25 Aralık 2021 Cumartesi

Almanya'da Hristiyanlık

    Almanya'da Hristiyanlık önemini yitiriyor

Almanya'da yapılan son anket, Katolik ya da Protestan kiliselerine üye olanların oranının yüzde 53'e düştüğünü ortaya koydu.

Uzmanlara göre 2021, Hristiyanların çoğunluğu oluşturduğu son Noel olabilir.

Almanya'da kiliseler kan kaybetmeye devam ederken Hristiyanlığın toplumdaki önemi azalıyor. 

"Frankfurter Allgemeine Zeitung" gazetesinin Allensbach Kamuoyu Araştırmaları Enstitüsü'ne yaptırdığı ankete göre Protestan kilisesine üye olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 28, Katolik kilisesine üye olanların oranı ise yüzde 25'e geriledi.

1995 yılında Protestanların oranı yüzde 37, Katoliklerin oranı yüzde 36 olarak kaydedilmişti.

Kiliseler, ortaya çıkan cinsel taciz ve çocuk istismarı skandalları nedeniyle son yıllarda önemli üye kaybına uğramıştı.

Araştırmanın sonuç bölümünde, kiliselerdeki üye kaybının son yıllarda hızlandığına  işaret edilerek "2021 yılı, Almanya'da toplumun çoğunluğunun iki büyük kiliseden birine üye olduğu son Noel bayramı olabilir" ifadesine yer verildi.

İslam'a yönelik şüpheler sürüyor

Kiliselerin kan kaybına rağmen ankete katılanların yüzde 70'i, Hristiyanlığın Almanya'nın bir parçası olduğu görüşünde.

Katoliklerin yüzde 86'sı, Protestanların yüzde 82'si ve herhangi bir mezhebe dahil olmayanların yüzde 55'i Hristiyanlığın Almanya'nın bir parçası olduğunu ifade ederken, İslam'ın da Almanya'nın bir parçası haline geldiği tezini reddedenlerin oranı sabit kaldı.

Mezheplerden bağımsız olarak ankete katılanların sadece yüzde 17'si İslam'ın Almanya'nın bir parçası olduğu görüşünü savundu.

2010 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Christian Wulff'un Almanya'nın yeniden birleşmesi bayramında yaptığı konuşmada "İslam da Almanya'nın bir parçası haline gelmiştir" ifadesi yıllar süren tartışmalara yol açmıştı.

Kilisenin öğretilerine inananların sayısı azalıyor

Ankette kilisenin önemini hala koruyup korumadığı sorusuna "evet" diyenlerin oranı ise Katolik kilisesi için yüzde 38, Protestan kilisesi için yüzde 40 çıktı.

Kiliseyi önemli bulanlar arasında 60 yaş üstündeki grup Katoliklerde yüzde 49 ve Protestanlarda yüzde 48 ile başı çekerken 16-29 yaş grubunda bu oran sırasıyla yüzde 30 ve yüzde 29 oldu.

Anket, Hristiyanlık inancıyla ilgili somut içeriksel konularda da şüpheciliğin arttığını ortaya koydu.

Anketin bu bölümünde, 1989 öncesi Doğu Almanya ile ilgili veriler bulunmadığı için Batı Almanya verileri baz alındı.

Buna göre Batı Almanya'da "İsa'nın Tanrı'nın oğlu olduğuna" inananların oranı 1986'da yüzde 56 iken bu oran son ankette yüzde 37'ye düştü.

"Baba, Oğul, Kutsal Ruh" üçlemesine inananların oranı 1986'ya göre yüzde 39'dan yüzde 27'ye geriledi.

 22.12.2021

KNA/BK,HT

https://www.dw.com/tr/almanyada-hristiyanl%C4%B1k-%C3%B6nemini-yitiriyor/a-60221506

 

18 Aralık 2021 Cumartesi

Necip Hablemitoğlu

  Doc. Dr. Necip Hablemitoğlu 

 

Bir aydın, bir araştırmacı, bir kurban, Türk tarihçi ve araştırmacı yazar.

(28 Kasım 1954, Ankara - 18 Aralık 2002, Ankara),

·       Evinin önünde uğradığı suikast sonucu 18 Aralık 2002 tarihinde öldürülmüştür.

·       Bu suikastı azmettiriciler ve  uygulayıcıları şu ana değin resmen bulunamamıştır. 

·       Bir tetikçi ile ilgili iddialar basında yer almıştır. (NGB)

·       1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oldu.

·       Ankara Üniversitesi’nde doktor öğretim görevlisi olarak yirmi yıl süresince Atatürk ilkeleri ve devrim tarihi derslerini verdi.

·       Türkiye dışındaki Türk topluluklarının yakın tarihi ile ilgili olarak çalışmalar yapmıştır.

·       Orta Avrupa ve Balkanlar’da Türk eserleri, Türk azınlıkları ve Türk şehitlikleri konularında alan çalışmaları yürütmüş, ve bu konularda çeşitli projelerde aktif rol almıştır.

·       1974 yılında İlk kitabı, II. Dünya Savaşı sırasında Sovyet Rusya tarafından Kırım Türkleri‘nin kendi topraklarından zorunlu göç ettirilişini anlatan “Yüzbinlerin Sürgünü” adlı kitabını yayımladı.

·       Hablemitoğlu’nun özellikle Türkiye dışında yaşayan Türk toplulukları ve Kırım Türkleri konusunda yayınlanmış tarihi belgelere dayalı çok sayıda makalesi bulunmaktadır.

·       Ailesi Bulgaristan Büyük Oranköy’den (Golyamo Vranovo) Türkiye‘ye göç etmiş Kırım Türkleri’nden olan Dr. Necip Hablemitoğlu, Kırım Türkleri’nin Türkçü lideri İsmail Gaspıralı‘ya ait tarihi belgelerden oluşan bir arşive de sahipti.

·       Ayrıca, Türkiye‘de ve yurt dışında faaliyet gösteren bölücü terör örgütleri ve Alman vakıfları ile Avrupa Birliği uyum yasaları içinde yer alan vakıflar yasası konularında çeşitli araştırmaları bulunan Hablemitoğlu, çalışma alanına ilişkin Türkiye’de ve yabancı ülkelerde sempozyum, panel gibi toplantılarda sayısız konferanslar verdi, çeşitli televizyon ve radyo programlarına katıldı ve bu çalışmalarını Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası adlı kitabında topladı.

·       Necip Hablemitoğlu, 24 Haziran 1999 tarihinde Mehmet Ali Birand‘ın sunduğu ve adıyla özdeşleşen 32. Gün programında Fethullah Gülen ve cemaat yapılanmasıyla ilgili çok çarpıcı açıklamalarda bulunmuş, bugünlerde gerçek olduğu ortaya çıkan iddialarını programda tek tek sıralamıştı.

·       Köstebek isimli kitabı ölümünden sonra basıldı.

·       Öldürüldüğü için tamamlayamadığı Köstebek isimli araştırma kitabında Fethullah Gülen hareketinin örgütlenmesini yazdı.

·       Kitap, vefatından sonra bitirilememiş haliyle yayınlandı.

·       Bu kitabında hareket mensuplarının yabancı devletler adına gönüllü casusluk yaptıklarını iddia etmiştir.

·       Karanlık güçleri, örgütleri, devlet içinde yerleşmekte olan gizli örgütleri inceleyen ve araştıran bir bilim insanı ve araştırmacı yazar olan Necip Hablemitoğlu bilgilerinin, emeklerinin, çalışmalarının bedelini can vererek ödemiştir.

·       Necip Hablemitoğlu Atatürk'e, bağımsız, laik Cumhuriyete sahip çıkıp dinci,bölücü teröre karşı çıktığı için katledildi.

·       Türkiye için, Türk halkı için çok değerli bir insan olan Necip Hablemitoğlu'na Allah'tan rahmet dileriz.

2006 – Gaspıralı İsmail

2003 – Köstebek

2002 – Çarlık Rusyası’nda Türk Kongreleri 1905-1997
2001 – Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası
1974 – Yüzbinlerin Sürgünü.

 https://www.milliyet.com.tr/gundem/doc-dr-necip-hablemitoglunun-esi-ve-kizindan-aciklama-6102135

    Firari Katil Zanlısının Sesinden İlk Kez... Necip Hablemitoğlu Cinayeti 18.12.2021

https://www.youtube.com/watch?v=VYKq_p8pq2Q

 

 

15 Aralık 2021 Çarşamba

Ekmek ve Demokrasi

 ·           Ekmek ve Demokrasi

Cumhuriyet Halk Partisinin XII. Kurultayında bir delege, «Köylümüze ekmekle demokrasi arasındaki bağı nasıl anlatacağız?» diye sormuştu.

·       Ana Dâvalar Komisyonu Raporu ile ilgili olarak yaptığı konuşmada Sayın Cahit Zamangil, bu çok yerinde soruyu cevaplandırarak, demokratik denetleme iyi işlemezse iktisadî durumun nasıl bozulabileceğini, vatandaş refahının nasıl sarsılabileceğini, özlü bir şekilde anlattı.

·       Gerçekten, «ekmekle demokrasi» arasındaki bağın büyük seçmen çoğunluğuna anlatılması, şimdilik hemen yalnız küçük bir azınlığın üzerinde durduğu, rejim dâvalarını çoğunluğa da bir an önce benimsetebilmek için akla gelecek ilk çaredir.

·       Demokrasiyi yalnız ekmeğimizle olan ilişiği yönünden değerlendirmek, şüphesiz doğru olmaz.

·       Demokrasinin gerçek değerini, gerek fert gerek toplum olarak manevî hayatımızdaki müspet tesirlerinde; kişiliğin ve yaratıcılığın gelişmesini, bilimin ilerlemesini hızlandırmasında; ahlâkı geleneklerin ve doğmaların baskısından kurtarıp, daha rasyonel esaslara bağlamasında aramalıyız.

·       Fakat demokrasiyi bu yönlerinden değerlendirebilmek, ancak belirli bir kültür seviyesine veya hayat standardına varıldıktan, belirli toplum şartları kurulduktan sonra mümkün olabilir.

·       Yüzyılların ihmali yüzünden uygarlık öncesi hayat şartları ve bir Ortaçağ karanlığı içinde kalmış, ekmek derdinden başka dertlerle ilgilenemiyecek kadar yoksul bırakılmış topluluklarda, demokrasinin bu faydaları elbette kolay kolay kavranılamaz.

·       Bir kimseye basın hürriyetinin bütün değerlerini anlatabilmek için, önce onu okur-yazar hâle getirmek; kanun düzeninin bütün değerlerini anlatabilmek için, önce onu kendi sosyal hayatında tabiat kanunlarının hâkimiyetinden kurtarmak; yargıç teminatının bütün değerlerini anlatabilmek için, komşusuyla arasındaki dâvayı, tarlada bıçak yahut baltayla değil, bir yargıç önünde hâlle çalışmanın faydalarına inandırabilmek, bunun için de onun, yolsuz, taşıtsız köyünden kalkıp mahkemeli şehir veya kasabalara gidebilmesini kolaylaştırmak; söz hürriyetinin bütün faydalarına inandırabilmek için, üzerinde söz söyliyebileceği konuları genişletmek; toplantı hürriyetinin bütün faydalarına inandırabilmek için kendi daracık çevresinden kurtarıp geniş topluluklarla temasa geçirmek gereklidir.

·       Hele Anayasa teminatı, üniversite bağımsızlığı gibi konularla ilgilenmesine, ancak bütün bu saydığımız şartlar sağlandıktan sonra sıra gelebilir.
Hayatında henüz bu şartlar gerçekleştirilmemiş bir kimse için demokrasinin, ancak ekmekle olan ilişiği yönünden değerlendirilebilmesi çok tabiîdir.

·       Saydığımız şartlar memleket ölçüsünde sağlanıncaya kadar, demokrasiyi maddî ve mânevi hayatımıza tesir eden bütün yönleriyle değerlendirebilecek durumdaki azınlığın, çoğunluğa da bu rejimi bir an önce benimsetmek için baş vurabileceği ilk çare, demokratik denetlemeyle, demokratik murakabeyle, iktisadî refah arasındaki, yani «ekmekle demokrasi» arasındaki bağları anlatmak; pahalılığı, darlık ve yoklukları, başlı başına birer dert olarak, kaynakları üzerinde durulmağa değmez birer vakıa olarak belirtmekten kaçınıp, bunların, "demokratik denetleme iyi işleyemediği için" ortaya çıkan araz olduğunu, basit bir dille, müşahhas örneklerle, izah etmektir.

·       Rejimi kurtarmak isteyen muhalefet partilerinin çoğunluğa yönelecek propaganda çalışmalarındaki hareket noktası, «ekmekle demokrasi» arasındaki "bu bağın izahı" olmalıdır.

·       CHP. nin XII. Kurultayında «köylümüze ekmekle demokrasi arasındaki bağı nasıl anlatacağız?» diye soran delege, demokrasi mücadelesinde başarıya ulaşmanın belki en pratik yolunu işaret etmiştir.

·       
* 12. Kurultay 21 Mayıs 1956'da yapıldı.

·        ...   (Bu yazı ULUS Gazetesinde çıkmıştır.)

·       Bülent ECEVİT 

.   Kaynak:     https://ecevityazilari.org/items/show/622


.

 

12 Aralık 2021 Pazar

"EBEDİ BARIŞ"a dair

 . KANT'ın "EBEDİ BARIŞ"a dair DÜŞÜNCESİNDEN nasıl YARARLANMALIYIZ:   

·       Kant'ın idealizme temel oluşturan iyimserliğinin temeli ahlaki yasalara olan inancından kaynaklanmaktadır.

·       Kant, insanın zaman içinde mükemmelleşeceğine inanmakla birlikte, ahlaki ve pratik olanın güzel ve iyiye gidişte etkili olduğuna inanmaktadır

·       Kant’ı Ebedi Barış’a ulaştıran felsefesinin temelini, “Aydınlanma nedir?” sorusuna verdiği “Sapare aude” (aklını kendin kullanma cesaretini göster) yanıtında buluruz. Aydınlanma için özgürlüklerin en basiti yeterlidir: “Aklı her yönüyle ve her bakımdan çekinmeden kitlenin önünde apaçık olarak kullanmak özgürlüğü.”

·       Kant’ın akıl yürütmesine göre; aklın yasaları özgürlüğümüzü sağlamakta, özgürlüğümüzün en son noktasını ise; insan ve devletlerin haklarının tam olarak korunduğu siyasal kozmopolitizm oluşturmaktadır

·       Kant, Ebedi Barışı’nı ahlak ve hukuk felsefesi temelleri üzerine inşa ettiği için önceki örneklerinden oldukça farklıdır; ahlaki aklın, savaşa karşı çıkıyor olması, barışı temin etmeyi ise ahlaki bir görev olarak sunması nedeniyle barışın ancak ahlaki ilerleme ile mümkün olacağını düşünmektedir.

·       Kant’ın idealizme temel oluşturan iyimserliğinin temeli ahlaki yasalara olan inancından kaynaklanmaktadır.

·       Kant, aklın koyduğu ahlaki yasalara koşulsuz buyruk ‘categorial imperative’ adını vermekte, bu yasaların uluslararası ahlakın temeli ve barışın teminatı olduğunu vurgulamaktadır.

·       Koşulsuz buyruk; getirisini ya da sonucunu hesaba katmaksızın sadece ne yapmamız gerektiğini söylemektedir. 

    Ahlak yasalarına uymanın teminatı bu nedenle doğadadır.

·       İnsanlar ve devletler, barışa ve özgürlüğe mecburdur, isteseler de istemeseler de karşı konulmaz şekilde doğa onları bunun için zorlayacaktır.

·       Doğanın akışı ise Kant’a göre tesadüfü değildir, insan, AKLI ile bu akışı idrak edebilir ve yazgısal mekanizmayı anlayabilir.

·       Kant, insanın zaman içinde mükemmelleşeceğine inanmakla birlikte, AHLAKİ ve pratik olanın güzel ve iyiye gidişte etkili olduğuna inanmaktadır.

·       Ebedi Barış ve ahlak "ayrılmaz" bir BÜTÜNÜ ifade eder.

·       Siyasal hayatı, insanı mükemmelleştirmenin yolu olarak gören Kant, uluslararası barışın gerçekleşmesini ise bu mükemmelliğin en önemli koşulu olarak kabul eder, "barış koşulsuz buyruk" yani "ahlaki bir görev"dir .

·       Kant’a göre, HUKUK ve DEVLET, "özgür ve eşit birey"lerin ahlaki yasalara dayanan "topluluğunu geliştirmek" için daima "bir arada" olmalıdır.

·       İnsanın dışsal özgürlüğünü SİYASAL felsefesinde, içsel özgürlüğünü ise AHLAK felsefesinde ve "iç içe" olduklarını kabul ederek incelemiş, "siyasal değişimin gerçekleşmesi"nin ancak "ahlaki özgürlükle" mümkün olacağını ileri sürmüştür .

·       Ahlaki hayatı mükemmelleştirmenin yolu "ULUSLARARASI BARIŞIN" kurulmasını gerektirmektedir.

·       Uluslararası barışın sağlanması ise "aklın rehberliğinde" ahlaki bir yapıya kavuşmak ile mümkündür.

·       Görüldüğü gibi Kant, "ahlak ve barışı" bir sarmalın içinde yorumlamış, iki kavramın "birbirine olan bağımlılığını" gözler önüne sermiştir.

·       Kant’a göre, önemli olan ahlaki görevleri yerine getirme niyetimizdir, ahlaki olana ancak AKIL yoluyla karar verebildiğimiz için aklın zorlaması ile ortaya çıkan ahlaki görevlerimiz mevcuttur, bir eylemin ahlaki olması ise, "herkes tarafından benimsenebilir" olmasını gerektirmektedir.

·       Ahlak yasasını HİÇBİR dine ya da inanca dayandırmaması, doğrudan AKIL ile açıklaması zaten Kant’ın düşüncelerinin EVRENSEL uygulanabilirliğini sağlamaktadır.

·       Diğer bir ifade ile, Kant, ahlakın ‘a piori’ yani SALT AKLIN "koşulsuz buyruğuna" dayanması gerektiğini söyleyerek ona "evrensellik" katmaktadır.

·       Bu doğrultuda barışa ulaşmadaki başarımız düşünce ve niyet olarak barışı NE KADAR benimsediğimize, evrenselleştirdiğimize bağlıdır.

·       Kant’a göre, insanların "adalet ve barışı sağlama" gibi ORTAK usçu amaçları vardır, bu amaçlara ulaşmak evrensel ahlak ilkelerini benimsemekten geçmektedir.

·       Ebedi Barışı gerçekleştirme fikri ahlaki bir görev olarak benimsendiğinde, hukukun ilkelerini uygulama olanağı yoksa bile insan aklı tüm FIRSATLARI kullanarak ona "ulaşmaya" çalışacaktır, ayrıca insan aklının GELİŞMESİ hukukun "ahlaksal ilkeye" daha kolay "uymasını" sağlayacaktır.

·       Bu ifadeden de anlaşıldığı üzere, Kant sarmalı giderek büyütmekte, barış için gerekli olan üç temel öğeyi bir arada kullanmaktadır: AKIL, AHLAK ve HUKUK.....

·       Kant’ın pratik felsefesi; ahlaki, hukuki ve tarih felsefesini, ahlaki teolojiyi, antropolojiyi kapsar ve temelinde AKIL TEORİSİNE dayanır.

·       İnsanın "sadece" kendi aklına İTAAT etmesi gerektiği vurgulanır.

·       Bu vurgu önemlidir, çünkü ebedi barışa giden YOLU akıl ve ahlakın, hukuk ve etiğin "birarada"lığında aşabileceğimiz gerçeğini ortaya koymaktadır.

·       Kant’ın, bilginin merkezini nesneden özneye kaydırarak ve ahlaki yasaların temelini "doğa ve tanrı yerine" AKLA dayandırarak önemli bir DEVRİM yaptığı kabul edilmektedir.

·       Akla evrensel yasalar yapma yetkisini vererek, nesnenin özneye zorunlu tabiiyetini açığa çıkararak, "buyrukları verenin" BİZ olduğumuzu öğretir.

·       Bu nedenle ebedi barışa ulaşmak, "insanın AKLA dayalı ÖZGÜR eylemlerinin DEVLET tarafından "yasalaştırılması" ile mümkündür.

·       Çünkü akıl, insanı ahlaki eyleme yönlendirdiği için "savaşı yasaklarken", barışı "en yüksek politik iyi" olarak arzu etmekte, olanaklı görmektedir.

·       Kant’a göre, "devleti göreve getiren akıl"dır, devlet "hukuki zorunluluğunu akıldan" almaktadır ve savaşın önlenmesi için "akıl herkesin iradesine dayanan" EVRENSEL yasa koyucuyu göreve getirmelidir.

·       Burada Kant’ın savaş durumundan "barış durumuna" geçişi HUKUKA dayandırdığı vurgulanmaktadır.

·       Barış haline ulaşılabilmesi için "birey ve devletler özgür" olmalı, özgürlük ise Cumhuriyet ile garanti altına alınmalıdır. / (DEMOKRASİ=gç...)

·       Kant’ın görüşlerini AKIL ile temellendirmesi, "eşitlik ve özgürlüğe" yaptığı vurgusu da tesadüfi değildir.

·       “Bilimi felsefi olarak temellendirme çalışması, eleştirel felsefesiyle insan aklının sınırlarını ortaya koyma yönündeki gayretleri, metafiziğe "karşı" aldığı tavır ve etik konusunda ortaya koyduğu düşünceleri” Kant’ın "AYDINLANMA" filozofu’ olarak anılmasında önemli rol oynamıştır.

·       Kant ve aydınlanma arasında kurulan karşılıklı etkileşime bu şekilde dikkat çekmek, EDEBİ BARIŞ fikrinin ana hatlarının anlaşılmasında kolaylık sağlayacaktır.

·       Çünkü; “Akıl bizi aydınlanmaya; aydınlanma ise ebedi barış ödevine ulaştıracak olandır.”

..............   KAYNAK:

"IMMANUEL KANT’IN FELSEFİ GÖRÜŞLERİNİN ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNE YANSIMALARI"  ...      .    .   

 https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/856431

 .   "Ebedi Barış" 1795’te yayınlanmıştır ve Kant’ın son felsefi eserlerinden birisidir.

.........     Hazırlayan: Öğretmen Gönen Çıbıkcı  .......................   ....................................

* NOT: .................. (2021 yılına gelinmiş olunmasına rağmen insanlar KANT gibi düşünüp, fikir ve siyaset oluşturamadıkları için "özgür insan" ve "özgür yurttaş" olamamışlar ve buna bağlı olarak da çağdaş bir demokratik devletin oluşmasına çabalayamamışlardır.... Devlet yönetimine egemen olmak isteyen dogmatik düşünce ve etkileri önleyememişlerdir.) ...................


8 Aralık 2021 Çarşamba

Almanya`da Gelişmiş Demokrasi

      FAC Seçimler ve Koalisyon

   Almanya`da Gelişmiş Demokrasi Örneği

İki ay önce Almanya’da yapılan seçimlerde ortaya çıkan sonuç, Sosyal Demokrat ve Hristiyan Birlik Partilerinden oluşan büyük koalisyon hükümetinin devam etmesini, ya da Sosyal Demokrat Parti (SPD) Başbakanlığında Birlik/Yeşiller ve Liberal Partiden oluşan üçlü bir koalisyon hükümetinin kurulacağını gösterdi.

Ne var ki özellikle Liberal Partinin, öteden beri izlediği üst gelir guruplarının çıkarlarına odaklı politikası nedeniyle bunun hiç de kolay olmayacağı görülüyordu. Liberal Parti vergi politikasında böyle bir düzeltme yapılmasına kesin olarak karşı olduğunu, hatta bunu partilerinin kırmızı çizgisi olarak gördüklerini açıkladılar.

Oysa oyların yüzde 26`sını alan Sosyal Demokrat Parti seçim programında, özellikle üst gelir guruplarının daha fazla vergi ödemelerini, bundan alt gelir kesimlerine destek sağlanmasını, böylece Almanya’da da giderek artan gelir dağılımındaki adaletsizliğin kısmen de olsa azaltılacağını önemle belirtiyordu. Asgari saat ücretinin 12 avro olması, emeklilik geliri düşük olan kesimlerin aylıklarının artırılması, özellikle de büyük kentlerdeki kira artışlarının kabul edilebilir bir düzeyde tutulması, Sosyal Demokratların önde gelen istemleriydi. Sosyal Demokratlar koalisyon anlaşmasında bu isteklerini başta saat ücretinin 12 avro, emeklilik ücretlerinin korunması ve kira artışlarına karşı önlemler olmak üzere büyük ölçüde kabul ettirdiler.

Bu konularda Birlik Partisi/Yeşiller`in de benzer istekleri bulunuyordu. Yeşillerin çok önem verdikleri ana konu, Dünya İkliminin korunması, Dünya`nın dördüncü büyük ekonomisi olan Almanya`nın, bu konuda diğer ülkelere de örnek olabilecek politikalar izlemesi, kömüre dayalı enerji üretiminin ivedi olarak sonlandırılması, elektrikli araçların yaygın olarak kullanılır duruma gelmesi ve teknolojiler geliştirerek alternatif enerji üretimine hız verilmesi öncelikli istemleri arasında bulunuyordu. Sosyal Demokratlar da Yeşillerin bu öncelikli istemlerine destek veriyorlardı. Yeşillerin bu istekleri de hükümet anlaşmasına yansıdı.

Liberal Parti yetkilileri gerçekte Hristiyan Birlik Partileriyle Koalisyon kurulmasına öncelik verseler de, seçimlerde büyük yenilgi alan bu partiler kendi iç sorunlarıyla uğraşmaya başladıklarından, Liberal Partinin bu eğilimi gerçeklikten uzaktı.

İki Ay Süren Koalisyon Görüşmeleri Anlaşmayla Sonuçlandı

Soysal Demokrat Parti, Birlik Partisi/Yeşiller ve Liberal Parti`den 300 politikacının katıldığı ve parti eksperlerinden oluşan 22 çalışma gurubunda yapılan Koalisyon görüşmeleri 24 Kasım’da sonuçlandı. Bu iki aylık sürede anlaşamaya uyularak görüşmeler hakkında basına ve kamuoyuna hiçbir açıklama yapılmadı.

Bu üç parti arasında anlaşma sağlanabilmesi için izlenen yol, koalisyon ortaklarının en öncelikli politikalarının yer alacağı, böylece partilerin siyasi istemlerinde kamuoyuna verdikleri sözlerin en belirginlerinin bulunacağı bir strateji oldu. Liberal Parti, Koalisyon anlaşmasında üst gelir guruplarında vergi indirimine gidilmesini engellemeyi başardı.

Bunun yanı sıra üç koalisyon ortağının da zaten savundukları politikalara anlaşmada yer verildi. Bunlar: Modern Devlet ve Demokrasi, Dijital çağın gereği altyapının yenilenmesi, Bilim, Yüksekokul ve Araştırma konularına gereken önemin verilmesi.

İklimin korunmasının sosyal ekolojiye uygun bir Pazar Ekonomisiyle sağlanması, Çevrenin ve Tabiatın korunması, Tarıma ve Beslenmeye gereken önemin verilmesi, İklim ve Enerjide hızla değişimin ve bu alanlarda gereken hareketliliğin sağlanması.

Modern Çalışma Dünyasında sosyal güvenliğe şans verilmesi ve buna saygı duyulmasına, Sosyal Devletin gereği olarak emeklilikte gereken yaşam güvencesinin, bakım ve sağlık hizmetlerinin sağlanmasına vurgu yapıldı.

Metropollerdeki konut kira artışlarına karşı her yıl 100 bini devlet destekli olmak üzere 400 bin yeni konutun yapılması ve özellikle Metropollerde kiracıların korunması için kira ücretlerinin 2029 tarihine değin kamu denetiminde olması kararlaştırıldı.

Eğitimde şans eşitliğinin herkese, her çocuğa ve her gence sağlanması. Özgürlüklerin ve güvenliğin her kese eşit koşullarda ve çoğulcu bir demokrasi ortamında sağlanacağı kararlaştırıldı.

Yeniden Alman Vatandaşlığına Geçme Kolaylaşacaktır Sözü

Uzun yıllar Almanyalı göçmen kuruluşlarının ve 10 yıl başkanlığını yaptığım “Almanya Türk Toplumu” nun en önemli isteklerinden biri olan Çifte Vatandaşlık hakkı, 1998-2005 Sosyal Demokrat Parti-Yeşiller hükümeti döneminde söz verildiği halde gerçekleştirilmedi. Yeni Koalisyon anlaşmasında vatandaşlık yasasının modernleştirileceği, Almanya`da doğan çocuklara ve 5 yıldır Almanya’da yaşayan göçmenlere bu hakkın tanınacağı belirtiliyor. Ayrıca özellikle birinci göçmen kuşağından Alman vatandaşlığına geçerken, Almanca bilme koşulunun kolaylaştırılacağı açıklanıyor.

Almanya ve Avrupa`ya göç konusunda, göçü zorunlu kılan nedenlerin ortadan kaldırılması yönünde Avrupa Birliği tarafından ortak girişimlerde bulunulacağı, kaçkın insanların yolda ve denizlerde boğulmasının engellenmesinin bir insanlık görevi olduğuna vurgu yapılıyor.

İzlenecek dış politikada otoriter gelişmelere karşı tavır alınacağı, Avrupa Birliği`nin doğu ve güney komşularıyla iklim, enerji, insan hakları uluslararası sağlık konularında ilişkilerini geliştireceği belirtiliyor. Türkiye`de „endişe veren iç ve dış politik gelişmelere karşın “Türkiye`nin AB`ye komşu ve NATO üyesi olduğu, bu ülkeden büyük sayıda insanların Almanya`da bulunmasının ise, Almanya için büyük önem taşıdığı belirtiliyor.

Koalisyon Anlaşması ve partilerin kabine üyeleri, üç partinin üyeleri tarafından da büyük çoğunlukla onaylandı. Bugün Bundestag`da Olaf Scholz 707 milletvekilinin 395 inin oyunu alarak Kanzler seçildi. Şahsen tanıdığım Olaf Scholz`a ve üçlü koalisyondan oluşan yeni hükümete başarılar diliyorum.

Almanya`daki üç siyasi partinin 60 gün süren ve 300 siyasetçi tarafından 22 çalışma gurubunda hazırlanan ve çağımızın birçok önemli gereksinimlerine vurgu yapan Koalisyon Anlaşmasının, Türkiye`de Millet İttifakı ve ona destek veren siyasi partiler tarafından incelenmesinin yararlı olacağı inancındayım.

     Prof. Dr. Hakkı Keskin 8.12.2021

Siyaset Bilimci, Almanya Parlamentosu ve Avrupa Parlamenterler Meclisi Eski Üyesi

 

CADILAR BAYRAMI?

.   BİR GÜN CUMHURİYET, BİR HAFTA CADILAR .   Bir günlüğüne Cumhuriyet. .   Yalnızca bir gün. Bayraklarımızı çıkarıyoruz, şiirlerimizi okuyo...