Bilinçaltımda kim dolaşıyor?
Efsane film 'kuzuların sessizliği'nin afişinde, Jodıe
foster'ın dudaklarına bakın.
Kelebeğin başındaki yedi çıplak kadını görebiliyor musunuz?
Cevabınız muhtemelen "hayır"
Ama oradalar. üstelik bilinçaltınız bu görüntüyü çoktan
algılamış durumda.
Tıpkı farkına varmadan her gün maruz kaldığımız yüzlerce
diğer bilinç altı mesaj gibi.
İstanbul Gelişim
Üniversitesi Öğretim Üyesi Sefer
Darıcı’ya göre, Markette yaptığımız alışverişten izlediğimiz filmlere,
oy verdiğimiz siyasal partilere dek bilinçaltı mesajlarla yönlendiriliyoruz.
Hepsi ikna edici olmasa da, örnekler ilginç. darıcı anlatıyor.
Günlük
hayatımızda bilinçaltı mesajlarla gerçekten çok sık mı karşılaşıyoruz?
Maalesef evet. Yoğun bir bombardıman altında
olduğumuzu söyleyebilirim.
Bilinçaltı mesajlar tam olarak nedir?
Kişilerde tutum ve davranış değişikliklerine neden olan
psikolojik virüsler bunlar. Bilinç düzeyinde fark edemiyoruz. Çünkü duyma,
görme gibi duyularımızın eşik değerlerinin altında veriliyorlar, dolayısıyla
duyu organlarımızla algılayamıyoruz. Örneğin ‘Kuzuların Sessizliği’ filminin
afişine bakıyorsunuz. Gördüğünüz yalnızca ağzına kelebek konmuş Jodie Foster’ın
yüzü. Ancak arının baş kısmında, gözün normal olarak ayırt edebileceğinden çok
daha küçük boyutta, çırılçıplak yedi kadın var. Bu mesajların bilinç düzeyinde
verilenleri de var; fakat bu durumda, tutum değiştirmek için uzun süre ve sık
sık tekrarlanmaları gerekiyor.
‘İftar sofrasının vazgeçilmezi Cola’
Ne için kullanılıyorlar?
Bilinçaltı mesajlar, küresel algı savaşının çok
önemli bir parçası. İnsanlar neye ikna edilmek isteniyorsa onun için
kullanılıyorlar. Bir ürünü satın almanız, bir filmi, diziyi izlemeniz, bir
hizmeti almanız, hatta belli bir siyasal partiye oy vermeniz gibi çok çeşitli
amaçlar için oluşturulabiliyorlar. En önemli unsur, tekrar olgusu. Blinç
düzeyinde de süreç böyle işliyor. Bir fikri, görüşü çok uzun yıllar tekrar
ettiğiniz zaman, insanlar o görüşü, düşünceyi benimsemeye başlıyor, kanaat
oluşuyor. Örneğin muhafazakâr sağın tepki duyduğu ABD ile en çok özdeşleşen
markalardan Coca Cola, bugün her iki kesim tarafından da yoğun biçimde
tüketiliyor. Hatta ‘iftar sofralarının vazgeçilmez içeceği’ diye pazarlanıyor.
Reklam
özünde, sürekli tekrara dayanan bir ikna etme yöntemi değil midir zaten?
Elbette. Karşı olduğum nokta, reklamların
yayınlanması değil, içlerinde nöropazarlama tekniği kullanılarak yayınlanması.
Kurguları, senaryoları, kimi reklamlarda insanların duygularına hitap eden,
beyindeki hafıza öbekleriyle duyguları birleştiren gizli görüntü, ses ve
kokuları kullanıp, bilinçaltımızı doğrudan etkilemeleri.
En ‘tehlikeli’ organ: Göz
Bunu nasıl yapıyorlar?
Beynin bazı zaaflarını kullanarak.
Süreci şöyle anlatayım.
Beynimizdeki limbik sistemin (Duygularımızın, anlık tepkisel
davranışlarımızın kontrol merkezi) çok önemli bir parçası amigdala.
Bilinçaltı mesajlar, bu bölgeyi etkileyip, uyarıyor.
Beyine gelen bilinçaltı uyaranlar, burada duygusal tepkiyi
yoğunlaştırıyor; amigdala’da endişe, korku, öfke, şiddet, cinsel istek gibi
güçlü duygular üretiyor.
Amigdala, doğal sürecin dışında uyarılınca da mutluluk, neşe,
sevgi, depresyon, cinsel istek, kıskanma gibi tüm duygularımız farklılaşmaya,
bilinç düzeyimizde inanmadığımız, hatta reddettiğimiz ya da otonom davranışlar
göstermeye başlıyoruz.
Örneğin tatmin duygusunu hissetmek için aynı markayı satın
alma ya da aynı diziyi izleme gibi. Özellikle şartlı korkularda, amigdala önemli
bir rol oynuyor.
Üstelik bir kere uyarıldıktan sonra, tekrar eski haline
gelmesi de uzun zaman alıyor.
Peki
amigdala’yı ne yönde etkileyeceklerini nasıl biliyorlar?
Genellikle, önce bir grup denek üzerinde, FMRI
(Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme), göz izleme, galvanik deri tepkisi
ölçen cihazlarla testler yapıyorlar.
Ne tür bilinçaltı görüntüye, sese veya kokuya nasıl tepki
verdiğimizi ölçüyorlar.
Sonra da bunlara uygun olarak bilinçaltı mesajlar oluşturup,
görme, duyma, koku alma eşiklerimizin altında kalacak şekilde yerleştiriyorlar.
Amigdala’daki koku, tat, dokunma ve görsel uyaranlara
karşı özelleşmiş hücre gruplarıyla ilişki kurmak, etki altına almak için beş
duyu organının tümü de kullanılıyor.
Ama en önemlisi göz.
Çünkü dış dünyayı, yüzde 1 tat alarak, yüzde 1.5 dokunarak,
yüzde 3.5 koklayarak, yüzde 11 işiterek ve yüzde 83 görerek öğreniyoruz.
Görsel uyaranlara yanıt veren nöronlar da en
yoğun amigdala’da bulunuyor.
Bu nöronların önemli bir kısmı yüz görüntüsüne duyarlı.
Duyguları harekete geçiren değişik yüz görüntüleri,
bilinçaltı mesajlarda en fazla kullanılan uyaranlar. Elbette bu yüzleri, çoğu
zaman göremiyoruz, çünkü dediğim gibi görme eşiğimizin altında hazırlanıyorlar.
Ama kolayca hareketli ya da sabit görüntülere
yerleştirilebiliyor.
Sonra etki düzeyine göre işitme ve koklama geliyor.
Koku yoluyla nasıl veriliyor bu mesajlar?
Çeşitli yöntemlerle.
Örneğin dört boyutlu filmlerde verilen koku kartlarına
yüklenebiliyor.
Filmi izlerken, koku kartıyla ilişkilendirilen sahnede
yaratılan duygunun sizdeki yansıması çok daha güçlü olabiliyor.
Hem görsel, hem işitsel olarak zaten etkileyici bir patlama
sahnesinde, elinizdeki koku kartından çıkardığınız barut kokusuyla, sahne
hafızanızda daha fazla yer ediyor.
Benzer durumla karşılaştığınızda, benzer tepkiyi
verebiliyorsunuz.
Evde, sokakta, her yerde
Peki, hangi yollarla, ne tür araçlarla bu mesajlara maruz
kalıyoruz?
Afiş, poster, outdoor reklamlar, broşür gibi
durağan görseller; video ya da televizyon gibi hareketli görüntü dosyaları,
video klipler; işitsel dosyalar, mp3’ler ya da koku dosyaları olabilir.
Nasıl bu kadar kolay etkileniyoruz?
Hemen hepimiz, aynı anda bilinçli olarak en fazla beş ila dokuz
farklı iş yapabiliyoruz.
Oysa gün içerisinde, duyu organlarımız aracılığıyla bize
milyonlarca uyaran geliyor.
Peki onlara ne oluyor?
Elbette kaybolmuyorlar.
Yaşamsal deneyimlerimize ilişkin beynin ana hafıza
öbekleriyle uyuşma durumuna göre saklanıyorlar. İşte burada özellikle gözün
fovea noktası büyük önem taşıyor.
Çünkü bu nokta küçük ayrıntıları, -bilinçaltı mesajlar
açısından bakarsak- görüntülerin içerisinde fark edemediğimiz yazı ve şekilleri
beyine gönderiyor.
‘Kuzuların
Sessizliği’ afişinde olduğu gibi.
Mesajların kalıcı hafızaya geçebilmesi için beyindeki diğer
bilgilerle, her insanı etkileyebilmesi için de her insanda var olan ortak
zihinsel unsurlarla uyuşması gerekiyor.
Bu uyuşmayı sağlayabilmek için her insanda aynı şeyi ifade
eden, beynin aşırı tepki verdiği arketipler (ilk sembol) kullanılıyor.
Özellikle iki arketipe beyin, aşırı tepki veriyor:
- Doğum ve ölüm. Diğer her şey, bu iki unsura bağlı. Mesajın
içerisinde bu iki arketipi çağrıştıran unsurlar varsa, mesaj hafızaya
aktarılıyor.
Örnekler
daha çok cinsellik üzerine.
Hatta çizgi filmlerin içeriğinde bile böyle.
Neden?
Cinsellik, üreme
içgüdüsü nedeniyle insanlar üzerinde çok güçlü etki yaratıyor.
Tekrar tekrar bakmak istiyorsunuz.
Bu nedenle bilinçaltı mesajlarda, kişileri yönlendirmek için
en çok bu tür simgeler, hatırlatmalar tercih ediliyor.
“Asıl tehdit altında olan, çocuklar”
Mesajlar,
ne kadar sürede bilinci etkiliyor?
Bilinçaltı mesaj yüklenmiş bir film ya da reklam, bizi hemen
davranışa yöneltmiyor.
Bu mesajların en önemli unsuru, tekrar.
Mesajın davranışa dönüşmesi de birçok faktöre bağlı.
Uyaranın özellikleri ve gücü, verildiği ortamın özellikleri,
kişinin psikolojik durumu, tekrar aralığı gibi birçok farklı değişken rol
oynuyor.
Herkesi
aynı şekilde mi etkiliyor?
Bu mesajlarda kullanılan arketipler, (doğum-bebek,
ölüm-kurukafa, cinsellik-üreme içgüdüsü vb.) her insanda ortak.
Bu nedenle maruz kalındığında her insanı etkiliyor.
Ama etkisi kişilerin mesajla karşılaşma sıklığına göre
değişiyor tabii.
Örneğin saat reklamlarına dikkat edin, tüm saatler ya onu on
geçiyordur, ya da ikiye on vardır.
Çünkü onay işareti oluşturur.
Çocuklarda
etkisi nasıl oluyor?
Örneklerinizde, çizgi filmlerde birçok cinsellik
içeren öğe var.
Ama çocuklar bunu anlamaz ki.
Henüz bilinçli beyinleri yani korteksleri
gelişmediği için aslında en fazla çocukları etkiliyor.
Yetişkin beyni için bile hayal ile gerçek arasında ince bir
çizgi var; çocukta bu, çok daha ince.
‘Ansal kurgu’ gibi bilinçaltı mesaj tekniklerinin yoğun kullanıldığı
anlarda, kendilerini çevrelerine adeta kapatıyorlar.
Anneleri seslendiği zaman bile duymuyorlar.
Bu filmlerde kullanılan cinsel öğeleri, çocuklar ilk
seyrettiklerinde anlamlandırmıyor ama büyüdüklerinde, bu bilinçaltı öğenin
yüklü olduğu sahnede verilen mesaj neyse, onu çok daha güçlü biçimde kabul
ediyorlar.
Müslüman mahallesindeki salyangozlar
Bu tür
mesajlarla insanlar, hiç inanmadıkları şeylere de inanmaya başlarlar mı?
Başlarlar; ancak bu, kişinin psikolojik durumuna,
mesaja maruz kalma sıklığına, mesajın onda yarattığı etkinlik düzeyine,
çevresel faktörlere, bakış açısına göre değişir.
Türkiye’de bir zamanlar ‘kola’yı
evine sokmayan, hatta Müslüman mahallesindeki salyangoz olarak nitelendiren
aşırı muhafazakârların bile nasıl kolaya alıştığını, şimdi nasıl sofrasının
başköşesinde bulundurduğunu, Türk askerinin başına çuval geçirilme hadisesinin
olduğu dönemleri araştırırsanız, görürsünüz.
Coca Cola boykot edildiğinde, yerli bir marka kullanılarak,
kola içme alışkanlığının azalmaması, hatta muhafazakâr çevrelere de bu içeceğin
girmesi sağlandı.
Peki
tutum ve düşüncelerdeki farklılaşmayı, kişinin yakınları fark etmez mi?
Sonuçta herkes aynı şeyi izlemiyor.
Sık tekrara dayalı ve yavaş ilerleyen bir süreç.
Fikir değişikliği bir anda olmadığı için diğerleri
garipsemiyor.
Bu
mesajları anlamanın, fark etmenin, daha önemlisi korunmanın yolu var mı?
Anlamak için değişik teknik yollar var elbette.
Ancak bireysel çaba yetmez.
Devletin önlem alması, denetlemesi gerekiyor.
Her şeyden önce Ulusal Algıyı
Koruma Kanununun çıkarılması gerekiyor.
Günümüzde halkların algılarını yönetmek, toprak kazanmaktan
önemli.
Bakın, Körfez Savaşı’ndan önce Irak’ta Kur’an yayını yapan
bir radyonun verileri incelendi.
Ön plandaki Kur’an sesinin arkasında, klasik alt ses mesaj tekniği
ile “Direnmeniz faydasız.
Boşuna savaşmayın” denildiği belirlendi.
Dolayısıyla bu iş, bilinçaltı mesaj ile örtülü reklamı ayırt
edemeyen RTÜK’le, reklamcıların kurdukları öz denetim kurullarıyla falan olmaz.
Kanun çıkarılması gerekiyor.
Kitap dolusu örnek
Siz bu konuda araştırma yapmaya nasıl başladınız?
Uzun yıllar gazetecilik yaptım.
Ardından reklam ve halkla ilişkiler sektöründe çalıştım.
Bilinçaltı mesajlardan ilk kez sekiz, dokuz yıl önce yurt
dışından gelen yabancı bir reklam ajansının efekt uzmanları söz etti, hatta
kullandıkları tekniği bana da gösterdiler.
Çok ilgimi çekti ve algı, algı yanılmaları üzerine çalışmaya
başladım.
Şu anda Colorado
State Üniversitesi’nde Psikoloji Ana Bilim Dalı Sinirbilim
(Neuroscience) alanında bütünleşik doktora yapıyorum.
Bilinçaltı mesajları siz de tespit ettiniz mi?
Nerede (hangi filmde, reklamda, kanalda vd.) ve
kimin yararınaydı bunlar?
Destek Yayınları’ndan yeni çıkacak ‘Subliminal
İşgal - Sekssellers’ isimli kitabımda bütün bilimsel verileriyle,
dünyadan ve Türkiye’den örnekleri anlattım.
Film ya da kanal ismi vermek istemem.
Bu mesajlarla ilgili olarak, psikiyatrist, psikolog ve görsel
efekt uzmanlarıyla birlikte çalışıyorum.
Ben de görsel efektleri çok iyi kullanıyorum.
Bu nedenle de yakalayabiliyorum.
EREN BAŞAĞAN / erenb@doganburda.com
https://web.archive.org/web/20130210063150/http://www.tempodergisi.com.tr/haberdetay/57763.aspx
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder