Müzmin romantik bir muhalif parti: CHP
Türkiye’nin Sol diye bilinen en büyük partisi CHP oluyor.
Ancak CHP, 10 Kasım 1938’den itibaren bocalamaya başlıyor. Bu tarihten sonra
CHP, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti olarak kalmıyor. Bu tarihten sonra
CHP, karşı devrimlerin etkisiz, reaktif, mahcup ve romantik muhalifi oluyor.
CHP, daha iktidardayken bile Sağ’a ve karşı devrimcilere
yaranmak adına Türk Devrimi’nin en büyük atılımı Köy Enstitülerini bizzat
kendisi kapatıyor.
CHP, DP iktidarında karşı devrim hareketleri karşısında
etkisiz, cılız ve mahcup muhalif rolünü oynuyor. O kadar ki DP’nin Arapça ezan
yasağının kaldırılması kanun tasarısı teklifine CHP tasarının lehinde oy
veriyor. Hatta kanun tasarısı TBMM’nde görüşülürken meclis başkanının ‘’kanun
aleyhine’’ konuşmak üzere CHP temsilcisini kürsüye davet ettiğinde CHP
temsilcisi ‘’kanun aleyhinde değil, kanun hakkında konuşacağı’’ itirazını
yapıyor. CHP’nin yakın tarihteki lideri Ecevit, partisini zaman zaman
seçimlerin birinci partisi yapıyor ancak partisini bir türlü ‘’iktidar’’
yapamıyor. Ecevit, öngörüsüzlüğü ve beceriksizliği sayesinde ülkeyi MC
hükumetlerine teslim ediyor. Ecevit, 12 Eylül’den sonra Sol’da bir ‘’bilen’’
olacağına bir ‘’bölen’’ haline geliyor. 12 Eylül sonrası kurulan Sol partiler
(SHP, DSP ve CHP) aralarında zerre fark olmamasına rağmen uzlaşmayı dahi
beceremiyor ve yılların Sol’un kalesi olan Ankara ve İstanbul’un yerel
yönetimlerini İslamcı ve gerici yönetimlere elbirliği ile altın tepside ikram
ediyor. Hem de bu ikramı iki kez yapıyor: Hem 1994 yerle seçimlerinde hem de
1999 yerel seçimlerinde.
AKP karşısındaki sözde muhalif CHP
Hizipçi Baykal, Sol’u toparlayacağına daha da dağıtıyor.
Öngörüsüz ve romantik Baykal sayesinde kişiye özgü yasalar değiştirilerek
birilerinin önü açılıyor. Baykal’dan sonra ise kimseciklerin bilmediği bir
bürokrat olan Kılıçdaroğlu partinin başına getiriliyor.
Kılıçdaroğlu’nun yönetiminde CHP de, tıpkı DP karşısındaki
CHP gibi, AKP iktidarının karşı devrim hareketleri karşısında etkisiz, cılız ve
mahcup muhalif rolünü oynayarak AKP’nin açık, gizli, kapalı, alenen, mahcup ve
romantik destekçisi oluyor.
Yargıyı siyasetin emrine veren ve “Yetmez ama ‘Evet’çi”
liberal solcular tarafından desteklenen 12 Eylül 2010 halkoylamasında CHP etkisiz
ve yetersiz kalıyor.
2010 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’nın Kuran kursları ve
pansiyonlarla ilgili sahip olduğu ‘’hukuka uygunluk ve denetim’’ görevi elinden
alınıyor. 2012 yılında ise yasa çıkarılıyor, Kuran kurslarının yanına
yeni eğitim birimleri de ekleniyor. Bu şekilde Kuran kursları ve pansiyonların
tamamı denetimsiz bırakılıyor. CHP, sanki komşu ülkenin muhalefet partisiymiş
gibi bütün bu yasa değişikliklerine sessiz ve tepkisiz kalıyor.
2014 Cumhurbaşkanlığı ve 2015 Genel Seçimleri
Belediye meclisi üyelerinin bile seçime girmek için kamu
görevlerinden istifa etmeleri gerekirken, o zamanki Başbakan'ın, Başbakanlık
görevinden ayrılmadan, tüm yetki ve imkânlarıyla, 2014 yılındaki
Cumhurbaşkanlığı seçimine katılmasında CHP yetersiz ve etkisiz kalıyor. Bu
seçimlerdeki CHP’nin Ekmeleddin İhsanoğlu vakası tam bir öngörüsüzlük,
basiretsizlik ve beceriksizlik örneği oluyor.
2015 Türkiye genel seçimlerinde kampanya sloganı olarak
“Milletçe alkışlıyoruz" ifadesiyle yayınlanan görsel reklam vidolarında
sert ve mutsuz bir yüz ifadesi ile kötü gidişattan sorumlu olanları alkışlayan
insanların görüntüleri konuyor. Ancak alkış Kuzey Avrupa ülkelerinde bir
‘’protesto’’ aracı, Günay Avrupa ve Akdeniz ülkelerinde ise alkış bir ‘’onay’’
aracı olduğu CHP yönetimi tarafından görülmüyor. CHP, bilinçsizce seçim
sürecinde AKP’nin reklamını yapıyor.
7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında çoğunluğu yitiren AKP
yönetiminin iktidarı bırakmaması ve ülkeyi 1 Kasım’da tekrar seçime götürmesi
sürecinde CHP, AKP’nin ‘’İstikşafı görüşmeler’’ oyalamasındaki öngörüsüzlüğü ve
basiretsizliği ile figüran rolü oynayarak oltaya takılıyor, CHP yine yetersiz,
etkisiz ve edilgen kalıyor. CHP, AKP ile oyalandığı bu "istikşafı
görüşmeler’’, 01 Haziran 2015 seçimlerini kaybetmiş AKP’ye ülkede
bombalamalarla geçen bir yaz döneminin ardından seçimleri yenileme fırsatını
veriyor.
Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması
2016 yılı Mayıs ayında hakkında fezleke düzenlenmiş olan
milletvekillerinin dosyalarını kapsayan ‘’dokunulmazlık’’ hakkında bir Anayasa
değişikliği gündeme geldiğinde Kılıçdaroğlu; “Anayasa’ya aykırı olmasına
rağmen ‘evet’ diyeceğiz” açıklamasıyla tam bir basiretsizlik, idraksizlik ve
hukuksuzluk örneği veriyor ve CHP’nin katkısıyla geçen Anayasa değişikliği ile
ilk önce CHP milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılıyor.
15 Temmuz FETÖ darbe girişimi ve sonrası
15 Temmuz 2016’daki FETÖ darbe kalkışması sonrasında 20
Temmuz’daki AKP iktidarının OHAL sivil darbesinde CHP yine yetersiz ve etkisiz
kalıyor. CHP bununla da yetinmiyor, 7 Ağustos 2016 tarihinde yapılan Yenikapı
AKP mitingine figüran olarak katılıyor.
2017 Anayasa referandumu
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye adlandırılan ve
parlamenter demokrasiyi bitiren ve ucube bir rejimi yürürlüğe sokan ve OHAL
koşullarında, yoğun bir baskı ortamında, eşitsiz koşullarda, gayri meşru
biçimde ve yasalara aykırı uygulamalarla yapılan 16 Nisan 2017 halkoylamasında
CHP yine yetersiz ve etkisiz kalıyor, bu halkoylamasında da CHP yine figüran
rolünü oynuyor.
Parlamenter sistemin yerine başkanlık sisteminin getirildiği
bu 2017 referandumunda YSK, AKP temsilcisinin talebi üzerine Doğu'da oy sayımı
devam ederken, Batı'da ise sandıkların kapanmasına 10 dakika kala ‘’mühürsüz
pusula ve zarfların da sayılması’’nın kararını aldığında Kılıçdaroğlu bu alenen
ve açık açık yapılan kanunsuzluğu sineye çekerek kabul ediyor ardından da
mahcup bir şekilde bu referandumu ‘’şaibeli'' olarak niteliyor. Halbuki
Kılıçdaroğlu’nun; ‘’YSK, bu yasa dışı, bu kanunsuz kararını kaldırana kadar
seçimi meşru saymıyoruz!’’ demesi gerekiyor. Kılıçdaroğlu, bu basiretsiz, bu
korkak, bu pısırık, bu ürkek tavrı nedeniyle atı alanın Üsküdar'ı geçmesine
vesile oluyor.
Adalet yürüyüşü
Kılıçdaroğlu, AKP tarafından CHP milletvekillerine karşı
yapılan adaletsizlik karşısında ‘’adalet’’ temalı yürüyüşünü 15 Haziran 2017'de
Ankara Güvenpark'ta başlatıyor ve 9 Temmuz 2017'de İstanbul Maltepe'de
sonlandırıyor. 420 kilometrelik yolu 25 günde yürüyen Kılıçdaroğlu, yürüyüşün
sonunda Maltepe'de bir de miting düzenliyor. Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü daha
büyük bir toplumsal muhalefeti harekete geçirecek bir kıvılcım olması
gerekirken, hareketin devamının gelmemesiyle bu kıvılcım Maltepe miting alanında
sönümleniyor. Kılıçdaroğlu, eyleminin devamını getiremeyerek o kadar yolu boşu
boşuna yürümüş oluyor.
2018 Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri
Bütün bu hataların üzerine Nisan 2018 tarihinde yapılan
‘’Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’’ esnasındaki CHP yine
yetersiz ve etkisiz kalıyor. 18 Nisan 2018 tarihinde TBMM’nde alınan OHAL’in üç
ay daha uzatılması ile 24 Haziran 2018’deki erken seçim kararının aynı gün alınması
karşısındaki CHP’nin tepkisizliği aslında 24 Haziran 2018 seçim sonuçlarının
çoktan belirleyicisi oluyor. Özetle; 18 Nisan 2018 tarihinde OHAL’in üç ay daha
uzatıldığı gün (aynı gün) OHAL süresi içinde, OHAL şartlarında erken seçim
kararı alınıyor. Şaibeli YSK’nın aynı kadrosu ile yasalara aykırı olarak seçime
gidiliyor. Muhalif HDP’nin genel başkanı, milletvekilleri ve belediye
başkanları hapiste, Güneydoğudaki şehirlerin yönetimi kayyumların elinde iken
seçimlere gidiliyor.
Geçen süreçte CHP’nin birinci önceliği OHAL şartlarında ve bu
YSK kadroları ile bir seçime gitmemesi gerekirken, siyasetin zaten zemininin
kalmadığı bu ortamda bu yasa ile bu şartlarda artık ne sandığa giren oylar
demokratik sayılması ne de oradan çıkacak sonuç demokratik kabul edilmesi
mümkün değilken CHP, etkisiz, yetersiz, edilgen olarak sesiz sedasız olan
biteni kabulleniyor.
Ülke bu şartlarda 24 Haziran 2018 CB seçimlerine giderken bir
de ‘’Gel bakalım buraya Muharrem’’ vakası yaşanıyor. CHP, bu seçimin finalini
de seçim gecesi ‘’adam kazandı’’ fiyaskosuyla yapıyor.
Helalleşme
Kılıçdaroğlu,13 Kasım 2021 tarihinde CHP'nin geçmişte yaptığı
hatalara ilişkin "Helalleşme’’ çağrısına başlıyor. Bu tamamen CHP’nin
kendisini inkâr süreci haline geliyor. Ülkeyi kısa bir zaman süreci hariç 1950
yılından beri Sağ iktidarlar yönetiyor ancak ‘’helalleşme’’yi Sol yapıyor!
Kullanılan terminoloji ve bu terminolojiyi anlayacak kitle sorunlu halde
bulunuyor. Bu süreçte Kılıçdaroğlu'nun söylediği "1930'ların CHP'si
değiliz" sözü açıkça CHP’nin kendisini inkârı anlamına geliyor.
Diyanet Akademisi
24 Mart 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan, Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da değişiklik yapan
kanunun 2. maddesi, Anayasa’nın 136. maddesine göre, zaten genel idare içinde
yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir Eğitim Hizmetleri Genel
Müdürlüğü bulunmasına rağmen bir de ‘’Diyanet Akademisi’’ kurulmasını
öngörüyor. Cumhur İttifakı milletvekillerinin yani AKP ve MHP’nin sayısı kanunu
yasalaştırmak için yetmiyor. Sanki CHP, karşı devrimin partisiymiş gibi 22
CHP’li, 14 İyi Partili vekil bu yasa değişikliği için olumlu oy kullanarak
‘’Diyanet Akademisi’’nin yasalaşmasını sağlıyor.
Devrim yasalarını yok sayan bir CHP milletvekili
Ağustos 2022 tarihinde CHP PM Üyesi Turan Aydoğan katıldığı
bir TV programında defalarca “Tekke ve zaviyeleri kaldıran kanun kadük oldu”
diyor sanki yüz yıl önce kaldırılan bu karşıdevrimci yapıların şeriat istediği
bilinmiyormuş gibi. Ve CHP’den de bu açıklamayı kınayacak hiçbir açıklama
yapılmıyor. (Ayrıca CHP’li vekil burada bir de bilgisizlik ve hukuksuzluk
sergiliyor. Fransızca “caduc” kelimesinden gelen “kadük”, hukuki geçerliliğini
yitirmiş olan -belge, tüzel kişilik vb. anlamındadır. Hukukta “kadük” olma
durumu ise, bir yasama dönemi içinde önerilen bir yasa tasarısının o yasama
dönemi içinde yasalaşamaması durumunda önemini yitirmesi, geçerliliğinin
kalmamasıdır. Bir hukukçunun yürürlükteki bir kanun için hem de devrim
kanunları için “kadük” demesi, hukuk devletinden ve Cumhuriyet ilkelerinden ne
kadar uzak olduğunu gösteriyor. Bu şekilde CHP milletvekili mevcut bir yasayı,
hem de devrim yasasını yok sayıyor.)
Kamuda başörtüsü serbestisinin kanuni güvenceye
kavuşturulması
2022 yılı Kasım ayında CHP tarafından Kemal Kılıçdaroğlu’nun
ilk imzacısı olduğu kamuda başörtüsü serbestisinin kanuni güvenceye
kavuşturulması ile ilgili kanun teklifi TBMM Başkanlığı’na sunuluyor. Bu
teklif, CHP’nin DP iktidarında karşı devrim hareketleri karşısındaki etkisiz,
cılız ve mahcup muhalif rolünü hatırlatıyor.
28 Şubat ve Montrö davaları
Bütün bu zaman zarfında, dosyaları FETÖ mensuplarınca
hazırlanan, davaları FETÖ mensupları tarafından görülen 28 Şubat Davası'ndan
mahkum olan emekli askerlere ve Montrö açıklaması nedeniyle haklarında
hukuksuzca dava açılan amirallere sanki düşman askerleriymiş gibi sanki
vebalılarmış gibi CHP zerre sahip çıkmıyor.
2023 Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri
2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde mevcut cumhurbaşkanının
üçüncü defa aday olamayacağı konusundaki mevcut Anayasanın yoruma kapalı, açık,
seçik ve net hükmüne rağmen ‘’mağduriyet yaratmayacağız’’ gerekçesiyle CHP
tarafından bu anayasa ihlaline itiraz dahi edilmiyor. Siz anayasanın açık ve
seçik, net hükmü ihlal edilirken suskun kalacaksınız da hangi hakkı, hangi
hukuku savunacaksınız?
Seçim sürecinde iktidara geldiklerine ne yapacaklarına dair
doğru dürüst bir ekonomik program sunulmuyor. ‘’İngiltere’den 300 milyar dolar
getireceğim, beşli çetenin çaldıklarını 418 milyar doları geri alacağım’’ gibi
romantik sözleri havada kalıyor, hiç de rasyonel olmayan ekonomik sözler
veriliyor, bu sözlerin hiçbirisi makul bir zemine oturmuyor.
Bütün seçimlerde CHP milletvekili adayı olarak mücadeleci,
yırtıcı, eğitimli adaylar yerine suya sabuna dokunmayan, lidere sadık ve yakın
kişiler aday olarak seçiliyor. Bu seçimlerde önseçim, parti içi demokrasi
hiçbir şekilde uygulanmıyor. Bazı adaylar dört beş dönem vekil olarak
seçiliyor. Son seçimlerde ise FETÖ'nün kumpası Ergenekon ve Balyoz davalarına
verdiği tam destekle hatırlanan Adalet eski Bakanı Sadullah Ergin, CHP'nin
kalesi Çankaya'dan, FETÖ'nün yayın organı kapatılan Taraf gazetesi yazarı
Yüksel Taşkın ise yine CHP’nin kalesi İzmir 1. Bölgede ilk sıradan CHP adayı
gösterilip CHP seçmeninin oylarıyla milletvekili yapılıyor.
Bütün bu seçimlerde CHP, seçim sandıklarını korumayı,
oylarına da sahip çıkmayı bir türlü öğrenip de beceremiyor.
Altılı ittifak: Millet ittifakı
Kılıçdaroğlu, 12 Şubat 2022 tarihinde CHP dışında beş
muhalefet partisini birleştirerek önce ‘’Altılı Masa" daha sonra da
‘’Millet İttifakı’’ adını alan bir ittifak kuruyor. Bu ittifak ile Kılıçdaroğlu
liderliğinde önce güçlendirilmiş parlamenter sistem mutabakat metni, ardından
da 2300 maddelik ortak politikalar metni oluşturuluyor.
Açıklanan bu mutabakat metninde Türkiye Cumhuriyeti’nin
niteliklerine (dili, bayrağı, laik yapısı, başkenti) yer verilmiyor ancak
Kurtuluş Savası esnasında, Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmamışken o zamanın
ahval ve şeraiti içinde hazırlanan 1921 Anayasası’na gönderme yapılıyor!
Ancak altılı ittifak ile topluma karşı çok dağınık bir
görüntü veriliyor. Masadaki herkes bir cumhurbaşkanı yardımcılığı bir de
bakanlık sözü ile çok parçalı, koalisyon benzeri ve çok dağınık bir manzara
sergileniyor. Kılıçdaroğlu, masadaki küçük partilerle CHP’yi bir tutarak CHP’yi
küçük düşürüyor. Aslında CHP’nin ittifak partilerine değil o ittifak
partilerinin CHP’ye ihtiyacı bulunuyor.
Ayrıca ittifak üyesi her kafadan bir ses çıkıyor. (Davutoğlu;
“Cumhurbaşkanı tek başına hareket etmek isterse de o Meclis çoğunluğunu
kaybedeceğini bilecek ve tek başına davranmayacak.” Akşener; "Biz Ege
Ordusu gibi Güney Ordusu kuracağız. Güney Ordusu o sınırları koruyacak.’’
Babacan: ‘’Cemaatler ve tarikatlar, bu toprakların yüzlerce yıllık bir
geleneği. Yasaklamakla hiçbir şeyi çözemiyorsunuz. Yasakladığınızda kayıt
dışına çıkıyorlar, daha gizli saklı oluyor her şey. Biz her zaman
özgürlüklerden ve şeffaflıktan yanayız.’’ Babacan: "Devletin hemen hemen
bütün imkanları, bütün o yardımlar, devletin bütçesinden doğrudan aktarılan
kaynaklar, Baykar'a veriliyor. Bu proje 'Kutsal, dokunulmaz' hale getirildi.
Kusura bakmayın, dokunacağız tabi ki" vb.)
‘’Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan
yüzüne çıkamaz’’ diyen Davutoğlu bu konuda zerre gıgını çıkarmayarak bütün bir
seçim sürecinde AKP lehinde suskun kalıyor.
Seçim sürecinde de seçime sayılı günler kalmışken Akşener’in
‘’Kazanamayacak aday’’ vurgusuyla masayı devirip sonra da hiçbir şey olmamış
gibi geri dönmesi ve CHP’li iki belediye başkanını da cumhurbaşkanı yardımcısı
olarak dayatması ve bu iki belediye başkanının da bu öneriyi kabul etmesi de
(ki o zaman cumhurbaşkanlığı yardımcısı sayısı yediye çıkıyor) CHP’ye, Millet
İttifakı’na ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’na vurulmuş en büyük
darbe haline geliyor.
Sonuçta ittifak üyeleri ittifaka ayrı ayrı katkı
yapacaklarına her üye ittifaka söz ve eylemleriyle ayrı ayrı zarar veriyor.
‘’Hiç yapılmaması gerekenin verimli bir şekilde yapılması
kadar işe yaramaz bir şey yoktur." Peter F. Drucker
‘’Etkin Yöneticinin Seyir Defteri’’ (Optimist Yayınları, 2007)
Bütün bu anlattıklarım CHP’nin Mustafa Kemal Atatürk’ten
sonra bir türlü stratejik ve doğru düşünememiş olmasını ve hep romantik kalmış
olduğunu gösteriyor.
2017 Anayasa değişikliği Cumhurbaşkanlığı seçimi için iki
turlu bir seçim sistemi ve %51’lik salt çoğunluk şartı getirmesi ile zaten
seçmenleri doğal bir ittifaka itiyordu. Bu seçmen bazında doğal ittifak dışında
partilerin ayrıca bir ittifakına gerek yoktu.
Ana Muhalefet Partisi olarak CHP’nin adayı zaten her
halükârda ikinci tura kalması bekleniyordu. İkinci turda ise ‘’doğru bir
söylemle’’ ipi önde göğüslemek hiç de zor gözükmüyordu.
Bu süreçte; ülkenin kaostan, yok oluş sürecinden kurtulması
için birbirleriyle protokol imzalayan, birbirlerine şart şurt koşan, iktidardan
bakanlık, makam, mevki, koltuk bekleyen partiler ve siyasetçiler, hiç de etik,
ahlaki, ilkeli ve dürüst davranmıyor.
Asıl ittifak yapılması gereken yer yerel seçimler oluyor.
Çünkü yerel seçimlerde yasa gereği tek turlu ve en çok oyu alan aday seçiliyor.
Türk Solu’nun stratejik düşünememesinin ötesinde dağınıklığı nedeniyle 1994 ve
1999 yerel seçimlerinde sadece Sol kendi içinde ittifak yapamadığı, kendi
aralarında uzlaşamadıkları için o zamana kadar sosyal demokrasinin kalesi olan
Ankara ve İstanbul belediyeleri altın tepside Siyasal İslam’a teslim ediliyor.
Her iki seçim de de her iki ilde de SHP, DSP ve CHP ayrı ayrı adaylarla seçime
gidiyor. Ancak ne yazık ki bu dağınıklığın müsebbipleri halen Sol cenahta akil
kişiler olarak kabul görüyor. Ne de olsa Türk milletinin ama özellikle Türk
Solu’nun hafızası balık hafızası oluyor.
Asıl ittifak yapılması gereken yer 2024 yılı yerel seçimleri
iken Millet İttifakı sayesinde CHP sırtından TBMM’ne giren partiler ise ardı
ardına ittifak yapmayacaklarını beyan ediyor. (Ali Babacan: ‘’Bizim şu
anda Türkiye'de kendi listelerimizle ve kendi adaylarımızla seçime girmemiz
esas yani 81 ilde 923 ilçede kendi adaylarımızla seçime girmemiz esas’’ 19.07.
2023, Davutoğlu: ‘’Kendi logo ve ismimizle seçimlere gireceğiz.’’ 13.08. 2023)
Bununla da yetinmiyor bu Millet İttifakı partileri CHP sırtından (CHP’li
seçmeler sayesinde) TBMM’ne girdikleri hale CHP’yi aşağılıyor. (Davutoğlu:
"En son tercihim seçime CHP listelerinden girmekti... Bu sağ seçmen CHP'ye
oy vermez, beraber olalım dedim.’’ Akşener: "Biz önce bu parti seçime
girebilsin diye CHP’den 15 milletvekili istedik. Hayatımın en büyük pişmanlığıdır.’’)
Bu sağ seçmen CHP'ye oy vermez ise CHP ile ittifakta işiniz ne? Bunlar
ilkeli ve derinlikli siyaset oluyor?
Zaten Peter F. Drucker bahsi geçen kitabında; ‘’Hiç
yapılmaması gerekenin verimli bir şekilde yapılması kadar işe yaramaz bir şey
yoktur" diye yazıp duruyor. Hem cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yapılmaması
gereken ittifak iyi yapılmıyor, çok kötü yapılıyor hem de ittifak yapılması
elzem olan yerel seçimlerde Millet İttifakı partilerin yaptıkları açıklamalarla
neredeyse imkânsız hale getiriliyor. Türk siyasetinde ''ehemi mühime tercih
edecek'' bir üst akıl sanırım bulunmuyor.
Seçim reklamları
2015 seçimlerinde de olduğu gibi 2023 seçimlerinde de ancak
ve ancak Kuzey Avrupa ülkelerinde geçerli olabilecek çiçekli, böcekli, kalpli
çok naif semboller kullanılıyor. Bu süreçte, bu sayfalarda ben; yozlaşan ve
feodal zihniyetteki bir iktidara karşı bir Rönesans aydını kafasıyla savaşım
vermenin hemen hemen imkânsız olduğunu defalarca ve defalarca yazıyorum.
CHP'nin 38. Olağan Kurultayı
CHP’nin 38. Olağan Kurultayı 05 Kasım 2023 tarihinde
sonuçlanıyor. Partinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve 24 Haziran 2015
tarihinden 3 Haziran 2023 tarihine kadar CHP’nin TBMM Grup başkanvekili, 3
Haziran 2023 tarihinden sonra da CHP’nin TBMM Grup Başkanı olan Özgür Özel bu
kurultayda genel başkanlığa aday oluyor. Genel Başkanlık seçiminin ikinci
turunda Özgür Özel, CHP’nin sekizinci genel başkanı olarak seçiliyor.
31 Mart 2024 yerel seçimleri
CHP, 31 Mart 2024 tarihindeki yerel seçimlere Özgür Özel’in
genel başkanlığı altında müstakil ve ittifaksız olarak giriyor.
Seçimlere ittifaksız giren CHP, büyük bir başarı göstererek,
1977'deki genel seçimden sonra ilk kez birinci parti konumuna yükseliyor. AKP
ise yarışı ikinci sırada tamamlıyor ve yaklaşık 22 yıllık iktidarında ilk kez
seçim yenilgisi alıyor. CHP, bu seçimlerde 2019 yerel seçilere göre oyunu %9.24
oranında artırarak %43.01 oy alarak birinci parti oluyor. CHP; 14 büyükşehir,
314 ilçe ve 60 belde belediyesini kazanıyor. AKP ise %7.23 oranında oy kaybederek
%37.9 oy alarak ikinci sırada kalıyor. AKP; 12 büyükşehir, 346 ilçe ve 168
belde belediyesini kazanıyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in balkon konuşması
Seçim sonuçları belli olduğunda CHP Genel Başkanı Özgür Özel,
yaptığı kapsayıcı ve kucaklayıcı balkon konuşmasında seçmenlerine teşekkür
ediyor.
Ancak CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in balkon konuşmasında
tarihi bir fırsatı kaçırıyor. Yerel seçimlere AKP, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan
olmak üzere bütün devlet imkânlarını kullanarak bütün gücüyle asılıyor. Bu
seçimlerde hem parti olarak AKP hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan seçime AKP lehine
müdahil olmasıyla bu seçimi hem AKP hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisi
açısından bir referanduma dönüştürüyor. Ve sonuçta AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan
bu referandumu kaybediyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in balkon konuşmasında şu
konuşmayı yapması gerekiyor: ‘’AKP iktidarı referandumu kaybetmiştir. AKP
iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan halkın teveccühünü kaybetmiştir. AKP’nin
bundan sonra hükûmet etme salahiyeti ve meşruiyeti kalmamıştır. Ülke bir an
önce erken seçime gitmelidir’’.
Ancak bu konuşma yapılmadığı gibi seçimlerin hemen ardından
üç gün sonra 02 Nisan 2024 tarihinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yerel seçim
sonuçları ile ilgili yaptığı bir değerlendirmede; "Ben bir erken seçim
çağrısı yapmıyorum. Erken seçim olacaksa buna yine halkın kendisi karar
verecektir’’ diye ifade ediyor. Halk zaten kararını vermiş, CHP’yi birinci
parti, AKP’yi de ikinci parti olarak seçerek erken seçim kararını vermiş, halk
daha ne desin?
Ancak CHP lideri Özgür Özel, bu demecinden yaklaşık üç ay
sonra 27 Haziran 2024 tarihinde erken seçim istediğini açıklıyor. Toplumun da
erken seçim istediğini vurgulayan Özel, “1,5 yıl sonra erken seçimi olası
görüyorum. Ben Özgür Özel olarak erken seçim istiyorum. Halk isterse erken
seçim olur, talep artıyor” diye demeç veriyor.
Saray ziyareti
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 22 Nisan 2024 tarihinde yaptığı
açıklamada partinin bütün yetkili organlarıyla konuştuğunu, önceki dönem genel
başkanlarıyla da bir istişare yapacağını, siyasette 22 yıldır iktidarla
muhalefetin neredeyse birbiriyle hiçbir temasının olmadığı süreçte bir
paradigma değişikliğine gideceğini ifade ederek Saray’dan randevu talep
ettiğini söylüyor. Sanki saray 22 yıldır anayasayı ve yasaları tanıyan bir
makammış gibi, sanki saray, FETÖ ile işbirliği yapıp başta TSK olmak üzere
ülkeyi darmadağın etmemiş gibi, sanki Saray BOP eşbaşkanı değilmiş gibi,
ülkedeki gerginliği yaratan sanki Saray değilmiş gibi, ülkeyi bu hale getiren
sanki Saray değilmiş gibi, sanki Saray daha düne kadar CHP hakkında en
aşağılayıcı sözleri sarf etmemiş gibi.
Sonuçta CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ‘’yumuşama’’ veya
‘’normalleşme’’ başlığı altında AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile
ilki 02 Mayıs 2024, ikincisi 10 Haziran 2024 tarihinde yüz yüze görüşmeler
yapılıyor. Üçüncü görüşmenin ise 20 Temmuz 2024 tarihinde yapılacağı
açıklanıyor. Her iki görüşmeden ‘’yumuşama’’ veya ‘’normalleşme’’ mesajları
verilmiş olsa da bu hava ziyaretten iki gün sonra tekrar bozuluyor.
Tarih birebir tekerrür ediyor. 01 Haziran 2015 seçimlerini
kaybeden CHP’nin AKP’ye sunduğu "istikşafi görüşmeler’’ nasıl AKP’ye can
suyu verip seçimlerin yenilenmesine fırsat sunduysa, 31 Mart 2024 seçimlerini
kaybederek ikinci sıraya gerilemiş olan ve ülkede yaşanan her türlü
olumsuzlukların müsebbibi AKP’ye ‘’yumuşama’’ veya ‘’normalleşme’’ görüşmeleri
adı altında yapılan bu ziyaretler, ülkeye AKP’nin seçim yenilgisini
unutturarak, AKP’nin rahat bir nefes almasını sağlayarak AKP’ye can suyu oluyor.
Liderleri değişse de CHP’deki romantik bu kurumsal hafıza,
feodal zihniyetteki bir partiyle Rönesans aydını kafasıyla mücadele
edilemeyeceğini bir türlü öğrenemiyor.
Büyük Emekli Mitingi
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 26 Mayıs 2024 günü
'’Büyük Emekli Mitingi’’ düzenliyor. Özgür Özel bu mitingde konuyu OYAK’a
getirip aynen şöyle konuşuyor: ‘’Bütün personelden kesilen %10 ile biriktirilen
parayı OYAK bir yıl parayı işletmiş ve diyorlar ki nema %77. Bu portföyü Koç
Holding işletse %720, Sabancı Holding yönetse %285. OYAK ise sözde TÜİK
enflasyonu kadar nema verip porföy yönettik diyorlar. Bunun adı haksızlık değil
bunun adı hırsızlıktır’’ diyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in verdiği bu bilgi yanlış bilgi
oluyor. Hatta bilgide birden fazla yanlış bulunuyor. Şöyle ki: OYAK, her şeyden
önce bir portföy şirketi değil. OYAK, mesleki bir emeklilik kuruluşu, bir
yönüyle de OYAK, üretim yapan bir sanayi kuruluşu oluyor. İkinci konu; CHP
Genel Başkanı Özgür Özel’in konuşmasında verdiği oranlar ilgili şirketlerin
yıllık getiri oranlarını değil şirketlerin SPK mevzuatına uygun dağıttığı 1 TL
nominal hisseye tekabül eden temettü verimini ifade ediyor. Diğer bir deyişle 1
TL nominal değeri olan ve piyasa fiyatı 240 TL olan Koç Holding hissesi 7,2 TL
hisse başına temettü dağıttığında gerçek temettü verimi olan 7,2 / 240=%3
yerine yanlış olarak nominal değerler üzerinden hesaplanan 7,2/1=%720 rakamı
elde ediliyor. Dolayısıyla burada yapılan OYAK nema oranı ile bahsi geçen
oranların mukayese edilmesi finansal anlamda doğru olmayan ve tabiri caizse
elmayla armutun karşılaştırılması gibi oluyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in hiç mi doğru dürüst bir
ekonomi danışmanı bulunmuyor? Koç Holding’in gerçekte verdiği %3 nire, CHP
Genel Başkanı Özgür Özel’in bahsettiği %720 nire? Ayrıca OYAK’ı bahsettiğim
gibi yanlış verilere dayanarak ‘’hırsızlıkla’’ suçlamak ve yine yanlış verilere
dayanarak OYAK üyelerini OYAK’a karşı kışkırtmak CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e
yakışmıyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel tarafından koskoca mitingde ülkeyi
ilgilendiren başka hayati konular dururken yanlış bilgilerle, ‘’hırsızlıkla’’
itham edilerek haksız yere OYAK hedef tahtası yapılıyor, OYAK suçlanıyor?
CHP’nin İkinci Genel Başkanı İsmet İnönü; ‘’Bir devlet adamı, ne konuştuğunun
değil, neyi konuşmayacağının hesabını yapmalıdır‘’ diyor!
Işıkları açıp kapama eylemi
CHP lideri Özgür Özel, 09 Haziran 2024 günü partisini grup
toplantısında yüzyılın eylemine çağrı yapıyor: Özgür Özel, asgari ücretin 25
bin TL olmasını beklediklerini belirterek protesto çağrısında bulunuyor:
"Bu akşam saat 21.00'de ayağa kalkın! Eğer zam istiyorsanız, evlerinizdeki
ışıkları açıp kapatın."
Bu eylem için hiçbir ön hazırlık, kamuoyunu hazırlama,
bilgilendirme gibi hazırlıklar yapılmıyor. Sanki gece rüya görüp de sabah uygulamak
için karar alınıyor. CHP, ülkenin batısında ağırlıklı oy oranına sahip
bulunuyor ancak ülkenin batısında ise bu mevsimde saat 21.00’de hava henüz
aydınlık bulunuyor. Ülkenin batısında vatandaşlar CHP Genel Başkanı Özgür
Özel’in çağrısına uysa bile havanın aydınlık olması nedeniyle bu eylemin kimse
farkına bile varmıyor.
Geçmiş yıllarda da benzer eylemler yapılıyor ancak bu tür
eylemlerle bir sonuç alınmıyor. Susurluk kazasının aydınlatılması için 1 Şubat
1997 tarihinde ‘’Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi’’
başlatılıyor ancak bu eylemden bir sonuç alınmıyor.
28 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul'da başlayan ve
ilerleyen günlerde büyüyerek ülke geneline yayılan Gezi Parkı
protestolarında her akşam saat dokuzda başlayan eşzamanlı eylemlerde halk;
hükûmete olan tepkisini tencerelere vurarak gösteriyor. Bundan da bir sonuç
alınmıyor.
Dolayısıyla bu tür tepkiler, hükumetleri pek rahatsız etmeyen
romantik eylemler olarak tarihteki yerini alıyor.
Daha önce de ifade ettiğim gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde
geçerli olabilecek alkışlı, çiçekli, böcekli, kalpli naif semboller, tencereli,
tavalı, ışıklı eylemler feodal zihniyetteki bir iktidara karşı bir anlam ifade
etmiyor. Yozlaşan ve feodal zihniyetteki bir iktidara karşı bir Rönesans aydını
kafasıyla savaşım vermenin hemen hemen imkânsız oluyor.
Benim bunları anlatmama da gerek kalmıyor. Bugün, ışıkları
söndürme eyleminin üçüncü günü. Bu üçüncü günde bile bırakınız eylemi, eylemin
adı bile çoktaaan unutulup gidiyor.
Olması gereken
William Shakespeare’in ‘’Jül Sezar’’ oyununda, Sezar’ın
öldürülmesinden sonra Marcus Antonius'un halka çektiği nutkun CHP Genel Başkanı
Özgür Özel tarafından bir güzel okuması gerekiyor. Veya CHP Genel Başkanı Özgür
Özel’in İtalyan yönetmen Florestano Vancini'nin yönettiği 1973 tarihli tarihi
drama İtalyan filmi ‘’Matteotti Cinayeti’’ (IL delitto Matteotti)’inde yer alan
‘’Sosyalist Birlik Partisi’’ (Partito Socialista Unitario) milletvekili Giacomo
Matteotti’nin, seçimlerdeki hileleri bizzat Mussolini’nin yaptığını söyleyerek
meclisin yasadışı olduğunu ilan ederek seçimlerin yenilenmesini talep eden
meclisteki konuşmasını izlemesi gerekiyor.
31 Mart 2024 yerel seçimlerini sonuçlandığı akşam CHP Genel
Başkanı Özgür Özel’in balkon konuşmasında şu konuşmayı yapması gerekiyor: ‘’AKP
iktidarı referandumu kaybetmiştir. AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan halkın
teveccühünü kaybetmiştir. AKP’nin bundan sonra hükûmet etme ve ülkeyi yönetme
salahiyeti ve meşruiyeti kalmamıştır. Ülke bir an önce erken seçime
gitmelidir’’.
Ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu ifadeyi her konuşmasında
tekrarlaması gerekiyor: ‘’AKP iktidarı referandumu kaybetmiştir. AKP iktidarı
ve Cumhurbaşkanı Erdoğan halkın teveccühünü kaybetmiştir. AKP’nin bundan sonra
hükûmet etme ve ülkeyi yönetme salahiyeti ve meşruiyeti kalmamıştır. Ülke bir
an önce erken seçime gitmelidir.’’
Bütün muhalefet parti liderleri ve muhalif bütün
milletvekilleri her konuşmalarına bu cümle ile başlamaları gerekiyor: ‘’AKP
iktidarı referandumu kaybetmiştir. AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan halkın
teveccühünü kaybetmiştir. AKP’nin bundan sonra hükûmet etme ve ülkeyi yönetme
salahiyeti ve meşruiyeti kalmamıştır. Ülke bir an önce erken seçime
gitmelidir.’’
‘’AKP iktidarı referandumu kaybetmiştir. AKP iktidarı ve
Cumhurbaşkanı Erdoğan halkın teveccühünü kaybetmiştir. AKP’nin bundan sonra
hükûmet etme ve ülkeyi yönetme salahiyeti ve meşruiyeti kalmamıştır. Ülke bir
an önce erken seçime gitmelidir.’’
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, tüm CHP milletvekilleri, tüm
muhalefet parti liderleri ve muhalefet milletvekilleri tarafından; AKP'ye,
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve tüm Türkiye'ye; 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde,
AKP'nin ve bu seçime müdahil olarak kendisini referanduma sokan Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın, bu referandumu, bu seçimi kaybettikleri, artık birinci parti
olmadıkları, artık Türk seçmeninin teveccühünü kaybettikleri, artık hükûmet
etme ve ülkeyi yönetme salahiyetlerinin ve meşruiyetlerinin kalmadığı
kendilerine ve tüm Türkiye'ye her fırsatta hatırlatılması gerekiyor. Bir erken
seçime gidilmesi isteniyorsa eğer böyle isteniyor.
Bir Brezilya atasözü; “Taşı delen suyun gücü değil,
damlaların sürekliliğidir” diyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Suriye ziyareti
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 01 Temmuz 2024 günü yaptığı
açıklamada ‘’Erdoğan ile Esad arasında arabulucu’’ olabileceğini ifade
ederek, "Önce Esad Türkiye ile masaya oturmaya ikna edilmeli. Ben
Esad'ı masaya oturmaya ikna edebilirim. Yeter ki Erdoğan'ın böyle bir niyeti
olsun" sözlerini kullanıyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut
da 10 Temmuz 2024 günü yaptığı açıklamada partisinin lideri Özgür Özel'in
Suriye'yi ziyaret ederek Beşar Esad ile görüşme isteğinin Şam yönetimi
tarafından kabul edildiğini açıklıyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel kendisine böylesine bir
‘’arabuluculuk’’ görevi yüklüyor. Ancak, genellikle iki ülke arasındaki bu tür
arabuluculuk görevlerini üçüncü ülkeler yapıyor. İki ülke arasındaki liderlerin
buluşmasına arabulucu olarak muhalefet liderinin soyunduğunun dünyada örneği
bulunmuyor. Zaten MİT ile Suriye İstihbarat Servisi El-Muhaberat arasındaki
görüşmeler aylardır sürüyor. Her iki lider mesajlarını zaten kendi istihbarat
servisleri tarafından birbirine iletiyor. Devrede Rusya bulunuyor. Arka planda
ABD bulunuyor. Suriye tarafında, Ortadoğu kazanında pişmiş Başer Esad, Türkiye
tarafında ise Suriye konusunda dün söylediği ile bugün söylediği birbirine
uymayan Cumhurbaşkanı Erdoğan bulunuyor. Her iki tarafın da CHP Genel Başkanı
Özgür Özel’i bir araç olarak kullanma imkân ve ihtimali bulunuyor. İşler iyi
giderse puanların Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazılması, işler kötü giderse de
faturanın CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e kesilmesi riskini taşıyor.
Sonuç
CHP, topluma önderlik edecek, kitleleri peşinden sürükleyecek
Gramsci gibi bir teorisyen, Matteotti gibi bir hatip ve Nenni gibi bir aktivist
siyasetçi çıkaramamasının bedelini ödüyor. Kaldı ki bu da yeterli olmuyor.
Muhalif partilerin sağlıklı, ilkeli ve akıllı bir şekilde uzlaşması ve ayrıca
da faşizmin, gericiliğin ve karanlığın saldırılarına direnecek örgütlü bir halk
desteğinin de kazanılması gerekiyor. Böylesi bir halk desteği olmaksızın da
hiçbir siyasi mücadelenin kazanılmasının imkân ve ihtimali bulunmuyor. Böylesi
bir halk desteği için ise böylesi bir halkı ateşleyecek lidere ihtiyaç
bulunuyor.
Bu sayfalarda defalarca paylaşıyorum; muhalefetin
yetersizliği, uzlaşmazlığı ve romantikliği Weimar Cumhuriyetindeki Hitler
faşizmini, İtalya’daki (Gramsci, Matteotti ve Nenni gibi siyasetçilerin
varlığına rağmen) Mussolini faşizmini doğuruyor.
Meşhuuuur bir Alman atasözü bu gök kubbede hala çın çın
çınlıyor: “Diktatör yoktur. Eksik olan muhalefettir!” (Es gibt keine
Diktatoren. Was fehlt, ist die Opposition.)
Son söz
MetroPOLL Araştırma Şirketi 2024 yılı Haziran ayında yaptığı
"Bu pazar seçim olsa" başlıklı anketinin sonuçlarını yayımlıyor.
Ankete göre AKP, 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlere göre CHP ile
aradaki farkı kapatsa da CHP birinci parti oluyor. Anketin sonuçlarına göre
CHP, kararsızlar dağıtıldığı zaman 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel
seçimlere göre %5 oy kaybederek yüzde 32,8 ile birinci parti olma özelliğini
sürdürüyor. 2024 yılı Mayıs ayı araştırmasında yüzde 30'un altına gerileyen AKP
ise 3,3 puan artarak yüzde 32,4 oy alıyor. CHP’nin, -şayet bu anket doğruysa-
nasıl oluyor da üç ayda %5 oy kaybettiğinin çok iyi analizini yapması gerekiyor.
Kimsenin kusura bakmaması gerekiyor. Ne yazık ki doğru sözler
nazik olmuyor. Zarif sözler de doğru olmuyor. Doğru sözler eğri görünüyor. Ama
ben doğru bildiklerimi söylemek zorundayım. Dost acı söylüyor.
Sürçü lisan eylediysek de affola.
Arz ederim.
Osman AYDOĞAN, 12 Temmuz 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder