30 Nisan 2024 Salı

1 MAYIS VE İSLAM

 .  1 MAYIS VE İSLAM       .

·       Tarihin en önemli simge günlerinden biri ve belki de birincisi 1 Mayıs’tır.

·       14 Temmuz – 21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de kabul edilen bir öneri ile dünya çapında işçi sınıfının; “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kutlanmaya başlanan 1 Mayıs, bir tür modern kölelik düzeni olan işçiliğin haklarını genişletme ve her çeşit haksızlığa karşı mücadele ve direniş günüdür.

·      O yıllardan bugüne gelinceye değin dünya, sınıf mücadelesinde çeşitli aşamalardan geçti. Kapitalist Blok ile Sosyalist Blok kutuplaşmasının gerginliğinde soğuk savaş dönemi yaşandı. SSCB’nin dağılmasıyla reel sosyalizmin başarısızlığı sınıfsal mücadelede yeni yol ve yöntemleri doğurdu.

·       Kapitalist dünyadaki işçi sınıfı ile sosyalist dünyanın ilişkileri ve sosyalist dünyanın kendi iç çelişkileri üzerinden Ortodoks Marksizm de dâhil olmak üzere pek çok sosyalist sav keskin bir biçimde sorgulandı.

·       Marksizm ve türevlerinin kesin olarak mağlubiyetini ilan edenler de oldu.

·       Öte yandan Marksizm ve pek çok türevinin reel dindarlık düzleminde din karşıtı genel yapısı, sınıfsal mücadeleyi din perspektifinden sınıf lehine okuma çabalarını büyük ölçüde engelledi.

·       Özellikle İslam’ın doğuş yılları itibariyle sosyal bir mücadele hareketi olduğu gerçeği yeterince işlenmedi.

·       Sosyalist mücadele nasıl bir evrim geçirirse geçirsin, bu noktada geçmişte neler yaşanmış olursa olsun, sosyal sınıfların varlığı ve sınıflar arası mücadele tarihsel ve toplumsal bir gerçektir.

·       Ezen – ezilen, sömüren- sömürülen ayrışması tarihin geldiği aşamada çok şiddetli bir biçimde yaşanmaya devam etmektedir.

·       Gelir dağılımı adaletsizliği, dünya nimetlerini paylaşmadaki ağır çarpıklık, açlık noktasına varan yoksulluk ve onun karşısında refah toplumlarının varlığı, küresel çapta hala bir sınıfsal mücadele bayrağının yükseltilmesi gereğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

·       Ezilen ve sömürülenlerin, şimdiye değin egemenler tarafından kendi lehlerine kullanılan din gerçeğini keşfetmeleri zorunludur.

·       Dinin sosyalist / toplumcu yorumunun olabilirliği, sanılanın aksine egemenci yorumunun imkânından daha geniştir.

·       Dinin, Ortodoks Marksist terminoloji çerçevesinde bir üst yapı kurumu olarak top yekûn bir biçimde olumsuzlanmasının, reel sosyalizmin başarısızlığına katkı veren önemli etmenler arasında olduğunu söylemek gerçekten çok mu anti sosyalist bir izahtır?

·       Kanımca İslam özelinde, din faktörü, sınıfsal mücadele yararına yeniden yorumlanmalıdır.

·       Kaldı ki bana göre bu, bir yeniden inşa çalışması da değildir.

·       Egemenler tarafından üzeri örtülen bir gerçeğin üstündeki örtünün kaldırılmasıdır.

·       Evet; din yani İslam özü itibariyle zaten bir sınıf mücadelesi olarak doğmuştu.

·       Zira Hz. Muhammed’in çağrısına / İslam’a ilk koşanların genel karakterinin ezilenler olduğu tarihsel bir gerçektir.

·       İslam köle tüccarlarına karşı köleleri savundu.

·       Varsıllara karşı yoksulları savundu.

·       Kim bunun tersini ileri sürebilir?

·       halde buradan hareketle ifade edelim ki İslam, bugün de varsılları değil yoksulların yanındadır.

·       İslam bugün de patronların değil işçilerin, emekçilerin yanındadır.

·       İslam’ın kutsal kitabı olan Kur’an’da; “İnsan için ancak emeğinin karşılığı vardır!” (Necm, 39. Ayet) denildiğini kim gizleyebilir?

·       Bu ifadenin aslında; “insanı insan yapan en önemli şey, onun emeğidir,” ilkesini ortaya koymak anlamına geldiğini kim reddedebilir?

·       Kur’an’ın pek çok ayetinde yoksullara yardımdan, paylaşımdan (infak), ihtiyaçtan fazlasının mutlaka dağıtılması gerektiğinden (Sözgelimi, Bakara 215 ve 219. Ayetler ), servet biriktirmenin yanlışlığından (Tevbe, 34- 35. Ayetler) bahsettiği gerçeğini sınıfsal mücadele açısından yeni bir okumaya tabi kılmamız yaşamsal gereklilikte bir tutum değil midir?

·       Hz. Muhammed’in Medine’ye göçten hemen sonra Mekkeli Müslümanlarla Medineli Müslümanları mal ortaklığını da kapsayacak biçimde kardeş ilan ederek neredeyse proto sosyalist bir toplum inşa etmeye çalıştığını yeniden değerlendirmemiz gerekmiyor mu?

·       halde sömürüye karşı mücadele günü olan 1 Mayıs’a katılmak ve 1 Mayıs’ı kutlamak, sınıfsal bir görev olmakla birlikte onu teyit edici bir biçimde aynı zamanda dinsel bir yükümlülük de değil midir?

·       Evet, 1 Mayıs’ı kutlamak, mücadele bayrağını yükseltmek salt sosyalist ve sınıfsal bir tavır değil aynı zamanda İslamî bir yükümlülüktür. İslamî bir yükümlülük olması demek, bir başka

·       ifadeyle her mümin için farz hükmünde bir buyruk demektir.

·       Ey Müslüman,

·       1 Mayıslarda ve başka günlerde sömürüye karşı mücadele bayrağını yükseltmeye sen de omuz ver ki,“fitne kalkıp din yani düzen yalnız Allah’ın” olsun!

·       Zira Allah; “fitne yani sömürü ortadan kalkıp din yalnız Allah’ın oluncaya dek onlarla

·       savaşın!” (Enfal 39. Ayet) diyor.

·       Onlardan kastın hakkın üstünü örtenler olduğunu, yani haksızlık yapanlar olduğunu, bir diğer ifadeyle sömürenler demek olduğunu anlamalısın!

·       Eğer bunu anlar ve sınıfsal mücadeleye katılıp cihada yani sömürüye karşı yapılan savaşa destek olursan aslında Allah’ın dinine destek olmuş olursun.

·       Bil ki İslam’ın cihad dediği mücadele, birilerinin ileri sürdüğü o çirkin mukatele değil tam tersine sömürüye karşı yapılan her çeşit eylemdir.

·       Allah cihad etmemizi istiyor.

·       Zira o bu şekilde, “yeryüzünde mustazafları / ezilenleri / sömürülenleri egemen kılmak istiyor.”(Kasas Suresi 5. Ayet)

·       Eğer Allah’a ve onun elçisi olan devrimci Muhammed’e iman edenler, bismillah deyip sınıfsal mücadele bayrağını kararlılıkla açarlarsa işte o gün; “zalimler/ ezenler/ sömürenler, nasıl bir devrimle devrilip gideceklerini göreceklerdir.”(Şuara Suresi 227. Ayet)

·       Bilelim ki, zulme sessiz ve tepkisiz kalandan, sömürüye umarsızlık içinde boyun eğenden Müslüman olmaz, olamaz!

·       Zira İslam bir itaat dini değil isyan dinidir.

.     CEMİL KILIÇ

.     01.05.2024

********************************************************************************


26 Nisan 2024 Cuma

GENÇLİK VE UYUŞTURUCU MADDE SORUNU

 . - TÜRKİYE’DE GENÇLİK VE UYUŞTURUCU MADDE SORUNU

.    İnsan hayatının önemli bir dönemi olan gençlik çağı; biyolojik, psikolojik, sosyolojik yönü ile insanın bedensel, ruhsal, sosyal, ahlaki gelişmesinde ve kişiliğinin oluşmasında hassas bir dönemi kapsamaktadır.

.   Gençlik dönemi, bir yandan bunalımlar, çatışmalar, yanılgılar, tezatlar ve kararsızlıklarla gencin gerek kendisiyle gerekse çevresiyle çatışma dönemi iken; diğer yandan da, tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, kendini ispat ve kimliğini bulma çabalarının yoğunlaştığı bir dönemdir.

.   Bu yüzden, toplumun içinde bulunduğu buhranlardan en fazla etkilenen kesim de yine gençlik kesimidir. Tarihimizin son 200 yıllık dönemi, gençliğin kişilik ve kimlik arayışının en yoğun ve en çalkantılı olduğu bir dönemdir.

.   Bu çalkantıların şiddetini artırarak devam ettiği bir dönemde SEKAM’ın gençlikle ilgili yaptığı araştırma, gençlik üzerinde yapılan en son ve en kapsamlı olmasından dolayı önemlidir.

.   Gençlik üzerinde değişik zamanlarda yapılmış bazı çalışmalardan da yararlanarak, gençliğin mevcut durumunu, istatistikî bilgilere girmeden, aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

• Sigara, alkol, kumar, uyuşturucu kullanma eğiliminde artış, bunları meşru görmek.

• Fuhşu, eşcinselliği, lezbiyenliği meşru görmek.

• Şiddete eğilim göstermek.

• Bilgisayar ve internet bağımlılığında artış.

• Ferdileşmek, yalnızlaşmak, sanallaşmak.

• İletişim kopukluğu sosyal bağlılık ve dayanışma ruhunun yok olması.

• Davranış bozukluğu, psikolojik olarak gel git yaşamak.

• Parçalanmış kimlik-kişilik, kendine belirlediği kimlikle, düşünce ve davranışlarının uyuşmaması, tezatlı davranış, şizofren/melez kimlik.

• Din algısında zedelenme, laikleşme-sekülerleşme.

• Toplumsal değerlere yabancılaşma, değer yargılarında zedelenme.

• Kavramsal kargaşa, zihinsel kirlenme; din, laiklik-sekülerlik, ateizm, ahlâk, iffet, hayâ, vefa, aile, mahremiyet, nikâh, nikâhsız birliktelik, zina, eşcinsellik, aşk.

• Başkalarına karşı güven kaybı, kendisine karşı güvenme ile güvenmeme arasında gidip gelme (özgüven kaybı), • Kuşaklar arası çatışma ile oluşan güven bunalımı,

• “Her şeyi bilir” psikolojisinde olmak.

• Gelecek korkusu ve ülkeden göç etme isteği.

• Kendini sorumlu hissetmemek; fakat başkalarını sorumlu tutmak. Sorumluluk ve yükümlülük duygusu ile alay etmek; çevresini, kendine karşı sorumlu saymak,

• Birlikte yaşadıklarını kendine mecbur saymak, kendini kimseye karşı mecbur saymamak.

• Kendini ifade edebilecek, meramını anlatabilecek tarzda lisâna hâkim olamamak.

• Her şeye sahip olma hakkını kendinde görmek; “Buna hakkım var mı?” gibi bir soruyu sormamak. Köşe dönmeci zihniyet, maddiyatçılık eğilimi,

• Sahip olduğu şeylerin kiymetini bilmemek ve umursamamak.

• Sınırsız bir tüketici ve kullanıcı özelliği sergilemek, marka tutkusu, gösteriş.

• Elde etmek istedikleri ile haklı olmak arasında bir ilişki kurmamak. Elde etmek istediklerinde kendini haklı saymak (emeğin, değer olarak önemini kaybetmesi),

• Anormal giyim tarzı.

• Aşırı uyku uyuma.

• Erken ergenleşme.

• Günlük ve anlık yaşamak, geleceğe yönelik plan yapmamak.

• Bilgiye kendi çıkarı için ilgi duymak, bilgiyi paylaşmamak.

• Genel olarak paylaşım duygusundan yoksunluk.

• Rol modellerini, bilim adamları, düşünürler, din adamları ve siyasetçilerden seçme yerine, popüler ögelerden seçme.

.    Bütün bunlar, henüz sosyal bir problem boyutuna ulaşmamıştır.

.   Hastalık, başlangıç aşamasındadır.

.   Vakit varken, acilen tedbir alınması gerekmektedir.

.   Gençliğimizin böyle bir değişim göstermesi normal midir?

.   Gençlik, kendi kültür ve medeniyetinden, kendi değerlerinden niçin kopmakta ve yabancılaşmaktadır?

.   Niçin sanallaşmakta, ferdileşmektedir?

.   Ailenin, kentleşme ve göç politikalarının, Türkiye’nin kültür ve medeniyet tercihinin, sistemin öngördüğü hayat tarzının, eğitim sisteminin, medyanın, toplumsal değerlerdeki çözülmenin bunda bir payı var mıdır?

.   Bu ve buna benzer soruları sormak ve cevaplarını bulmak zorundayız.

.   Gençlikle ilgili yapılmış çalışmalardan, devlet ricalinin değişik zamanlarda yaptığı açıklamalardan ve yayınlanmış anılardan yararlanarak, gençliği olumsuz olarak etkileyen faktörleri, aile içi ve aile dışı faktörler olarak iki sınıfta toplayabiliriz:

I- Aile İçi Faktörler:

• Aile ortamının etkisi.

• Ailenin parçalanması/yıkılması.

• Evin otelleşmesi.

• Sorunların konuşulmaması.

• Çocuklara ilgisizlik.

• Aile içi yanlış eğitim.

• Sevgi ve şefkat eksikliği.

• Doğru iletişim kurulamaması.

• Akraba çevresinin etkisi.

• Cinsellik konusunda yanlış bilgilenme.

• Ekonomik sıkıntılar.

• Dinî eğitim yetersizliği.

II- Aile Dışı Faktörler

• Küresel Güçlerin etkisi (Siyonizm, ABD, AB, yabancı istihbarat örgütleri…).

• Uyuşturucu, Kumar ve Fuhuş mafyasının etkisi.

• Bir kısım medyada yer alan diziler, filmler ve özel programların etkisi.

• İnternet ve sosyal medyanın etkisi.

• Feminist hareketlerin etkisi.

• Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinin etkisi.

• Satanizmin etkisi.

• Ateizmin etkisi.

• Türkiye’nin yanlış kültür ve medeniyet tercihi: Seküler Batı kültür ve medeniyeti tercihi,

• İki kültür ve medeniyet değerlerinin çatışması ile oluşan şizofreni.

• Yanlış eğitim politikası.

• Yanlış kentleşme politikası.

• İşsizlik: iş bulamama korkusu.

• Okuyamama korkusu.

.    Bu faktörlerin çatışmasının meydana getirdiği ortam, gençlikte kimlik ve kişilik krizine sebebiyet vermiştir. Araştırmada, gençliği bütün boyutları ile ele almış olmakla birlikte, özellikle değerler ve kimlik tanımlanması üzerinde özenle durulmuştur.

-------------------------Devamı için dosyaya bakınız: ----------------------

Sosyal Ekonomik ve Kültürel Araştırmalar Merkezi

-  TÜRKİYE’DE  GENÇLİK VE UYUŞTURUCU MADDE SORUNU

https://www.muharrembalci.com/kitaplika/67.pdf


TÜRKİYE UYUŞTURUCU RAPORU

  TÜRKİYE UYUŞTURUCU RAPORU - 2022

.            Eğilim ve Gelişmeler

·       İnsanlık tarihi kadar eski bir geçmişi olan uyuşturucu sorunu son derece karmaşık yapısıyla dünyayı etkilemeye devam etmektedir.

·       Geçmişin alışılagelen geleneksel uyuşturucularının ötesinde kimyasal yöntemler kullanılarak üretilebilen, bağımlılık potansiyelleri çok yüksek sentetik uyuşturucular ile NPS’ler, problemi çok daha ciddi bir boyuta taşımıştır.

·       Sorunun büyüklüğünde bu maddelerin üretiminde kullanılan ve aynı zamanda yasal kullanım alanları da olan kimyasalların kaçağa kayması önemli bir rol oynamaktadır.

·       Suç örgütleri uyuşturucu üretiminde kullanılan kimyasalların kaçakçılık sürecine entegresinde çok farklı teknikler kullanmakta, hem bu kimyasalların çeşit ve çokluğu hem de kaçağa kaydırılmalarında uygulanan akıl almaz yöntemler tüm dünyada şaşkınlık yaratmaktadır.

·       Bu durum bilimsel delillere dayalı, bütünlük içeren, ulusal boyutun ötesinde uluslararası iş birliğini de gerektiren bütüncül bir mücadele sürdürmeyi gerektirmektedir.

·       Ülkemiz, uyuşturucu ile mücadele alanında faaliyet gösteren öncü kurumlar niteliğindeki BM/UNODC, Avrupa Birliği/EMCDDA ve AGİT gibi pek çok organizasyonun üyesi ve bu alanda imzalanan uluslararası sözleşmelerin tarafı olarak ulusal mücadelesini “tüm dünya çocuklarını kendi çocukları olarak gören” bir bakış açısıyla sürdürmektedir.

·       Uyuşturucu ile mücadelenin sütunlarını oluşturan arzla mücadele, eğitim/önleme, tedavi ve rehabilitasyon alanlarında uygulanan politika ve stratejilerimiz uluslararası toplumca yakından takip edilmekte, edinilen başarılar küresel yayınlarda karşılığını bulmaktadır.

·       Yakalanan bu başarılı çizginin daha da iyiye götürülmesi için tüm kurumlarımızca çok değerli çalışmalar yürütülmekte, söz konusu çabalardan edinilen bilgi ve tecrübenin ulusal/uluslararası paydaşlara aktarılması ise diğer bir önceliği oluşturmaktadır.

·       İlgili kurumlarımızın katkılarıyla 2021 yılı verilerine dayanılarak hazırlanan 2022 Türkiye Uyuşturucu Raporu, ülkemizde uyuşturucu ile mücadele alanında uygulanan ulusal politika, arzla mücadele, önleme eğitim, tedavi-rehabilitasyon, madde bağlantılı ölümler, ceza-infaz ve denetimli serbestlik ile narko-terör başlıklarında olmak üzere alanda yürütülen faaliyetlere ilişkin bir değerlendirme ve gelecekte hayata geçirilebilecek projeler hakkında ise fikir uyandırabilecek önemli bir doküman niteliğine sahiptir.

·       Raporun bu kutlu mücadelede sürdürülen çalışmalarda faydalı olması temennisiyle, katkı sağlayan, hazırlama ve yayın sürecinde destek veren kişi ve kurumlara teşekkür ederiz.

·       Eleştiri ve yorumlar, raporlarımızın güncellenmesine katkı sağlayacaktır.

·       .   132 Sayfa.

.       Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı      .

**************************************************************

. -   SONUÇ

·       Sahip olduğu devasa küresel hacim nedeniyle uyuşturucu piyasası sadece organize suç gruplarının değil aynı zamanda terör örgütlerinin de ilgi odağıdır.

·       Bu alanda organize suç grupları arasında kurulan iş birliği örnekleri terör örgütleri arasında, hatta organize suç grupları ile terör örgütleri arasında da görülebilmektedir.

·       Bu tür örgütler arasında silah temini, uyuşturucunun sevkiyatı ve dağıtımı yoluyla terörist faaliyetlerin finansmanı, mali piyasalara sızma gibi birçok alanda kurulan ortaklıklarla hareket edilebilmektedir.

·       Bugün terör örgütlerinin hem kendi başlarına, hem de diğer terör ve organize suç grupları ile iş birliği halinde uyuşturucu ticareti ile yakın bir ilişki içinde oldukları görülmektedir.

·       Globalleşme ile terörizm ve yasa dışı uyuşturucu kaçakçılığı arasındaki bağ kaygı verici bir noktaya gelmiştir. Her bireyin bir dünya kadar değerli olduğu bir ortamda, uyuşturucu bataklığına kaptırılacak tek bir insanın bile büyük bir kayıp olacağı değerlendirildiğinde, demokrasinin ve toplumsal hayatın zaaflarını kullanan bu tür örgütlere imkân tanınmamalıdır.

·       Zira kimsenin sözde özgürlük adına yaptığı terör, madde bağımlığı ile yitip giden bir gençlik demek değildir.

·       Tüm insanlığı tehdit eden uyuşturucu ile mücadele hem toplumsal sağlık ve huzurun devamlılığı için hem de güven içinde yaşayacak nesiller için büyük önem taşımaktadır.

·       Dünya ülkeleri için büyük bir tehdit unsuru olan terörizm, gelişen teknolojik imkânlarla birlikte varlığını giderek can yakıcı bir şekilde hissettirmektedir.

·       Terörizm olgusuyla mücadele aynı zamanda bu fiilleri işlenebilir kılan mali kaynakların kurutulmasıyla mümkündür.

·       Birçok suç türü terör eylemlerine gelir sağlamak için kullanılırken, uyuşturucu imal ve ticareti suçları da bu gelir kalemleri arasında büyük bir yer tutmaktadır.

*******************************************************************************

T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

NARKOTİK SUÇLARLA MÜCADELE DAİRE BAŞKANLIĞI

https://www.narkotik.pol.tr/kurumlar/narkotik.pol.tr/TUB%C4%B0M/Ulusal%20Yay%C4%B1nlar/Turkiye-Uyusturucu-Raporu-2022.pdf

 

-  Birleşmiş Milletler Dünya 2023 Uyuşturucu Raporu

https://uskudar.edu.tr/tr/icerik/44493/birlesmis-milletler-dunya-2023-uyusturucu-raporu-aciklandi

-  Türkiye, uyuşturucu kaçakçılığının geçiş noktası

https://www.sozcu.com.tr/bm-raporu-ortaya-koydu-turkiye-uyusturucu-kacakciliginin-gecis-noktasi-wp7617316

-  AB Uyuşturucu Raporu: Avrupa’daki eroin ticaretinde Türk suç örgütlerinin hakimiyeti sürüyor

https://www.bbc.com/turkce/articles/ckd87l8x9yeo

-  Türkiye'nin uyuşturucu fotoğrafı: Bir yılda 295 bin şüpheli

https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyenin-uyu%C5%9Fturucu-foto%C4%9Fraf%C4%B1-bir-y%C4%B1lda-295-bin-%C5%9F%C3%BCpheli/a-63651142

-  Türkiye’nin uyuşturucu raporu: 3 yılda 765 bin şüpheli, 2022 yılında ise günde 860 şüpheli yakalandı

https://www.politikyol.com/turkiyenin-uyusturucu-raporu-3-yilda-765-bin-supheli-2022-yilinda-ise-gunde-860-supheli-yakalandi/

-  2023 Türkiye Uyuşturucu Raporu Yayımlandı: Metamfetamin ve Captagon Salgını

https://www.tamgaturk.com/2023-turkiye-uyusturucu-raporu-yayimlandi-metamfetamin-ve-captagon-salgini/63250/

- Türkiye'nin büyüyen sorunu: Uyuşturucu

https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyenin-b%C3%BCy%C3%BCyen-sorunu-uyu%C5%9Fturucu/a-63380530

 

13 Nisan 2024 Cumartesi

AKIL ve ZİHİN ÇAPI

 . -  AKIL ve ZİHİN ÇAPI

.       “Bilmeye cüret et (sapere aude)!” Kant

Doğal ve Beşeri Akıl

Doğal akıl, Tanrı vergisidir ama beşeri akıl tanrı vergisi değildir.

İnsanın kendisinin ürünüdür.

O nedenle hiçbir bebek, doğuştan beşeri akla sahip doğmaz.

Sonradan ona bu akıl, eğitimle monte edilir.

Yani insan, beşeri aklını üretirse bu akla sahip olur.

Üretmezse bu akla sahip olamaz.

Beşeri akıl, insanın anlamsal yani "manasal" yapısıdır.

Neden biz bir tane icat yapamıyoruz da elin oğlu binlerce icat yapabiliyor?

Halbuki onlarda da bizde de "doğal akıl" var.

Çünkü biz, icatları yapan beşeri aklı kullanmıyoruz.

Niçin?

Çünkü biz "beşeri düşünme işlemi" yapmıyoruz.

Beşeri Akıl

Osmanlı’nın ve müslümanların geride kalmalarının bir sürü sebeplerini keşfetmeye çalışmakla vakit israf etmek yerine, bugün ne yapmamız gerektiğine odaklanmak gerekir.

İleride bizim de bu düşünmeyi yapmadığımızı tarih yazacaktır.

Osmanlı’nın çöküşünün tek temel nedeni vardı.

O da; o devirlerde insanlığın yaptığı ve icatları üreten beşeri sistemli düşünme işlemini yapmamasıdır.

Çağımız; düşünme ve akılcı düşünme çağıdır.

Var olmak istiyorsak toplum olarak bu düşünmeye ulaşmamız ve onu yapmamız şarttır.

Başka her şey boş iştir.

Toplumunu seven, bu konuda toplumuna yardımcı olmalıdır.

Akılcı düşünemeyenlere yaşam yoktur artık bu yeryüzünde.

O nedenle "Beşeri aklın" ne olduğunu ve nasıl çalıştığını bilmek gerekir.

İşte biz, bunu yapmaya ve öğretmeye çalışıyoruz.

Bunu yapmak zor bir iştir.

Ve biz toplum olarak zor işlerden kaçarız.

Bu iş, zihinsel düşünme işidir.

Hadi yapalım!

Neden yapmıyoruz?

Yapmaya ne gerek var ki!

Bunu yapmadan da ülkeyi yemek imkanı varken neden yapalım ki, denmemelidir.

Çünkü halk olarak herkes bunun faturasını ödüyor ve ödeyecektir.

Bugün bile milletimizin karnını doyuramaz olduk.

Aslında canlıların ve insanların beyinlerinde akıl ve zihin diye bir lob yoktur.

Ama canlıların akıl ve zihin dediğimiz aygıtın işlevini gören "mekanizmaları" vardır.

Akıl, düşünme işlemini yapan aygıt ve mekanizmadır.

Akıl, düşünme komütatörüdür.

Felsefede akıl; soyut düşünme, anlama, kavrama, soyutlama ve hükme varma yetisidir.

Bir fikirden başka bir fikir üretmedir.

Aslında beşeri akıl, soru sormaktır.

Zihin, o soruyu cevaplama işlemidir.

Fikir ve bilgi soyut şeylerdir.

Manevi demek; manasal yani anlamsal demektir.

İlahi olan demek değildir.

 “İnsan; insani fikir ve bilgi ürününden ibarettir.”

AKIL ÇAPI NEDİR

Akıl çapı; olgu, obje ve olaylar hakkındaki bilgi, fikir, algılama ve düşünebilme miktarıdır.

Kişi, ne kadar çok boyutu ve katmanı biliyor, soruyor ve algılayabiliyorsa akıl çapı o kadar geniştir demektir.

Bir insanın akıl çapı ne kadar ise o kadar insandır.

 “İnsan demek; anlamak ve algılamaktır.”

Bir şeyi anlamak önemlidir.

Ama onu algılamak daha önemlidir.

Çünkü algılamak bir şeyi kavramak ve o şeyle oluşmaktır.

Bir şeyi algılamak ve onunla oluşmak ancak onun üzerinde düşünme işlemi yaparak zihinsel boğuşmakla olur.

Duyumdan anlamaya, oradan algıya, algıdan kavramaya gidilmelidir.

Hafızayı Geliştirmek

Hafıza, bilginin depolandığı yerdir.

Bilgi öğrenmek hafızayı geliştirir.

Yeni ürün; aklın, bilgi üzerinde düşünerek zihni kullanmasıyla üretilir.

Bilgileri boşuna ezberlemek önemli değildir.

Hafızanın gelişmesi, aklı ve zihni geliştirmez.

Öğrendiğimiz bilgilerin üzerinde düşünmek aklı ve zihni geliştirir.

İşte bize lazım olan da bu düşünmedir.

Sadece hafızanın gelişmesi, ağzın çok çalışmasına yarar. İnsanı boşboğaz, geveze yapar.

“İlim Çin’de de olsa alın,” söylemi yerine “ilmi sen üret,” söylemine geçmek gerekir.

Aklın ve Zihnin Çapını Genişletmek

Mevcudun ilerisine geçmek, öncelikle aklın ve zihnin mevcut çapını genişletmekle mümkündür. Mevcut akıl çapı ile mevcudun ilerisine geçilemez.

Aklın ve zihnin çapı bir tek işlemle genişler. O da; okumak ve üzerinde sistemli düşünme yapmaktır.

O nedenle ne kadar çok okuma ve düşünme yapılırsa akıl çapı o kadar çok genişler.

Düşünme işlemi yapmak, beyin moleküllerinin, hücrelerinin ve nöronlarının birbirleriyle bağ kurmasına ve etkileşime girmesini sağlar.

İşte beynin gelişmesi de budur.

 “İcatlar yapanlar; günde on saat okuyor ve üzerinde on saat düşünüyor.”

Biyolojik akıl somut düşünür.

Bedenimizin kendisi zaten somut düşünmeyi yapar.

Bizim ona müdahalemize gerek yoktur.

Ama beşeri akıl soyut düşünür.

Beşeri soyut düşünmeyi bizim yapmamız gerekir.

Biz yapmazsak ona sahip olamayız.

Düşünme yapılmadıkça var olan düşünme kaynağı tüketilir.

Anlamını anlamadan yapılan dinlemeler, düşünmeyi durdurur.

Fakat anlamaya çalışmaya zorlanmak, düşünmeyi en yoğun kullanmayı sağlar.

Çünkü bu durumda beyin nöronları birbirleriyle çapraz kontak kurarlar.

Nasıl ki mesela ananas meyvesini yemedikçe, onun tadı hakkında farkında olup akıl yürütemeyeceksek, sorgulamaksızın yeni bir boyutun farkında olamayacağız.

Düşünmenin Yapılışı

Beşeri düşünme soyut düşünmedir.

Soyut düşünme işlemi, olabildiğince çok sayıda soru sormak ve cevap bulmak için akıl yürütmektir.

Savunma beyni büzüştürür, sorgulama beyni akışkan yapar.

Neden-Sonuç

Düşünme, soru sorularak yapılır.

İngilizce Akıl, “reason” yani “neden”, akıl yürütme ise; “reasoning” yani “nedenleme” demek olması boşuna değildir.

Beyni geliştiren en önemli usul, neden-sonuç ilişkili düşünmedir.

Neden-sonuç ilişkili yapılmayan hiçbir şeyin değeri yoktur.

Kuru kuruya öğrenmek ya da kabul etmek, beyni öldüren şeydir.

Sorular

Düşünme, basitçe şu üç soru sorularak yapılır:

Bu nedir?

Bu neden böyledir?

Bu nasıl böyle oluyor?

Akıl çapını genişletmek için, karşılaşılan her şeye bu basit soruları sorup üzerinde düşünmek yeterlidir.

Göreceksiniz bunu yapınca daha çok öğrenmek isteyeceksiniz.

Çünkü öğrendiğiniz şeyden ve öğrenmekten zevk alacaksınız.

Hayata bakışınız değişecektir.

İnsanlığın aklı, beş milyon yıldır, düşünme işlemi yapanlar sayesinde sürekli gelişmiş ve bugünkü icatları yapabilir çapa ulaşmıştır.

Bugünkü akıl çapına insanlık, diktatör ve tiran hükümdarların, düşünürleri ve bilim adamlarını öldürerek, kitap ve kütüphane yakarak geldi.

 “Kıl ile akıl arasında bir harf kadar fark var. Doğallığı aşamayan kişi, bu bir harfi aşıp kılcılıktan akılcılığa ulaşamaz.”

Evet insanlık, bugüne düşünme yaparak gelmiştir.

Filozof ve matematik bilimadamı Theon, 2500 yıl önce, kızı Kadın filozof Hypatia (MÖ 415-370)’ya şöyle der: 

- “Herkes düşünme hakkını elinde tutmalıdır. Yanlış düşünmek bile, hiç düşünmemekten iyidir.”

Beyin

Beyin, kimyasal yapısı gereği, kaydettiği bilgilerden yeni bilgiler üretir.

Sinir uçları olan nöronların birbirleriyle kontak kurmasıyla çalışır ve bilgi üretir.

Beyne ne kadar çok çeşitli bilgi verilirse beyin, o kadar çok kontak kurar ve o kadar çok bilgi üretir.

Doğal beyin bunu basit şekilde ve tek boyutlu yapar.

Çünkü beş duyu organlarıyla aldığı maddi verilerle doğrudan yapmaktadır.

Tek boyutlu düşünenler, animal düşünüyor demektir.

İnsan, maddi olanların yanı sıra maddi olmayan anlamsal yani manevi verileri de beynine vermektedir.

Böylece insan beyni, diğer canlıların yapamadığı çok boyutlu çapraz düşünme yaparak yeni karmaşık bilgiler üretmektedir.

Ne kadar çok anlam verilirse beyin, o kadar çok düşünür ve yeni çok boyutlu bilgi üretir.

İşte aklın ve zihnin çapını belirleyen bu durumdur.

Beyin ve Zeka

Beynin büyüklüğü ve zekanın çokluğu pek önemli değildir.

Çünkü bunlar kendiliğinden fikir ve bilgi üretmezler.

Fikir ve bilgi, çok okumak ve çok düşünerek beyni olabildiğince çok kullanmakla üretilir. Mesela filozoflar ve icatları yapan bilim insanları pek zeki kişiler değildirler.

Ama çok okuyan ve çok düşünen kişilerdir.

Teorik fizikçilerin teorisine göre; insanların beyin boyutu, zihinsel işlemlerde bir farklılık yaratmıyor.

Örneğin Einstein’ın beyni 1.210 gram idi, ortalamadan bir hayli düşük.

İnsan beyni ortalama 1.5 kilo ağırlığındadır.

Filin beyni, insanın beyninden dokuz kat büyüktür.

Düz Kontak ve Çapraz Kontak Beyin

Çalışma açısından beyin iki çeşittir.

Biri düz kontak, diğeri çapraz kontak beyindir.

Doğal beyin, tek tip maddi somut veri aldığından monolektik düşünür ve düz kontak çalışır. Sadece insan, beynine fikir ve bilgi gibi soyut veriler verdiğinden, beynini çapraz kontakla çalıştırır.

Bedenin sinir sistemi bile sıcak ve soğuk gibi zıt verilerle çalışmaya programlıdır. Sadece soğuk veri verilen beyin, bir süre sonra sıcak veriyi algılamaz olur.

Tek tip okuma yapmak, beyinde milyarlarca nöronların birbiriyle kontak kurarak çalışmasına neden olur.

Bu okuma, beyni düz kontak çalıştırır.

Zıt şeyler okumak ve diyalektik düşünme yapmak, insan beyninin sinir uçlarının trilyonlara varan kontak yaparak çalışmasına neden olur.

Bu diyalektik düşünme, beyni çapraz kontak çalıştırır.

Bilgiler üzerinde çapraz, zıt ve karmaşık düşünme işlemi yapmak gerekir.

Bizim, toplumsal olarak tarihimizde diyalektik düşünme yaptığımıza dair kayıtlar da, eserler de yoktur.

Ama daha önemlisi bugün bile diyalektik düşünme, üniversitelerimizde bile yapılmıyor.

Neden icat yapamadığımızın nedeni böylece ortaya çıkmış oluyor.

İcatları yapan kişilerin ülkelerinin eğitim sisteminin her kademesinde diyalektik düşünme yapılıyor.

Dolayısıyla milyarlarca kontak yaparak çalışan beyin, trilyonlarca kontak yaparak çalışan beyin ile baş edemez.

İşte bu nedenle insanları sadece dinsel ya da sadece din dışı kitaplar okumaya zorlayanlar, insanlarına aynı en büyük kötülüğü yaparlar.

Çünkü her iki yol da, insanların düz kontak beyin olarak kalmalarına neden olur.

Sürekli aynı fikirde kalmakla övünmenin nedeni, işte bu tek boyutlu doğal somut düşünmektir.

Anne ve Babalar

Çocuğunu seven her anne ve babanın, öncelikle kendi akıl çaplarını genişletmeleri gerekir. Çünkü aklın gelişmesinden, önce çocuklar yararlanacaklardır.

Şimdi bir düşünün, akıl çapı dar kalmış ana-babanın çocukları, akıl çapı geniş olan ailelere göre dezavantajlı başlıyorlar hayata.

Akıl çapı dar olan bir toplumun çocukları da akıl çapı daha geniş olan diğer toplumlara göre dezavantajlı oluyorlar.

Onlarla nasıl baş edecekler ve rekabet edecekler?

Çocuklarınızın akıl çapını genişletmesini eğitim kurumlarından beklemeyin.

Oralarda bu iş yapılmıyor ve bu işi yapacak kişiler de yoktur.

Onun için görev anababaya düşmektedir.

Şimdi eğer kişi, kendisi özel çaba harcamadıysa profesör de olsa, beş yaşında çocuk iken ailesinden edindiği akıl çapı değişmiyor.

Felsefe Kitabı Okuma

.     Bir tavsiye

Okuyacağımız her kitap, aklımızı ve zihnimizi geliştiren kitap olmalıdır.

Boşuna okuma yapmamak gerekir. Mesela roman okuyacaksak, duygularımızı tatmin etmek için okumamak gerekir.

Önce edebiyat felsefesi, şiir felsefesi ya da dil felsefesi kitabı okumak gerekir.

Böylece hem okuyacağımız roman ya da şiir kitabında ne arayacağımızı biliriz hem de o kitaptaki fikirler üzerinde nasıl düşünme yapacağımızı biliriz.

Kitapçıya gidin.

Felsefe bölümüne geçin.

İlgi duyduğunuz konuda ya da herhangi bir konuda bir tane felsefi kitap, sadece bir tane kitap alın.

Birden çok kitap almayın.

Ama bu kitabı on kez okumayı kabul edin.

Bu kitabı bir kere, sıradan okuma ile okuyun.

İkinci de daha yavaş okuyun.

Üçüncüde kitaptaki fikirleri anlamaya çalışın.

Kitapta geçen her kelimeye internetten bakarak anlamını öğrenin.

Bildiğiniz kelimenin dahi anlamına bakın.

Daha önce bildiğiniz anlamları bir kenara bırakın.

Dördüncüde filozofun "nasıl felsefe yaptığına" dikkat ederek okuyun.

Daha sonra kitabın içindeki konulardan ilgi duyduğunuzu okuyun.

Beşincide okuduğunuzun üzerinde düşünün.

Böyle düşünme ile kitabı birkaç kere okuyun.

Bu işlemi bir kez yapmak, zor olan işin yapılmasını sağlayacak ve ondan sonra okuma ve düşünme işi kolaylaşacaktır.

Göreceksiniz ki farkında olmadan çok gelişmiş olacaksınız.

Zihniniz gelişecek, akıl çapınız genişleyecek, kelime ve ifade kalıplarınız gelişecek.

Ve siz, daha önceki siz olmaktan çıkacak gelişmiş bir kişi olacaksınız.

Daha önce sorduğunuz soruları sormaz olacaksınız.

Daha önce sorduğunuz cevapları kendiniz bulacaksınız.

Gördüğünüz bütün olgu, obje ve olayları anlayacaksınız.

Anlamlandıracaksınız.

Her şeyden ve hayattan zevk alacaksınız.

Sonuç

İslam dünyası ve Türkiye, çağımızın akıl çapına ulaşamadığı sürece, insanlık çizgisinin bugünkü kesiti tarafından insanlığın gelişmesine bir engel ve düşman olarak görülmeye devam edecektir. Çünkü insanlıkla uyumsuz görülecektir.

Bir an önce insanlık çizgisinin bugünkü kesitine eklemlenmek şarttır.

Bu eklemlenme, önce sadece beşeri sistematik düşünme yapmakla ve sonra da çağımızın “akılcı ve bilimsel” düşünme biçimine ulaşmakla mümkündür.

İslam dünyasının ve Türkiye’nin asıl “beka” sorunu budur.

Çünkü bu uyumsuzlukta direnildiği sürece, insanlık, uyumsuzları elimine etmeye çalışacaktır.

.  "Bizim gerek web sayfamızda gerekse televizyon programlarımızda ve gerekse youtube konuşmalarımızda hedefimiz, öncelikle Türkiye’ye sonra da İslam dünyasına, çağımızın gerçekliğini duyurmak ve çağımıza eklemlenmelerinde bir katkıda bulunmaktır.

Bu sunduğum bilgiler benim bulduğum buluşlar değildir.

Benim yaptığım iş, sadece milletimiz adına bu bilgileri okumak, algılamak, özümsemek ve milletimizin olabildiğince her kesiminin anlayacağı dilde ifade etmektir."

https://www.ulusaldemokrasienstitusu.org/1150-2/?s=AKIL+ve+Z%C4%B0H%C4%B0N+%C3%87API&x=5&y=11

CADILAR BAYRAMI?

.   BİR GÜN CUMHURİYET, BİR HAFTA CADILAR .   Bir günlüğüne Cumhuriyet. .   Yalnızca bir gün. Bayraklarımızı çıkarıyoruz, şiirlerimizi okuyo...