. Algı Yönetimi ve Zihin Kontrolünün 10
Temel Tekniği
. İnsanoğlunun "kitleler üzerinde güç
sahibi olma isteği" var olduğundan beri insan davranışları üzerine
çalışmalar yapan kişiler tarafından büyük kalabalıklar "küçük, elit bir
grubun isteklerine boyun eğsin" diye kitlelerin "zihinlerini kontrol
altına" almaya dönük çalışmalar yapıla gelmiştir.
. Zihin kontrolünün fiziki ve bilimsel bir
boyut kazanmasıyla, bugün tehlikeli bir aşamaya girmiş bulunmaktayız.
. Çünkü teknokratik diktatörlüklerin
kullanımına hazır ve bütün dünyayı etkileyecek araçların farkına varmazsak, bu
tehlikeli aşama daimi bir durum olma riskini taşıyor.
EĞİTİM:
Uzun
zamana yayılan fakat kalıcı etkiye sahip olmazsa olmaz bir yöntemdir.
Bu
nedenle liderler, diktatörler, rejimler eğitim sistemleriyle oynar ve körpe
zihinleri kendilerine bağlayan ve yıllar süren bir eğitime mecbur ederler.
Eğitim,
kitlesel hipnoz için kullanılan en belirgin ve açık yöntem olmanın yanında aynı
zamanda en sinsi yöntemdir.
Gücü
elinde tutma ve kitlelere tek başına bir ömür hükmetme niyetinde olan her
yöneticinin en büyük hayali zaten doğal olarak zihinleri etkiye açık çocukları
eğitmektir.
Bu
nedenle, tarih boyunca eğitim dikta rejimlerin kullandığı en önemli zihin kontrolü
araçlarından biri olmuştur.
Ülkemizde
sürekli değişen, sürekli vazgeçilen eğitim uygulamaları gençliğin zihinsel
gelişimini olumsuz etkilemiş ve etkilenen nesillerde ciddi bir değer kaybı
yaşanmasına neden olmuştur. Ülkemizin bağımsızlığı ve menfaatleri için eğitim
istikrarlı bir yapıya oturtulmalıdır.
REKLAM VE
PROPAGANDA:
1930’lardan
beri ABD kitlelerin zihnini kendi amaçları doğrultusunda etkilemek ve
yönlendirmek üzere ciddi yatırımlar ve çalışmalar yapmaktadır.
Sigmund
Freud’un bilinçdışı bağlamında, insan davranışlarına özgü keşiflerini kitle
hipnozu bilgisine dönüştüren yeğeni Edward Bernays kitle hipnozunun kurumsal
başlatıcısı olup ABD’nin bir devlet politikası olarak “propaganda yahut halkla
ilişkiler” adı altında kitle hipnozuyla zihin kontrolünü sistematize etmesinin
de öncülerindendir.
Modern
propagandanın öncüsü olarak anılan, kitle psikolojisi ve ikna yöntemlerini
kurumlar ve siyasal organizasyonların ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmış
halkla ilişkiler uzmanı Edward Bernays, bir istek ve arzuyu ihtiyaca çevirmek
amacıyla kişinin benliğiyle ilgili algısını hedef
almak için tasarlanmış tüketim kültürünün mucidi olarak kabul edilir.
Burada
öncelikli amaç bazı ürünleri insanların ihtiyacı haline getirmekti, mesela
sigara gibi.
Ama
Bernays 1928 yılında yayımlanan “Propaganda”
isimli kitabında, “propaganda hükümetin görünmeyen
yürütme organıdır” demişti.
Bu
çok açık bir şekilde modern polis devletlerinde ve sözde terörle mücadele
kapsamında giderek artan vatandaşların birbirlerini ispiyonlaması vakalarında
görülebilir.
Medyanın
artan gücüyle birlikte hükümetler, medyayı bir propaganda/ zihinleri kontrol
etme aracı olarak kullanmaya başladılar.
Medya
kitle hipnozuyla zihinleri manipüle etmenin en önemli sistemidir bugün.
Şimdi
görsel medya, yazılı medya, sosyal medyada, sinema sektörü ve kablolu TV
kanallarının hepsi aynı anda farklı kaynaklardan geldiği için gerçeğin sesi
olduğu düşünülen bütüncül bir mesajı izleyiciye aktarmak için sorunsuz bir
şekilde çalışıyorlar.
Hipnoz
bilimi açısından ifade edecek olursak ‘mesaj’dan anlaşılması gereken
‘telkin’dir.
Birisi
o ana ‘mesajı’ okumaya alıştığında, o mesajın aslında her yerde olduğunun
farkına varacak ve ciddi bir olasılıkla ister istemez belirli bir süre
içerisinde bu, kabule dönüşebilecektir. Burada "subliminal mesaj"lardan
bahsetmiyoruz bile.
ÖNGÖRÜCÜ
PROGRAMLAMA:
Görsel
ya da basılı yayınlarla çok önceden insanları belirli olaylara hazırlama
projelerinden bahsediyorum. 11 Eylül saldırılarının, çok daha önceleri İkiz
Kuleler’in infilakını gösteren görsellerin sinemada, afişlerde, çizgi filmlerde
tesadüfen(!) yer alması gibi…
Birçok
kişi hala öngörücü programlamanın gerçekte olmadığını iddia etmektedir.
Öngörücü
planlamanın kökleri aslında, o koca ekranın toplumun nereye gittiğine dair
insana iyi bir fikir verdiği ağırlıklı olarak elitist olan Hollywood’a
dayanıyor.
Sadece
ihtimal dışı ya da bilim kurgu olduğunu düşündüğünüz kitaplar ve filmlere şöyle
bir dönüp bakın ve sonra da bugünkü topluma bir bakın.
Küresel
elit güçler, üçüncü dünya ülkeleri için planladıkları sömürü planlarının
aşamalarını önceden romanlarla, filmlerle parça parça belirli bir düzende
yayarak kitlelerin bilinçaltına ön telkinler gönderebiliyor.
Bu
sebeple yayınların, filmlerin bu bakış açısıyla da iyi taranması ve okunması
gerekiyor.
Devlete
ilgili birimleri oluşturmaları anlamında çok iş düşüyor.
SPOR, SİYASET VE
DİN:
Bazıları
dinin hatta siyasetin bir zihin kontrol yöntemi olarak sporla yan yana
zikredilmesinden rahatsız olabilirler.
Bu üç
alan, algı yönetimi için altın madeni gibidir.
Kitle
hipnozu ile kalabalıklar üzerinde uygulanan algı yönetimi için yüzlerce insan
görevlendirebilir, milyarlarca dolar yatırım yapabilir.
Bu üç
alanda da ana tema aynıdır: böl ve fethet.
Kullanılan
teknikler oldukça basittir: İnsanlardaki hayatta kalmak için doğal olarak var
olan karşısındakiyle işbirliği yapma eğilimine ket
vurmak ve onlara üstün gelme ve kazanmaya dayalı takımlar ya da gruplar
oluşturmalarını öğretmek.
Spor
her zaman için insanlardaki kabilesel eğilimleri önemsiz bir olay içinde
toplayan temel bir dikkat dağıtma aracı oldu.
Öyle
ki, modern Amerika’da spor taraftarlığı öyle gülünç boyutlara ulaştı ki mesela
insanlar şehirlerini terk eden ünlü bir sporcuyla ilgili protesto
düzenleyebiliyorlar ama buna karşılık mesela özgürlük gibi insani konular
önemsiz görülüp kulak arkası edilebiliyor.
Siyaset
kolay kontrol altına alınabilen muhalefet ve tamamen sağ-sol paradigmasından
oluşan bir şey, dinse neredeyse tarihteki bütün savaşların perde arkasındaki
ortaya çıkış sebebi.
Ülkemiz
üzerine yürütülen psikolojik savaş operasyonlarında küresel güçler, ideolojik
ayrımları, mezhep çatışmalarını, çok defa kullanmışlar ve kullanmaya da devam
etmektedirler.
Bir psikolojik savaş yöntemi olarak yıllara yayılan
algı yönetimiyle, saydıklarımıza ek olarak cemaatlerin manipüle edilmesi de
eklenmiştir.
Cemaatlerin,
bir süredir batılı güçlerin ülkemiz üzerinde yürüttüğü kitle hipnozunun nesnesi
durumuna getirildiği artık açıkça bilinmektedir.
Bu
tehdit hala devam etmekte ve cemaatler mevcut durumlarıyla küresel algı
yönetiminin oyuncağı haline getirilmeye çalışılmakta ve toplumda bu yolla
yarılma, güvensizlik, korku kültürü, düşmanlık ve ihanet tohumları ekilmeye
çalışılmaktadır.
YİYECEKLER, SU
VE HAVA:
Yiyeceklerdeki
katkı maddeleri, toksinler ve gıdalardaki diğer sağlığa zararlı maddeler beynin
kimyasını öyle bir değiştiriyor ki, kişide hissizlik ve çevresinde olup
bitenlere karşı ilgisizlik başlıyor.
İçme
suyundaki floridin IQ’yu düşürdüğü bilimsel olarak kanıtlandı.
Aspartam
ve Mono Sodyum Glutamat (MSG)’taki beyin hücreleri ölene kadar onları uyaran
ekstoksinler…
Bu
sağlığa zararlı maddeleri içeren fast food türü gıdalara insanların erişimi
artık kolaylaştığı için, bu gıdalar aktif bir yaşam tarzı sürmek için herhangi
bir motivasyonu olmayan ve dikkat eksikliği yaşayan bir toplum meydana getirdi.
UYUŞTURUCULAR,
İLAÇLAR:
İllegal
uyuşturucular zaten beyni kör ediyor, bunlar bir tarafa; nerdeyse her insanın
biraz farklı bir huyu için ilaç içirecekler.
Küresel
güç odağı elitlerin hizmetindeki ilaç sektörü insanların beynine boca
edercesine kullanılmak üzere beyin kimyasalları üretip duruyor.
Bunlar
bağımlılık yapan herhangi bir madde olabilir, zihin kontrolcülerinin görevi
sizin bir şeye bağımlı olmanızı sağlamaktır.
Modern
zihin kontrol yöntemlerinin önemli bir kolu da psikiyatri üzerinden çalışıyor.
Batıdan
sorgulanmadan ithal edilen psikiyatri yaklaşımları tüm insanları,
potansiyellerine göre değil, hastalıklarına göre tanımlamayı ve doğru-yanlış
hastalıklarla etiketlemeyi hedefler.
Tıp
alanındaki, ilaç sektörü tiranlığının güç kazanmasıyla şimdi bu durum öyle
aşırı boyutlara vardı ki, neredeyse herkesin bir çeşit rahatsızlığı var, ve
nerdeyse herkese verilecek bir ilaç var, özellikle de herhangi bir otoriteyi
sorgulayan kişilerin.
Ülkemizde
de ilaç kullanımı maalesef alınan tedbirlere rağmen kontrolsüz.
Antidepresanlar
reçetesiz satın alınabiliyor…
Beyin
kimyasıyla oynamak ve gereksiz ilaç kullanımına mahkum etmek, bu yönüyle
küresel güç odaklarına hizmet eden kar amaçlı ilaç sektörünün yürüttüğü bir
yasal uyuşturucu faaliyeti denilse yerdir.
Kitlesel
zihin kontrolüne hizmet eder, tepkisiz, uyuşturulmuş ve kimyasala bağımlı
kalabalıklar…
ASKERİ DÜZEN:
Askeriyenin
zihin kontrolünün test alanı olarak uzun bir
geçmişi var.
Belki
de askerler zihni en kolay şekle girebilen ve etkiye açık olan kişiler çünkü bu
kişiler belli bir hiyerarşi ve kontrol içinde hareket ediyorlar ve kendilerine
bir görev verildiğinde onu hiç sorgulamadan, tam bir itaat duygusu içinde
yerine getirmeleri gerekiyor.
Otorite
altındaki her kişi emre koşulsuz itaat eder.
Yani
sorgulamadan direkt kabul eder, tam bir hipnoz halidir aslında bu.
15 Temmuz darbe girişiminde hiçbir
şeyden haberi olmayan erlerin televizyonlardaki görüntülerini hatırlayın:
-Karşılarında
halkı gördükleri halde hala kendini tatbikatta sananlar, sırf üstü emir verdiği
için kendi halkına ateş açanlar, komutanın emrine uyduğunu sanarken ihanetin
içine düşenler…
Askeri
ortamlar sorgulamadan itaatin en keskin yaşandığı ortamlardır.
Bu
anlamda askeri düzen bir nevi kurumsal zihin kontrolü, kurumsal
hipnoz sistemiyle çalışır.
Bu
yüzden askeriye gibi, güvenlikle ilgili hiyerarşik
yapılar çok hassas.
Devletin
bu yapıları ciddi bir stratejiyle oluşturması ve kontrol mekanizmalarını çok
çevik hale getirmesi olmazsa olmaz bir durumdur.
ELEKTROMANYETİK
SPEKTRUM:
Tv
izleyen, bilgisayar karşısında oturan, elinde cep telefonu olan herkes
elektromanyetik şiddete ve işgale maruz kalıyor.
Hepimiz
günlük hayatta işimize yarayan modern cihazların kullanımı nedeniyle
elektromanyetik dalgalar tarafından kuşatılmış durumdayız ve bu dalgaların da
direkt olarak beyin fonksiyonları üzerinde bir etkisi olduğu bilimsel
araştırmalarca kanıtlanmış durumda.
Saatlerce
elektronik cihazlardan yayılan elektromanyetik
dalgalara maruz kalanların zihinsel işleyişi hayatın akışı içinden çıkıp
sanal bir zemine oturuyor, küntleşen zombi
beyinlere dönüşüyor uzunca süreler elektronik şiddete maruz kalanlar.
Günlük
hayattaki bu durumun dışında; neler olabileceğinin dolaylı bir işareti olarak,
bir araştırmacı, beyne bağladığı kablolarla beynin elektromanyetik alanını
değiştirerek beyinde bazı görüntülerin canlanmasını sağlayabiliyor.
İçinde
yaşadığımız modern dünyada zihne sirayet eden birçok yönteme ek olarak,
cihazlar üzerinden zihin-değiştirici dalgalarla da kuşatılmış durumdayız.
Mesela
baz istasyonları gelecekte insanların
zihinlerine direkt etki etmek amacıyla da kullanılabilir.
TELEVİZYON VE
BİLGİSAYAR:
Uzaktan
kumandayla erişebildiğiniz TV’de programlanan her şeyin belli bir mühendislik
hesabı içinde hazırlanmış olması bile yeterince kötü.
Televizyon
tam bir hipnoz kutusudur ve kitleleri programlarıyla, reklamlarıyla bir tüketim
nesnesine ve evcil sürülere dönüştürür.
Kitle hipnozunun
en önemli araçlarındandır.
TV
öyle bir şey ki sizi gerçek manada uyutuyor ve böylelikle psiko-sosyal bir
silah haline geliyor.
Evet
televizyon psiko-sosyal bir silahtır ve programları oluşturanlara hizmet eder.
Bilgisayarların video oyunları ve sosyal ağlar yoluyla insan beynini sürekli
bilgi bombardımanına tutması kişilerde bir nevi dikkat
eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna
sebep oluyor.
Video
oyunları üzerine yapılan bir araştırma uzun saatler bu oyunları oynamanın beyne
giden kan akışını azalttığı ve duygusal kontrolü zor hale getirdiğini
gösteriyor.
Dahası,
gerçek hayattaki savaşa benzeyen oyunlar ya da polislik oyunları kişinin gerçeklikle bağının kopmasına sebep oluyor.
NANOBOTLAR:
Bilim
kurgu filmlerindeki nanobotlar yolda.
Beyne direkt müdahaleyi
amaçlayan bu sistemler, zaten noro-mühendislik adı altında pazarlanıyor.
Bu
yolla direkt beyin kontrolü biraz karmaşık ve henüz kanıtlanmamış olsa da bu
bir kere başarıldığında, mesela mutsuz bir insanı bir düğmeye basarak anında
mutlu etmek mümkün olacak.
Nanobotlar
bu süreci beyindeki molekülleri tek tek
sararak otomatik bir düzleme taşıyorlar.
Daha da kötüsü, bu minik akıllı robotlar kendi kendilerini kopyalayabiliyor.
İnsan
sormadan edemiyor bu cin bir kez lambadan çıktığında tekrar oraya nasıl konabilecek?
Nanobotların muhtemel kullanıma girme tarihi, 2020’nin
ilk yılları olarak öngörülüyor.
***********************************************************************************
http://amfiweb.net/algi-yonetimi-ve-zihin-kontrolunun-10-temel-teknigi