TÜSİAD YÜKSEK İSTİŞARE KONSEYİ TOPLANTISI
AÇILIŞ KONUŞMASI
SİMONE KASLOWSKİ - TÜSİAD YÖNETİM KURULU
BAŞKANI
. 19
Ekim 2021
Değerli Üyeler,
Tam
on gün sonra Cumhuriyetimizin kuruluşunun 98. Yıldönümünü kutlayacağız.
Yüzüncü yıla da sadece iki sene kaldı.
Bu toplantıda, geleceğe ışık tutmaya çalışacak olsak da, geçen 98 yılın anlamı üzerine de bazı görüşlerimi de sizinle paylaşmak istiyorum.
Zira geçmişlerinden ders alamayan, hatalarını, eksiklerini görmezden
gelen ya da ellerindeki değerli unsurların kıymetini bilmeyen toplumlar ileriye
dönük sıçramalarını asla gerçekleştiremezler.
Cumhuriyeti kuran kadrolar yıkılan bir İmparatorluğun yarattığı travmayı aşıp, yerine o günün ileri ülkelerinin eşiti olacak bir ulus-devlet koyma projesine giriştiler.
On
yıldan uzun süren savaşların yıkımına uğramış, felaketler yaşamış Anadolu’dan
yeni bir ulus yaratmaya çalıştılar.
Bunu gerçekleştirirken kendilerine rehber olarak Aydınlanma
çağının ilkelerini aldılar.
Bunların en
önemlilerinden birisi ve son tahlilde Cumhuriyet rejiminin harcını oluşturan,
bugün de demokratik bir rejimin ve barış içinde bir toplumsal yaşamın olmazsa
olmaz koşulu sayılması gereken ilke, laiklik idi.
Laiklik
din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir.
Laiklik ilkesini özümsememiş bir toplumda eşit vatandaşlık
kavramının ve bilincinin yerleşmesi çok zordur.
Hatta
imkansızdır.
Vatandaşlık bilincinin olmadığı yerde ise modern ve demokratik
bir toplumu kurmak, korumak güçleşir.
Modern
ve demokratik bir toplumun yapı taşlarından birisi de kadınların her alanda var
olmasıdır.
Kadınların toplumsal hayata katılmaları, tüm beceri ve
enerjileriyle toplumun ilerlemesine ve değerlerini oluşturmaya katkıda
bulunmaları ise, ancak laik bir ortamda gerçekleşebilir.
Geçmişin
başarılarıyla gurur duymalıyız.
Ancak
bunların ışık hızıyla değişen bir dünyada yeterli olmayacağını da görmeliyiz
Değerli
üyeler,
1999
sonunda Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığı kabul edildi.
Bunu
takip eden 2000-2007 yılları arasında Türkiye’de yasal ve anayasal reformların
yapıldığı çok olumlu bir dönem yaşandı.
Bu
dönemde anayasadan ceza hukukuna, dernekler hukukundan medeni hukuka birçok
alanda kanunlar çıkartılarak, AB normlarını kısmen veya tamamen karşılayan bir
dizi reform hayata geçirildi.
Hak
ve özgürlük alanları genişledi, yargı bağımsızlığı, bireysel haklar,
devlet-toplum ilişkileri ve hukukun üstünlüğü alanlarında çok önemli kazanımlar
elde edildi.
Türkiye’de o dönemde toplumsal enerji kabarmış, geleceğe güvenle
bakmamızı sağlayan güçlü bir iyimserlik dalgası ülkenin her yanına yayılmıştı.
Bu
dönemin, son elli yılda en olumlu ekonomik gelişmenin yaşandığı dönem olması
bir tesadüf değildi.
Tüm
bu gelişmelerin sonucuydu.
Ne
var ki 13 yıl sonra kişi başına gelirimiz 2007 seviyesinin dahi altına düştü.
Çalışabilen nüfusumuzun iş gücüne katılım oranı ancak %50-55
civarında takılı kalıyor.
Bugün
iş gücü piyasasında, en geniş tanımlı işsizlik oranımız % 22 gibi oldukça yüksek
bir seviyede, Dünya Adalet Projesi hukukun
üstünlüğü endeksinde 139 ülke içinde 117. Sıradayız.
Bu
tabloya baktığımızda bizim yeni bir Kalkınma anlayışına duyduğumuz ihtiyaç çok
açıktır.
Öte
yandan toplum olarak büyük bir çoraklaşma tehdidi de yaşıyoruz.
Denizlerimiz
ve akarsularımız kirleniyor, göllerimiz kuruyor.
Katliam
boyutlarında bir ağaç kesimine maruz kalan ormanlarımız, son yıllarda sayısı
artan ve engellenemeyen yangınların da etkisiyle yok oluyor.
Meclisimizde onaylanmasından büyük memnuniyet duyduğumuz Paris
Antlaşması kriterlerine bir an önce uyum sağlamalıyız.
Yoksa
çölleşme ve diğer çevresel tehditler ile baş edemeyiz.
Değerli
üyeler,
Çoraklaşmanın
her anlamda vahim sonuçlarını yaşıyoruz.
En
becerikli, eğitimli, yetenekli, hayalleri olan gençlerimiz, gözbebeklerimiz
istikbali başka ülkelerde arıyor.
Ülkemiz 1960’lardan beri göç veriyor.
Ancak
bugünkü göç yeni ve daha önce benzerini görmediğimiz, bizi kemiren bir göç.
Genç işsizliği, özgürlük alanlarının daralması, güzel bir hayat
kurabilme olanaklarının azalması da bu yeni nesil göçün hızlanmasına yol
açıyor.
Doktorlarımız,
yazılımcılarımız, girişimcilerimiz, yaratıcı beyinlerimiz, geleceklerini başka
yerlerde kurmak üzere ülkemizi terkediyor.
Bu durumu durduramaz
ve tersine çeviremezsek ülkemiz insan kaynağı açısından da çoraklaşacak.
Yeni
bir anlayışla geleceğimizi inşa etmek, bizi bu olumsuz girdaptan da
çıkartacaktır.
Değerli
Üyeler
Günümüzde refahın asıl belirleyicisi ne yer altı kaynakları ne
fiziksel sermaye ne de ucuz emeğe dayalı üretimdir.
Yer altı kaynaklarına dayanarak zenginleşmiş ülkeler bulunmakla birlikte, gelişmiş ülke olmak için bu tek başına yeterli değildir.
Toplumların refahının en önemli belirleyicileri maddi olmayan
kaynaklarıdır.
Bu çerçevede, çağın dinamiğini kaçırmamak, ileri ülkelerin gerisinde kalmamak için acilen ve tüm kaynaklarımızla, raporumuzun ısrarla vurguladığı şu üç unsuru ön plana çıkaracak bir seferberlik içine girmemiz gerektiğine inanıyoruz
- İnsani gelişme ve yetkinleşme
- Bilim, teknoloji ve inovasyon
- Siyasal, ekonomik, toplumsal kurumlar ve
kurallar
İnsan, bilim, kurumlar olarak özetleyebileceğim bu üç unsur bir
bütünlük arz eder; eş zamanlı gelişme gerektirir, “içinden dilediğini
seç-beğen-al” menüsü değildir.
Bu
çalışmada yer verdiğimiz 105 ülkeyi kapsayan ekonometrik analiz şunu
gösteriyor.
İnsani gelişim, bilim teknoloji ve kurumlarda kendimizi OECD
ortalamasına çıkarmak için gereken adımları atabilirsek, 20 yıl içinde kişi
başı millî gelirimizi mevcut seviyesinin 3 katından fazla olan 30 bin dolar
seviyesine yükseltebileceğiz.
Fakat
altını çizmek isterim ki hedefimiz sadece zenginlik değil, bu üç alanda büyük
ilerlemeler kaydederek, gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye’yi
birlikte inşa etmek olacaktır.
Bu
hedefe giden yoldaki temel unsurları biraz açmak isterim.
Değerli
üyeler,
Eğitimli, sağlıklı, mutlu insan; kalkınmanın hem öznesi hem de
hedefidir.
İnsanı,
eğitimli ve dijital çağın aradığı niteliklere sahip olmayan toplumların gelecek
kuramayacakları artık nerdeyse bir matematik kesinlik haline geldi.
Matematik demişken, matematik ve diğer bilimsel alanlarda ileri
yetkinlik düzeyine ulaşamayanların, ayakta kalmakta çok zorlanacakları bir çağa
girdik bile.
Eğitim,
aynı zamanda toplumsal eşitsizliklerin giderilmesinde de en önemli unsur.
Eşitsizliklerin giderilmesi ve insanımızın çağımızın gerektirdiği
yetkinlikleri kazanması için eğitim kalitesine yatırım yapmayı bir öncelik
haline getirmediğimiz taktirde, dünyada ön sıralarda yer alamayız.
Eğitimde
bölgesel, sosyo ekonomik özellikler ve cinsiyete dayalı farklılıkların ortadan
kaldırılması, özellikle okul öncesi eğitim başta olmak üzere eğitime ayrılan
kaynakların artırılması zorunludur.
Önümüzdeki
dönemin dünyada büyük ekonomik, stratejik, ideolojik çekişmelerin yaşanacağı
bir dönem olduğu çok söylendi ve halen söyleniyor.
Yeni güç dağılımında
iş bölümünde çağa ayak uyduran ülkeler öne çıkacak.
Bizim
gelecek nesillere sorumluluğumuz, ülkemizi bu kritik kavşakta dünya ile aynı
dalga
boyunda
tutmak ve o şekilde ilerletmektir.
Dünyadan
kopuşun maliyeti hayli yüksek ve hasarı geri döndürülemez olacaktır.
Değerli
üyeler,
İnsani
gelişmişliğin en önemli göstergesi kadınların toplumdaki konumudur.
Gelecek dönemin en önemli toplumsal dinamiklerinden biri kadın
haklarının ön plana çıkması ve savunulmasıdır.
Bugün,
Taliban Afganistan’ında dahi kadınların her türlü tehlikeye göğüs gererek
kazandıkları hak ve özgürlükleri kaybetmeme mücadelesini verdiğini görüyoruz.
Kadın
hakları mücadelesi, kanımızca geri döndürülemeyecek ve döndürülmemesi gereken
bir dinamiktir.
Osmanlı döneminden
beri kadınların eşitlik mücadelesi verdikleri, pek çok gelişmiş ülkeden önce
siyasal haklarına kavuştukları Türkiye’nin böyle bir dönüm noktasında İstanbul
Sözleşmesi’nden çıkması kabul edilebilecek bir durum değildir.
Değerli
üyeler,
Günümüzde
refahın üç temel unsurundan birinin kurumlar ve kurallar olduğunu belirtmiştim.
Devletin
ve kurumların tüm işlemlerinde hukukla bağlı olması, yargı bağımsızlığının
sağlanması, tüm hak ve özgürlüklerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
standartlarında güçlendirilmesi, her bireyin her düzeyde etkin hak arama
imkanına sahip olabilmesi elzemdir.
Avrupa Konseyi’nde hukuk ve demokrasi standardı sorgulanan bir
ülke olmaktan çıkmalıyız.
Adil
yargılanma hakkının gereklerini, sanık kim ve suç ne olursa olsun harfiyen
uygulamalıyız.
Aksi taktirde adalete güven duygusu onarılmaz yaralar
almaktadır.
Çoğulcu demokrasi ve kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesi,
şeffaf, hesap verebilir bir kamu yönetimi, denetleyici ve düzenleyici
kurumların özerkliği, bizi kurumsuzlaşma girdabından koruyacaktır.
Kurumsuzlaşma
Türkiye’nin cezbedebileceği ve ihtiyaç duyduğu yatırım sermayesinin
gelmemesinin sebeplerinden biridir.
Kurumsuzlaşma ülkemizin en hayati dış ilişkilerinde erime, hatta
kopmalar ile sonuçlanmaktadır.
Yıllardır
zirve sonuçlarında, Türkiye’den aday ülke diye bahsetmeyen AB’de komisyonun son
idari şema değişikliklerinde Türkiye’yi güney komşu kategorisinden
Ortadoğu-Kuzey Afrika masasına almış olduğunu derin bir üzüntü ve tepkiyle
karşılıyoruz.
Sığınmacılara karşı tampon bölge anlayışını temel alan alışveriş
ilişkisindeki ilkesizlik ve güvensizlik hiçbir tarafın çıkarına değildir.
Türkiye’nin
geleceğinde, bu ilişkilerin üzerinde yükseleceği zeminin de entegrasyon
hedefiyle yeniden müzakere edilmesi gerekecektir.
ABD ve Rusya gibi büyük güçlerle ilişkilerde de gündelik iniş
çıkışlardan uzak, uzun vadeli bir stratejik perspektif için ülkemizin kurumsal
ve tarihsel birikimine fazlasıyla ihtiyaç vardır.
Geleceğin
ekonomisinde çevreci hassasiyetlerin ve ilkelerin üretim biçimlerini, tüketici
tercihlerini,
ticaretin
yönünü belirleyeceğini biliyoruz.
Bu durumda her alanda
hem gelir ve fırsat eşitliğini, hem de çevresel sürdürülebilirliği sağlayıcı
kurumsal mekanizmaların en etkin şekilde hayata geçirilmesine ihtiyaç duyuyoruz.
Ekonomimizin
içinde bulunduğu istikrarsızlık girdabı da kurumsuzlaşmanın
bir sonucudur.
Değerli
üyeler,
Bilim,
teknoloji ve inovasyonda ciddi ilerlemeler sağlayacak programları hazırlamak, düşünce
kalıplarımızı buna göre yeniden şekillendirmek önemli bir hedefimizdir.
Bu,
aynı zamanda genç nesillere umut aşılamak, onların geleceğe güvenle
bakmalarını, geleceklerini kendi ülkelerinde kurabileceklerine dair inançlarını
perçinlemek açısından da önem taşıyor.
Bu konuda topyekûn bir seferberliğe ihtiyacımız olduğuna
inanıyoruz.
İş
dünyamız da raporda tanımlanan yeni dünya içinde kayda değer bir yer bulmak
istiyorsa
kendi çabalarını artırmalı, toplumsal enerjiyi harekete geçirecek bir vizyonu
da toplumla
paylaşabilmelidir.
Bu gündemi, hedeflere ulaşamamanın maliyetini toplumun tüm
kesimlerine anlatmak da, iş dünyamızın sorumluluğu olmalıdır.
Değerli
üyeler,
Raporda
dile getirilen, dikkat çekilen adımlar atılmazsa ülkemizin gelişmişlik
düzeyinin ve refahının dünya klasmanında gerilerde kalması kaçınılmazdır.
Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa, bu nedenle yalnızca milli gelir, kişi başına
gelir, istihdam rakamlarıyla ilgilenen, kalkınmanın, refahın yalnızca
maddi/parasal yönünü öne çıkaran bir rapor değil.
Çalışma,
ortak bir gayeye sahip, enerjisini, kendisiyle kavga etmeden bu yöne akıtabilen
bir toplum haline gelebilmemizin çerçevesini belirliyor.
TÜSİAD olarak kuruluşumuzun
50. yılında, içinde bulunduğumuz koşulların nedenleri ne olursa olsun, ülke olarak
birikimlerimizin bizi ekonomik ve toplumsal olarak çok daha iyi seviyelere
getirebileceğine inanıyoruz.
Ortak
geleceğimizi, kimseyi geride bırakmadan inşa etmek için toplumsal dayanışmaya
ve işbirliğine ihtiyacımız var.
Bu çalışmayı ülkemizin geleceği için fikir üreten, çalışan tüm
politika yapıcıların, kanaat
önderlerinin, akademinin, farklı toplum kesimlerini temsil eden
sivil toplum örgütlerinin, basının ve vatandaşlarımızın tartışmasına ve
geliştirmesine açıyoruz.
Ülkemizin
geleceğini ilgilendiren her konuda en başta gençlerin söz sahibi olması
gerektiğini düşünüyor, raporumuzu, geleceğimiz olan gençlerle buluşturuyoruz.
Ülkemizin her bölgesinden katılımla gerçekleştireceğimiz gençlik
çalıştaylarıyla Türkiye’nin geleceğinin inşasında gençlerin fikirlerini
alacağız.
Raporumuzun
gözünüzde daha iyi canlanması için temalarını 4 dakikalık bir filme sığdırdık.
Yeni
anlayışın özelliklerini anlatmak için de kısa filmlerimiz var.
Çalışmamıza
katkı sağlayan Yönetim Kurulu üyelerimize, proje koordinatörümüze, rapor
yazarımıza ve proje danışmanlarımıza, genel sekreterliğimize ve iletişim çalışmalarında
tüm emek verenlere teşekkür ediyorum.
Filmden
sonra bugün katılımıyla bizi onurlandıran konuk konuşmacımız Sayın Daron
Acemoğlu konuşmasını yapacak, kendisine katılımı için çok teşekkür ediyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
SİMONE KASLOWSKİ -
TÜSİAD
YÖNETİM KURULU BAŞKANI
19.10.21 Simone Kaslowski Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı Açılış Konuşması - PDF
https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/10853-tusi-ad-yuksek-i-stisare-konseyi-toplantisi-i-stanbul-da-gerceklestirildi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder