___ KADINA YÖNELİK ŞİDDET ___
·
Şiddet,
bir hareketin bir gücün derecesi, yeğinlik, sertlik; karşıt görüşte olanlara,
inandırma veya uzlaştırma yerine kaba kuvvet kullanma; duygu ve davranışta
aşırılık anlamlarına gelmektedir.
·
Şiddet
göstermek ise, kaba, sert davranmaktır.
·
Şiddet
davranışı, içine sadece fiziksel içerikli şiddeti değil, sözel ve psikolojik
tacizi de içeren davranışlar ile birine bilerek rahatsızlık veya fiziki olarak
zarar vermeyi de almaktadır.
·
Günümüzde
etkisini arttırarak varlığını hissettiren şiddet birçok sosyal bilimcinin
araştırma konusu olmuştur.
·
Dünyada
şiddet hakkında çok çeşitli araştırmalar yapılmasına rağmen, şu ana kadar somut
bir çözüm bulunamayan karmaşık bir problem olması nedeniyle araştırmacılar için
yoğun bir ilgi odağıdır.
·
Uzmanlar
şiddetin kaynağını farklı nedenler etrafında toplarlar.
·
Bazıları
şiddeti içgüdüsel, bazıları ise şiddetin niteliğini toplumsal olarak kabul
ederler.
·
Bu
çalışmada, şiddetin nedenleri, ulaştığı sosyal boyut ve çocuklar gençler ve
yetişkinler üzerindeki etkileri üzerinde durulmuştur.
·
Kadına
yönelik şiddet yaygın bir toplumsal sorundur.
·
Şiddetin
en yaygın görülen biçimi erkeğin kadına ve çocuğa karşı uyguladığı aile içi
şiddettir.
·
Ülkemizde
kadına yönelik şiddet üzerine yapılan araştırmalara baktığımızda, kadına
yönelik şiddetin yaygınlığını, kadının şiddet karşısındaki çaresiz kalışını ve
şiddete uğrayan kadının nasıl yardım alması gerektiği konularında
bilgisizliğini görmekteyiz.
·
Şiddet
ortaya çıkış şekli ve uygulanışı bakımından evrensel bir özellik taşımaktadır.
·
Toplum
içinde yaşayan bireyler hukuk karşısında eşittir.
·
İnsanların
bir arada yaşamasını sağlayan bir dizi kurallar vardır.
·
Bu
kurallar hukuk kuralları, ahlak kuralları, din kuralları gibi sosyal normlar
etrafında birleşir.
·
Bu
kurallar olmasına rağmen insanlar arasındaki rekabet, çatışma ve çekişme ya da
bireylerin psikolojik durumları şiddetin ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
·
Şiddet
geçmişten günümüze farklı düzeylerde ve şekillerde devam eden bir olgudur.
·
Şiddetten
en çok etkilenen kişiler kadınlar ve çocuklar olmaktadır.
·
Günümüzde
hem Türkiye’de hem de Dünya’da şiddet ve kadına yönelik şiddet en çok yaşanan
sosyal sorunların başında gelmektedir.
·
İnsanlık
tarihiyle birlikte ortaya çıkmış olan şiddet birçok bireysel ve toplumsal öğe
ile birlikte karmaşık bir yapı ortaya koymaktadır.
·
Bu
nedenle şiddet olgusunu tanımlamak ve ortaya çıkarmak da kolay olmamaktadır.
·
Şiddet
zamana ve topluma göre değişen küresel düzeyde bir olgudur.
·
Şiddetin
temelinde yatan saldırganlık dürtüsü toplumsallaşma süreci içinde
öğrenilebilmektedir.
·
Kendini
çok farklı biçimlerde gösterebilen şiddet olgusu; gerek bireysel gerekse
toplumsal boyutta sık sık karşılaşabileceğimiz bir olgudur.
·
Şiddetin
geçerli ve herkes tarafından kabul edilebilecek bir tanımının yapılması ve
hangi davranışların şiddet olarak tanımlanacağı günümüzde son derece tartışmalı
bir konudur.
·
Etimolojik
yönden, şiddet sözcüğü Türkçe ’ye Arapça ‘dan geçmiştir. Şiddet; “sertlik, sert
ve kaba davranış, kaba kuvvet kullanma” anlamındadır.
·
Psikologlar
şiddete yol açan saldırganlığı insanın temel özellikleri arasında
görmektedirler.
·
Freud’a
göre insanın iki temel içgüdüsü vardır:
-
Biri cinsellik, diğeri
saldırganlıktır.
·
İnsan
tabiatındaki bu temel içgüdülerin kullanılma biçim ve niteliği insanın gördüğü
eğitime bağlı olarak değişir
·
Şiddetin
en normal hastalıksız biçimi oyunda ortaya çıkmaktadır.
·
Engellemelerin
ortaya çıkardığı gerginlik de bir şiddet vesilesidir.
·
Herhangi
bir istekleri veya gereksinmeleri engellendiği zaman hayvanlarda, çocuklarda ve
ergenlerde saldırgan davranışlar görülür.
·
Bu
açıdan bakıldığında şiddet, insandaki iki temel duygudan birinin kapsamına
girer ki, bu duygulardan bir tanesi cinsellik, diğeri saldırganlıktır.
·
İnsan
kendini sözlü olarak ifade edemiyorsa, o zaman ortaya şiddet çıkar.
·
Kadın,
duygu ve düşüncelerini sözle ifade etmeye daha yatkındır.
·
Bir
sorun yaşadığında hislerini kolayca anlatabilir.
·
Fakat
erkeğin bu konudaki eğilimi, çok gelişkin değildir.
·
Böyle
olunca da, erkek öfke birikimini şiddet şeklinde ifade etme yoluna başvurur.
·
Şiddet
olgusunun en yoğun görülen biçimlerinden birisi “saldırgan” davranış biçimidir
ve bu boyutuyla şiddet; bir nesne ya da kişiye doğru yönlendirilmiş,
yönlendirilişi veya yönlendiriliş biçimi kişinin istemediği ve o kişiyi tahrik
edici, yıpratıcı bir eylemi ifade etmektedir.
·
Bu
bağlamda fiziksel olduğu kadar fiziksel olmayan kimi sözlü davranışlar da
şiddet tanımının unsurları kapsamına girmektedir.
·
Şiddet
ile bağlantılı olarak bu noktada saldırganlık, zorlayıcı ve tecavüzkar
davranışların bir bütünü olarak tanımlanmaktadır.
·
Kişinin
canını acıtmak, yaralamak, öldürmek, mala zarar vermek amacıyla güç kullanmak;
yasaya aykırı fiziki güç kullanmak; yasaya aykırı bir hedefe varmak için şiddet
kullanmak ya da şiddet kullanma tehdidinde bulunmak; genelde kabul gören yasa
ve ahlak ilkelerine aykırı biçimde fiziksel yok etme, gereksiz yere kırma, yok
etme eylemleri; toplumsal ilişkilerde kabul edilebilirlik sınırlarını aşan
zorlama eylemidir.
·
Kadına
yönelik şiddet, temel hakların ve özgürlüklerinin ihlali olup, kadınlar ve
erkekler arasındaki eşit olmayan güç ilişkilerinin bir sonucu olarak ortaya
çıkan önemli bir sorundur.
·
Toplumsal
değer sisteminde aile bütünlüğünün güvenliği ve üstünlüğüne inanç açısından bu
sorunun objektif olarak irdelenebilmesi güçleşmektedir.
·
Çünkü
kadına yönelik aile içi şiddet özel alanda meydana geldiği için çoğu zaman
gizli tutulmakta, bu nedenle boyutlarının tespiti son derece güç olmaktadır.
·
Gerçekte
bütün şiddet olaylarında kadın ile erkek arasında erkek lehine bir güç
dengesizliği söz konusudur.
·
Kadının
aile ortamındaki eşitsizliğe dayanan konumu ve ev içindeki emeğinin
değersizliği, ataerkil toplum yapısı içinde belirlenen güç ve iktidar
ilişkileri çerçevesinde kendinden güçlü konumda olan kocasının onun üzerindeki
gücünün bir göstergesi olarak sergilediği şiddete maruz kalmasına yol
açmaktadır.
·
Kadına
yönelik şiddet, kadının fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar görmesiyle veya
acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan hareketlerdir.
·
Kadına
yönelik şiddet, kadınların yaşama, sağlık ve beslenme, eğitim, gelişme,
toplumsal ve ekonomik yaşama katılım gibi temel insan haklarını ve
özgürlüklerini ihlal eden önemli bir toplumsal sorundur.
·
Kadını
baskı altında tutmayı ve kadın üzerinde üstünlük kurmayı amaçlayan toplumsal
cinsiyet temelli şiddet, erkek egemen toplumsal yapının etkisiyle oluşmakta ve
toplum tarafından görülebilmektedir.
·
Kadınların
eğitime, ücretli iş gücüne ve karar mekanizmalarına katılımı konusunda yaşadığı
eşitsizlik, ekonomik ve toplumsal kaynaklara ulaşmalarını olumsuz yönde
etkilemektedir.
·
Kadınları
şiddete karşı savunmasız hale getiren toplumsal koşullar, kadını güçsüz erkeği
ise güçlü ve iktidar sahibi olarak konumlandırır.
·
Erkeğin
kadından üstün olarak görüldüğü toplumsal cinsiyet düzeninde şiddet, erkeğin
kadın üzerindeki iktidarını sürdürmesini sağlayan şiddet, eşitsiz toplumsal
cinsiyet ilişkilerinin devamı için kullanılabilmektedir.
·
Şiddet,
herkese yönelir ancak özellikle kadınları ve kız çocuklarını etkiler.
·
Fiziksel,
cinsel, psikolojik, ekonomik, sosyokültürel biçimlerde gerçekleşebilir.
·
Genel
olarak şiddet uygulayanlar aile üyeleri, partnerler, topluluk üyeleri, kültür
din devlet ya da devlet kurumları adına hareket edenlerin aldırmazlık ve göz
ardı etmelerine bağlı olarak ortaya çıkabilir.
·
Kadına
yönelik şiddet bağlamında, fiziksel şiddetin yanı sıra sözel, ekonomik ve
cinsel şiddet eylemleri de göz önünde bulundurulmaktadır.
·
Şiddetin
toplumsal bir olgudur ve aynı zamanda bütün toplumlarda görülen bir olgu olması
bakımından da evrenseldir.
·
Şiddet
olgusu tek bir nedene bağlı olarak açıklanamayan çok karmaşık bir olgudur.
·
Bu
yüzden de farklı bilim alanlarının konusudur.
·
Ancak
toplumun aldığı hal; sosyal ve kültürel yozlaşma ortamı, beraberinde kişilerde
genellikle öfke, suçluluk ve savunma tepkileri geliştirmektedir.
·
Uzamış
ve süreğenleşmiş stresli hayata bağlı olarak ise reaktif depresyon, ilgisizlik,
sosyal çekilme, azalmış üretkenlik gibi belirtiler ortaya çıkmaktadır.
·
Toplumsal
hayatın en önemli sorunu şiddettir.
·
Şiddete
ait haberler artık kanıksanmış, eğer çok vahşi veya değişik değilse medyada
kendine yer bile bulamaz hale gelmiştir.
·
Çünkü
şiddete karşı duyarsızlaşmış olan toplum, bu tür haberlere ilgi
göstermemektedir.
·
Şiddet
eğer yakınlarımıza karşı değilse, yanı başımızda olsa bile bizi çokta
etkilememektedir.
·
Kadın
çoğu zaman baskı altında kalmakta tacize, tecavüze, şiddete, ayrımcılığa maruz
kalabilmektedir.
·
Geçmişte
kadını sadece bir doğurganlık aracı olarak gören düşünce yapısı bugün de
hâkimiyetini devam ettirmektedir.
·
Kadının
çocuk büyütmesi onu kamusal alandan dışlamıştır.
·
İş
hayatına katılamayan kadın saygınlığını da zamanla yitirmiştir.
·
Bu
bağlamda, devlet, yerel yönetimler ve iş çevreleri elbirliği ile ülkemizdeki
istihdam sorununu çözmek gerekir.
·
Çünkü
insanın yaşadığı birçok problemin kaynağı işsizlik ya da ekonomik
yetersizliklerdir.
·
Bu
durum bireylerde stres, kaygı durumlarının yaşanmasına bununla birlikte
bireylerin saldırgan davranışlar ortaya koymasına yol açmaktadır.
·
Cinsiyet
ayrımcılığını ortadan kaldıracak şekilde bireyler kendi yetenekleri ve ilgili
duydukları alanlarda yetiştirilmelidir.
·
Kadınları
ve erkekleri at başı yarıştırmak ve ezmek yerine, onların cinsiyet
özelliklerine uygun rolleri gerçekleştirmelerine imkân tanımak ve hayatın
yükünü paylaştırmak, kanaatimizce daha doğru olacaktır.
·
Bu
durum cinsler arasında nispi bir eşitliği sağlayacağı gibi, dünyayı değiştirmek
ve dönüştürmek için de insanlara önemli bir güç kazandıracaktır.
·
Kadına yönelik
şiddetin önlenebilmesi ya da en aza indirgenebilmesi için aşağıdaki öneriler
önem arz etmektedir:
- Kadına yönelik şiddet bir toplumsal
yapı problemidir.
Bu problemin engellenmesi ya da
çözüme kavuşabilmesi için toplumsal kurumlar iş birliği içerisinde
çalışmalıdır.
- “Kadın erkek eşitliği” sağlanmadan
kadına yönelik şiddetle mücadelede başarılı olunamaz.
- Kadına yönelik şiddet toplumda
yaşayan bütün insanların sorunudur.
- Kadının eğitim, ekonomi ve siyasal
katılım alanlarında güçlendirilmesi gerektiğine ve bu alanlarda yaşadığı
ayrımcılığın ortadan kaldırılmasının kadına yönelik şiddetin önlenmesinde çok
önemli bir rolü bulunmaktadır.
- Kadının çalışma hayatına katılması
ve ekonomik anlamda bir gelirinin olması şiddetle mücadelede önemli bir
unsurdur.
- Türkiye’de halen hizmet veren
sığınma evi ve kadın danışma merkezleri sayısının ve niteliğinin yetersiz
olduğuna ve bu sayının acilen artırılması gerekmektedir.
- Şiddet konusunda farkındalık
yaratabilmek adına eğitim programları düzenlenmeli, görsel ve yazılı medyada
kadına yönelik şiddetle ilgili programlara yer verilmelidir.
- Toplumsal cinsiyet rolleri
aktarılırken kadını özel alana dâhil edecek geleneksel rollere yönelik
söylemlerden kaçınılmalıdır.
- Yerel yönetimler tarafından
kadınlara istihdam olanaklarının yaratılmasına,
- Ders kitaplarında kadına yönelik
şiddet ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı konusunda bilgilerin verilmelidir ve
toplumsal cinsiyet rollerini ve kadına yönelik şiddeti pekiştiren unsurların
kitaplardan çıkarılmalıdır.
- Cinsiyet ayrımcılığını engellemeye
yönelik gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı ayrımcılığı caydırıcı bir takım
tedbirler alınmalıdır.
_________________________________________________________________
KAYNAK:
https:// dergipark.org.tr/ en/download/ article-file/ 184934
Yrd.
Doç. Dr. İbrahim Akkaş
Erzincan
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü
Doç.
Dr. Zeki Uyanık
Erzincan
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder