. HIDRELLEZ .
. HIDIR-HIZIR-AZİZ GEORGE-YEŞİL GEORGE
“Altın Dal” kitabının yazarı
İskoç Halk Bilimci James Frazer’a göre; en eski tapınma yerlerinden biri de
kutsal kabul edilen ağaçlardır.
Arkaik insanlar tıpkı kendileri
gibi ağaçlarında canlı olduğunu düşünüp, ağaçlara dişil ve eril özellikler
yüklerler.
Aynı zamanda ölmüş atalarının
ruhlarının da ağacın içinde barındığına inanırlar.
Ağaç kovukları insan
bilinçaltında anne rahminin arketipidir ve “Hayat Ağacı” kavramı ile
ilişkilendirilerek sonsuz yaşam kaynağı olarak kabul edilirler.
Ağaçlar canlı olarak görülür ve
onların da ruhlarının olduğu varsayılır.
Tanrısal boyutla da iletişim
içinde olduklarına inanılan, Kozmik ve Ruhsal varlıklarıdır.
Bu bağlamda Türk sözlü
kültüründeki Kayın Ata ve Kayın Ana tabirleri de anlam kazanır.
Aslında bu tanımlamaların, Kayın
Ağacı ve ataların ruhlarının bu ağaçta konakladığı düşüncesi ile bağlantılı
olduğu görülür.
Türk mitlerinde ağaçtan türeme
anlatılarına da çok rastlanır.
Türk söylencelerinde ağaçların
çocuk verdiğine inanılır.
Kadınlar elma ağacının altında
yatar ya da yuvarlanır.
Aynı şekilde ağaç dallarına
bağlanan renkli bezler Tanrı ile iletişimi sağlar ve dilekleri yerine getirir.
Türk-İslam masal ve mitlerinde
“Yaşlı Adam” ya da “Yaşlı Bilge Arketipi”, Hızır karakteridir.
Hıdır, Kıdır gibi isimler ile de
çağrılan Hz. Hızır, İslamiyet öncesi dini ve mitolojik söylencelerde ise; Gök
Sakallı Koca, Ak Sakallı Koca, Altın Sakallı Ay Koca adıyla bilinir.
Çok ilginçtir ki bu “Yaşlı
Bilgeler” yeryüzüne “Kayın” ağacını kullanarak inerler ve giyimleri çoğunlukla
yeşildir.
Kayın ağacından inen bu ak
sakallı kocalar kadınlara çocuk, yeni doğan çocuklara “Ad” verir ve dilekleri
yerine getirir.
Yeşiller içinde gelen “Gök
Sakallı Kocalar” kozmik merkezler sayılan ağaçlardan inerek baharı müjdeler.
“Gök Sakallı” tanımlaması onların
kutlu kişilikler olduğuna ve gökyüzünden ya da Tanrısal-Ruhsal boyuttan
geldiklerine gönderme yapar.
Hızır kanatlı Ak-Boz ata biner
ve elinde bir asa tutar.
Yeryüzüne indiği zaman dilekleri
yerine getirir.
Dilenci kılığına girdiği, kapı
kapı dolaşarak insanlardan yardım istediği de olur.
“Işık Hızıyla” hareket ettiği
için, insanlar göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kaybolduğunu anlatılır.
Etimolojik açıdan “Hızır”
kelimesinin “Hız” kökü ile bağlantılı olduğu da düşünülebilir.
Türk masal ve mitlerinde Hz.
Hızır’ın Ateş’e ve Işığa geldiği inancı vardır ve Hz. Hızır’ı çağırmak için
ateş yakılır.
5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan
gece yapılan Hıdırellez kutlamalarda da ateşler yakılır.
Dinler tarihi uzman Mircea
Eliade’ya göre ateşlerin yakılması dünyanın yeniden yaratılışını alegorik
olarak ifade eder.
Arkaik insan düşüncesinde zaman,
çizgisel değil döngüseldir ve dünya her yıl bahar mevsiminde yeniden yaratılır.
Hıdırellez’de, yakılan ateş
üzerinden atlanır.
Halk kültüründe ateş üzerinden
atlayan insanların, yeni yıla yeni bir başlangıç yaptıkları ve günahlarından
arındıkları düşünülür.
Bu ritüeller kolektif
bilinçaltındaki ebedi yaşam özlemi ile bağlantılıdır ve bu şekilde “Yeniden
Doğuş” sağlanmış olur.
Hıdırellez Türk söylence
kültüründe Hıdır-Hızır ve Ellez-İlyas’ın kavuşması olarak yorumlanır.
Hızır ve İlyas’ın “Hayat Suyu”
içerek ölümsüz olduklarına inanılır.
Hıdırellez günü yağan yağmurlar
ise Hızır ve İlyas’ın gözyaşlarıdır.
Bu iki mitolojik kişilik, 5-6
Mayıs günleri yeryüzüne inerek insanların dileklerini yerine getirir.
Bu kutsal günlerde “Hayat
Ağacının” alegorik ifadesi olan ağaçlara, dilekler yazılır ve renkli kurdeleler
bağlanır.
İnsanlar kağıtlara çizdikleri
hayallerini gül ağacının dibine gömerler.
Avrupa folklorunda da “Mayıs
Ağacı” ya da “Mayıs Direği” adında bir kavram vardır.
1 Mayıs günü köy meydanına
“Mayıs Direği” dikerler.
Mayıs Ağacı ya da Mayıs Direği
renkli kurdeleler ile süslenir.
Bu ritüel baharın gelişini
karşılamak için, ağaçların yeniden çiçek açması ve yeşillenmesi adına yapılır.
Günümüzde kutlanan 1 Mayıs İşçi
Bayramının arkaik kökeni de bu kutlamaların devamıdır.
Avrupa da Mayıs ayında kutlanan
“Aziz George” günüde, bu Mayıs kutlamaları ile bağlantılıdır. Aziz George,
“Yeşil George” olarak bilinir ve köylüler ormandan kestikleri bir ağacı
çiçekler kurdeleler ile süslerler.
Aziz George, İslami düşüncedeki
Hz. Hızır’ın Hıristiyan versiyonudur.
Türk-İslam tasavvufunda Hızır
“Yeşil Olan” olarak bilinir.
Hıristiyan olan Gagavuz Türkleri
ise Hıdırellez’i “Ayoz Georgi’nin Yortu Günü” olarak kutlar.
Zaman içinde dinler değiştikçe,
önemli günler ve kutlamalar da yeni dine adapte edilerek evrilir. Ritüeller
değişmez fakat dini söylencelerdeki önemli karakterler isim değiştirir.
Türk kozmolojisinde “Mayıs” ve
“Kasım” ayları çok önemlidir.
Göktürkler yılı iki mevsime
ayırır ve yılda iki kez bu “Geçiş” dönemlerinde ritüeller yaparlardı.
Bu “Mevsim Döngüleri”, Yaz
Tanrısı ve Kış Tanrısı adını verdikleri, iki Takımyıldızın, gece ve gündüz
göğünde, ufuk çizgisinden yükselme zamanlarıydı ve onlar için çok önemli
döngüsel zamanlardı.
(Ak Pars Takımyıldızı (Boğa
Takımyıldızı) ve Ejderha Takımyıldızı (Akrep Takımyıldızı).
Mayıs ve Kasım aylarında yapılan
bu ritüeller “Yeniden Doğuş” ve “Ölüm” ile alakalı törenlerdi.
6 Mayıs da ateşler yakarak Yaz
Mevsimini, 8 Kasımda da Kış mevsimini karşılarlardı.
Şunu da eklemek gerekir, Ulu
kelimesi Luu yani Ejderha kelimesinden türetilmiştir.
Türkler gece göğünde yükselmeye
başlayan Ejderha Takımyıldızı için Mayıs ayında ateşler yakardı.
Mayıs ayının diğer bir ismi ise
ULU AY’dır. 2500 yıl önce “Bahar Ekinoksu” (Gece-Gündüz Eşitliği) Mayıs ayında
olurdu.
Ejderha Takımyıldızının
yükselmesi Mayıs ayına denk gelirdi.
Türk Budizminde ise yılbaşı,
Budha’nın doğumu kabul edilen 8 Mayıs günü, “Çeçklig Ay” adı verilen ayda kutlanırdı.
Türk Budist takviminde çiçek
açma zamanı yılbaşı sayılırdı.
Göktürkler 6-8 Mayıs
tarihlerinde çalılıkları ateşe vererek bu dönemi kutlardı.
Günümüzde aynı tarihlerde
Hıdrellez adını verdiğimiz bahar bayramını kutlarız.
Türkler 5. Ayın (Mayıs) ortasında
yani Ejderha Takımyıldızının gece göğünde yükselmeye başladığı dönemde At
kurban ederdi.
Bu ritüelin Ejder At ya da Su
Aygırı efsanesi ile de ilişkisi vardır.
Emel Esin’e göre “Ejder At
“efsanesi Türkler ile ilgiliydi ve “Ejder Aygırı” efsanesi Türkler arasında çok
yaygındı.
Hz. Hızır ile ilgili bir
anlatıda, Hızır Süt Ak Gölde yüzmekte ve uçmakta olan yüzgeçli ve kanatlı atlar
görür.
Bu atları yeryüzündeki atlar ile
çiftleştirir.
Yeryüzündeki cins atlar,
özellikle “Alaca Atlar” işte bu sudan çıkan ejder atların soyundandır.
Anadolu’da Hz. Hızır’ın
Ejderhayı yendiği ya da Hacı Bektaş’ın Ejderhayı yeryüzündeki mağarasından
gökyüzüne gönderdiği gibi söylenceler, İlkbahar ayında gece göğünde ufuk
çizgisinden gökyüzünde yükselmeye başlayan Ejderha Takımyıldızı ile
bağlantılıdır.
Aynı şekilde “Yeşil George” yani
“Aziz George” ve “Ayoz Georgi” ikonografilerine baktığımızda onlarında At
üzerinde olduğu ve bir ejderhayı öldürdüğü görülür.
. Nuray Bilgili:
. Mitolog, Öğretmen, Öğrenci, Ressam, Yazar,
Grafiker.
. Gazi Universityesi'nde Gazi Eğitim Fakültesi
Resim Bölümü Textil Ana Sanat Dalı"nda okudu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder