgiye sahip olmamızın nedeni Facebook’un bunu açıklamış olmasıdır.
Buradan
çıkacak sonuç Facebook’un isterse çekişmeli seçimleri değil, çekişmesizleri
bile değiştirebileceğidir.
İnsanların
dünyaya bakışı giderek daha çok YZ tarafından yönlendiriliyor.
Ayrıca
görmediğimiz karar mekanizmalarını şekillendiren algoritmalar bulunuyor.
Örneğin
YZ araştırmacıların sadece yüzde 14ünün kadın olması kimsenin dikkatini
çekmiyor. Makinelerin dünyayı geçmiş önyargılarla algılaması, bu önyargıların
sorgulanmadan kabul edilmesini ve pekişmesi sonucunu doğuruyor.
Bu
durum aynı zamana sosyal gelişimin önünü de kesme potansiyeline de sahip.
Neler olabilir?
Bugün
sahip olduğumuz verilerle otuz yıl sonra dünyanın neye benzeyeceğini söylemek
mümkün değildir ancak olasılıklardan söz etmek mümkündür.
Öncelikle
yakın gelecekten başlayalım.
On
yıl içinde çok büyük bir işsizler ordusu olacaktır.
Çünkü
YZ’nın işlevsiz kılacağı çalışanların çok büyük bölümünün, üst düzey yeni
beceriler gerektiren işleri yapmaları düşünülemez.
Örneğin,
World Economic Forum’un 2025 yılında en çok ihtiyaç duyulacak yetkinlikler
listesinin ilk on sırasında şunlar bulunmaktadır:
Analitik
düşünce, karmaşık problem çözme, eleştirel düşünme ve analiz, yaratıcılık ve
girişimcilik, teknoloji kullanımı-izleme ve kontrol, teknoloji tasarımı ve
programlama, liderlik ve sosyal etki, duygusal zeka, ikna ve müzakere.
Görüldüğü
gibi teknolojinin ortadan kaldıracağı işlerin yerine yeni iş imkanları
sağlayacağı efsanesi de geniş kitleler için söz konusu değildir.
İşlevsiz
kalan insanlar için vatandaşlık maaşı benzeri uygulamaların gerçekçi olduğu
düşünülse de işsiz ve işlevsiz olan insanların mutlu olmaları zordur.
Bu
insanların geliştirecekleri akıl ve ruh sağlığı sorunlarının nasıl çözüleceği
ayrı bir sorun olacak.
Ayrıca
sadece gelişmiş ülkelerin zorlanarak altından kalkabileceği böyle bir yükün,
dünyanın bütünü için geçerli olabileceği ütopyadan öte bir olasılıktır.
Toplum
hayatındaki değişiklikler konusunda en kolay öngörü, eğitim ve tıbbı
hizmetlerin kalitesinin çok yükselecek ve bu hizmetlerin geniş kitlelere
ücretsiz veya çok düşük ücretle ulaştırılacak olmasıdır.
İnsanların
duygusal tepkilerinin sensörler aracılığı ile çözülmesi ve her yerde
izlenmelerinin mümkün olması dijital diktatörlüklerin yaygınlaşmasını mümkün
kılacak.
İnsanlar
refah istiyorlarsa demokrasiden, güvenlik istiyorlarsa özgürlüklerinden
vazgeçmek zorunda hissedebilecekler.
İnsanların
birbirleriyle kuracakları ilişkiler ise bugün büyük çoğunluğun hayal
edemeyeceği düzeyde olacak ve çok büyük ihtimalle beyinlerine yerleştirdikleri
çipler aracılığı ile, beyinden beyine düşünce aracılığı ile gerçekleşecektir.
Bu
konuyu önyargılarının kurbanı olarak reddetmeyecek ve ilgileneceklere Coventry
Üniversitesinden Kevin Warwick’in araştırmalarını incelemelerini ve biraz da
Ray Kurzweil okumalarını öneririm.
Sonuç
Bazı
önemli olaylar yaşandığı sırada yaratacağı uzun dönemler etkiler, olayların
yaşandığı sırada anlaşılmayabilir.
Örneğin
Bolşevik devriminin olduğu 17 Ekim 1917’de Moskova’da yaşayanların sadece yüzde
beşi olan bitenden haberdardı.
Oysa
bu devrim bütün 20.yüzyıla damga vurdu.
20.Yüzyılı
şekillendiren 1929 Büyük Buhranıydı.
Bu
çöküş sonrası ekonomi yeniden şekillendi ve 2. Dünya Savaşı ile siyasi harita
yeniden çizildi.
Gelecekte
tarihçiler 21.Yüzyılın başlangıcı olarak 2020 yılını almaları kuvvetle
muhtemeldir.
Bu
nedenle üçüncü milenyumun ilk çeyreğinden ikinci çeyreğine geçmeye
hazırlandığımız bu yıllarda yaşayanlar insanlık tarihinin çok özel bir evresine
tanıklık etmekteler.
Bir
yandan teknolojik gelişmeler, diğer yönden Covid-19’un yarattığı zorunluluklar
sonucu doğan yeni eğilim ve alışkanlıklar önümüzdeki yirmi yılın geride kalan
yirmi yıl gibi olmayacağının açık kanıtlarıdır.
. O nedenle bütün okuyuculara çok özel bir
değişim ve dönüşüm sürecinin içinde yaşadıklarının bilincinde olmalarını ve
geleceğin içinde "uygun bir yer" bulmak için kendilerini
hazırlamalarını öneririm.
11 Haziran 2021
https://baslangicnoktasi.org/dijital-dunyanin-psikolojisi-2/